(1849-1936) Son derece sabırlı, kendine güvenen, coşku dolu bir
bilim adamı olan Pavlov, daha sonra "koşullanmış refleks" adım
vereceği, alışkanlığa bağlı davranışlar üzerinde çalışmalar yaptı. Sindirim
sistemi üzerindeki çalışmalarında olduğu gibi, bu çalışmasında da denek (kobay)
olarak köpekleri kullandı.
Bir çoğumuz apansız şimşek çaktığında, ya da beklenmedik bir çığlık
duyduğumuzda yerimizden sıçrarız. Bu davranış bir tehlike karşısında olduğumuz
düşüncesinden doğmamakta, doğrudan oluşmaktadır. Düşünmek için zaman da yoktur
zaten. Karanlıktan aydınlığa çıktığımızda gözlerimiz elimizde olmadan kamaşır;
sert bir hareketle yüz yüze geldiğimizde irkiliriz. Nefes borumuza küçük bir
yemek kırıntısı kaçtığında öksürmeye, üşüdüğümüzde titremeye başlarız.
İstenç dışı oluşan bu tür davranışlara refleks denir. Yeni doğan çocuğun
ağlaması tipik bir reflekstir; herhangi bir öğrenme ya da koşullanma
gerektirmez. Refleks, insana özgü bir davranış değildir; daha çok hayvanların
sergilediği doğal bir tepkidir. Davranışlarımızın küçük bir bölümünü kapsayan
doğal tepkilerimizi değiştiremeyiz. Oysa sosyal ilişkiler içinde kazandığımız
davranışlarımızın genellikle basit bir "etki - tepki" tekdüzeliği
içinde kaldığı söylenemez; bunlar arasında refleks görünümünde olanlar bile
değişime açıktır. Bu, bir ölçüde hayvanlar için de doğrudur.
Sirk hayvanlarının bizi eğlendiren, çoğu kez hayrete düşüren becerileri
"refleks" dediğimiz doğal tepkiler değil, öğrenilmiş davranışlardır.
Bir aslan ancak belli bir eğitim sürecinden sonra ateş çemberinden atlayarak
geçer. Ayının tef eşliğinde dans etmesi, köpeğin iki ayağı üstünde durması ya da
sahibinin fırlattığı topu kapıp getirmesi doğal tepki değil, kazanılan birer
alışkanlıktır. Bir beceri, yerleşik bir alışkanlığa dönüşünce, düşünme
gerektirmeyen refleks türünden bir davranış haline gelir, belli bir uyarıyla
istenç dışı olarak açığa çıkar.
Örneğin, sorulduğunda adımızı hemen söylememiz; "iki kere iki kaç
eder" sorusunu "dört" diye yanıtlamamız; telefon çaldığında
ahizeyi kaldırır kaldırmaz "alo" dememiz; gömleğimizi iliklememiz,
ayakkabı bağını bağlamamız, vb. davranışlarımız düşünme gerektirmeyen refleks
türünden hareketlerdir.
İlk bakışta, doğuştan sahip olduğumuz reflekslerle, sonradan kazandığımız
yüzme, konuşma, dans etme gibi becerilerimizi ayırmak kolay değildir. Bu tür
alışkanlıkların oluşumuyla ilk ilgilenen bilim adamı, Rus fizyoloĞu Ivan Pavlov
olmuştur.
Bir köy papazının oğlu olan Ivan, daha küçük yaşta okumaya, öğrenmeye
olağanüstü ilgi gösteriyordu. Çocuğun bu ilgisini fark eden ailesi, onun iyi bir
eğitim alması yolunda adeta seferber oldu. Orta öğretim yıllarında, seminerine
katıldığı bir öğretmeninin teşvikiyle, Ivan bilime yöneldi ve araştırma merakı
giderek onda yaşam boyu sürecek bir tutkuya dönüştü.
Genç araştırmacı liseyi bitirir bitirmez St. Petersburg Üniversitesi Doğa
Bilimleri Fakültesi'ne başvurdu. Fizyolojiye duyduğu özel ilgi nedeniyle yüksek
öğrenimini tıp alanında tamamladı, ama hekim olarak çalışmadı. Tek amacı kendi
eliyle kurduğu bir laboratuvarda araştırmalarını sürdürmekti. Ancak parasal
olanakları kısıtlıydı. Sonunda özel bir klinikle ortaklaşa küçük bir
laboratuvar kurmayı başardı.
Pavlov, donanımı yetersiz olan bu yerde tek başına çalışmaya koyuldu. Uzun süre
bir asistan bile tutamadı. Ne var ki, genç bilim adamı kararlıydı. Çok geçmeden
deneyleriyle bilim çevrelerinin dikkatini çekmeyi başardı ve böylece Tıp
Akademisi'ne profesör olarak atandı.
Bir süre sonra da yeni kurulan Deneysel Araştırma Enstitüsü'nün başkanlığına
getirildi. Özellikle sindirim sistemi üzerindeki araştırmasıyla adı
uluslararası bilim çevrelerinde duyulan Pavlov, 1904'de Nobel Ödülü'nü kazandı.
İşlediği ana tez, sindirim dahil, bedensel tüm fonksiyonların sinir sisteminin
denetiminde olduğuydu (o zaman hormonların sindirim sürecindeki rolü henüz
bilinmiyordu).
Son derece sabırlı, kendine güvenen, coşku dolu bir bilim adamı olan Pavlov,
eskiden beri ilgilendiği bir konuya dönmeye karar verdi. Bu konu, onun daha
sonra "koşullanmış refleks" adını vereceği, alışkanlığa bağlı
davranışlardı. Pavlov, sindirim sistemi üzerindeki çalışmalarında olduğu gibi,
bu yeni çalışmasında da denek (kobay) olarak köpekleri kullandı.
Bilindiği üzere, yiyecek (örneğin bir kemik ya da et parçası) gördüklerinde
köpeklerin ağızları sulanır, kimi hallerde salyaları akar. Aslında bu doğal
refleks, derece farkıyla insanlarda da görülen bir olaydır. Ayrıca insanların
ağzının sulanması için, doğrudan yiyecek görmeleri de gerekmemektedir. Yatılı
okul öğrencileri, öğle yemeği öncesi zilin çalmasıyla ağızlarının nasıl
sulandığını çok iyi bilirler.
Pavlov, aynı koşullanmanın köpeklerde de olup olmadığını ortaya koymak istedi.
Yaptığı deney basitti: Odasında tuttuğu köpeğe bir zil sesinden sonra
yiyeceğini verdi. Bu uygulama düzenli olarak birkaç hafta sürdürüldükten sonra
köpeğin ağzının sulandığını gördü. Hayvan doğrudan yiyeceğe gösterdiği refleksi
artık zil sesine de göstermekteydi.
Başka bir deneyinde Pavlov, zil sesi yerine uyarıcı olarak biri çembersel,
diğeri oval biçimde iki ışık kullandı. Köpeğe, yiyeceğini çembersel ışıktan
sonra verip, oval ışıktan sonra vermemeye başladı.
Bir süre sonra köpeğin çembersel ışığa refleks gösterdiğini, oval ışığa ise
göstermediğini; ancak, oval ışığı çembersel ışığa dönüştürme süreci başlayınca,
hayvanın ayırdetme sıkıntısına düştüğünü ve çok geçmeden hırçınlaşarak sağa
sola koşup havlamaya başladığını saptadı (Neyse ki Pavlov, koşullanmayı çözme
yöntemiyle köpeği içine düştüğü bunalımdan kurtarmıştır!).
Bu sonuç kuşkusuz, hayvanların da insanlar gibi deneyimler yoluyla refleksler
kazanabilecekleri anlamına gelmektedir.
Pavlov bu kadarla yetinmemiş ve yine deneysel olarak, hayvanların da insanlar
gibi koşullanmayla edinilmiş reflekslerden kurtulabileceğini göstermiştir. Ağız
sulanması refleksine dönelim: Yukarıda belirtildiği üzere, refleksin kurulmasına
yönelik ilk aşamada, yiyecek verilmeden önce zil çalınmaktaydı. Bu aşamada
köpeğin bir süre sonra zil sesiyle yiyecek beklentisi içine düştüğünü
biliyoruz.
Koşullanmayı çözmeye yönelik ikinci aşamada, zil çaldığı halde yiyecek
verilmez; beklenti giderek zayıflamaya yüz tutar; sonunda zil sesi etkisini
yitirir, koşullanma kırılır. Zil sesine karşın hayvanda refleks görülmez olur.
Bu, hayvanlarda da koşullanmış davranışın doğal reflekse dönüşmediği anlamına
gelmektedir.
Başka bir deyişle, deneyimle kazanılan (ya da yitirilen) bir refleks, salt
fizyolojik bir olay değil, kimi ruhsal yetileri de içeren, psikolojik bir
davranıştır. Pavlov'un ulaştığı bu sonucun, yüzyılımızın ilk yarısında büyük
bir atılım içine giren "Davranış Psikolojisi" dediğimiz Behaviorism'e
yol açtığı söylenebilir.
Sindirim sistemi üzerindeki çalışması Pavlov'a Nobel Ödülü'nü kazandırmıştı;
ama onu dünya ölçüsünde ünlü kılan, koşullanmış refleks çalışması oldu.
Bolşevik devriminden sonra Sovyetler Birliği Pavlov'a üstün bir saygınlık
tanır. Bu belki de onun yöntemiyle 'Halkların" Marxist ideolojiye kolayca
koşullandırılabileceği beklentisinden ileri gelmiştir.
Ivan Pavlov köpekler üzerindeki deneyleriyle insan davranışlarını inceleyen
psikologlara gerçekten önemli bir ışık tutmuştu. Ne var ki, insan
davranışlarının salt koşullanmış reflekslere indirgenemeyeceği yetmiş yıllık
Sovyet deneyiminin sonuçsuz kalmasıyla açıklık kazanmıştır.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
YATMA ZAMANI
GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...
-
Türk milletinin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devlet yönetiminin millet egemenliği esasına dayandırılma...
-
KARADENİZ BÖLGESİ A. BÖLGENİN GENEL COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ Türkiye’nin kuzeyinde yer alan bölge, ismini Karadeniz’den alır. Doğuda Gürc...
-
14. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Avrupa’nın Genel Durumu 1243 yılında Kösedağ Savaşı’nı kaybeden Türkiye Selçuklularının merkezi otorites...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder