(1578-1657)
Astronomide Kopernik'in, fizikte Galileo'nun başlattığı devrimci atılımı tıpta
Harvey gerçekleştirir. Kan dolaşımı üzerindeki çalışmasıyla bilim tarihine
geçen Harvey, yalnız bu çalışmasıyla değil, tıp alanında yerleşik önyargıları
kırmakta gösterdiği dirençle de öncü kişiliğini kanıtlamıştır. Özel yaşamı
renksiz ve tekdüze geçen Harvey'in bilim adamı olarak büyüklüğünü iki
özelliğinde bulmaktayız:
(1) Gerçeğin, kökeni hangi otoriteye dayanırsa dayansın önyargılarda değil,
nesnel gözlem verilerinde olduğu inancı;
(2) Dini inançlardan kaynaklanmış bile olsa her türlü bağnazlığa karşı durma
cesareti.
Yaşadığı dönemde büyücülük, resmi yasağa karşın, halk kesiminde yaygın bir
uygulamaydı. O sırada yıkıma yol açan büyük bir deniz fırtınasından hükümet
büyücüleri sorumlu tutmuştu. Bu gerekçe ile yakalanan bir grup savunmasız
zavallı insanı ölüm cezasından Kral'ın başhekimi Harvey kurtarır. Harvey'in,
doğal yıkımlarla"büyücülük" denen pratiğin bir ilişkisi olmadığına
başta Kral olmak üzere yetkilileri inandırması kolay olmamıştı, kuşkusuz.
İngiltere'de küçük bir kasabada l Nisan günü dünyaya gelen William çocukluğu
boyunca arkadaşlarının, "Nisan Balığı" sataşmalarına hedef olmuştu.
Varlıklı babası aynı zamanda kentin belediye başkanıydı. William on beş yaşına
geldiğinde üniversiteye girmeye hazırdı; sıkı bir sınavdan geçerek Cambridge'e
girmeyi başarır.
Bilimin diğer kollarında olduğu gibi tıpta da gözlem ve deneyin ağırlık
kazanmaya başladığı dönemdi bu! Öyle ki, üniversite'ye ilk kez, ölüm cezasına
çarptırılan iki suçlunun cesetleri üzerinde inceleme yapma izni verilmişti.
William'ın tıp alanında yaşam boyu yoğunlaşan ilgisi, işte teşrih masasındaki
bu incelemeye katılmasıyla başlar.
Ortaçağ boyunca astronomi ile tıp ön planda tutulan başlıca iki çalışmaydı.
Astronominin büyük otoritesi Ptolemy, Aristoteles'çi düşüncenin dokunulmaz
simgesiydi.
Tıp'ta ise öğretisi tartışmasız kabul edilen otorite Bergamalı Galen (M.S.
131-201) idi. Roma imparatoru Marcus Auerius'un hekimi olan Galen, özellikle
anatomi alanındaki çalışmalarıyla ünlüydü. O zaman insan cesedi üzerinde
incelemeye izin yoktu. Galen ister istemez çalışmalarında domuz, köpek, maymun
gibi hayvan ölüleriyle yetinmek zorundaydı. Bu yüzden, incelemeleri sınırlı
kalmanın ötesinde birtakım yanlışlıklara düşmekten kurtulamaz.
Rönesans döneminde insan cesedi üzerinde inceleme serbest bırakılmıştı. Ancak
anatomi profesörleri teşrih işini asistanlarına bıraktıkları için önemli bir
ilerleme sağlanamıyor, Galen öğretisi etkisini sürdürüyordu.
Bu geleneği ilk sorgulayan bilim adamı Andreas Vesalius olur. Padua
Üniversitesi'nin 23 yaşındaki bu genç profesörü (1514-1561) teşrih
çalışmalarını kendisi üstlenir, inceleme yöntem ve araçlarını geliştirmede
önemli adımlar atar. "İnsan Vücut Yapısı Üzerine" adlı yapıtında
gözlem ve bulgularını ortaya koyan Vesalius, Galen öğretisinde saptadığı
yanlışlıkları belirtmekten de geri kalmaz.
Anatomi gözlemsel bir bilim olma yoluna onunla girer. Ne var ki, Vesalius
fizyolojideki çalışmalarında aynı başarıyı gösteremez. O da geleneksel öğretiye
uyarak vücuda alınan besinin önce karaciğerde "doğal ruh" kazandığı,
sonra kalpte yaşamsal ruha, beyinde ise hayvansal ruha dönüştüğü inancındaydı.
Gerçek bir nesne olmaktan çok bir özellik saydığı hayvansal ruhu, sinir sistemi
aracılığıyla, bedensel devinim ve davranışları düzenleyen bir güç olarak
algılıyordu. "Metafiziksel" diyebileceğimiz bu tür saplantılarına
karşın, Vesalius'un bir gözleminin bugün de geçerliğini koruduğu söylenebilir:
"Beynin yapısına gelince, şimdiye dek incelediğim maymun, köpek, kedi vb.
dört ayaklı hayvanların nerdeyse ayrıntılarda bile insanla benzerlik içinde olduğunu
gördüm."
Harvey, Cambridge'de başladığı tıp öğrenimini, Vesalius ve Galileo'nun
adlarıyla ün kazanan Padua Üniversitesi'nde sürdürür. Ama genç bilim adamı
aradığını bulamaz: Vesalius'un açtığı çığır ölümünden sonra terk edilmiş, Galen
öğretisi yemden egemenliğini kurmuştu. Hayal kırıklığına uğrayan Harvey duruma
katlanır, diplomasını alıncaya dek tepkisini ortaya koymaz.
Ülkesine döndüğünde, öğrenimine ara verdiği üniversitesi onu öğretim görevlisi
olarak kabul eder. Esmer ve çelimsiz Harvey büyük bir istençle koyulduğu
çalışmasında sergilediği başarı ve üstün yeteneğiyle çok geçmeden öncü konumuna
gelir. Aynı zamanda Saray'ın başhekimidir. Kral Birinci Charles'ın Cromwel
karşısında yenilgiye uğrayıp idam edilmesine karşın, Harvey saygınlığını
yitirmez, araştırmalarını daha yoğun bir çabayla sürdürür. Şimdi sorulabilir:
William Harvey'i bilimin öncüleri arasına yücelten başarısı neydi?
Bu soruya vereceğimiz yanıt iki nokta içermektedir. İlk nokta Harvey'in titiz
ve sabırlı bir gözlemci olarak verdiği örnektir. Kalbin yapı ve işleyişine
ilişkin yerleşik öğreti önyargıya dayanan hatalarla yüklüydü. Örneğin,
damarlardaki kanın maviye çalması, arterlerdeki kanın ise açık kırmızı olması
iki ayrı sistem olarak algılanmıştı. Ancak kanın bir sistemden diğerine nasıl
geçtiği bir sorundu.
Galen ve onu izleyenler geçişi, septum'un (kalbi ortadan ikiye bölen dikey
duvarın) ince gözenekli bir doku olduğu varsayımıyla açıklamışlardı. Oysa
septum hiç bir sızıntıya elvermeyen katı bir yapıya sahiptir. Düzeltilmesi
gereken bir başka hata da, kanın akışını sağlamak için kalple birlikte
arterlerin de genleştiği inancıydı.
Değineceğimiz ikinci nokta, Harvey'in inceleme yöntemidir. Hayvanları canlı
olarak incelemeyi ilk kez Harvey denemiştir. Göğüslerim açarak kalbin atışını doğrudan
gözlemliyordu. Kalp değişimli olarak atan ve duran bir işleyiş içindeydi. Eline
aldığında kalbin gene nöbetleşe sertleşip gevşediğini duyumsuyor;
sertleştiğinde organın kasılıp solgunlaştığını, gevşediğinde genişleyip
kırmızılaştığını görüyordu.
Gözlemleri sonunda onu şöyle bir yargıya ulaştırır: Kalp "içi boşluk"
pompa gibi çalışan bir kastır; öyle ki, eyleme geçtiğinde iç boşluğu daralmakta
ve kan dışa yönelik akışa geçmektedir; gevşediğinde ise tam tersine kan
genişleyen iç boşluğa dönmektedir.
Kalbin kasılmasıyla atar damarların kan taşıma dışında nabız atışı da verdiğini
belirleyen Harvey, taşınan kanın miktarını da saptama yoluna gider. Kalbin her
atışında yaklaşık 30 gram kan pompaladığını hesaplar (Bu, dakikada 72 vuruş
olduğuna göre bir dakikada yaklaşık 5 litre, bir günde 6200 litre demektir).
Şaşırtıcı bulduğu bu olguyu Harvey açıklamadan duramazdı. Bu kadar çok kanın
pompalanması ancak çevrimsel bir akışla olasıydı. Öyleyse, kan dolaşımı
hipotezi açıklayıcı tek seçenekti onun için. Bu açıklamada kalbin çalışması,
her türlü gizemli güçlerden uzak, salt mekanik bir işleyiş olarak algılanmıştır
(Kan dolaşımı hipotezinin olgusal olarak doğrulanması mikroskopun icadını
bekler. İtalyan bilgini Malpighi 1661'de mikroskopla kurbağa akciğerinde, atar
damarlarla toplar damarların, kılcal damarlar aracılığıyla biribirine bağlı
olduğunu saptar).
Harvey incelemelerini daha ileri götürerek, damarların kanın akışına tek yönlü
geçit verdiğini belirler. Bu geçitler "çek-valf işlevi gören kanatlarla donatılmıştır.
Kanatlar atar damarlarda kanın vücuda akışını, toplar damarlarda kalbe dönüşünü
sağlamaktadır.
Harvey kan dolaşımına ilişkin buluşunu 1628'de Latince yazdığı küçük bir
kitapta (Hayvanlarda Kalp ve Kan Devinimine İlişkin Anatomik Bir Tez) ortaya
koymuştu. 1651'de yayımlanan ikinci kitabı embriyoloji konusunda Antik Çağdan o
güne uzanan yaklaşık iki bin yıllık dönemde yapılan en önemli incelemeyi
içeriyordu.
Gerçeği önyargılarda değil, nesnel gözlem verilerinde arayan, kutsal da sayılsa
dogmalara boyun eğmeyen Harvey, bilimdeki başarılarının yanı sıra özgür
araştırma geleneğinin kurulmasında ödün vermez kişiliğiyle de bilim tarihinde
saygın yerini almıştır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
YATMA ZAMANI
GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...
-
Türk milletinin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devlet yönetiminin millet egemenliği esasına dayandırılma...
-
KARADENİZ BÖLGESİ A. BÖLGENİN GENEL COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ Türkiye’nin kuzeyinde yer alan bölge, ismini Karadeniz’den alır. Doğuda Gürc...
-
14. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Avrupa’nın Genel Durumu 1243 yılında Kösedağ Savaşı’nı kaybeden Türkiye Selçuklularının merkezi otorites...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder