(1473 - 1543) Düşünce tarihinde etkisi yönünden Copernicus
devrimiyle boy ölçüşebilecek pek az dönüşüm vardır. Son dörtyüz yılda tanık
olduğumuz bilimsel gelişmenin astronomide yer alan bu devrimle başladığı
söylenebilir.
Dinsel bağnazlıkla özgür düşünce hemen her dönemde çatışma içinde olmuştur.
Ortaçağ düşünce geleneğini kıran ilk bilimsel atılımın astronomide ortaya
çıkması bir bakıma doğaldı. Birkez, astronomide hiç bir alanda olmayan bir
bilgi birikimi vardı. Babillilerin göksel nesnelerin devinimlerine ilişkin
gözlemlerini, kuramsal düzeyde işleyen eski Yunanlıların astronomide büyük
ilerleme kaydettikleri bilinmektedir.
17. yüzyıla gelinceye dek egemenliğini sürdüren Ptolemy (Batlamyus) sistemi bu
birikimin ürünüdür. Sonra, Rönesans'la birlikte, astronomide ivedi çözüm
gerektiren pratik sorunlar ağırlık kazanmıştı. Bu sorunlardan biri denizde
boylam hesaplanmasına ilişkindi. Bu ise, öncelikle, güneşin izler göründüğü
yolun doğru belirlenmesini gerektiriyordu.
Çözümü aranan bir diğer sorun takvime ilişkindi. M. Ö. 46'da oluşturulan
yürürlükteki takvim yetersizdi. Örneğin, o takvime göre, bir yıl 365 günden
oluşuyordu (Oysa, şimdi bildiğimiz gibi yılın süresi bundan 11 dakika 14 saniye
daha kısadır).
Ne var ki, bu türden nedenler, doğruluğu söz götürmez sayılan Ptolemy
teorisinde köklü bir değişiklik için yeterli olamazdı. Astronomlar çoğunluk
kimi düzeltmelerle yer-merkezli sistemin korunabileceği inanandaydılar.
Nitekim, klasik dönemden beri kimi bilginlerce önerilen güneş-merkezli sistem
onların gözünde saçma olmaktan ileri bir anlam taşımıyordu.
Yerleşik sistem nerdeyse bağnaz bir inanca dönüşmüştü. Öyle ki, ortaçağ
sonlarına doğru Oresme ve daha sonra Cusalı Nicolas gibi bilginlerin yönelttikleri
ciddi eleştiriler hiç bir etki uyandırmadan kalır. Yeni arayışların başladığı
Rönesans'ta bile sistemin sarsılması kolay olmaz.
Copernicus'un daha öğrencilik yıllarında Ptolemy teorisine karşı içine düştüğü
kuşku ve doyumsuzlukta kendisini önceleyen eleştiricilerin, özellikle hocası
Novara'nın etkisi büyük olmuştur. Bologna üniversitesinde astronomi profesörü
olan Novara, kilisenin o sıra içinde olduğu görecel hoşgörüden de yararlanarak,
Ptolemy sistemine sert eleştiriler yöneltmekteydi.
Biraz önce de değindiğimiz gibi, Ptolemy sisteminin göksel olguları açıklamaya
yönelik salt bir teori olmaktan ileri bir niteliği, dinsel ya da ideolojik bir
bağışıklığı vardı. Sistem ortaçağ skolastik felsefesiyle bütünleşmiş, nerdeyse
resmi bir kimlik kazanmıştı. Eleştirilerin, ne denli yerinde ve tutarlı olursa
olsun, önemli bir etki yaratması beklenemezdi.
Sistemin sarsılması Rönesans'ın getirdiği yeni anlayışı, farklı kültür ortamını
bekler. Rönesans sanatta parlak bir atılım olduğu kadar, sonunda din, bilim, politika
ve ekonomide de geleneksel katı tutumları kıran, dünyaya yeni bir bakış açısı
getiren uzun süreli bir dönüşümdür. Copernicus'un şansı, üstün zekâ ve güçlü
öğrenme tutkusunun yanı sıra, her alanda yeni arayışların başladığı öyle bir
dönemde dünyaya gelmiş olmasıdır.
Copernicus kimdi ve ne yaptı? Yalnız bilimde değil, insanlığın dünya görüşünde
de büyük bir devrime yol açan çalışmasının kapsam ve niteliği neydi?
Nicolaus Copernicus Polonya'nın Torun kentinde üst-yaşam düzeyinde bir ailenin
çocuğu olarak dünyaya geldi. On yaşında iken babasını yitirdi; bir bilgin-papaz
olan amcasının koruyuculuğu altında büyüdü; aldığı eğitim daha çok teolojiye
yönelikti. Ancak, Copernicus'un ilgi alanı belli bir konuyla sınırlanamayacak
kadar genişti. Ülkesinde Cracow üniversitesini bitirdikten sonra İtalya'ya
gider; Bologna, Padua ve Ferrara gibi dönemin seçkin üniversitelerinde
astronomi, matematik, hukuk ve tıp dallarında altı yıl süren öğretim görür.
Bir süre Roma'da matematik profesörlüğü yaptıktan sonra ülkesine döner,
kilisede üst-düzey bir görev üstlenir. Ayrıca, çeşitli devlet hizmetlerini
sürdüren Copernicus bir ara ülkesini dış ilişkilerde diplomat olarak da temsil
eder. Ne ki, onun asıl ilgi alanı astronomi idi. Aralıksız otuz yıl süren bir
çalışmanın ürünü baş yapıtı Göksel Kürelerin Dönüşleri Üzerine arkadaşlarının
ısrarı üzerine yayıma girer. Kitabının ilk nüshası Copernicus'a yaşamının son
günlerinde hasta yatağında ulaşır.
Sorumuza dönelim: Copernicus devrimi nedir, niçin önemlidir?
Copernicus işe koyulduğunda ortaçağ dünya görüşüne karşı çıkma gibi bir niyeti
yoktu. Aldığı eğitim temelde o görüşe dayanıyordu. Onun yapmak istediği çeşitli
yönlerden yetersiz bulduğu Ptolemy astronomisini matematiksel olarak daha
basit, kendi içinde uyumlu ve açıklama gücü daha yüksek bir sisteme
dönüştürmekti.
Ptolemy teorisine göre, gökyüzü yıldızların "çakılı" olduğu dönen bir
küreydi; dünya bu kürenin merkezinde sabit bir konuma sahipti; çevresinde ay,
güneş ve gezegenleri taşıyan iç içe bir dizi kristal küre vardı. "Tanrısal
bir düzen" diye imgelenen bu sistem, ayrıca insana evrenin merkezinde olma
onur ve gururunu sağlamaktaydı.
Ne var ki, salt bilimsel açıdan bakıldığında sistem gereksiz yere karmaşık
olduktan başka tutarsızdı. Sistemde birbirini tutmayan bir takım varsayımlar,
ayaküstü gereksinmelere göre oluşturulan açıklamalar vardı. Benzetme
yerindeyse, baş, gövde, el ve ayak gibi her parçası başka bir yerden derlenmiş
bir heykelin acayip görüntüsünü sergiliyordu.
Copernicus astronomiyi basitleştirme ve tutarlı kılma girişiminde, kökü klasik
çağa uzanan bir hipoteze başvurur (M. Ö. 3. yüzyılda Aristarcus adında bir
bilgin, şimdi "güneş sistemi" dediğimiz sistemin merkezinde dünyanın
değil, güneşin yer aldığını ileri sürmüş, ancak bağnaz çevrelerin tepkisiyle
susturulmuştu).
Doğrusu, yalnız yerleşik öğretiye değil sağduyuya da ters düşen bu hipotezin
bilim tarihindeki devrimsel sonucunu Copernicus'un öngördüğü kolayca
söylenemez. Büyük olasılıkla, Aristarcus hipotezi onun gözünde göksel sisteme
geometrik uyum sağlayan bir basitleştirme aracıydı. Nitekim, kitabın önsözünde
önerilen yeni sistemin bilimsel doğruluğu değil, salt matematiksel geçerliği
vurgulanıyordu.
Gerçekten, Copernicus teorisinin, dünyanın sistemdeki yeni konumu dışında köklü
bir değişiklik içerdiği kolayca söylenemez. Bir kez sayılarını azaltmakla
birlikte göksel kürelere ilişkin varsayımdan vazgeçilmemiştir. Sonra,
gezegenlerin devinimlerinde düzgün çembersel yörüngeler izlediği görüşü
korunmuştur. Üstelik yeni teori de gözlemsel verilerle uyum bakımından kimi
güçlüklerle karşı karşıyaydı. Belki de biraz da bu nedenle 16. yüzyılın
sonlarına gelinceye dek teori beklenen ilgiyi görmez; Ptolemy sistemi
yürürlükte kalır.
Bilindiği gibi, Copernicus teorisi iki temel varsayım içermektedir: (1) Gezegenleri
taşıyan göksel küreler dünyanın değil, güneşin çevresinde dönmektedir; (2)
Dünya merkezde sabit değil, kendi ekseni çevresinde günlük, güneşin çevresinde
yıllık dönüşler içindedir. Copernicus'u bu varsayımlara en başta gözlemsel
verilerin yönelttiği kuşku götürmez. Bunun çarpıcı bir kanıtım şu sözlerinde
bulmaktayız:
Kanımca, ileri sürdüğüm ilkeler soruna büyük bir basitlik getirmektedir.
Ptolemy sisteminde olduğu gibi dünyayı merkezde sabit varsayma çok sayıda küre
varsayımına yol açmış, bu da sorunu içinden çıkılmaz karışıklığa sokmuştur.
Önerdiğim sistem ise, gereksiz ya da boş varsayımlara gitmeksizin, bir çok
gözlem verisini tek nedenle açıklamaya elveren, gerçeği her yanıyla yansıtan
bir sistemdir.
Bu ussal yaklaşım Copernicus'un çok iyi bilinen cephesi. Onun çoğu kez gözden
kaçan bir başka cephesi daha var! Aşağıdaki alıntıda Copernicus'un evreni
"ilkel" diyebileceğimiz büyülü bir dille betimleme yoluna gittiğini
görmekteyiz:
Evrenin ortasında güneş taht kurmuştur. Bu görkemli tapınakta, çevresindeki
herşeyi bir anda aydınlatan "güneş" dediğimiz nur kütlesi için daha
saygın bir konum düşünülebilir miydi? Güneşi evrenin Lambası, Bilge yöneticisi
diye övenler olmuştur: Hermes Trismegutus'un gözünde O ışıldayan Tanrı,
Sophocles'in Elektra'sı için herşeyi gören yüce varlıktır. Güneş gerçekten
tahtına kurulmuş Sultan gibi, çevresinde dolaşan gezegenleri çocukları gibi
yönetir.
Copernicus'un bu duygusal yanıyla bir tür gizemcilik olan, teologların da
paylaştığı bir felsefenin (Yeni-Platonculuk) etkisinde olduğu söylenebilir. Ama
öylede olsa kilisenin resmi öğretiye ters düşen bir görüşü hoş karşılaması
beklenemezdi. Ne ki, Bruno ve Galileo'ya gelinceye dek Katolik kilisesi
belirgin bir tepki göstermez. Oysa protestan liderler daha baştan Copernicus'u
kınama yoluna gitmişlerdi. "Bu budala" diyordu Luther,
"astronomi bilimini altüst etme sevdasındadır. Oysa kutsal kitap arzın
değil, güneşin döndüğünü bize bildirmiştir.... Bir yeni yetme astrologa halk
kulak versin, olacak iş mi?"
Copernicus mistik eğilimlerine karşın bir astrolog değil, gerçek bir
astronomdu. Tarih onu 17. yüzyıl bilimsel devrimine yol açan araştırma tutkusu
ve atılımcı kişiliğiyle bize tanıtmaktadır.
21 Şubat 2021 Pazar
COPERNICUS (KOPERNİK)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
YATMA ZAMANI
GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...
-
Türk milletinin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devlet yönetiminin millet egemenliği esasına dayandırılma...
-
KARADENİZ BÖLGESİ A. BÖLGENİN GENEL COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ Türkiye’nin kuzeyinde yer alan bölge, ismini Karadeniz’den alır. Doğuda Gürc...
-
14. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Avrupa’nın Genel Durumu 1243 yılında Kösedağ Savaşı’nı kaybeden Türkiye Selçuklularının merkezi otorites...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder