14 Ocak 2014 Salı

İSLAMİYET ÖNCESİ İLK TÜRK DEVLETLERİNDE KÜLTÜR VE MEDENİYET

Devlet Yönetimi

Türklerde siyasal teşkilatlanmanın en üst basamağını “İl” denilen devlet oluşturuyordu. İl belli toprağı, halkı, hukuk düzeni olan siyasal bir topluluktu. İl dağıldığında, onu oluşturan alt birlikler (aile, sülale, boy, budun) aynen özelliklerini korurlardı. Bu nedenle yıkılan bir Türk devletinin yerine yenisinin kurulması kolaylaşmıştır. Eski Türklerdeki bu sosyal teşkilat, Türklerin tarih sahnesinden silinememesinde önemli rol oynamıştır. Devletin başında bulunan hükümdarlar, devleti yönetmenin kutsal bir görev olduğuna ve bu görevin kendilerine Tanrı tarafından verildiğine inanıyorlardı. Hükümdarlar ülkeyi törelere, gelenek ve göreneklere göre yönetirlerdi. Hükümdarların görevleri dağınık boyları toplamak, halkın ihtiyaçlarını gidermek, toplumda adalet ve eşitliği, halkın huzur ve güvenini sağlamaktı.
Devlet işlerinin yürütülmesinde Hatun ve Kurultay hükümdarlara yardım etmişlerdir. Türklerde iktidarı ve hükümdarı kontrol eden, savaş, barış gibi devleti ilgilendiren önemli konuları görüşen ve kurultay adı verilen bir meclis bulunuyordu. Türkçe “danışma meclisi “ anlamına gelen kurultaya; boy beyleri, ileri gelen devlet memurları, din adamları ve toplumsal hayatta önemli yerlere gelen kadınlar katılıyordu.
Devletin siyasal, ekonomik ve kültürel sorunlarının Kurultay’da görüşülmesi ve karara bağlanması Türk devletlerinin demokratik yönünü göstermektedir.
Eski Türklerde devleti yönetme görevinin hükümdara Tanrı tarafından verildiği inancı halkın hakana mutlak bağlılığını sağlamıştır. Türklerde hükümdara Tanrı tarafından verilen yetkilerin kalıtımsal olarak aile içinde devam etmesi veraset sorununu gündeme getirmiştir.
Türk devletlerinde “Ülke toprakları hükümdar ailesinin ortak malıdır.” anlayışı benimsenmiştir. Bu uygulamadan dolayı;
- Aile üyeleri arasında sık sık taht kavgaları yaşanmıştır. İç mücadeleler Türk devletlerinin zayıflamasına ve dış müdahalelere ortam hazırlamıştır.
- Türk devletleri kısa sürede parçalanmış ve yıkılmıştır. Ayrıca irili ufaklı birçok Türk devleti kurulmuştur.
- Türkler ülke yönetimini kolaylaştırmak amacıyla ülkeyi Sağ – Sol, Doğu – Batı, Kuzey – Güney gibi idari bölümlere ayırmışlardır. Göktanrı inancına sahip olan Türkler Güneş’in doğduğu Doğu tarafını kutsal kabul ederek Doğuyu merkez yapmışlardır.
Ordu
Türk devletlerinde hemen her Türk savaşa hazır durumda olduğundan, askerlik özel bir meslek sayılmazdı. Düzenli ve disiplinli ilk Türk ordusunun kurucusu Mete Han’dır. Mete Han, Türk ordusunu “onlu sisteme” göre teşkilatlandırmıştır (Onbaşı, yüzbaşı, binbaşı ve tümenbaşı gibi).
Türklerin birçok savaş taktiği vardı. Genellikle düşmanlarına ani saldırılar yaparlar, direniş görünce hızla uzaklaşırlardı. Ancak çok geçmeden yeniden dönerlerdi. Sahte dönüş ve kaçışlarla düşmanı çember içine alarak etkisiz hale getirirlerdi (Turan taktiği – Hilal taktiği).
Çinliler, M.Ö. 3. yüzyılda Hun ordusunu taklit ederek ordularını düzenlemişlerdir. Romalılar ve Bizanslılar da askeri alanda pek çok şeyi Hunlardan öğrenmişlerdir. Bu durum Türklerin askeri alandaki gücünü göstermektedir.
Hukuk
Türklerin adet, gelenek ve göreneklerinden oluşan yazısız hukukuna “töre” (türe) denilirdi. Törede yer ve zamana göre, meclisin onayı ile hakan tarafından değişiklik yapılabilirdi. Bununla beraber, törenin anayasa niteliğinde, adalet,eşitlik ve iyilik gibi değişmez ilkeleri vardı. Bütün devlet işleri töreye göre yapılırdı. Günlük hayatta ve aile içinde bile törenin dışına çıkılamazdı.
Devlete başkaldırma, ordudan kaçma, adam öldürme ve namusa tecavüz etme gibi büyük suçların cezası idamdı. Hırsızlara çaldığı nesnenin on katı ödetilirdi. Daha hafif suç işleyenler ise on güne kadar hapis cezasına çarptırılırdı.
Uygurlarla birlikte hukuk daha sağlam ve şekilci bir nitelik kazanmıştır. Ticaret hayatının gelişmesi, kişiler arasındaki ilişkilerin “kanıtlanabilir” nitelikte olmasını gerektirdiğinden yazılı ve tanıklı sözleşmeler önem kazanmıştır. Turfan şehrinde bulunan binlerce belgenin çoğu hukuk metinleridir. Bu durum Türklerin eski dönemlerden itibaren yazılı hukuka önem verdiklerini göstermektedir.
Uyarı: Türklerde suçların kesin hükme bağlanması ve devlet tarafından takip edilmesi toplumda “kan gütme” geleneğini engellemiştir.
Din ve İnanış
Türklerde en eski din Göktanrı dinidir. Gökten başka bazı dağ, ırmak, vadi gibi varlıklarda bir takım gizli güçlerin bulunduğuna inanılırdı.bu arada Güneş ve Ay kutsal sayılmıştır. Eski Türklerde Tanrı sonsuzdur ve herhangi bir şekle sokulamaz. Bundan dolayı Türklerde putçuluk olmadığı gibi putları korumak için yapılan tapınaklar da yoktur.
Göktanrı dininde cennet, cehennem ve yeniden dirilme inancı vardı. Öldükten sonra dirilmeye inanan Hunlar, ölülerini günlük hayatta kullandıkları eşyalarıyla birlikte gömerlerdi. Tek Tanrı inancı ve yeniden dirilme düşüncesi Türklerin İslam dinini benimsemelerini kolaylaştırmıştır. Türkler Maniheizm, Budizm, Nasturizm (tabiatçılık), Musevilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık gibi inançları da kabul etmişlerdir.
Sosyal Hayat
Genellikle geçimlerini hayvancılıkla sağlayan Türkler, yaylak ve kışlak hayatı yaşıyordu. Bu nedenle Türklerde at, göçebe yaşamın vazgeçilmez unsurlarından biriydi. Türklerde kalabalık aileler yoktu. Çünkü göçebe yaşam tarzı, barınma ve yiyecek bulma yönünden insanların kalabalık aileler şeklinde yaşamalarını engellemiştir. Bu durumun sonucu olarak evlenen kız ve erkek çocuklar ayrılarak kendilerine ait bir ev kurardı. Türk toplumunda genellikle kadın ve erkekler eşit kabul edilmiş, tek kadınla evlilik yaygınlaşmıştır.
Göçebe hayat tarzını benimseyen Türklere ait şehir kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Örneğin, Selenga nehri civarında Hunlar dönemine ait etrafı surlarla çevrili, içinde evlerin yer aldığı yerleşim merkezinin kalıntılarına rastlanmıştır. Göktürkler döneminde şehirler kurdukları bilinen Türkler, Uygurlar döneminde yerleşik hayata geçmişlerdir. Bu gelişmeler sonucunda Türklerde sosyal yaşam değişmiş, mimari gelişmiş, şehircilik ve şehir kültürü ortaya çıkmıştır. Kurulan şehirler o dönemin canlı ticaret merkezleri olmuştur.
Türklerde okçuluk, güreş, cirit ve at yarışları önde gelen sporlardı. Çeşitli zamanlarda hem savaş eğitimi yapmak hem de ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla sürek avları düzenlenirdi. Ayrıca, dini ve milli bakımdan önemli sayılan günler hep birlikte şölenlerle kutlanırdı. Bu durum Türk toplumunda dayanışmayı güçlendirmiştir.
Sade bir hayat yaşayan Türk toplumunda bağımsızlığa çok önem verilmiştir. Türk devletlerinde sosyal hayat sınıfsızdı. Başarılı olan bir kişi en üst görevlere kadar çıkabilirdi. Türk devletlerinde kölelik ve soyluluk yoktu.
Ekonomik Hayat
Orta Asya’nın iklimi ve yeryüzü şekilleri bölgedeki insanları hayvancılıkla uğraşmaya zorlamıştır. Bu nedenle Türk ekonomisinin temeli hayvancılığa dayanıyordu. Elverişli bölgelerde tarım faaliyetleriyle uğraşılmıştır. Türkler arpa, buğday ve darı gibi tahılları yetiştirmişlerdir. Hunlara ve Göktürklere ait bulunan sulama kanalları ve saban demirleri Türklerin tarıma önem verdiklerini göstermektedir. Göktürklerden kalan Töte kanalı 1935 yılında Ruslar tarafından aynen kullanılmıştır.
Türkler yakın komşularıyla ticari ilişkilerde bulunmuşlar, ticaret yaptıkları ülkelere canlı hayvan, konserve et, deri, kösele ve hayvani gıdalar satmışlardır. Sattıkları mallar karşılığında tahıl ve giyim eşyası almışlardır. Asya Hunları, Göktürkler ve Uygurlar Çin ile, Avrupa Hunları Bizans ile ticaret anlaşmaları yapmışlardır.
Türklerin yaşadığı topraklardan geçen İpek ve Kürk Yolları Türk devletlerine önemli ölçüde gelir sağlamıştır. Bu ticaret yollarının Türklerin yaşadıkları topraklardan geçmesi ticaretin canlanmasına ve Türklerle Çinliler arasında sık sık mücadelelere neden olmuştur. Ticareti geliştirmek amacıyla ticaret yolları üzerindeki devletlerle anlaşmalar yapmışlar ve ticaret yolları üzerindeki devletlerle anlaşmalar yapmışlar ve tüccarlara kolaylıklar sağlamışlardır.
Yazı, Dil ve Edebiyat
Ural – Altay dil ailesinden olan Türkçe, tarih boyunca çeşitli alfabelerle yazı haline getirilmiştir. Türk yazısının geniş çaptaki ilk örneği Göktürk alfabesiyle yazılan 8. yüzyıldaki Orhun Yazıtları’dır. Ancak elimizde Türklerin yazıyı daha önceden bildiklerini ve kullandıklarını kanıtlayabilecek bilgiler vardır. Çünkü, gelişmiş bir devlet teşkilatının yazı olmadan yürütülmesi mümkün değildir. Esik kurganı’ndaki “Altın Elbiseli Adam” mezarında bulunan bir gümüş çanak üzerine yazılmış iki satırlık kitabenin tarihi M.Ö. 5. veya 4. yüzyıllar olarak belirlenmiştir.
Çinlilerden matbaayı alan Uygurlar, hareketli harf tekniği kullanarak matbaada kitap basmışlardır. Bu gelişmeler Türklerin kültürel faaliyetlere ve bilimsel çalışmalara önem verdiklerini göstermektedir.
Türk dilinin edebiyat olarak ilk örnekleri sözlüdür. Bunlar destanlar, efsaneler, sagular, koşuklar, savlar ve halk türküleridir. Destan ve efsanelerde Türklerin düşünce ve inançları, gelenekleri, milli kahramanlıkları anlatılmaktadır. Orta Asya Türklerinde görülen en önemli destanlar; Sakaların Alper Tunga ve Şu, Hunların Oğuz Kağan, Göktürklerin Bozkurt, Türeyiş ve Ergenekon, Uygurların Türeyiş ve Göç, Kırgızların ise Manas destanlarıdır.
Türk edebiyatının ve tarihinin bilinen en eski yazılı belgeleri 6. yüzyıla ait Yenisey Kitabeleri ile 8. yüzyıla ait Orhun Kitabeleri’dir. Yenisey Kitabeleri, Kırgız Türklerinin mezar taşlarına yazdıkları yazılardır.
Bilge Kağan, Kül Tigin ve Tonyukuk adlarına dikilen Orhun Yazıtları’nda; Türklerin devlet anlayışı, devlet görevlilerinin sorumlulukları ve vatan sevgisi gibi konulara değinilmiştir. Ayrıca yazıtlarda Çinlilerin entrikaları, bağımsızlığın önemi, Türk devletlerinin parçalanmasında etkili olan faktörler ve geleceğe yönelik öğütler de yer almıştır.
Bilim
İlk Türk devletlerinden günümüze ulaşan yazılı eser ve belge az olduğundan Türklerin bilim alanındaki çalışmaları hakkında fazla bilgi sahibi değiliz. Ancak, Türklerin Oniki Hayvanlı Türk Takvimi’ni yapmaları astronomi bilimiyle ilgilendiklerini ve bu alanda ilerlediklerini göstermektedir. Uygurlar döneminde matbaada kitapların basılması, Çin ve Hint eserlerinin Türkçe’ye tercüme edilmesi Türklerin bilimsel ve kültürel çalışmalara önem verdiklerinin kanıtıdır. İlk Türk devletleri döneminde bilim adamlarına önem verilmiş ve hükümdarlar bilgili kişilerden danışman olarak yararlanmışlar, onlara çalışma ortamı hazırlamışlardır.
Sanat
Orta Asya Türk sanatının temeli, göçebe yaşantıya dayanıyordu. Bu nedenle Türkler, büyük saraylar ve tapınaklar yapmamışlar; göçebe yaşam tarzına uygun taşınabilir eşyalar yapmışlardır. Örneğin; Altaylar, Orhun Bölgesi ve Çin’in kuzeyindeki Ordos Bölgesinde yapılan kazılarda kurganlardan (mezar) kemerler, kılıçlar, mızraklar, ipekli ve yünlü kumaşlar ile kadın süs eşyaları çıkarılmıştır. Türkler bu eşyalar üzerine pars, kurt, kaplan, kuş, geyik ve at gibi hayvanların şekillerini işlemişlerdir. Buna Türk resim sanatında hayvan üslubu denilmiştir. Maden işlemeciliği Türklerde milli sanat haline gelmiştir. Ayrıca dokumacılık da gelişmiştir. Altay ve Orhun bölgesinde yapılan kazılarda halı ve kilim örneklerine rastlanması, Bizans’a gelin giden Hazar prensesi Çiçek’in üzerindeki çiçek desenli Türk elbisesinin Bizans’ta çok beğenilmesi ve Çiçek adıyla moda olması Türklerde dokumacılığın geliştiğini göstermektedir.
Uygurların yerleşik hayata geçmesinden sonra evler, tapınaklar, saraylar ve şehirler kurulmaya başlanmıştır. Uygur mimarisinde Maniheizm ve Budizm dinlerinin etkisi görülmüştür. Uygurlarda mimarinin yanı sıra heykelcilik ve resim sanatları da gelişmiştir. Uygur minyatürleri Moğollar ile İslam dünyasının kültürlerine girmiş ve İslam sanatı üzerinde etkili olmuştur.
Türk sanatının en fazla gelişen bölümlerinden biri de musikidir. Türk devletlerinde askeri bando yaygınlaşmıştır. Türk çalgılarından bazıları çağdaş orkestranın temel çalgılarını oluşturmuş, bazıları Avrupa orkestralarına geçmiştir. Türk müziğinin ilk örnekleri, kopuz eşliğinde söylenen destanlar, kahramanlık hikayeleri ve aşk türküleridir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YATMA ZAMANI

GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...