Kaba saba, soluk, yıpranmış
giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip utangaç bir tavırla rektör'ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından
fırlayarak önlerini kesti... Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz
taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi?
Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı.
Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu..
Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; "Bekleriz" diye
mırıldandı... Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi.. Sekreter sesini
çıkarmadan masasına döndü.. Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi.. Sonunda
sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı. "Sadece birkaç dakika görüşseniz,
yoksa gidecekleri yok" diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare
yoktu..
Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo
içini bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi.
Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu? Suratı
asılmış, sinirleri gerilmişti.
Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard'da okuyan oğullarını bir yıl önce
bir kazada kaybetmişlerdi. Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına
okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı.
Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi.
"Madam" dedi, sert bir sesle, "Biz Harvard'da okuyan ve sonra
ölen herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner..."
"Hayır, hayır" diyerek haykırdı yaşlı kadın.. "Anıt
değil... Belki, Harvard'a bir bina yaptırabiliriz". Rektör, yıpranmış
giysilere nefret dolu bir nazar fırlatarak, "Bina mı?" diyerek
tekrarladı, "Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son
yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı..."
Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan
kurtulabilirdi.. Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: "Üniversite
inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin kendi
üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?"
Rektör'ün yüzü karmakarışıktı.. Yaşlı adam başıyla onayladı. Bay ve bayan
Leland Stanford dışarı çıktılar. Doğu California'ya, Palo Alto'ya geldiler. Ve
Harvard'ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyyen yaşatacak üniversiteyi kurdular.
Amerika'nın en önemli üniversitelerinden birini STANFORD'u.
27 Ocak 2014 Pazartesi
GEÇ KALMAYIN !
Henüz 18 yaşındaydı ama hayatının
sonundaydı. Tedavisi mümkün olmayan ölümcül bir kansere yakalanmıştı. Kahır
içinde eve kapatmıştı kendini... Sokağa çıkmıyordu. Annesi, bir de kendisi. O
kadardı bütün hayatı...
Bir gün fena halde sıkıldı, dayanamadı, attı kendini sokağa. Bir yığın vitrin önünden geçti, tam bir CD satan dükkânı da geride bırakmıştı ki, bir an durdu, geri döndü, kapıdan içeri, gözüne hayal meyal takılan genç kıza bir daha baktı. Kendi yaşlarında harika bir genç kızdı tezgahtar... Hani, ilk bakışta aşk derler ya, öyle takılıp kalmıştı işte... İçeri girdi. Kız, gülümseyerek koştu ona; "Size nasıl yardım edebilirim?" diye. Nasıl bir gülümsemeydi o... Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi kızı... Kekeledi, geveledi, sonra "Evet!" diyebildi. Rastgele birini işaret ederek; "Evet, şu CD'yi bana sarar mısınız?" dedi. Kız CD'yi aldı, içeri gitti, az sonra paketle geri geldi. Genç kızdan aldı paketi, çıktı dükkandan, evine döndü. Paketi açmadan dolabına attı. Ertesi sabah gene gitti aynı dükkâna... Gene bir CD gösterdi kıza, sardırdı, aldı eve getirdi, attı paketi dolaba gene açmadan... Günler hep alınıp, sardırılan CD'lerle geçti. Kıza açılmaya bir türlü cesaret edemiyordu.
Annesine açıldı sonunda... Annesi; "Git konuş oğlum, ne var bunda?" dedi. Ertesi sabah, bütün cesaretini topladı, erkenden dükkâna gitti. Bir CD seçti. Kız gülerek aldı CD'yi, arkaya gitti paketlemeye. Kız içerdeyken bir kâğıda "Sizinle bir gece çıkabilir miyiz?" diye yazdı, altına telefon numarasını ekledi, notu kasanın yanına koydu gizlice. Sonra, paketini alıp kaçtı gene dükkândan... İki gün sonra evin telefonu çaldı... Anne açtı telefonu. Dükkândaki tezgahtar kızdı arayan. Delikanlıyı istedi, notunu yeni bulmuştu da... Anne ağlıyordu... "Duymadınız mı?" dedi. "Dün kaybettik oğlumu." Cenazeden birkaç gün sonra anne, oğlunun odasına girebildi sonunda. Ortalığa çeki düzen ermeliydi. Dolabı açtı, oraya atılmış bir yığın açılmamış paket gördü. Paketleri aldı, oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı. İçinde bir CD vardı, bir de minik not…
Bir gün fena halde sıkıldı, dayanamadı, attı kendini sokağa. Bir yığın vitrin önünden geçti, tam bir CD satan dükkânı da geride bırakmıştı ki, bir an durdu, geri döndü, kapıdan içeri, gözüne hayal meyal takılan genç kıza bir daha baktı. Kendi yaşlarında harika bir genç kızdı tezgahtar... Hani, ilk bakışta aşk derler ya, öyle takılıp kalmıştı işte... İçeri girdi. Kız, gülümseyerek koştu ona; "Size nasıl yardım edebilirim?" diye. Nasıl bir gülümsemeydi o... Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi kızı... Kekeledi, geveledi, sonra "Evet!" diyebildi. Rastgele birini işaret ederek; "Evet, şu CD'yi bana sarar mısınız?" dedi. Kız CD'yi aldı, içeri gitti, az sonra paketle geri geldi. Genç kızdan aldı paketi, çıktı dükkandan, evine döndü. Paketi açmadan dolabına attı. Ertesi sabah gene gitti aynı dükkâna... Gene bir CD gösterdi kıza, sardırdı, aldı eve getirdi, attı paketi dolaba gene açmadan... Günler hep alınıp, sardırılan CD'lerle geçti. Kıza açılmaya bir türlü cesaret edemiyordu.
Annesine açıldı sonunda... Annesi; "Git konuş oğlum, ne var bunda?" dedi. Ertesi sabah, bütün cesaretini topladı, erkenden dükkâna gitti. Bir CD seçti. Kız gülerek aldı CD'yi, arkaya gitti paketlemeye. Kız içerdeyken bir kâğıda "Sizinle bir gece çıkabilir miyiz?" diye yazdı, altına telefon numarasını ekledi, notu kasanın yanına koydu gizlice. Sonra, paketini alıp kaçtı gene dükkândan... İki gün sonra evin telefonu çaldı... Anne açtı telefonu. Dükkândaki tezgahtar kızdı arayan. Delikanlıyı istedi, notunu yeni bulmuştu da... Anne ağlıyordu... "Duymadınız mı?" dedi. "Dün kaybettik oğlumu." Cenazeden birkaç gün sonra anne, oğlunun odasına girebildi sonunda. Ortalığa çeki düzen ermeliydi. Dolabı açtı, oraya atılmış bir yığın açılmamış paket gördü. Paketleri aldı, oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı. İçinde bir CD vardı, bir de minik not…
"Merhaba, sizi öyle tatlı buldum ki, daha yakından tanımak
istiyorum. Bir akşam birlikte çıkalım mı? Sevgiler... Jacelyn " Anne, bir
paketi daha açtı, onda da bir CD ve bir not vardı: "Siz gerçekten çok
tatlı birisiniz, hadi beni bu gece davet edin, artık.
Sevgiler...Jacelyn "ANA YÜREĞİ
Delikanlı küçük bir kasabada annesiyle mutlu bir hayat
yaşamaktadır. Üstelik birbirlerinin tek varlıklarıdır. Günlerden bir gün
kasabaya çok güzel bir genç kız gelir. Fakat genç kızın yüreği kendisi kadar
güzel değildir. Gayet kibirli, kendini beğenmiş ve gözü yükseklerde olan bir
kızdır bu.
Bizim delikanlı da genç kızın güzelliğine kapılmış ve kıza sırılsıklam aşık olmuştur. Günlerce peşinden koşmuş ama kız delikanlıya hiç yüz vermemiştir. Bu arada delikanlının annesi olayın farkına varmış varmasına da hangi güç engel olabilirmiş ki, delikanlı aşık olmuştur bir kere. Ana yüreği dayanamaz ve en sonunda delikanlıyı kıza karşı uyarır.
Ne çare, delikanlının gözü kızdan başkasını görmez. Genç ve güzel kız ise delikanlıyı iyice kendisine bağlamış, avucunun içine almıştır. Ana yüreği artık delikanlının böylesine sömürülmesine daya-namaz, son defa oğlunu karşısına alıp konuşmaya çalışır, ama boşa kürek çektiğini anlar. Delikanlı eski delikanlı değildir artık...
Ertesi gün delikanlı, yine genç kızın peşinden koşarken onu ölesiye sevdiğini ve evlenmek istediğini söyler. Kalbi kendisi kadar güzel olmayan kız bu işe bir şart koşar:
– Annenin yüreğini bana getirirsen seninle evlenirim.
Delikanlının gözü aşktan başka hiçbir şey görmediği için, bu isteği düşünmeden kabul eder. Koşarak annesinin yanına gelir ve:
" Senin yüreğin genç kızla birlikte olabilmem için tek yol!" der. Annesi hiç tereddütsüz yüreğini söker ve delikanlıya verir. Delikanlı büyük bir sevinçle genç kıza geri döner fakat yolda ayağı taşa takılıp düşer. İşte o anda ana yüreğinden bir ses gelir:
" CANIN ACIDI MI YAVRUM?!..."
Bizim delikanlı da genç kızın güzelliğine kapılmış ve kıza sırılsıklam aşık olmuştur. Günlerce peşinden koşmuş ama kız delikanlıya hiç yüz vermemiştir. Bu arada delikanlının annesi olayın farkına varmış varmasına da hangi güç engel olabilirmiş ki, delikanlı aşık olmuştur bir kere. Ana yüreği dayanamaz ve en sonunda delikanlıyı kıza karşı uyarır.
Ne çare, delikanlının gözü kızdan başkasını görmez. Genç ve güzel kız ise delikanlıyı iyice kendisine bağlamış, avucunun içine almıştır. Ana yüreği artık delikanlının böylesine sömürülmesine daya-namaz, son defa oğlunu karşısına alıp konuşmaya çalışır, ama boşa kürek çektiğini anlar. Delikanlı eski delikanlı değildir artık...
Ertesi gün delikanlı, yine genç kızın peşinden koşarken onu ölesiye sevdiğini ve evlenmek istediğini söyler. Kalbi kendisi kadar güzel olmayan kız bu işe bir şart koşar:
– Annenin yüreğini bana getirirsen seninle evlenirim.
Delikanlının gözü aşktan başka hiçbir şey görmediği için, bu isteği düşünmeden kabul eder. Koşarak annesinin yanına gelir ve:
" Senin yüreğin genç kızla birlikte olabilmem için tek yol!" der. Annesi hiç tereddütsüz yüreğini söker ve delikanlıya verir. Delikanlı büyük bir sevinçle genç kıza geri döner fakat yolda ayağı taşa takılıp düşer. İşte o anda ana yüreğinden bir ses gelir:
" CANIN ACIDI MI YAVRUM?!..."
İÇİMİZDEKİ SIR
Bir Kızılderili masalında denir ki; kainatın yaratılışı tamamlanmış, sıra
insana gelmişti. Yaratıcı, insanı yaratmadan önce bütün varlıkları yanına
çağırdı ve dedi ki:
“İnsanlar hazır oluncaya kadar onlardan bir sırrı saklamak istiyorum. Bu
sır onların mutluluğudur. Sizce bu sırrı nereye saklayayım?”
Kartal söz aldı:
“Bana ver Allah’ım onu aya götüreyim.”
Yaratıcı, “Hayır!” dedi. “Bir gün gelir, oraya da giderler ve onu kolayca
bulabilirler.”
Yunus balığı, “Onu okyanusların derinliklerine gömeyim” diye teklif etti.
Yaratıcı, “Orada da rahatlıkla bulabilirler” dedi.
Aslan ormanın derinliklerini, koyunlar ıssız meraları önerdi; ama Allah,
hiçbirisinin önerisini kabul etmedi.
En sonunda köstebeğin önerisi geldi:
“Allah’ım bu sırrı insanların içine koy” dedi.Bu yüzdendir ki; her kim mutluluğu başka yerlerde ararsa, her zaman mutsuz olmaktadır.
ANNE - BABA OKULU / DERS 1: ANNE-BABALIK EĞİTİMİ EVLİLİK ÖNCESİNE DAYANIR
GİRİŞ
Merhaba değerli okuyucular ve ebeveynlik
hassasiyetini her daim muhafaza eden sevgili ebeveynler. Şu ana kadar çeşitli
yazılarıyla ebeveynliğin püf noktalarını, çocuklara yaklaşım yöntemlerini vs…
sizlere aktarmaya çalışan Psikolog Yasemin Yalçın Aktosun, artık yeni bir
çalışmayla sizlere merhaba diyor. Evet, bu yeni eğitim-öğretim döneminde sadece
çocuklarımızın okul süreci başlamadı. Geleceğin umudu çocukların yanında
sizlerin de ebeveynlik okulunu Ailem dergisiyle başlatmış bulunuyoruz. Aile
okulu başlıyor! …
Niçin böyle bir eğitim?
Bazı ebeveynler aile okulları vb. eğitimlere
direnç gösterirler.
Benim çocuğumu en iyi ben tanırım,
Kimse bana; çocuğuma ve eşime nasıl
davranacağımı öğretemez.
Biz böyle mi büyüdük?
Bizim ailemizde sorun yok...
gibi bahanelerle eğitime direnç
gösteren bireylere şöyle denilmeli:
Evet, belki bizim kuşağımız veya bizden
önceki kuşakların bu nevi eğitsel imkânları olamamış olabilir. Fakat günümüzde
bu tarz imkânlar madem var; niçin kullanmayalım?.. Ayrıca günümüz şartları ile
geçmiş zaman şartları birbirinden çok farklı. Artık gerek teknolojinin ve
gerekse çevre şartlarının etkisiyle çocukların ve gençlerin kafası çok fazla
karışmakta. Ebeveynin hatalı tepkileri neticesinde eve karşı soğukluk hisseden
çocukları ve gençleri bekleyen öylesine tehlikeli ortamlar var ki… Sadece bu
nokta bile ebeveyn eğitiminin önemini vurgulamaktadır.
Bunların dışında bizler eğitim alan
ebeveynlerin çocukları değiliz, ama psikolojik olarak sorunsuz olduğumuzu
kaçımız söyleyebiliyoruz? Veya kaçımızın özgüveni tam olarak yerinde veya
kaçımız mesleki olarak istediğimiz yerdeyiz? Ya da birçoğumuzun hayatında keşke
dediği noktalar mutlaka vardır vs… Öyleyse daha kendini bilen, özgüvenli,
pozitif ve başarılı bir nesil için lütfen üzerinize düşen görevi ihmal etmeyin.
Ve aile okuluna gelmeyi sakın ihmal etmeyin… Ve unutmayın ki; eğitime katılmak
için sorun yaşıyor olmanız gerekmez. Daha mutlu bir aile için eğitime
katılmanızı öneririm. Sorun yaşanmadan sorunlara karşı önlem almak, sorun
yaşandıktan sonra çözüm üretmekten çok daha sağlıklıdır.
Aile okuluna kayıt ve başarılı olmak
için gerekenler:
Her iki ebeveynin eğitime katılması
eğitimin uygulanabilirliliğini artıracağından her iki ebeveynin okula katılması
bekleniyor.
Derse önyargısız gelme,
uyguladıklarınızdan sonuç almanızı kolaylaştırır.
Önceki negatif deneyimlerinizi bir
kenara bırakın, gerekirse eğitime sıfırdan başladığınızı düşünün.
“Ben zaten bunu denemiştim diyerek”
önerileri dikkate almamak yapılacak en büyük yanlışlardandır.
İstikrarlı olmalısınız. Sunulan
yöntemler; ancak istikrarlı olunursa çocuğa ve ailenin genel yapısına pozitif
yansır.
Samimi ve doğal olmalısınız.
Küçük bir not defteri alıp bazı
mevzuları not etmeniz bilgilerin aklınızda kalmasını ve hedeflerinizin
oluşmasını sağlar.
Öyleyse buyurun aile okuluna…
DERS 1: ANNE-BABALIK EĞİTİMİ EVLİLİK ÖNCESİNE DAYANIR
Birçok birey, anne-babalığın eğitim
gerektirebileceğini, evleninceye, hatta çocukları oluncaya ve hatta çocuklar
büyüyüp sorunlar baş gösterinceye kadar düşünmezler. Hele de evlilik olayı
gerçekleşinceye kadar taraflar birbirlerini ağırlıklı olarak sadece “salt
bireysel özellikleri ile” değerlendirirler. Yeni bir yuvanın kurulacağı
düşüncesi genelde ikinci planda değerlendirilir. Taraflar muhataplarını aynı
zamanda ileride kendilerine emanet olarak verilecek çocuklarının annesi veya babası
olarak değerlendirmezler. Oysaki evliliğin en önemli amaçlarından biri bir
neslin yetişmesine katkı sağlamaktır. Bu amacın göz ardı edilip sadece
duygusallığın tesiri altında kalınarak verilen kararların çok sağlıklı olmadığı
görülmektedir. Mantığın devreye girmediği evlilik kararlarında sadece doğacak
çocuklar değil, aynı zamanda eşler de etkilenmektedir. Ki zaten eşler arasında
tartışmaların olması evin genel havasına tesir eder ve çocukların psikolojisi
kendilerine ebeveynleri tarafından pozitif yaklaşılsa da etkilenir. Bu sebeple
daha evliliğe karar vermeden önce aile kavramının irdelenerek düşünülmesi
gerekmektedir.
Evlilik kararı verilirken nelere dikkat
edilmelidir?
Mantık kesinlikle devre dışı
bırakılmamalıdır.
Evlenilmesi düşünülen birey sadece
içinde bulunulan zamandaki rolü ile düşünülerek değil değişik rolleri de (anne
olma, baba olma, ev hanımı olma vs… gibi) düşünülerek değerlendirilmelidir.
Birey, eş olarak düşündüğü bireyi
değişik rolleri ile değerlendirirken önyargılı davranmamalı, kafasındaki soru
işaretlerini muhatabı ile paylaşmalıdır.
Herhangi bir bireyin eşini
değerlendirmesi kadar kendini de onu bekleyen roller ve sorumlulukları
bağlamında değerlendirmesi gerekmektedir. Yani bir yuva kurmanın sorumluluğu,
eş olmanın veya ebeveyn olmanın sorumluğu düşünülerek evliliğe adım
atılmalıdır.
Yukarıda ifade edilen noktalar
bağlamında bireyin ümitsizliğe kapılma ihtimali vardır. Çünkü çevrede görülen
negatif örnekler evlenecek olan bireylerde ben bu işi yapamam düşüncesi
oluşturabilir. Bu sebeple konuya objektif bir biçimde bakmak ve daha pozitif ve
başarılı bir yuva kurmak için bireyler evlilikten kaçmak yerine kendilerini
geliştirmeli, birtakım eğitimler almalıdırlar.
Evlilik öncesi ebeveynlik eğitimi nasıl
alınabilir?
Her şeyden önce böyle bir eğitim için
erken diye düşünülmemelidir. Öncelikle evlilik ve akabinde ebeveyn olmaya dair
eğitim alma hedeflenmelidir. Çünkü ideal ebeveyn olabilmenin ilk sırrı ideal eş
olmaktır. Pozitif ortamlarda dünyaya gelen çocuklar hem ruhsal ve hem de zihinsel
olarak oldukça pozitif olurlar. Bu nedenle evvela evlilik ile ilgili eğitimler
alınmalıdır diyebilirim. Eğitim için belli merkezlerdeki düzenli eğitim
programlarına veya seminerlere katılınılabileceği gibi konu ile ilgili kitaplar
ve makaleler okumak veya evlilik öncesi danışmanlık desteği almak önerilebilir.
Bunun dışında itimat ettiğiniz ve model olabildiğine inandığınız ailelerle de
bağlantı halinde olmak kuracağınız yuva için oldukça önem arz edecektir.
Böyle bir eğitsel sürece hem kadının ve
hem de erkeğin katılması gerekmektedir.
Eğitimle ne kazanacağız?
1- Yeni kurulacak yuva ile birlikte
taraflar kendilerini neyin beklediğini bilmiş olacaklarından hazırlıklı oluş
sağlanacak ve sorunlar karşısında çözüm gücü oluşacaktır.
2- Evlenmeyi düşünen bireyler
birbirlerini sadece duygusal olarak değil, çok yönlü olarak tanıyabilecek ve
değerlendirme yapabileceklerdir.
3- Henüz çocukları doğmadan eşler arası
diyalogun güçlenmesi sağlanacaktır.
4- Gebelik öncesinde ve gebelik
sürecinde nasıl yaklaşımlar sergileneceği öğrenilmiş olacağından ebeveyn adayı
çift bilinçli davranabilecektir.
5- İlk ebeveynlik ve evlilik dönemlerinde
karşılaşılacak muhtemel bir sorun karşısında çiftler nasıl davranmaları
gerektiğini bilecek ve yapılabilecek yanlışlıklar asgariye inmiş olacaktır.
Ailem
26 Ocak 2014 Pazar
ANNE - BABA OKULU / DERS 2: İDEAL EVLİLİKTE KARI KOCA DİYALOĞUNUN ÖNEMİ
DERS
2: İDEAL EVLİLİKTE KARI KOCA DİYALOĞUNUN ÖNEMİ
Karı-koca diyaloğu ile ebeveynlik arasında ne gibi
bir bağ var diye düşünen birçok birey vardır. Hatta kendilerini ebeveynlik
rolüne fazlaca adapte eden nice ebeveynler vardır ki; eşleri ile diyaloglarını
hep ikinci plana atmışlardır. Oysaki iyi ebeveyn olabilmenin sırrı iyi eş
olabilmekten geçer. Annelik veya babalık vasıfları çok güzel olan ve çocuğuna
doğru yaklaşım tekniklerini kullanarak yaklaşan fakat eşi ile ciddi sorunlar
yaşayan birçok insan vardır. Bu bireylerin çocukları ebeveynleri ile güzel
zamanlar geçiriyor olsalar bile anne-babaları arasındaki gergin havadan
nasiplerini alırlar.
Neden ideal ebeveynlik için eşler
arası diyalog önemlidir?
1- Öncelikle
ebeveynlerin kişisel mutlulukları için önemlidir. Kendini mutlu hisseden ve
sorunlardan dolayı gergin olmayan bir birey annelik-babalık rolüne de bu
duyguyu yansıtır. Bu nedenle bireyin kafasının sorunlarla meşgul olmaması
mutluluğuna ve mutluluğu da, pozitif ebeveyn olmasına katkı sağlayacaktır.
2- Çocuğa öğretilmeye
çalışılan ne olursa olsun karı-koca işbirliği sağlandıktan sonra verilecek
öğreti çok kısa zaman içinde çocuğa yerleştirilebilirken, tek ebeveynin
çabasıyla bu öğretilerin çocuğa yerleştirilmesi uzun zaman alacaktır.
3- Çocuklar hatalı
davranışları modeller: Özellikle küçük yaş dönemlerinde çocuklar modelleyerek
öğrenirler. Kendisine doğru yaklaşımlarda bulunulsa bile annenin babaya veya
babanın anneye hatalı tepkilerle yaklaştığını gören çocuk doğru olmayan
davranışları bilinçaltına bu şekilde yerleştirmiş olur. Bir diğer ifade ile
kendine tebessüm edilip de annesine bağırıldığını gören çocuk sadece tebessümü
değil öfkeyi ve agresyonu da öğrenir.
4- Ev içinde tutarsız
davranışlar gören çocuk bir süre sonra ebeveyninin samimiyetine inanmayacaktır.
Bu da zamanla aile içinde güvensizliklerin oluşmasına ve çocuğun özgüveninin
zedelenmesine neden olur.
5- Eşler arası
geçimsizlik nedeniyle oluşan evdeki gergin hava çocuğun psikolojisinin negatif
etkilenmesine neden olur.
6- Çocuk zamanla taraf
tutmak zorunda kalır. Bu süreçte de çoğu zaman çıkarına uygun tercihler yapar.
7- Ergenlik dönemindeyse
çocuk gergin olmayan huzurlu ortam arayışına girer. Bu nedenle evden
uzaklaşabilir.
8- Bu tarz negatif bir
ortamda büyüyen çocuklar ileride kuracakları ailelerine bu negatif etkileri
yansıtır ve problemli bir yuva kurabilirler.
Ne yapmalıyız?
Öncelikle eşler bir araya gelmeli ve mevcut
sorunlarını irdelemelidir.
Taraflardan biri sorun olduğunu kabul etmiyor veya
çözüme yanaşmıyorsa bile sorunu fark eden taraf sorunları belirlemeli ve çözüm
yollarını araştırmalıdır.
Çözüm yollarına, pozitif yaklaşımlarda bulunarak
ve önyargılardan sıyrılarak ulaşılabiliyorsa eşler birtakım fedakârlıklar
göstermelidirler.
Kimi zaman sorunların çözümlenmesi uzman desteği
gerektirebilir. Bu durumda evlilik uzmanlarına başvurulup psikolojik destek
alınması en sağlıklı olandır.
Sorunlar tespit edilip çözümleninceye kadar ev içinde
hassas davranılmalı ve çocuğun bu süreçten etkilenmemesi hedeflenmelidir.
Taraflar alacakları her kararda çocuklarını da
sisteme dâhil edip düşünmeyi ihmal etmemelidir.
Ailem
25 Ocak 2014 Cumartesi
ANNE - BABA OKULU / DERS 3: KENDİNİZİ TANIYOR MUSUNUZ?
DERS 3: KENDİNİZİ TANIYOR MUSUNUZ?
Kendinizi tanıyor musunuz? Ya da şöyle
soralım; nasıl bir insan olduğunuz sorusunu daha önce hiç kendinize sordunuz
mu? Her insanın mutlaka kendini tanımlayabileceği birkaç cümlesi vardır?
Fakat çoğu zaman bu birkaç cümlecik tam
anlamıyla bizi ifade etmez. Yetersiz kalır. Kendimizi tam anlamıyla ayrıntılara
inerek düşünmeye kalktığımızda aslında birçok özelliğimizi beğenmediğimizi veya
olmaması gereken özellikler olduğunu görürüz. Kendini tam olarak tanımlayamayan
bir insanın çocuğu karşısında tutarsız davranma ihtimali yüksektir. Çünkü
kendinde bulunan negatif özellikleri belirleyip halletmeden çocuğunu bu
özellikler konusunda eleştiren bir ebeveyn çocuğu nezdinde tutarsız
görüneceğinden söyledikleri makes bulmayacaktır.
Neden bir ebeveyn evvela kendini
tanımalı?
Kendinde bulunan negatif özellikleri
görebilmesi ve pozitif özelliklerini daha da genişletmesi için evvela kendisini
tanımalıdır.
Unutmayın ki çocuk yaşadığı ortamın
izlerini taşır. Ebeveyn çocuğunda görmek istemediği özellikleri aslında kendisi
taşıyor olabilir. Bu sebeple önce kendindeki negatif özellikleri düzenlemelidir
ki; çocuk bu hatalı örnekleri model almasın.
Kendini tanıyabilen ebeveyn kişisel
anlamda kendisini geliştirebilecek ve böylece mutlu ve başarılı olabilecektir.
Kendini tanıyan birey ebeveynlik rolüne
yansıyan kişisel zaaflarını daha çabuk çözümler. Örneğin; sese çok duyarlıyım,
bu sebeple çabuk sinirleniyorum diyen bir ebeveyn bundan dolayı çocuğu ile
çatışma yaşıyorsa, ilk etapta sadece çocuğunu susturmayı değil, sese duyarlılık
ve asabiyet derecesini dengelemek adına gerekirse yardım alabilmelidir.
Ailem24 Ocak 2014 Cuma
ANNE - BABA OKULU / DERS 4: NASIL BİR EBEVEYN OLDUĞUNUZUN FARKINDA MISINIZ?
DERS 4: NASIL BİR
EBEVEYN OLDUĞUNUZUN FARKINDA MISINIZ?
Daha önce nasıl bir anne olduğunuzu
veya nasıl bir baba olduğunuzu hiç düşündünüz mü? Veya çocuğunuzun
beklentilerine -ki özellikle duygusal beklentilerine- ne oranda cevap
verdiğinizi hiç düşündünüz mü?
Kendini bireysel özellikleri ile
tanımlayabilen bir ebeveynin üzerinde durması gereken en önemli noktalardan
biri ebeveynlik özelliklerini tanımlamasıdır.
Ebeveynlerin ekserisinin çocuklarından
çeşitli beklentileri vardır:
“Çocuğum sorumluluklarını yerine
getirsin.”
“Bana karşı saygılı davransın.”
Bağırarak konuşmasın.”
İyi bir meslek sahibi olsun.”
Yemek seçmesin.”
Bu örnek istek ve beklentileri
istediğiniz kadar artırabilirsiniz. Bu beklentilerden ve daha birçok beklenti
nedenlerinden dolayı ebeveynlerin çocukları ile çatışma içinde olduklarını
görürüz. Ebeveynler çocuklarını hayallerindeki gibi bir çocuk yapmak için
uğraşırlarken çoğu zaman onların bir birey olduklarını ve onların da
ebeveynlerinden beklentilerinin olduğunu düşünmezler. Evet, siz ebeveynlerin
çocuklarınızdan beklentileriniz olduğu oranda unutmayın ki çocuklarınızın da
sizlerden beklentileri var.
Örneğin, çocuklarımızı eleştirdiğimiz
oranda ebeveynlik rolümüzü de eleştirsek veya onlardan beklentilerimiz oranında
onların beklentilerinin de olabileceğini düşünüp kendimize çekidüzen
verebilirsek, ebeveyn-çocuk çatışmaları büyük oranda hallolur.
Ahmet Bey, bir baba olarak çok sabırsız
olduğunu ve bağırarak konuştuğunu söylüyor. Biraz irdeleyince gördük ki; bu
beyefendi aslında sadece çocuğuna karşı sabırsız. Diğer insanlara bağırdığı
vaki değil. Öyleyse bu baba sadece ebeveyn olarak bağırma davranışında
bulunuyor. Ve bu davranışının önüne geçebilir. Sadece biraz düşünerek
davranması yeterli olacaktır. Aşırı titiz bir anne olan Fatma Hanım, bunu
annelik rolüne de karıştırıyor ve çocuğuna yansıtıyorsa ileride çocuğunda da bu
ve benzer takıntılara neden olacaktır. Bu annenin erken dönemde tedbir alması
için sorunun farkına varması gerekir.
Gerek ebeveynin kendini tanıyıp olumlu
özellikleri geliştirmesi ve olumsuzlukları düzeltmesi için ve gerekse çocuğuna
olumsuz özellikleri yansımadan tedbir alabilmesi için ebeveynlerin kendilerini
ebeveynlik rolleri ile tanımlamaları gerekir.
Nasıl bir evlat sahibi olacağımız bizim
elimizde değil. Ama nasıl bir anne-baba olacağımız bizim elimizde. Ve tercih
edilen anne-babalar olursak zamanla tercih ettiğimiz gibi çocuklar yetiştirir
ve tercih edilen bireylerin oluşmasına vesile oluruz.
Ailem23 Ocak 2014 Perşembe
ANNE - BABA OKULU / DERS 5: EVDEKİ ETKİN GÜÇ : ANNE
DERS 5: EVDEKİ ETKİN GÜÇ : ANNE
Kadının birden fazla rolü vardır. Kadın
bu rollerin hemen tamamında bilinenin aksine oldukça güçlüdür. Hele de bu
rollerden özellikle annelik rolündeki enerjisi bütün evi kuşatır niteliktedir.
Kadın, bedenen zayıf, ruhça çok güçlü
bir varlıktır. Ki duygusal gücü devreye girdiğinde bedensel gücünün de akıllara
hayretlik verecek tarzda arttığı görülür. Mesela evladına zarar geleceğini
gören bir anne adeta pehlivan kesilebilir. Fakat genel anlamda bedensel gücü
karşı cinsine kıyasla daha azdır.
Kadınlar devam eden sıkıntılara
erkeklere oranla daha sabırlı tepkiler verirler. Örneğin; kadının doğum
sürecine, doğum sancısına ve doğum sonrası sıkıntılara tahammül gücünü
düşünecek olursak bu duygusal enerjinin ne denli büyük olduğu anlaşılır. Bu
yönü ile değerlendirildiğinde kadınların zaman zaman kendilerini güçsüz
hissetseler bile aslında yaşadıkları sorunlara dayanabileceklerini unutmamaları
gerekir. Bu bakış açısı kadının kendisine verilen güce farkındalık
oluşturmasını ve dolayısıyla sıkıntıları değerlendiriş tarzını pozitif
etkileyecektir.
Kadının evdeki enerjisi küçümsenemez
Kadının duygu dünyasındaki enerjisinin
nasıl bir enerji olduğu evin havası ile doğrudan ilişkilidir. Yani kadın
kendisini negatif hissediyorsa evin genel durumu gergin, kadın pozitif duygularla
doluysa evin havası coşkulu olacaktır. Evet, sevgili ebeveynler hemen evlilik
öncesi hayatınızı düşünün ve ailelerinizi değerlendirin. Annenizin
psikolojisinin zaman zaman sizi ve diğer aile üyelerini nasıl etkilediğini
düşünün. Gerçekten de anne sinirli veya üzgünse bu durum, aile üyelerine
sessizlik olarak yansıyorken, anne pozitif ve enerjikse bu durum da aile
üyelerine hareket ve mutluluk olarak yansıyacaktır. Öyleyle annenin bakış
açısını ve davranışlarını pozitif kılması ve bu konuda babanın anneye destek
olması evin huzuru açısından oldukça önemlidir. Huzurlu bir ortamda yetişen
çocukların hem daha problemsiz ve başarılı ve hem de huzursuz ortamlarda
büyüyen çocuklara kıyasla davranış bozuklukları çok daha az olan çocuklar
oldukları görülür. Ortam çocuğun ders çalışma sürecinden anne-babasına olan
yaklaşımlarına, sosyal hayattaki başarısından özgüvenine kadar birçok noktada
çocuğu etkiler. Bu sebeple babanın da desteği ile annenin pozitif olması
sağlanmalı, bu konuda gerekirse konunun uzmanlarından destek alınmalıdır.
Ailem22 Ocak 2014 Çarşamba
ANNE - BABA OKULU / DERS 6: DEĞİŞİME VE GELİŞİME HAZIR MISINIZ?
DERS 6: DEĞİŞİME VE GELİŞİME HAZIR
MISINIZ?
Her ebeveyn kendisini farklı yönleri ile
tanıdıktan sonra bazı davranışlarını değiştirmesi gerektiğini, bazılarını ise
daha da geliştirmesi gerektiğini düşünebilir. Örneğin; çocuğunun beğenmediği
her davranışı karşısında sinirlerine hâkim olamayan ve şiddete başvuran bir
baba bu davranışını değiştirmek, çocuğunu iyi gözlemlediği için sıkıntılarını
fark edebilen bir anne bu davranışını biraz daha geliştirmek isteyebilecektir.
Birçok ebeveyn değişim için nereden
başlayacağını bilemez ve bu sebeple çaba da göstermez. Sonuç olarak değişim
yaşanmadığı gibi hatalı yaklaşımlar nedeni ile çocuğun psikolojisi ciddi
anlamda etkilenir.
Burada sorun herhangi bir sorun
olabilir. Sorun kimi zaman çocuklarda görülen davranışlarla ilgili, kimi zaman
ise ebeveynin kendisinde halledemediği davranış ve özelliklerle ilgili
olabilir. Her iki durumda da ebeveynin toparlanması ve yapıcı çözümler
üretebilmesi için değişime kendisinden başlaması gerekebilir.
Değişime nereden başlamak gerek?
Değişime evvela ruhsal ve bedensel
durumu değiştirmeyle başlamak gerekir. Sonrasında düşünceler, duygular ve
davranışlar değişecektir. Yani istenmeyen davranış değişecek ve yerine olması
gereken davranış benimsenecektir. İsterseniz gelin bu aşamaları kısaca bir
inceleyelim ve değişimde 4D kuralı diyelim.
DEĞİŞİMDE 4D KURALI
Durumlar: Değişim için işe durumunuzu
tanımlamakla başlayacaksınız.
Bedensel ve ruhsal durum: Bedensel durumdan kastım, gerek duruş
gerekse hareketlerdir. Bezgin ve çökkün bir beden hali, değişim yaşayacağına
kendini inandıramaz. Göründüğü gibi hisseder. Yani değişim adına ümitsizdir.
Mesela omuzları çökmüş, sureti hüzün giymiş bir anne kendisine güvenemez. Bu
sebeple sorun ne olursa olsun evvela kendine güvenen, ümitli ve pozitif bir
beden hali gerekmektedir. Bireyin dik durması ve kendisine çekidüzen vermesi
önemlidir. Kendine güvenen bireyin duruşu beyne pozitif mesaj ulaştırır ve
değişim için gerekli enerjiyi ebeveyn kendisinde hissetmiş olur.
Ruhsal durum derken ise özellikle bireyin geçmiş ve gelecek zaman etkisinden sıyrılıp bulunduğu ana yoğunlaşması gerektiğini kastediyorum. Yani sorunun geçmişteki etkileri ve henüz gelmemiş, gelecekteki sıkıntıları düşünüldüğünde birey sorunun büyüklüğü altında ezilir ve ümitsizliğe kapılır. Mesela “Çocuğum yine bana bağırdı ve hakaret etti, bu kaç yıldır böyle!” diyerek geçmişe yoğunlaşan ve “Hep böyle kalacak galiba!” diyerek geleceğe yoğunlaşan birey, içinde bulunduğu anı düşünemeyecek hale gelir. Bu ümitsiz ruh hali ise bünyesinde değişim için mevcut bulunan enerjinin harcanmasına neden olur. Öyleyse değişime önce bedenimizle ve hemen sonrasında da geçmişe ve geleceğe dağılmasını engelleyeceğimiz bakış açımızla yani ruhsal yapımızla başlamak durumundayız.
Ruhsal durum derken ise özellikle bireyin geçmiş ve gelecek zaman etkisinden sıyrılıp bulunduğu ana yoğunlaşması gerektiğini kastediyorum. Yani sorunun geçmişteki etkileri ve henüz gelmemiş, gelecekteki sıkıntıları düşünüldüğünde birey sorunun büyüklüğü altında ezilir ve ümitsizliğe kapılır. Mesela “Çocuğum yine bana bağırdı ve hakaret etti, bu kaç yıldır böyle!” diyerek geçmişe yoğunlaşan ve “Hep böyle kalacak galiba!” diyerek geleceğe yoğunlaşan birey, içinde bulunduğu anı düşünemeyecek hale gelir. Bu ümitsiz ruh hali ise bünyesinde değişim için mevcut bulunan enerjinin harcanmasına neden olur. Öyleyse değişime önce bedenimizle ve hemen sonrasında da geçmişe ve geleceğe dağılmasını engelleyeceğimiz bakış açımızla yani ruhsal yapımızla başlamak durumundayız.
Düşünceler: Bedensel ve ruhsal anlamda kendini
toparlayıp değişime başlayan birey için değişimin ikinci basamağında düşünceler
vardır. Yani “yapamam”, “başaramam” gibi negatif düşünceleri önce zihinden ve
sonra da dilden tamamen çıkarmak gerekir. Düşüncenin hep pozitife odaklanması
ve terminolojinin bu doğrultuda şekillenmesi gerekmektedir. Pozitif düşünce ile
birlikte düşünülen hedefin gerçekten istenilmesi önemlidir. Hedeflenen
davranışların düşüncede netleştirilmesi ve tanımlanması da bireyin şartlanmasını
sağlayacaktır. Örneğin “Ben çocuğumu, hata yapınca ona bağırmadan uyarmak
istiyorum.” diye netleşen bir hedef, değişimi hızlandıracaktır.
Davranışlar: Evet durumların, düşüncelerin ve
bunlara bağlı olarak duyguların değiştiği yerde istenilmeyen davranış, yerini
hedeflenen davranışa bırakır. Değişim sağlanmış olur.
Bu sıralanan dört madde birbirine bağlı
zincir halkaları gibidir. Dolayısıyla adım atılınca sıradaki maddeler
arkasından otomatikman sürüklenir. Yeter ki isteyin. Evet sevgili ebeveynler
hiç vakit kaybetmeden işe başlayın. Önce neleri değiştireceğinize karar verin,
arkasından da değişim formülünü hayatınıza geçirin.
Duygular: Düşüncede pozitif olan birey kendini
rahat ve mutlu hisseder. Huzurlu bir yapı ise yani duygudaki rahatlama ise
değişime devam arzu ve iştiyakı doğurur. Unutmayın beyin düşünce boyutuyla
komut alır ve kalp hisseder. Sonrasında ise birey aşamalarını tamamlar ve
değişim büyük bir oranda başlamış olur.
AilemTÜRKİYE'NİN BÖLGELERİ VE BÖLÜMLERİ
KARADENİZ BÖLGESİ
A. BÖLGENİN GENEL COĞRAFİ
ÖZELLİKLERİ
Türkiye’nin kuzeyinde yer alan bölge, ismini Karadeniz’den alır.
Doğuda Gürcistan sınırından başlayarak batıda Sakarya ovasına kadar uzanır.
Türkiye yüz ölçümünün %18’ine sahip olan bölge bu oranla bölgeler arasında
üçüncü sıradadır.
Karadeniz Bölgesi’nin yer şekillerini genel olarak Kuzey Anadolu
Dağları oluşturur. Bu dağlar kıyı ve iç sıra dağları olarak ikiye ayrılır. Bu
iki sıra dağ kuşağını Kuzey Anadolu fay hattı birbirinden ayırır. Bölgede
ovalar çok az yer kaplar ve genellikle Orta Karadeniz Bölümü’nde toplanmıştır.
Akarsuların uzunluğu azdır. Buna rağmen taşıdıkları su miktarı fazladır. Yer
şekillerinin engebeli ve kıyıya paralel olması, göllerin yüz ölçümlerinin küçük
olmasına neden olmuştur.
Karadeniz Bölgesi, Türkiye’de en çok yağış alan bölgedir. Bölgenin
özellikle kıyı şeridinde bulutlu gün sayısı ile yağış miktarı fazladır. İç
kesimlerde yağış miktarı azalarak nemli iklim koşulları yerini karasal iklime
bırakır. İç kesimlerdeki günlük ve yıllık sıcaklık farkları kıyıya oranla daha
fazladır. Bölgenin kıyı kesiminde ormanlar yaygınken, iç kesimlerde seyrek
ağaçlı ot toplulukları görülür. Karadeniz Bölgesi, %25 ile Türkiye’de ormanın
en fazla olduğu bölgedir.
Bölgenin nüfusu 2000 yılına göre 8,5 milyondur. Bölgenin bölümleri
ve yöreleri arasında nüfus dağılışı düzenli değildir. Halkın büyük çoğunluğu
kırsal kesimde yaşar. Kentleşme oranı düşüktür.
Karadeniz Bölgesi’ndeki ekonomik faaliyetlerin büyük çoğunluğunu
tarım oluşturur. Bölge çay, fındık ve kenevir üretiminde Türkiye’de ilk
sıradadır. Balıkçılık ve büyükbaş hayvancılık faaliyetleri de yaygındır.
Karadeniz Bölgesi Türkiye’de arıcılık faaliyetlerinin de en yaygın olduğu
bölgelerden biridir. En önemli yer altı zenginliği taşkömürü ve bakırdır.
Bölgedeki sanayi istenilen düzeyde gelişmemiştir. Zonguldak, Samsun ve Karabük
en çok sanayileşmiş illerdir. Turizm faaliyetleri de yeterli değildir.
B. BÖLGENİN BÖLÜMLERİ
1. Doğu Karadeniz Bölümü
Bölüm,
Ordu ilinin doğusundaki Melet çayından Gürcistan sınırına kadar uzanır.
Karadeniz Bölgesi’nin en yüksek ve en dağlık olan bölümüdür. Başlıca dağlar;
kıyıda Giresun ve Rize dağları, iç kesimde ise Çimen, Kop, Çoruh, Mescit ve
Yalnızçam dağlarıdır. Bölümde Sera ve Tortum gölleri ile Uzungöl yer alır.
Çoruh, Harşit, Melet ve Kelkit belli başlı akarsularıdır. Doğu Karadeniz kıyı şeridi,
dağların kıyıya paralel uzanışına ve eğimin fazla oluşuna bağlı olarak
falezlerin en çok görüldüğü yerdir.
Bölümün
kıyı şeridindeki kış sıcaklık ortalamaları, Karadeniz Bölgesi’nin diğer
kıyılarına göre daha yüksektir. Türkiye’nin en çok yağış alan yöreleri bu
bölümdedir. İç kesimlerde karasal iklim özellikleri görülür. Bölümde geniş ve
iğne yapraklı ormanlar yaygındır.
Bölümün
en önemli şehirleri Trabzon, Rize ve Giresun’dur. Artvin, Gümüşhane ve Bayburt
ise iç kısımlarda yer alan nüfusu daha az şehirlerdir.
Çay
ve fındık en önemli tarım ürünleridir. Trabzon ve Rize çevrelerinde turunçgil
bahçeleri ile zeytinliklere rastlanır. Balıkçılık, büyükbaş hayvancılık ve
arıcılık yaygın olarak yapılan faaliyetlerdir. Doğu Karadeniz Bölümü’nün en
önemli yer altı zenginliği Murgul’da çıkarılan bakırdır. Bakır işletmesi
(Murgul), kereste fabrikası (Ardeşen, Rize), kağıt fabrikası (Aksu, Giresun),
çay fabrikaları (Rize) ve fındık fabrikaları (Giresun) bölümdeki başlıca sanayi
tesisleridir. Maçka’daki Sümela manasırı ile Trabzon’daki Uzungöl en çok turist
çeken yerlerdir.
2. Orta Karadeniz Bölümü
Bölüm,
Melet çayından Sinop’un doğusuna kadar uzanır. Yer şekillerinin yükseltisi
diğer bölümlere göre azdır. Kıyı kesiminde Canik dağları yer alır. Kuzey
Anadolu fay hattı üzerinde Taşova, Erbaa, Niksar, Merzifon, Suluova ve Turhal
ovaları bulunur. Kızılırmak ve Yeşilırmak’ın taşıdığı alüvyonlarla oluşan Bafra
ve Çarşamba deltaları en önemli tarım alanlarıdır.
Bölümdeki
yağış miktarı diğer bölümlere göre azdır. Bu durum kıyıların hakim rüzgar
yönüne dik olmaması ve yer şekillerinin yükseltisinin azlığı ile ilgilidir.
Ormanlar da diğer bölümlere göre azdır. İç kesimlerdeki düzlüklerde bozkırlar
yaygındır.
Bölgenin
en sık nüfuslu bölümü Orta Karadeniz’dir. Samsun, Ordu, Amasya, Tokat ve Çorum
bölümdeki il merkezleridir.
Bölümde;
tahıl, şekerpancarı, çeltik, tütün, meyve ve sebze tarımı yapılır. En çok koyun
ve sığır beslenir. Bölümün en önemli yer altı zenginliği Amasya yakınlarındaki
linyittir. Bakır işletmeleri (Samsun), sigara fabrikası (Samsun, Tokat), şeker
fabrikası (Turhal, Çarşamba, Suluova), çimento fabrikası (Çorum, Ordu)
bölümdeki başlıca sanayi tesisleridir.
3. Batı Karadeniz Bölümü
Bölüm,
Adapazarı ovasının doğusu ile Kızılırmak deltasının batısı arasında yer alır.
Küre, Ilgaz, Köroğlu ve Bolu dağları bölümün başlıca yükseltileridir. Bolu,
Düzce ve Kastamonu ovaları başlıca tarım alanlarıdır. Gökırmak, Devrekani,
Yenice ve Bartın çayları bölümdeki akarsulardır.
Kıyı
şeridinde Karadeniz iklimi, iç kesimlerde karasal iklim görülür. Kış mevsimi
diğer bölümlere göre daha soğuktur. Bölümün tabii bitki örtüsü gür ve nemli
ormanlardır.
Bölümdeki
en gelişmiş kent Zonguldak’tır. Bartın, Karabük, Sinop, Kastamonu, Bolu ve
Düzce bölümdeki diğer il merkezleridir.
Kıyı
kesiminde mısır ve fındık tarımı yaygınken, iç kesimlerde tahıl tarımı
yaygındır. Çeltik, kenevir, şeker pancarı ve tütün diğer önemli tarım
ürünleridir. Bolu çevresinde kümes hayvancılığı gelişmiştir. Bölümün asıl
ekonomik önemi Ereğli – Zonguldak taş kömürü havzasına sahip olmasından
kaynaklanır. Küre’den bakır çıkarılır. Demir – çelik fabrikası (Ereğli,
Karabük), cam fabrikası (Sinop), kağıt fabrikası (Çaycuma, Taşköprü), çimento
fabrikası (Bolu, Bartın) bölümde yer alan başlıca sanayi tesisleridir.
Kaplıcaların yer aldığı Bolu, Düzce ve Kızılcahamam’da sağlık turizmi
gelişmiştir. Kartalkaya ve Ilgaz dağları dağcılık ve kayak sporlarının
yapıldığı yerlerdir. Kıyı kesiminde yer alan plajlar ile Abant ve Yedigöller
turizm açısından önemlidir.
MARMARA BÖLGESİ
A. BÖLGENİN GENEL
COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Marmara Bölgesi Türkiye’nin kuzeybatı köşesinde yer alır.
Adını aldığı Marmara denizini çevreler. Çanakkale açıklarındaki Gökçeada ve
Bozcaada bölge sınırları içindedir. Türkiye yüzölçümünün % 8,5’ine sahip olan
bölge bu oranla bölgeler içinde altıncı sıradadır.
Türkiye’nin ortalama yükseltisi en az olan bölgesidir.
Yıldız ve Samanlı dağları ile Uludağ başlıca yükseltileridir. En önemli
ovaları; Ergene, Adapazarı, Bursa, Karacabey, İnegöl, Gönen ve Balıkesir
ovaları ile Pamukova’dır. Meriç, Ergene, Sakarya ve Susurluk bölgenin önemli
akarsularıdır. Yer şekillerinin yükseltisi az olduğu için, akarsuların enerji
potansiyelleri düşüktür. Bölgede yer alan göller; Ulubat, Manyas, İznik,
Sapanca, Büyük Çekmece ve Durusu (Terkos)’dur.
Marmara Bölgesi’nde Akdeniz, Karadeniz ve karasal iklim
etkileri bölgenin çeşitli yerlerinde görülür. Kıyı kesimlerde makiler ve
ormanlar görülür. Trakya’nın iç kısımlarında bozkırlar yaygındır. Bölge,
Türkiye ormanlarının % 13’ünü kaplayarak bölgeler arasında dördüncü sırada
bulunur.
Marmara, Türkiye’de nüfusun ve nüfus yoğunluğunun en çok
olduğu bölgedir. 2000 yılına göre nüfusu 17,4 milyondur. Şehir nüfusunun en
çok, kır nüfusunun en az olduğu bölgedir.
Her yönüyle Türkiye’nin en gelişmiş bölgesidir. Tarım,
yaygın olarak modern yöntemlerle yapılır. Ayçiçeği, pirinç, zeytin, tütün,
şekerpancarı, üzüm, mısır ve buğday üretilen başlıca ürünlerdir. Bölge
ayçiçeği, pirinç ve keten üretiminde Türkiye’de ilk sırayı alır. Ahır ve kümes
hayvancılığın en fazla geliştiği bölgedir. İpek böcekçiliği yaygın olarak
yapılır. Bölge ekonomisinin temelini sanayi ve ticaret oluşturur. Türkiye’deki
sanayi kuruluşlarının % 75’i bu bölgededir. Bölgedeki İstanbul Türkiye’nin en
gelişmiş yeridir. Marmara Bölgesi, turizm potansiyellerinin hemen hepsine
sahiptir. Turizm gelirlerinin en çok olduğu bölgedir.
B. BÖLGENİN
BÖLÜMLERİ
1. Yıldız Dağları
Bölümü
Bölgenin en küçük bölümüdür. Karadeniz’e paralel uzanan
Yıldız Dağları ve çevresini içine alır. Bu dağların Karadeniz’e bakan
yamaçlarında Karadeniz iklimi etkilidir. Burası bölgenin en çok yağış alan
yeridir. Kayın ve meşe ormanları yaygındır.
Bölüm Marmara Bölgesi’nin en az nüfuslanan bölümüdür. Bu
durum, bölümün dağlık olması ve işlek ulaşım yollarına sapa kalmasıyla ilgilidir.
En önemli yerleşim merkezi Kırklareli’dir.
Halkın temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır.
Ormancılık önemli bir uğraştır. Süt ürünleri fabrikası (Kırklareli), çimento
fabrikası (Pınarhisar – Kırklareli) bölümdeki başlıca sanayi tesisleridir.
2. Ergene Bölümü
Bölümün büyük bir kesimini Ergene Havzası oluşturur.
Bölümün yükseltisi Meriç ırmağına doğru azalır. En yüksek yerini 945 metre ile Işıklar
dağı oluşturur. Bölümde yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlı
geçer. Karakteristik bitki örtüsü bozkırdır.
Edirne ve Tekirdağ bölümün en büyük yerleşim
merkezleridir. Ergene Bölümü’nde ayçiçeği, buğday, üzüm, şeker pancarı ve
çeltik üretimi yaygındır. Türkiye’deki ayçiçeği üretiminin yarısına yakını bu
bölümden elde edilir. Bölümde tarım ürünlerine dayalı sanayi gelişmiştir. Şeker
(Alpulu), içki (Tekirdağ), yağ (Edirne, Tekirdağ), termik santral (Hamitabat),
dokuma (Çerkezköy) fabrikaları bölümdeki başlıca sanayi tesisleridir.
3. Güney Marmara
Bölümü
Marmara Bölgesi’nin yüz ölçümü en geniş olan bölümüdür.
Bozcaada ve Gökçeada da bu bölümün sınırları içindedir. Samanlı, Biga ve
Katırlı dağları ile Uludağ bölümün başlıca yükseltileridir. Dağlar arasında
Gönen, Balıkesir, Karacabey, Bursa ve İnegöl ovaları bulunur. Bölümde kırılarak
çökmeyle oluşmuş çanaklarda İznik, Ulubat ve Manyas gölleri bulunur. Kocabaş,
Gönen ve Susurluk başlıca akarsularıdır. Kıyı kesimlerde Akdeniz iklimi
etkilidir. İç kesimlere doğru karasallık başlar. Karakteristik bitki örtüsü
orman ve makidir.
Bölüm, Türkiye’nin en yoğun nüfuslu yerlerindendir.
Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Yalova ve Bilecik bölümde yer alan il
merkezleridir.
Gemlik, Mudanya ve İznik çevresinde zeytinlikler geniş
yer tutar. Şekerpancarı, ayçiçeği, elma, şeftali, tütün ve tahıllar tarımı
yapılan diğer ürünlerdir. Küçükbaş hayvancılık, ipekböcekçiliği ve kümes
hayvancılığı gelişmiştir. Linyit, bor, volfram ve mermer bölümdeki başlıca yer
altı zenginlikleridir.
Oto montaj fabrikaları, ipekli ve yünlü dokuma
fabrikaları, yağ ve konserve fabrikaları bölümün başlıca sanayi tesisleridir.
Bölümde deniz ve sağlık turizmi gelişmiştir. Uludağ, Türkiye’de dağcılık ve
kayak sporlarının yapıldığı en önemli merkezdir.
4. Çatalca –
Kocaeli Bölümü
Bölüm, İstanbul boğazının her iki yakasındaki Çatalca ve
Kocaeli yarımadalarından meydana gelir. Alçak platoluk alanlar geniş yer
kaplar. Büyük Çekmece, Küçük Çekmece ve Durusu (Terkos) bölümdeki göllerdir.
İklim yönünden tam bir geçiş özelliği gösterir. Sıcaklıklar Akdeniz
Bölgesi’ndeki kadar yüksek, Karadeniz Bölgesi’ndeki kadar düşük olmaz. Ormanlar
geniş yer kaplar.
Çatalca – Kocaeli, Türkiye’de nüfus yoğunluğu en fazla
olan bölümdür. Bölümün en büyük kenti olan İstanbul, aynı zamanda Türkiye’nin
de en kalabalık ve önemli kentidir. İzmit ve Adapazarı diğer kentlerdir.
Patates,
tütün, şekerpancarı, ayçiçeği, buğday, mısır, sebze ve meyve tarımı yapılır.
Adapazarı ve İzmit’te fındık yetiştirilir. Hayvancılık ve mandıracılık önemli
bir geçim kaynağıdır. Türkiye’de sanayinin en çok geliştiği bölümdür. Bölümde
hemen her tür sanayi gelişmiştir. İç ve dış ticaret ile ulaşım en çok bu
bölümde gelişmiştir. İstanbul, tarihi ve doğal güzellikleriyle ülkemizin de en
önemli turizm alanıdır.
EGE BÖLGESİ
A. BÖLGENİN GENEL COĞRAFİ
ÖZELLİKLERİ
Bölge,
ismini Ege denizinden almıştır. Bölgenin şekli, batıdan doğuya doğru daralan
bir üçgeni andırır. Türkiye yüz ölçümünün % 10’unu kaplayarak bölgeler arasında
beşinci sırada yer alır. Bölgede, özellikle Ege Bölümü’nde yer şekillerinin ana
yapısını, doğu batı yönünde uzanan dağlar ile bunları birbirinden ayıran
çöküntü ovaları oluşturur. Dağlar doğuya gidildikçe yükselerek birbirine
yaklaşır. İç Batı Anadolu’da ise birleşirler. Ege kıyıları çok girintili ve
çıkıntılıdır. Kıyıda çok sayıda delta ve birikinti ovaları oluşmuştur. Böylece
Marmara ve Çamiçi (Bafa) gölleri bulunmaktadır.
Bölgenin
kıyı kesiminde Akdeniz iklim özellikleri etkilidir. Yer şekillerinin
elverişliliği Akdeniz ikliminin içerilere kadar sokulmasını sağlamıştır. İç
kesimlere doğru gidildikçe, karsallık arttığı için sıcaklıklarda düşme görülür.
Ege Bölgesi’nin kıyı kesiminde doğal bitki örtüsü olarak makiler yaygındır. İç
kesimlerde bozkırlar görülür. Türkiye ormanlarının % 17’sini kaplayarak
bölgeler arasında üçüncü sırayı alır.
Bölgenin
nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının üzerindedir. Yaklaşık nüfusu 2000 yılına
göre 8,9 milyondur. Kıyı kesimler daha yoğun nüfusludur. İç Batı Anadolu eşiği
ile Menteşe yöresi bölgede nüfus yoğunluğunun az olduğu yerlerdir.
Ege
Bölgesi; geniş tarım alanları, gelişmiş sanayisi, canlı iç turizmiyle Marmara
Bölgesi’nden sonra en gelişmiş bölgedir. Bölgedeki tarım alanlarında teknik
olanakların kullanımı yaygındır. Ege Bölgesi Türkiye’de zeytin, üzüm, haşhaş,
tütün, incir ve susam üretiminde ilk sırayı alır. Bölge ekonomisinde
hayvancılığın önemli bir yeri vardır. Menteşe yöresinde arıcılık
yoğunlaşmıştır. Bölge, Türkiye linyit çıkarımında ilk sırayı alır. Demir, krom,
altın, cıva, tuz, zımpara taşı ve jeotermal enerji bölgenin diğer önemli yer
altı zenginlikleridir. Sanayi gelişmiştir. Dokuma, tekstil, petro – kimya,
makine ve gıda endüstrileri bölgede en çok gelişen sanayi kollarıdır. İç ve
dışı ticaret çok gelişmiştir. Hemen her türlü turizm etkinliği bölgede
yapılmaktadır. Ege Bölgesi, Türkiye turizm gelirlerinin yaklaşık % 25’ine
sahiptir.
B. BÖLGENİN BÖLÜMLERİ
1. Ege Bölümü
Bölüm,
kuzeyde Kaz dağlarından başlar, güneyde Marmaris’e kadar uzanır. Bölümün yer
şekillerinin ana yapısını dağlar ve çöküntü ovaları oluşturur. Kuzeyden güneye
doğru Kaz dağı, Madra dağı, Yunt dağı, Bozdağlar, Aydın dağları ve Menteşe
dağları yer alır. Başlıca ovaları Bakırçay, Gediz, Büyük Menderes ve Küçük
Menderes’tir. Bu ovalar üzerinde ova ile aynı ismi taşıyan akarsular bulunur.
Çamiçi (Bafa) ve Marmara bölümde yer alan göllerdir.
Bölüm,
tamamıyla Akdeniz ikliminin etkisi altındadır. Türkiye’de deniz etkisinin kara
içlerinde en fazla sokulduğu bölümdür. Makiler ve ormanlar geniş yer tutar.
Bölümde,
nüfus yoğundur. En büyük şehri İzmir’dir. Aydın, Denizli, Manisa ve Muğla diğer
il merkezleridir. Bölümde üzüm, tütün, pamuk, incir, zeytin, turunçgil, tahıl,
sebze ve meyve tarımı yapılır. Nüfusu yoğun olan merkezlerin çevresinde ahır ve
kümes hayvancılığı gelişmiştir.
Bölüm
yer altı kaynakları bakımından zengindir. Petro – kimya (İzmir), demir – çelik
(İzmir), dokuma (İzmir, Aydın, Nazilli, Denizli, Manisa) termik santral (Soma,
Yatağan, Gökova) bölgede yer alan sanayi kuruluşlarıdır. Bölümdeki ticaret
İzmir’de yoğunlaşır. İzmir nüfus yönünden bölgenin en büyük, Türkiye’nin üçüncü
büyük kentidir. Bölümde en gelişmiş turizm etkinliği deniz turizmidir. Sağlık
turizmi da yaygındır. Pamukkale travertenleri önemli turizm alanlarındandır.
2. İç Batı Anadolu Bölümü
Bölüm,
İç Anadolu Bölgesi ile Ege Bölümü arasında yer alır. Bölümdeki yer şekillerinin
ana yapısını plato görünümlü düzlükler ile orta yükseklikteki tek dağlar
oluşturur. Sandıklı, Murat, Şaphane, Eğrigöz ve Emir dağları başlıca
yükseltilerdir. Bu dağlar arasında Çivril, Banaz ve Örencik ovaları bulunur.
Bölümde
karasal iklim etkilidir. Bu nedenle kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer. Yaygın
bitki örtüsü bozkır olmakla birlikte platolar üzerinde meşelikler, dağ
yamaçlarında ise iğne yapraklı ormanlar görülür.
İç
Batı Anadolu, Ege Bölümü’ne göre daha az nüfuslanmıştır. Kütahya, Afyon ve Uşak
bölümdeki en büyük yerleşim merkezleridir. Tarıma elverişli topraklar azdır.
Tahıl, şeker pancarı ve haşhaş tarımı yapılır. Küçükbaş hayvancılık
gelişmiştir. Linyit, krom ve mermer bölümdeki yer altı kaynaklarıdır. Şeker
(Uşak, Afyon, Kütahya), gübre (Kütahya), termik santral (Seyitömer, Tunçbilek),
seramik (Kütahya) alkoloid fabrikası (Bolvadin) ve deri (Uşak) fabrikaları
bölümdeki başlıca sanayi tesisleridir.
AKDENİZ BÖLGESİ
A. BÖLGENİN GENEL
COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Akdeniz Bölgesi, adını aldığı denizin kıyıları boyunca
uzanır. Ülkemiz topraklarının % 15’ine sahip olup, yüz ölçümü bakımından
dördüncü büyük bölgemizdir. Bölgenin yer şekillerini genel itibarıyla Toros
Dağları oluşturur. Anamur’un batısında kalan sıralara Batı Toroslar, doğusunda
kalan sıralara da Orta Toroslar denir. Antalya körfezinin batısındaki dağlık
alan Teke yöresi olarak bilinir. Bölgenin kuzeybatısında oluşan tektonik ve
karstik çanaklarda göller meydana gelmiştir. Buraya da Göller yöresi denir.
Bölgenin orta bölümünde, derin vadilerle parçalanmış Taşeli platosu yer alır. Toroslar
kıyı ile iç kesimler arasındaki ulaşımı güçleştirmiştir. Ulaşım; Çubuk,
Sertavul, Gülek ve Belen gibi geçitlerle sağlanır.
Akdeniz Bölgesi’nin önemli bir bölümü de ovalarla
kaplıdır. Çukurova ülkemizin en büyük kıyı ovasıdır. Seyhan, Ceyhan, Göksu gibi
büyük akarsulara sahiptir. Bölgede karstik şekiller yaygındır.
Akdeniz Bölgesi’nin kıyı kesiminde tipik özellikleriyle
Akdeniz iklimi görülür. Kıyıdan iç kesimlere doğru gidildikçe Akdeniz
ikliminden karasal iklime geçiş özellikleri görülür. Kış sıcaklıkları düşer.
Bölgenin hakim bitki örtüsü makilerdir. Makilerden sonra ormanlar başlar ve
orman üst sınırı 2200 metreye kadar çıkar. Türkiye ormanlarının % 24’ü Akdeniz
Bölgesi’ne aittir.
Bölgenin nüfusu 2000 yılına göre 8,7 milyondur. Bölge
kıyıda yer almasına rağmen, nüfus yoğunluğu Marmara ve Ege bölgelerinden azdır.
Teke yöresi ve Taşeli platosu ile dağlık sahalarda nüfus yoğunluğu çok azdır.
Akdeniz Bölgesi’ndeki ekonomik etkinliklerin başında
tarım gelir. Tarım alanlarından bir yıl içinde, birden çok ürün alma bakımından
en elverişli koşullara sahip olan bölgedir. Türkiye’deki muz üretiminin tamamı
Akdeniz Bölgesi’ne aittir. Bölge ayrıca turunçgiller, gül, yer fıstığı, soya
fasulyesi ve mısır üretiminde ilk sıradadır. Turfanda sebze ve meyve üretimi ile
seracılığın en çok yapıldığı bölgedir. Kırsal kesimde küçükbaş hayvancılık
yaygındır. Bölgede çıkarılan başlıca madenler krom, boksit, kurşun, çinko ve
demirdir. Bölgede ham maddesi tarıma dayalı sanayi kuruluşları yaygındır.
Mersin ve Antalya’da uluslar arası serbest ticaret bölgeleri kurulmuştur.
Turizm gelişmiştir. Yaz turizminin en erken başladığı ve en geç sona erdiği
bölgemizdir.
B. BÖLGENİN
BÖLÜMLERİ
1. Adana Bölümü
Akdeniz Bölgesi’nin büyük bir kemsini Adana Bölümü
oluşturur. Orta Toroslar, bölüm içinde geniş yer kaplar. Bolkar dağları,
Aladağlar ve Tahtalı dağları başlıca yükseltileridir. Bölümün batısında Taşeli
platosu yer alır. İskenderun körfezinin doğusunda kuzey – güney yönünde uzanan
Nur (Amanos) dağları bulunur. Çukurova, Amik, Dörtyol, Silifke ve Kahraman
Maraş ovaları bulunur. Asi, Seyhan, Ceyhan ve Göksu bölümün en büyük
akarsularıdır.
Adana Bölümü’nde Akdeniz iklim koşulları etkilidir. Kıyı
kesiminde 800 – 900 metreye kadar makiler, yükseklerde ise iğne yapraklı
ormanlar yer alır.
Akdeniz Bölgesi’ndeki nüfusun çoğu bu bölümdedir. Adana,
bölgenin ve bölümün en gelişmiş, en çok nüfusa sahip ilidir. Mersin, Hatay,
Kahraman Maraş, Osmaniye ve Kilis bölümdeki diğer illerdir.
Bölümdeki tarım alanlarında, ekonomik değeri yüksek olan
tarım ürünleri yetiştirilir. Pamuk, turunçgiller, soya fasulyesi, buğday, yer
fıstığı, susam, muz, mısır, pirinç ve çeşitli sebze tarımı yoğun olarak
yapılır. Özellikle kıl keçisi beslenir. Krom, demir, linyit, kurşun ve çinko
bölümde çıkarılan en önemli yer altı kaynaklarıdır. Bölümde, demir çelik
(İskenderun), dokuma (Adana, Hatay, Kahraman Maraş), Ataş petrol rafinerisi
(Mersin), otomotiv (Adana) ve cam sanayi (Mersin) gibi endüstri kuruluşları
bulunur. Bölümde yaz turizmi gelişmiştir. Akdeniz kıyı şeridi boyunca birçok
tatil köyü ve turistik tesis bulunmaktadır.
2. Antalya Bölümü
Antalya körfezinin her iki yanında bir şerit halinde
uzanır. Bölümün batısında Teke Yarımadası, kuzeyinde Göller yöresi yer alır.
Adana Bölümü’ne göre daha dağlık ve engebelidir. Bey dağları, Elmalı dağları,
Akdağ ve Geyik dağları başlıca yükseltilerdir. Göller yöresinde Suğla,
Beyşehir, Eğirdir, Acıgöl, Burdur, Yarışlı ve Salda gibi göller meydana
gelmiştir. Antalya, Elmalı, Gölhisar, Acıpayam, Ketsel, Burdur ve Isparta
ovaları bölümün düzlüklerini oluşturur. Dalaman, Esençay, Aksu ve Manavgat
çayları bu bölümden Akdeniz’e dökülmektedir.
Bölümün kıyı şeridinde, karakteristik Akdeniz iklim
koşulları etkilidir. İç kısımlara doğru karasal özellikler görülmeye başlar.
Kıyı kesimde maki bitki örtüsü yaygın olarak görülürken, iç kısımların alçak
kesimlerinde bozkırlar yaygındır.
Bölümdeki nüfus Adana Bölümü’ne göre azdır. Nüfusun daha
az oluşunda bölümün dağlık olmasının önemli bir rolü vardır. Antalya, bölümün
en gelişmiş ilidir. Isparta ve Burdur diğer il merkezleridir.
Bölümün
başlıca geçim kaynakları; tarım, hayvancılık ve turizmdir. Türkiye’de
seracılığın en yoğun yapıldığı bölümdür. Turunçgil, gül, pamuk, yer fıstığı,
susam, haşhaş, şeker pancarı, tahıl, sebze ve meyve tarımı yapılır. Besi ve
ahır hayvancılığı son yıllarda hızla gelişme göstermektedir. Boksit, krom ve
kükürt bölümdeki en önemli madenlerdir. Antalya’da ferro krom, dokuma,
konserve, salça fabrikaları yer alır. Şeker (Burdur), halı dokuma (Isparta,
Burdur), gül yağı (Isparta, Burdur) fabrikaları bölümdeki diğer sanayi
kuruluşlarıdır. Turizm Adana Bölümü’ne göre daha çok gelişmiştir. Özellikle
kıyı şeridinde turizm faaliyetleri yaygındır.
GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ
A. BÖLGENİN GENEL
COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Türkiye’nin güneydoğu köşesinde yer alır. İç Anadolu
Bölgesiyle sınırı bulunmayan tek coğrafi bölgemizdir. Türkiye yüz ölçümünün %
7,5’ini kaplayarak bölgeler arasında en küçük olan bölgedir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, fazla engebeli değildir. Genel
olarak plato ve ovalardan oluşur. Bölgenin kuzeyini Toroslar’ın güney etekleri
oluşturur. Karacadağ volkanik kökenli bir dağdır. Fırat ve Dicle nehirleri
bölgenin başlıca akarsularıdır. Bölgenin yer şekilleri tarım için oldukça
elverişlidir.
Güneydoğu Anadolu’da Akdeniz iklimi ile karasal iklimin
etkileri görülür. Bölgenin batısında Akdeniz iklim koşulları etkilidir. Batıdan
doğuya doğru yükseltinin ve denize olan uzaklığın artmasına bağlı olarak
bozulmuş karasal iklim etkisini göstermeye başlar. Bölgedeki hakim bitki örtüsü
bozkırdır. Yağış alan yüksek kesimlerde ise kümeler halinde ormanlar görülür.
Türkiye ormanlarının ancak % 3’ü Güneydoğu Anadolu’dadır. Bu oranla orman
bakımından en son sırada yer alır.
2000 nüfus sayımına göre, bölgede yaklaşık 6,6 milyon
kişi yaşamaktadır. Nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının üzerindedir. Bölge
nüfusunun yarıdan çoğu kentlerde yaşar.
Güneydoğu Anadolu, tarım ve hayvancılık gelirlerinin
fazla olduğu bir bölgedir. Bölge antep fıstığı, pamuk ve kırmızı mercimek
üretiminde ilk sırayı alır. üzüm, susam, tütün, buğday, arpa ve sebze, tarımı
çok yapılan diğer ürünlerdir. Tarımın en önemli problemi şiddetli yaz kuraklığı
ile sulama olanaklarının yetersizliğidir.
Bölgede hayvancılık, bazı yörelerde birinci derecede
geçim kaynağı durumuna gelmiştir. Daha çok küçükbaş hayvancılık yapılır.
Güneydoğu Toroslar’ın güney eteklerinde yoğun olarak koyun ve kıl keçisi
beslenir. Türkiye’de bulunan petrol yataklarının tamamına yakını bu
bölgemizdedir. Petrolün dışında krom, fosfat, linyit ve doğal gaz yatakları
vardır. Bölgede sanayi yeterince gelişmemiştir. Bölgenin en önemli sanayi
kuruluşu Batman’da yer alan petrol rafinerisidir. Bölgede sınır ticareti
yaygındır. Bu ticaret bölge ekonomisini olumlu yönde etkiler. Bölgedeki turizm
istenilen düzeyde değildir.
B. BÖLGENİN
BÖLÜMLERİ
1. Dicle Bölümü
Bölüm, Karacadağ volkanının doğusunda kalır. Dicle
nehrinin havzası ile Mardin eşiğini içine alır. Orta Fırat Bölümü’ne göre daha
engebelidir. Bölümün kuzeyinde bir çanak şeklinde Diyarbakır havzası bulunur.
Bölümün tek akarsuyu Dicle nehridir.
Dicle Bölümü’nde karasal iklim etkisini daha çok
hissettirir. Bölümde yazlar çok sıcak ve kurak, kışlar ise soğuktur. Yaygın
bitki örtüsü bozkırdır. Yağış alan yüksek kesimlerde ormanlar bulunur.
Nüfus azdır. Önceleri kırsal nüfus fazla iken, son
yıllarda kırsal kesimden şehirlere olan göç nedeniyle oldukça azalmıştır. Nüfus
daha çok bölümün en büyük ili olan Diyarbakır’da toplanmıştır. Mardin, Batman
ve Siirt bölümdeki diğer il merkezleridir.
Dicle Bölümü’ndeki tarım istenilen seviyeye ulaşamamıştır.
Başlıca tahıl, mercimek ve pamuk tarımı yapılır. Son yıllarda Siirt çevresinde
antep fıstığı tarımı yaygınlaşmaktadır. Bölümde daha çok küçükbaş hayvan
beslenir. Bölümün en önemli yer altı kaynağı petroldür. Petrol, Batman
yakınlarındaki Raman, Garzan ve Kurtalan’da çıkartılır. Fosfat, doğalgaz ve
linyit diğer yer altı kaynaklarıdır. Bölümde petrol rafinerisi (Batman) dokuma,
et kombinası, süt ürünleri fabrikası (Diyarbakır) gibi sanayi kuruluşları
bulunur. Bölümde özellikle Nusaybin’de sınır ticareti gelişmiştir.
2. Orta Fırat
Bölümü
Bölüm, Güneydoğu Anadolu’nun batısında kalır. Fırat
nehrinin orta çığırını içine alır. Gazi Antep ve Şanlı Urfa platoları bölümde
en fazla alan kaplayan yeryüzü şekilleridir. Atatürk barajı, Fırat nehri
üzerinde kurulmuştur. Birecik, Suruç, Altınbaşak (Harran) ve Ceylanpınar
bölümde yer alan başlıca ovalardır.
Bölümün batısında Akdeniz ikliminin etkileri görülür. Kış
sıcaklık ortalaması ve yağış miktarı Dicle Bölümü’ne göre daha yüksektir. Tabii
bitki örtüsü olarak bozkırlar yaygındır. Yüksek kesimlerde meşe ormanlarına
rastlanır.
Orta Fırat Bölümü’nde nüfuslanma azdır. Gazi Antep,
bölgenin ve bölümün en önemli sanayi ve ticaret merkezidir. Şanlı Urfa ve
Adıyaman diğer illerdir.
Bölümde; tahıl, kırmızı mercimek, pamuk, tütün, susam ve
antep fıstığı tarımı yapılır. Az da olsa zeytinliklere rastlanır. Adıyaman ve
Kahta civarında petrol, Gazi Antep çevresinde krom yatakları vardır. Gazi
Antep’te dokuma, gıda, çimento ve plastik sanayileri kurulmuştur. Adıyaman’da deri
ve dokuma fabrikaları bulunur. Şanlı Urfa’da ise pamuk ipliği, çimento, tarım
makineleri ve yün fabrikaları yer alır. Bölümde Nemrut dağı ile Şanlı Urfa’daki
tarihi eserler ve Balıklı göl turistlerin ilgisini çekmektedir.
GAP PROJESİ
GAP 13 ayrı projenin birleşiminden meydana gelmiştir. Bu
proje içinde 22 baraj, 19 hidroelektrik santral vardır. Proje, Gazi Antep,
Mardin, Adıyaman, Şanlı Urfa, Diyarbakır, Batman ve Şırnak illerimizi
kapsamaktadır. Sadece Atatürk barajından elde edilen elektrik üretimi 1992
yılına göre ülke elektrik üretiminin 1/6’sına eşittir.
Bölge
ekonomisini çok yönlü etkileyen kuraklık problemi GAP projesiyle çözüldüğünde,
bölgede sosyo – ekonomik yönde büyük değişiklikler görülecektir. Proje; tarım,
ulaşım, sanayi, enerji üretimi, sulama, turizm, sağlık, kültür ve eğitim
sektörlerinin gelişmesi için hazırlanmıştır.
DOĞU ANADOLU BÖLGESİ
A. BÖLGENİN GENEL
COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Türkiye’nin doğusunu oluşturan bölge, doğudan batıya
doğru daralarak adeta bir üçgeni andırır. Yüz ölçümü bakımından en büyük
coğrafi bölgemizdir. Türkiye yüz ölçümünün % 21’ini kaplar. Türkiye’nin en
yüksek ve en dağlık bölgesidir. Bölgenin yeryüzü şekillerini sıradağlar, geniş
platolar ve platolar arasındaki ovalar oluşturur. En fazla volkanik arazi de bu
bölgededir. Akarsuların hidroelektrik üretim potansiyelleri fazladır. Bunun
nedeni, bölgedeki yükselti ve eğimin fazla olmasıdır. Akarsular üzerinde çok
sayıda baraj yapılmıştır. Bölgede göller de geniş alan kaplar.
Türkiye’deki Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fay hatları
bölgede birleşmekte ve tekrar kollara ayrılarak bölgeyi katetmektedir. Bu
yüzden Doğu Anadolu Bölgesi’nin büyük bir kısmı deprem alanıdır.
Bölge genelinde karasal iklim etkilidir. Bölgenin
ortalama yükseltisinin fazla olması ve denizlere uzaklığı karasal iklimin
yaşanmasında etkili olmuştur. Bölgede yazlar serin, kışlar çok soğuk ve kar
yağışlıdır. Türkiye’deki en düşük sıcaklıklar bu bölgede ölçülmüştür. Yıllık
sıcaklık farkları da en çok bu bölgededir.
Bölgedeki ovalar ve çukur alanların tabii bitki örtüsü
bozkırdır. Dağların yamaçlarında ormanlar, çok yüksek kesimlerde de çayırlar
görülür. Türkiye ormanlarının % 11’ine sahip olan bölge, orman alanları
bakımından beşinci sıradadır.
Doğu Anadolu Bölgesi 2000 nüfus sayımına göre 6,1 milyon
nüfusa sahiptir. Türkiye’de nüfusun ve nüfus yoğunluğunun en az olduğu
bölgedir. Kırsal nüfus kent nüfusundan fazladır.
Bölgedeki halkın geçim kaynaklarının başında tarım gelir.
Tahıl, şeker pancarı, pamuk, tütün, çeşitli sebze ve meyve tarımı yapılır.
Bölge, kayısı üretiminde Türkiye’de ilk sırayı alır. Büyükbaş hayvancılık
yaygın bir ekonomik faaliyettir. Doğu Anadolu, Türkiye’de maden çeşitliliğinin
ve rezervinin en çok olduğu bölgedir. Demir, bakır, kurşun, çinko, krom ve
linyit bölgede çıkarılan başlıca madenlerdir. Sanayi yeterince gelişmemiştir.
Bölgedeki enerji üretimi önemlidir. Turizmden en az gelir elde eden bölgedir.
B. BÖLGENİN
BÖLÜMLERİ
1. Yukarı Fırat
Bölümü
Bölüm Doğu Anadolu Bölgesi’nin batısını oluşturur. Diğer
bölümlerden yüz ölçümü daha fazladır. Mercan dağları bölümün kuzeyindedir. Güneydoğu Toroslar bölümü
güneyden çevirir. Batıda Tahtalı dağları yer alır. Elbistan, Malatya, Elazığ ve
Bingöl bölümdeki başlıca çöküntü ovalarıdır. Karasu ve Murat ırmakları Keban
barajında birleşerek Fırat nehrini oluşturur. Keban ve Karakaya baraj gölleri
ile Hazar gölü bölümde yer alır. Kış mevsimi diğer bölümlere göre daha ılıktır.
Ancak yine de kar yağışı ve don olayları görülür. Tabii bitki örtüsü olarak
bozkırlar yaygındır.
Yukarı Fırat, bölgenin yerleşmeye en elverişli yeridir.
Bu bakımdan bölgede toplam nüfusun ve nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu
bölümdür. Malatya, Elazığ, Erzincan, Tunceli, Bitlis ve Bingöl bölümdeki diğer
il merkezleridir.
En önemli geçim kaynağı tarımdır. Kayısı, buğday, tütün,
şeker pancarı, sebze ve meyve tarımı yapılır. Küçükbaş hayvancılık yaygındır.
Bölgede ve Türkiye’de maden çeşitliliğinin en fazla olduğu bölüm Yukarı
Fırat’tır. Demir, bakır, linyit, krom, kurşun, çinko ve kaya tuzu yatakları
bulunur. Termik santral (Afşin – Elbistan), şeker (Elazığ, Erzincan, Malatya),
sigara (Malatya, Bitlis), pamuklu dokuma (Elazığ, Malatya), ferro krom (Elazığ)
fabrikaları bölümdeki başlıca sanayi kuruluşlarıdır.
2. Erzurum – Kars
Bölümü
Bölüm, Doğu Anadolu’nun kuzeydoğusundadır. Türkiye’nin en
yüksek olan bölümüdür. Bölüm, Ardahan ve Erzurum – Kars platoları ile kaplıdır.
Palandöken ve Allahuekber dağları bölümde yer alır. Bölgenin ve bölümün
yüksekliği en az olan yeri Iğdır ovasıdır. Karasu, Kura ve Aras başlıca
akarsularıdır. Çıldır gölü de bölümdedir. Bölümde kışın sıcaklıkların – 40°C’ye
düştüğü olur. Şiddetli karasal iklim etkilidir. Tabii bitki örtüsü olarak
bozkır, çayır ve iğne yapraklı ormanlar görülür.
Bölümün en önemli yerleşim merkezi Erzurum’dur. Kars,
Ardahan ve Iğdır diğer illerdir.
Bölümün yükseltisi fazla olduğundan tarım alanları
dardır. Genelde tahıl tarımı yaygın olmasına rağmen, Iğdır ovasında pamuk
tarımı da görülür. Daha çok büyükbaş hayvancılık yapılır. Linyit, kaya tuzu ve
oltu taşı çıkarılan madenlerdir. Şeker (Erzurum), et kombinası (Erzurum, Kars),
dokuma (Erzurum, Iğdır), el sanatları (Kars), çimento (Erzurum, Kars), deri
(Kars, Erzurum), süt ve süt ürünleri (Erzurum, Kars) fabrikaları bölümdeki
başlıca sanayi tesisleridir. Palandöken ve Sarıkamış’ta kayak tesisleri vardır.
3. Yukarı Murat – Van Bölümü
Bölgenin doğusunu oluşturan bölüm Van gölü ve çevresini
içine alır. Nemrut, Süphan, Tendürek ve Ağrı volkanik dağları bölümde yer alır.
Murat vadisi boyunca Muş, Bulanık, Malazgirt, Eleşkirt ve Ağrı ovaları yer
alır. Van, Nemrut, Erçek, Nazik ve Bulanık bölümdeki göllerdir. Bölümde karasal
iklim etkilidir. Van gölü çevresinde karasal iklimin etkisi, gölün
ılımanlaştırıcı etkisine bağlı olarak azalır. Tabii bitki örtüsü bozkırdır.
Bölümün en önemli yerleşim merkezi Van’dır. Ağrı ve Muş
diğer illerdir. En önemli geçim kaynağı tarımdır. Buğday, arpa ve şeker pancarı
tarımı yapılır. Bozkırlar geniş yer kapladığından küçükbaş hayvancılık
yaygındır. Sanayi gelişmemiştir. Van, Muş, Ağrı ve Erciş’te şeker fabrikası
kurulmuştur. Ayrıca Van’da çimento ve iplik fabrikalarıyla, et kombinası
kurulmuştur.
4. Hakkari Bölümü
Türkiye’nin en dağlık ve en engebeli bölümüdür. Hakkari
dağları ile Buzul (Cilo) dağı başlıca yükseltileridir. Bölümün tek ovası olan
Yüksekova 2000 metrenin üzerindedir. Botan, Habur ve Zap bölümün başlıca
akarsularıdır. Doğu Anadolu Bölgesi’nin en yağışlı bölümüdür. Hakim bitki
örtüsü bozkırlar ile dağ çayırlarıdır.
Türkiye’de nüfus yoğunluğunun en az olduğu bölümdür.
Bölümdeki il merkezleri Hakkari ve Şırnak’tır.
Bölümde
yaşayan halkın temel geçim kaynağı hayvancılıktır. Hakkari ve Şemdinli balları
ünlüdür. Tarımsal faaliyetler azdır. Sanayi bakımından Türkiye’nin en fakir
bölümüdür.
İÇ ANADOLU BÖLGESİ
A. BÖLGENİN GENEL
COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
İç Anadolu Bölgesi, ülkemizin orta kesimini oluşturur. Bu
yüzden Orta Anadolu Bölgesi de denir. Yalnızca Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile
sınırı yoktur. Türkiye’nin yüz ölçüm bakımından ikinci büyük bölgesidir.
Türkiye yüz ölçümünün % 20’sini kaplar. Bölge, etrafı dağlarla çevrili büyük
bir çanak görünümündedir. Platolar geniş yer kaplar. Bu platolar, Kızılırmak
ile Sakarya nehrinin kollarıyla parçalanmıştır. Bölgenin dağlarla çevrili
olması kapalı havzaların sayısını artırmıştır. Konya ve Yukarı Sakarya en
önemli ovalarıdır. Bölgede volkanik dağlar da yer alır. Erciyes bölgenin en
yüksek dağıdır. Bölgede tektonik, alüvyal set ve volkanik göller oluşmuştur.
İç Anadolu Bölgesi’nde karasal iklim etkilidir. Yazlar
sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer. Konveksiyonel yağışların en
çok düştüğü bölgedir. İç Anadolu Türkiye’de yıllık yağış miktarı en az olan
bölgedir. Ayrıca, Güneydoğu Anadolu’dan sonra kuraklığın en çok yaşandığı
bölgedir. Bu nedenle tarımda sulama gereklidir. Ancak sulama olanakları
yetersizdir.
İç Anadolu Bölgesi’nde yaygın bitki örtüsü bozkırdır.
Yüksek yerlerde seyrek ormanlar bulunmaktadır. Bölge, Türkiye ormanlarının
yaklaşık % 7’sine sahiptir. Bu oranla, bölgeler arasında altıncı sıradadır.
Bölgede 2000 yılına göre, yaklaşık 11,6 milyon kişi
yaşamaktadır. Nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının altındadır. Nüfusun yarıdan
fazlası şehirlerde yaşamaktadır.
Bölgede yaşayan halkın en önemli geçim kaynağı tarım ve
hayvancılıktır. Bölge buğday, arpa, çavdar, şeker pancarı, patates, yeşil
mercimek, kuru fasulye, nohut, elma ve armutun Türkiye’de en çok üretildiği
bölgedir. Bölgede büyükbaş hayvancılık gelişmiştir. Bölgedeki en önemli yer
altı kaynakları; demir, linyit, kaya tuzu, krom, çinko ve lüle taşıdır.
Bölgedeki sanayi kuruluşları; Ankara, Kırıkkale, Eskişehir, Konya ve Kayseri’de
yoğunlaşır. Bölge önemli bir turizm potansiyeline sahiptir. Ankara, Ürgüp,
Göreme, Konya ve Kayseri turizm merkezlerinin başlıcalarıdır.
B. BÖLGENİN
BÖLÜMLERİ
1. Konya Bölümü
İç Anadolu Bölgesi’nin güney ve güneybatısını oluşturur.
Obruk ve Cihanbeyli platoları bölümde önemli alan kaplar. Bölümdeki en geniş
alanı Konya ovası oluşturur. Bölümde dikkati çeken diğer bir özellik geniş
kapalı havzaların çokluğudur. Bunların en büyüğü, Türkiye’nin de en büyük
kapalı havzası olan Tuz gölü havzasıdır. Karadağ ve Karacadağ bölümdeki başlıca
yükseltilerdir. Bölümde Tuz, Eber, Akşehir, Çavuşçu, Acıgöl ve Meke gölleri yer
alır. Çarşamba suyu en önemli akarsudur.
Bölümde karasal iklim etkilidir. Tuz gölü yöresi
Türkiye’nin en az yağış alan yerlerindendir. Bozkırlar yaygın olarak görülür.
Bölümde nüfuslanma azdır. Konya, Karaman ve Aksaray en
önemli yerleşim alanlarıdır.
Konya Bölümü’nde tarım ve hayvancılık önemli bir geçim
kaynağıdır. Burası Türkiye’nin tahıl ambarı olarak bilinir. Mercimek tarımı da
yaygındır. Sulanabilen yerlerde şeker pancarı, meyve ve sebze tarımı da
yapılır. Küçükbaş hayvancılık gelişmiştir. Sarayönü çevresinde çıkarılan cıva
en önemli yer altı zenginliğidir. Şeker (Konya ve Ilgın), dokuma (Ereğli,
Karaman), çimento (Karaman), gıda (Karaman), tarım aleti ve motor (Konya),
otomotiv (Aksaray) fabrikaları bölümdeki başlıca sanayi tesisleridir. Bölüm
tarih turizmi açısından önemli merkezlere ve tarihi eserlere sahiptir.
2. Yukarı Sakarya
Bölümü
İç Anadolu Bölgesi’nin kuzeybatı bölümünü oluşturur.
Güneyde Cihanbeyli, doğuda Haymana ve batıda Yazılıkaya platolarının bir kısmı
bölümde geniş yer kaplar. Sündiken, Elmadağ, Sivrihisar ve İdris dağları
bölümdeki başlıca yükseltilerdir. Bu dağlar arasında Eskişehir, Ayaş, Mürted ve
Ankara ovaları yer alır. Sakarya ırmağı ile onun kolları olan, Porsuk, Ankara
ve Kirmir çayları bölümdeki başlıca akarsulardır. Ankara yakınlarında Mogan ve
Eymir gölleri bulunur.
Yukarı Sakarya Bölümü’nde karasal iklim etkilidir.
Bozkırlar yaygındır. Kuzeyde yağış alan yerlerde ormanlar görülür.
İç Anadolu Bölgesi’nde nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu
bölümdür. Başkent Ankara ile Eskişehir bölümde yer alan illerdir.
Tarım en önemli geçim kaynağıdır. Tahıl, şeker pancarı,
ayçiçeği, mercimek, nohut, çeltik, sebze ve meyve tarımı yapılır. Küçükbaş
hayvancılık yaygındır. Daha çok tiftik keçisi beslenir. Lüle taşı, linyit, krom
ve bor bölümde çıkarılan madenlerdir. İç Anadolu’da sanayinin en çok geliştiği
bölümdür. Ankara’da uçak, tarım araçları, elektrik, elektronik, şeker, çimento,
besin ve mobilya fabrikaları ile Çayırhan’da termik santral bulunur.
Eskişehir’de ise uçak, şeker ve tarım araçları fabrikaları vardır. Ankara
başkent olduğu için, her yıl binlerce yerli ve yabancı insan tarafından ziyaret
edilir.
3. Orta
Kızılırmak Bölümü
İç Anadolu Bölgesi’nin yüz ölçümü en büyük olan
bölümüdür. Bozok platosu bu bölümdedir. Bölümün güneyinde bölgenin en yüksek
zirvelerini oluşturan Erciyes, Hasandağı ve Melendiz volkanları bulunur.
Nevşehir, Ürgüp ve Göreme civarında peri bacaları oluşmuştur. Kızılırmak ve
Delice en önemli akarsulardır. Seyfe ve Sultan Sazlığı gölleri bu bölümdedir.
Bölümde karasal iklim görülür. Bozkırlar yaygındır.
Yozgat’ın dağlık sahalarında sarıçam ormanları görülür.
Bölümde nüfus daha çok akarsu boylarında ve Kızılırmak
yayının güneyinde toplanmıştır. Kayseri, Kırıkkale, Çankırı, Kırşehir,
Nevşehir, Niğde ve Yozgat bölümde yer alan illerdir.
Bölüm halkının geçim kaynakları arasında tarımın önemi
büyüktür. Buğday, arpa, şeker pancarı, soğan, patates, üzüm ve elma tarımı
yapılır. Daha çok küçükbaş hayvan beslenir. Kayseri yöresinde büyükbaş
hayvancılık da gelişmiştir. Çinko, demir, fluorit ve kaya tuzu bölümün başlıca
yer altı zenginliğidir. Silah sanayi ve petrol rafinerisi (Kırıkkale), pamuklu
dokuma, mobilya (Kayseri), şeker (Kayseri, Çankırı), çimento (Kayseri, Yozgat,
Bor), demir – çelik (Kırıkkale), lastik (Kırşehir) ve içki (Ürgüp) fabrikaları
başlıca sanayi kuruluşlarıdır. Orta Kızılırmak, bölgede turizmin en fazla
geliştiği bölümdür.
4. Yukarı
Kızılırmak Bölümü
Bölgenin en yüksek ve en dağlık bölümüdür. Yıldız,
Çamlıbel, Akdağlar, Hınzır ve Tecer dağları başlıca yükseltileridir. Uzunyayla
platosu bu bölümdedir. Zamantı, Çekerek ve Tohma çayları başlıca akarsulardır.
İç Anadolu’da karasal iklim en sert bu bölümde görülür.
Hakim bitki örtüsü bozkırdır.
Bölgede
nüfusun ve nüfus yoğunluğunun en az olduğu bölümdür. Sivas, bölümdeki tek il
merkezidir. Tarım ve hayvancılık bölüm ekonomisinin temelini oluşturur. Tahıl
ve şeker pancarı ile çeşitli sebze ve meyve tarımı yapılır. Demir, krom ve
linyit bölümdeki başlıca yer altı kaynaklarıdır. Sivas’ta gıda, dokuma ve
çimento fabrikaları ile demir yolu gereçleri üreten sanayi bulunur. Turizm
gelişmemiştir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
YATMA ZAMANI
GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...
-
Türk milletinin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devlet yönetiminin millet egemenliği esasına dayandırılma...
-
KARADENİZ BÖLGESİ A. BÖLGENİN GENEL COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ Türkiye’nin kuzeyinde yer alan bölge, ismini Karadeniz’den alır. Doğuda Gürc...
-
14. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Avrupa’nın Genel Durumu 1243 yılında Kösedağ Savaşı’nı kaybeden Türkiye Selçuklularının merkezi otorites...