TÜRKİYE’NİN DAĞLARI
Türkiye, çok engebeli ve yüksek bir ülkedir. Türkiye arazisinin
yaklaşık yarısından fazlası 1000 – 2000 metre arasında bir yükseltiye sahiptir.
Eğimli ve arızalı alanlar ülkemizin yaklaşık yüzde 80’ini kaplamaktadır.
Çevresine göre yüksekliği fazla olan, inişli ve çıkışlı yer
şekillerine dağ adı verilir. Dağlar genellikle dik
yamaçlı olurlar ve sınırları da oldukça belirgindir.
1. Orojenik
Hareketlerle Meydana Gelen Dağlar
Orojenez dağ oluşum hareketleridir. Jeosenklinallerde (Derin deniz
çanaklarında) biriktirilen maddelerin birtakım yan basınçlarla kıvrılarak deniz
yüzeyine çıkması olayıdır. Orojenez sonucunda yüksekte kalan kesimlere antiklinal, alçakta kalan
kesimlere da senklinal denir.
Ülkemizde orojenik hareketler sonucunda oluşan dağların
başlıcaları Kuzey Anadolu dağları ile Toroslar’dır. Kuzey Anadolu ve Toros
dağları, ikinci jeolojik zamanda jeosenklinallerde biriken tortulların, üçüncü
zamanda kıvrılması sonucunda oluşmuştur. Kuzeydeki Doğu Avrupa ile güneydeki
Afrika ve Arabistan kütlelerinin birbirine yaklaşması kıvrılma hareketlerini
başlatmıştır. Türkiye’nin kuzeyindeki orojenik hareketler, Kocaeli
yarımadasından başlayarak Doğu Karadeniz Bölümü’nü de kapsayan bir alanda devam
etmiştir.
Küre, Canik, Giresun, Rize, Köroğlu, Çamlıbel, Çimen, Mescit ve
Yalnızçam dağlarından oluşan Kuzey Anadolu dağları ile Akdağ, Beydağları,
Barla, Geyik, Bolkar ve Aladağlar’dan oluşan Toroslar Türkiye’deki başlıca
kıvrım dağlarıdır.
Bunların yanında, Doğu Anadolu’daki Tahtalı, Mercan ve Tecer
dağları, Batı Anadolu’da Işıklar, Kaz Dağı ve Samanlı dağları, İç Anadolu’daki
Akdağ, Eğrigöz, Demirci ve Murat dağları da kıvrılma hareketleri sonucunda
meydana gelmiştir.
Jeosenklinallerdeki maddelerin kırılarak deniz yüzeyine çıkması
sonucunda da kırık dağlar oluşmuştur. Kırılma sonucunda, yüksekte kalan
kesimlere horst, alçakta kalan kesimlere de graben denir.
Ülkemizde Ege Bölgesi’nde bulunan Madran dağı, Aydın dağları, Yunt
dağı ve Bozdağlar kırık dağlara örnek olarak verilebilir.
2. Volkanik
Dağlar
Yer’in derinliklerinde bulunan magmanın yeryüzüne doğru hareket
etmesine volkanizma adı verilir. Türkiye’de, ikinci
jeolojik zamanda deniz altı volkanizması şeklinde görülen volkanik olaylar,
üçüncü jeolojik zamanla birlikte yeryüzünde de görülmüştür. Volkanlardan
püsküren lavların ve çeşitli maddelerin üst üste birikmesiyle volkan konileri,
yani volkanik dağlar meydana gelmiştir. Türkiye’deki volkanizma olayları daha
çok dördüncü jeolojik zamanda olmuştur. Doğu Anadolu başta olmak üzere İç
Anadolu, İç Batı Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin şekillenmesinde
volkanların önemli bir etkisi olmuştur.
Doğu Anadolu, ülkemizde volkanik arazinin en fazla olduğu
bölgedir. Bölgedeki volkanlar, özellikle Van gölünün kuzeyinde bir hat şeklinde
uzanırlar. Bunlar Nemrut, Süphan, Tendürek, Büyük Ağrı ve Küçük Ağrı
dağlarıdır. Büyük Ağrı 5137
metre yükseltisi ile ülkemizin en büyük dağıdır.bunların
yanı sıra Doğu Anadolu’da Allahüekber dağları, Bingöl dağları ve Kargapazarı
dağları da volkanik kökenlidir.
Doğu Anadolu’dan sonra en fazla volkanizma olayı İç Anadolu
Bölgesi’nde olmuştur. Bu bölgedeki volkanik alanlar daha çok bölgenin
güneydoğusunda toplanmış durumdadır. Başlıca volkanik dağlar Karadağ,
Karacadağ, Hasan dağı, Melendiz dağı ve Erciyes dağıdır.
Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’ndeki en önemli volkanik dağ Karacadağ’dır. Karacadağ’ın
yüksekliği fazla değildir. Batı Anadolu’daki volkanik araziler Kula (Manisa)
çevresinde yoğunlaşmıştır. Akdeniz Bölgesi’nde ise Hassa (Hatay) civarında ve
Ceyhan’ın doğusunda lav akıntıları ile küçük volkan konileri görülmektedir.
TÜRKİYE’NİN PLATOLARI
Platolar, çevresine göre yüksekte kalan ve akarsular tarafından
derin vadilerle parçalanmış geniş düzlüklerdir. Türkiye’de platolar çok geniş
alan kaplar. Bunun nedeni, üçüncü jeolojik zamanın sonlarına kadar aşınarak
düzlük haline gelen arazilerin, dördüncü zamanın başında kıt’a oluşumu
hareketleriyle yükselmesidir. Bu olay, düzlüklerin parçalanmasına ve platoların
oluşmasına yol açmıştır.
İç Anadolu, ülkemizde platoların en yaygın olarak bulunduğu
bölgedir. Bölgede Konya ovası ile Tuz gölünün güneyi arasında kalan kesimde
Obruk platosu, batısında Cihanbeyli platosu, bölgenin kuzeydoğusunda Kızılırmak
yayının içinde de Bozok platosu belli başlı platolardır. Ayrıca, Eskişehir ile
Afyon arasında Yazılıkaya ve İç Anadolu’nun doğusunda Uzunyayla platoları da
vardır. İç Anadolu’daki platolar yatay uzanışlı, kumlu, killi ve kireçli
tabakalar üzerinde bulunur. Yükseklikleri ortalama 1000 – 1500 metre arasındadır.
Doğu Anadolu Bölgesi’nde ise ülkemizin en yüksek platoları
bulunmaktadır. Erzurum – Kars ve Ardahan platoları 1500 – 2000 metre arası
yüksekliğe sahiptir.bu platolar, volkanizma sonucu oluşan düzlüklerin
aşındırılması ile meydana gelmişlerdir. Doğu Anadolu’da bunların yanı sıra,
Allahüekber ve Yalnızçam dağları üzerinde 2500 metre yüksekliğe
kadar uzanabilen küçük platolar da bulunur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi
incelendiğinde de, bölgenin genel olarak platolardan oluştuğu anlaşılır.
Bölgenin batı kesimindeki Gaziantep ve Şanlıurfa platoları ile doğusundaki
Diyarbakır havzası başlıca plato alanlarıdır. Ayrıca, Mazı dağı ve Karacadağ
üzerinde plato özelliği gösteren alanlar da mevcuttur.
Batı Anadolu’daki platolar İç Batı Anadolu Bölümü’nde
toplanmıştır. Uşak ve Eşme çevresi ile Afyon – Kütahya arasında kalan bölge,
dalgalı geniş platolardan oluşur.
Kuzey Anadolu dağları ile Toroslar üzerinde de plato görünümüne
sahip alanlar bulunmaktadır. Bu platolar, dağların aşınması yada çukur
alanların yükselmesi ile oluşan küçük platolardır. Orta Toroslar’daki Taşeli ve
Teke platoları ile Canik ve Giresun dağları üzerindeki küçük platolar örnek
olarak verilebilir.
Marmara Bölgesi’ndeki Çatalca ve Kocaeli yarımadaları da,
yükseltileri az olmasına rağmen plato özelliği gösterir. Çünkü bu yarımadalar
akarsularla parçalanmışlardır.
Platolar,
ülkemizde ekonomik faaliyetlerin yoğunlaştığı yerlerdendir. Buralarda çok
çeşitli tarım ürünleri yetişmekle birlikte tahıl tarımı ön plandadır. Bu
nedenle platolarda nüfus yoğunlaşmıştır. Türkiye’de platolar, tarım alanı
olarak kullanılmakla birlikte, çoğu yerde yaz mevsiminde otlak olarak
kullanılan geçici yerleşim yerleridir. Bu nedenle bunlara yayla denildiği de olur. Nüfusun en yoğun
olduğu plato Çatalca – Kocaeli platosudur. Ayrıca yükseltisi fazla olan
platolarda, iklim yükseltiye bağlı olarak sertleştiği için tarımı zorlaştırır.
Bu gibi platolarda en önemli ekonomik faaliyet hayvancılıktır.
TÜRKİYE’NİN OVALARI
Ovalar, çevresine göre alçakta kalan, üzerinde çoğu zaman
alüvyonların biriktiği, akarsular tarafından derin vadilerle parçalanmamış
düzlüklerdir. Ovalar, oluşumlarına ve bulundukları yere göre iki gruba ayrılır.
1. Kıyı Ovaları
Türkiye’deki kıyı ovaları, genellikle akarsu ağızlarında birikme
ile oluşmuş delta ovalarıdır. Bu ovalar, akarsuların taşıdığı kum, mil, çakıl
gibi materyalleri deniz içerisinde biriktirmesiyle oluşmuşlardır. Zamanla
tortuların kalınlığı artarken, aynı zamanda alüvyonlar denize doğru ilerleyerek
ovanın genişlemesini sağlar.
Yeşilırmak’ın getirdiği alüvyonlarla oluşan Çarşamba Karadeniz Bölgesi’nin
en geniş ovasıdır. Bu deltanın batısında, Kızılırmak’ın taşıdığı alüvyonların
birikmesiyle oluşmuş Bafra ovası yer alır. Akdeniz kıyısında, Seyhan ve Ceyhan
nehirlerinin ortak deltası olan Çukurova ülkemizin en geniş delta ovasıdır.
Ayrıca Göksu, Gökova, Köyceğiz ve Dalaman Akdeniz kıyısındaki diğer
deltalardır.
Kıyı ovalarının bir bölümü de, kıyıya yakın, geniş ve uzun
çukurlukların alüvyonlarla dolmasıyla oluşmuştur. Ege Bölgesi’ndeki Bakırçay,
Gediz, Büyük Menderes ve Küçük Menderes ovaları bu türdendir. Hatay’dan
Kahramanmaraş’a kadar uzanan çöküntü oluğunda da bir dizi ova yer alır.
Bunların içinde en geniş olanı Amik ovasıdır. Kıyıya yakın bazı ovalar da,
dağlar ve tepelerle çevrili çukur alanların alüvyonlarla dolması sonucu
oluşmuştur. Adapazarı, Bursa, Yenişehir ve Karacabey ovaları başlıcalarıdır.
2. İç Bölgelerdeki Ovalar
Türkiye’nin iç bölgelerinde yer alan ovaların oluşumunda daha çok
tektonik olaylar etkili olmuştur. Tektonik hareketler sırasında kırılarak çöken
çanaklar, üzerlerinde alüvyonların birikmesiyle birer ova halini almıştır. Bu
ovaların yükseltileri çok farklı olmakla birlikte genellikle kıyı ovalarından
fazladır.
İç ovaların bir bölümü, kırık hatlarında bulunan çukurluklarda
oluşmuştur. Erzincan, Erzurum, Pasinler, Horasan, Iğdır, Ardahan, Göle, Muş,
Suşehri, Erbaa, Niksar, Taşova, Merzifon, Bolu ve Düzce ovaları bunların
başlıcalarıdır. Bazı iç ovalar, kapalı havza konumundaki geniş çukurlukların
tabanındaki düzlüklerde oluşmuştur. Bu tür ovaların en tipik örneği Konya ovasıdır.
İç ovaların bazıları, üçüncü jeolojik zamanda göllerle kaplı iken sonradan kara
haline dönüşen çukurların tabanlarında oluşmuştur. Bu tür ovalarda akarsu
vadileri derindir. Malatya ve Elazığ ovaları bu şekilde oluşmuştur. İç
ovalarımızın bazıları da tektonik çukurlukların karstik erimelerle genişlemesi
sonucunda oluşmuştur. Batı Akdeniz’deki Elmalı, Bozova, Tefenni ve Gölhisar
ovaları başlıcalarıdır. Muğla ovasının oluşumunda da karstik erimeler etkili
olmuştur. Trakya’daki Ergene ovası ise bir alüvyal birikim sahasıdır. Ergene
ırmağının taşıdığı alüvyonlar, Ergene havzasını doldurmuş ve bu ova oluşmuştur.
Türkiye,
sahip olduğu bu ovalar sayesinde dünyada kendine yetecek miktarda tarımsal
üretimi bulunan sayılı ülkelerdendir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder