20 Ocak 2014 Pazartesi

TÜRKİYE’NİN DAĞLARI, PLATOLARI VE OVALARI

TÜRKİYE’NİN DAĞLARI
Türkiye, çok engebeli ve yüksek bir ülkedir. Türkiye arazisinin yaklaşık yarısından fazlası 1000 – 2000 metre arasında bir yükseltiye sahiptir. Eğimli ve arızalı alanlar ülkemizin yaklaşık yüzde 80’ini kaplamaktadır.
Çevresine göre yüksekliği fazla olan, inişli ve çıkışlı yer şekillerine dağ adı verilir. Dağlar genellikle dik yamaçlı olurlar ve sınırları da oldukça belirgindir.
1.   Orojenik Hareketlerle Meydana Gelen Dağlar
Orojenez dağ oluşum hareketleridir. Jeosenklinallerde (Derin deniz çanaklarında) biriktirilen maddelerin birtakım yan basınçlarla kıvrılarak deniz yüzeyine çıkması olayıdır. Orojenez sonucunda yüksekte kalan kesimlere antiklinal, alçakta kalan kesimlere da senklinal denir.
Ülkemizde orojenik hareketler sonucunda oluşan dağların başlıcaları Kuzey Anadolu dağları ile Toroslar’dır. Kuzey Anadolu ve Toros dağları, ikinci jeolojik zamanda jeosenklinallerde biriken tortulların, üçüncü zamanda kıvrılması sonucunda oluşmuştur. Kuzeydeki Doğu Avrupa ile güneydeki Afrika ve Arabistan kütlelerinin birbirine yaklaşması kıvrılma hareketlerini başlatmıştır. Türkiye’nin kuzeyindeki orojenik hareketler, Kocaeli yarımadasından başlayarak Doğu Karadeniz Bölümü’nü de kapsayan bir alanda devam etmiştir.
Küre, Canik, Giresun, Rize, Köroğlu, Çamlıbel, Çimen, Mescit ve Yalnızçam dağlarından oluşan Kuzey Anadolu dağları ile Akdağ, Beydağları, Barla, Geyik, Bolkar ve Aladağlar’dan oluşan Toroslar Türkiye’deki başlıca kıvrım dağlarıdır.
Bunların yanında, Doğu Anadolu’daki Tahtalı, Mercan ve Tecer dağları, Batı Anadolu’da Işıklar, Kaz Dağı ve Samanlı dağları, İç Anadolu’daki Akdağ, Eğrigöz, Demirci ve Murat dağları da kıvrılma hareketleri sonucunda meydana gelmiştir.
Jeosenklinallerdeki maddelerin kırılarak deniz yüzeyine çıkması sonucunda da kırık dağlar oluşmuştur. Kırılma sonucunda, yüksekte kalan kesimlere horst, alçakta kalan kesimlere de graben denir.
Ülkemizde Ege Bölgesi’nde bulunan Madran dağı, Aydın dağları, Yunt dağı ve Bozdağlar kırık dağlara örnek olarak verilebilir.
2.   Volkanik Dağlar
Yer’in derinliklerinde bulunan magmanın yeryüzüne doğru hareket etmesine volkanizma adı verilir. Türkiye’de, ikinci jeolojik zamanda deniz altı volkanizması şeklinde görülen volkanik olaylar, üçüncü jeolojik zamanla birlikte yeryüzünde de görülmüştür. Volkanlardan püsküren lavların ve çeşitli maddelerin üst üste birikmesiyle volkan konileri, yani volkanik dağlar meydana gelmiştir. Türkiye’deki volkanizma olayları daha çok dördüncü jeolojik zamanda olmuştur. Doğu Anadolu başta olmak üzere İç Anadolu, İç Batı Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin şekillenmesinde volkanların önemli bir etkisi olmuştur.
Doğu Anadolu, ülkemizde volkanik arazinin en fazla olduğu bölgedir. Bölgedeki volkanlar, özellikle Van gölünün kuzeyinde bir hat şeklinde uzanırlar. Bunlar Nemrut, Süphan, Tendürek, Büyük Ağrı ve Küçük Ağrı dağlarıdır. Büyük Ağrı 5137 metre yükseltisi ile ülkemizin en büyük dağıdır.bunların yanı sıra Doğu Anadolu’da Allahüekber dağları, Bingöl dağları ve Kargapazarı dağları da volkanik kökenlidir.
Doğu Anadolu’dan sonra en fazla volkanizma olayı İç Anadolu Bölgesi’nde olmuştur. Bu bölgedeki volkanik alanlar daha çok bölgenin güneydoğusunda toplanmış durumdadır. Başlıca volkanik dağlar Karadağ, Karacadağ, Hasan dağı, Melendiz dağı ve Erciyes dağıdır.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki en önemli volkanik dağ Karacadağ’dır. Karacadağ’ın yüksekliği fazla değildir. Batı Anadolu’daki volkanik araziler Kula (Manisa) çevresinde yoğunlaşmıştır. Akdeniz Bölgesi’nde ise Hassa (Hatay) civarında ve Ceyhan’ın doğusunda lav akıntıları ile küçük volkan konileri görülmektedir.

TÜRKİYE’NİN PLATOLARI
Platolar, çevresine göre yüksekte kalan ve akarsular tarafından derin vadilerle parçalanmış geniş düzlüklerdir. Türkiye’de platolar çok geniş alan kaplar. Bunun nedeni, üçüncü jeolojik zamanın sonlarına kadar aşınarak düzlük haline gelen arazilerin, dördüncü zamanın başında kıt’a oluşumu hareketleriyle yükselmesidir. Bu olay, düzlüklerin parçalanmasına ve platoların oluşmasına yol açmıştır.
İç Anadolu, ülkemizde platoların en yaygın olarak bulunduğu bölgedir. Bölgede Konya ovası ile Tuz gölünün güneyi arasında kalan kesimde Obruk platosu, batısında Cihanbeyli platosu, bölgenin kuzeydoğusunda Kızılırmak yayının içinde de Bozok platosu belli başlı platolardır. Ayrıca, Eskişehir ile Afyon arasında Yazılıkaya ve İç Anadolu’nun doğusunda Uzunyayla platoları da vardır. İç Anadolu’daki platolar yatay uzanışlı, kumlu, killi ve kireçli tabakalar üzerinde bulunur. Yükseklikleri ortalama 1000 – 1500 metre arasındadır.
Doğu Anadolu Bölgesi’nde ise ülkemizin en yüksek platoları bulunmaktadır. Erzurum – Kars ve Ardahan platoları 1500 – 2000 metre arası yüksekliğe sahiptir.bu platolar, volkanizma sonucu oluşan düzlüklerin aşındırılması ile meydana gelmişlerdir. Doğu Anadolu’da bunların yanı sıra, Allahüekber ve Yalnızçam dağları üzerinde 2500 metre yüksekliğe kadar uzanabilen küçük platolar da bulunur. Güneydoğu Anadolu Bölgesi incelendiğinde de, bölgenin genel olarak platolardan oluştuğu anlaşılır. Bölgenin batı kesimindeki Gaziantep ve Şanlıurfa platoları ile doğusundaki Diyarbakır havzası başlıca plato alanlarıdır. Ayrıca, Mazı dağı ve Karacadağ üzerinde plato özelliği gösteren alanlar da mevcuttur.
Batı Anadolu’daki platolar İç Batı Anadolu Bölümü’nde toplanmıştır. Uşak ve Eşme çevresi ile Afyon – Kütahya arasında kalan bölge, dalgalı geniş platolardan oluşur.
Kuzey Anadolu dağları ile Toroslar üzerinde de plato görünümüne sahip alanlar bulunmaktadır. Bu platolar, dağların aşınması yada çukur alanların yükselmesi ile oluşan küçük platolardır. Orta Toroslar’daki Taşeli ve Teke platoları ile Canik ve Giresun dağları üzerindeki küçük platolar örnek olarak verilebilir.
Marmara Bölgesi’ndeki Çatalca ve Kocaeli yarımadaları da, yükseltileri az olmasına rağmen plato özelliği gösterir. Çünkü bu yarımadalar akarsularla parçalanmışlardır.
Platolar, ülkemizde ekonomik faaliyetlerin yoğunlaştığı yerlerdendir. Buralarda çok çeşitli tarım ürünleri yetişmekle birlikte tahıl tarımı ön plandadır. Bu nedenle platolarda nüfus yoğunlaşmıştır. Türkiye’de platolar, tarım alanı olarak kullanılmakla birlikte, çoğu yerde yaz mevsiminde otlak olarak kullanılan geçici yerleşim yerleridir. Bu nedenle bunlara yayla denildiği de olur. Nüfusun en yoğun olduğu plato Çatalca – Kocaeli platosudur. Ayrıca yükseltisi fazla olan platolarda, iklim yükseltiye bağlı olarak sertleştiği için tarımı zorlaştırır. Bu gibi platolarda en önemli ekonomik faaliyet hayvancılıktır.

TÜRKİYE’NİN OVALARI
Ovalar, çevresine göre alçakta kalan, üzerinde çoğu zaman alüvyonların biriktiği, akarsular tarafından derin vadilerle parçalanmamış düzlüklerdir. Ovalar, oluşumlarına ve bulundukları yere göre iki gruba ayrılır.
1. Kıyı Ovaları
Türkiye’deki kıyı ovaları, genellikle akarsu ağızlarında birikme ile oluşmuş delta ovalarıdır. Bu ovalar, akarsuların taşıdığı kum, mil, çakıl gibi materyalleri deniz içerisinde biriktirmesiyle oluşmuşlardır. Zamanla tortuların kalınlığı artarken, aynı zamanda alüvyonlar denize doğru ilerleyerek ovanın genişlemesini sağlar.
Yeşilırmak’ın getirdiği alüvyonlarla oluşan Çarşamba Karadeniz Bölgesi’nin en geniş ovasıdır. Bu deltanın batısında, Kızılırmak’ın taşıdığı alüvyonların birikmesiyle oluşmuş Bafra ovası yer alır. Akdeniz kıyısında, Seyhan ve Ceyhan nehirlerinin ortak deltası olan Çukurova ülkemizin en geniş delta ovasıdır. Ayrıca Göksu, Gökova, Köyceğiz ve Dalaman Akdeniz kıyısındaki diğer deltalardır.
Kıyı ovalarının bir bölümü de, kıyıya yakın, geniş ve uzun çukurlukların alüvyonlarla dolmasıyla oluşmuştur. Ege Bölgesi’ndeki Bakırçay, Gediz, Büyük Menderes ve Küçük Menderes ovaları bu türdendir. Hatay’dan Kahramanmaraş’a kadar uzanan çöküntü oluğunda da bir dizi ova yer alır. Bunların içinde en geniş olanı Amik ovasıdır. Kıyıya yakın bazı ovalar da, dağlar ve tepelerle çevrili çukur alanların alüvyonlarla dolması sonucu oluşmuştur. Adapazarı, Bursa, Yenişehir ve Karacabey ovaları başlıcalarıdır. 
2. İç Bölgelerdeki Ovalar
Türkiye’nin iç bölgelerinde yer alan ovaların oluşumunda daha çok tektonik olaylar etkili olmuştur. Tektonik hareketler sırasında kırılarak çöken çanaklar, üzerlerinde alüvyonların birikmesiyle birer ova halini almıştır. Bu ovaların yükseltileri çok farklı olmakla birlikte genellikle kıyı ovalarından fazladır.
İç ovaların bir bölümü, kırık hatlarında bulunan çukurluklarda oluşmuştur. Erzincan, Erzurum, Pasinler, Horasan, Iğdır, Ardahan, Göle, Muş, Suşehri, Erbaa, Niksar, Taşova, Merzifon, Bolu ve Düzce ovaları bunların başlıcalarıdır. Bazı iç ovalar, kapalı havza konumundaki geniş çukurlukların tabanındaki düzlüklerde oluşmuştur. Bu tür ovaların en tipik örneği Konya ovasıdır. İç ovaların bazıları, üçüncü jeolojik zamanda göllerle kaplı iken sonradan kara haline dönüşen çukurların tabanlarında oluşmuştur. Bu tür ovalarda akarsu vadileri derindir. Malatya ve Elazığ ovaları bu şekilde oluşmuştur. İç ovalarımızın bazıları da tektonik çukurlukların karstik erimelerle genişlemesi sonucunda oluşmuştur. Batı Akdeniz’deki Elmalı, Bozova, Tefenni ve Gölhisar ovaları başlıcalarıdır. Muğla ovasının oluşumunda da karstik erimeler etkili olmuştur. Trakya’daki Ergene ovası ise bir alüvyal birikim sahasıdır. Ergene ırmağının taşıdığı alüvyonlar, Ergene havzasını doldurmuş ve bu ova oluşmuştur.
Türkiye, sahip olduğu bu ovalar sayesinde dünyada kendine yetecek miktarda tarımsal üretimi bulunan sayılı ülkelerdendir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YATMA ZAMANI

GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...