27 Ocak 2014 Pazartesi

BİR ÖYKÜ

Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip utangaç bir tavırla rektör'ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini kesti... Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi?

Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı. Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu.. 


Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; "Bekleriz" diye mırıldandı... Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi.. Sekreter sesini çıkarmadan masasına döndü.. Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi.. Sonunda sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı. "Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok" diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare yoktu..


Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo içini bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi. Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu? Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti.


Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard'da okuyan oğullarını bir yıl önce bir kazada kaybetmişlerdi. Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı.


Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi. "Madam" dedi, sert bir sesle, "Biz Harvard'da okuyan ve sonra ölen herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner..."


"Hayır, hayır" diyerek haykırdı yaşlı kadın.. "Anıt değil... Belki, Harvard'a bir bina yaptırabiliriz". Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir nazar fırlatarak, "Bina mı?" diyerek tekrarladı, "Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı..."
Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan kurtulabilirdi.. Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: "Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?" 


Rektör'ün yüzü karmakarışıktı.. Yaşlı adam başıyla onayladı. Bay ve bayan Leland Stanford dışarı çıktılar. Doğu California'ya, Palo Alto'ya geldiler. Ve Harvard'ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyyen yaşatacak üniversiteyi kurdular.


Amerika'nın en önemli üniversitelerinden birini STANFORD'u.


GEÇ KALMAYIN !

Henüz 18 yaşındaydı ama hayatının sonundaydı. Tedavisi mümkün olmayan ölümcül bir kansere yakalanmıştı. Kahır içinde eve kapatmıştı kendini... Sokağa çıkmıyordu. Annesi, bir de kendisi. O kadardı bütün hayatı...

Bir gün fena halde sıkıldı, dayanamadı, attı kendini sokağa. Bir yığın vitrin önünden geçti, tam bir CD satan dükkânı da geride bırakmıştı ki, bir an durdu, geri döndü, kapıdan içeri, gözüne hayal meyal takılan genç kıza bir daha baktı. Kendi yaşlarında harika bir genç kızdı tezgahtar... Hani, ilk bakışta aşk derler ya, öyle takılıp kalmıştı işte... İçeri girdi. Kız, gülümseyerek koştu ona; "Size nasıl yardım edebilirim?" diye. Nasıl bir gülümsemeydi o... Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi kızı... Kekeledi, geveledi, sonra "Evet!" diyebildi. Rastgele birini işaret ederek; "Evet, şu CD'yi bana sarar mısınız?" dedi. Kız CD'yi aldı, içeri gitti, az sonra paketle geri geldi. Genç kızdan aldı paketi, çıktı dükkandan, evine döndü. Paketi açmadan dolabına attı. Ertesi sabah gene gitti aynı dükkâna... Gene bir CD gösterdi kıza, sardırdı, aldı eve getirdi, attı paketi dolaba gene açmadan... Günler hep alınıp, sardırılan CD'lerle geçti. Kıza açılmaya bir türlü cesaret edemiyordu.

Annesine açıldı sonunda... Annesi; "Git konuş oğlum, ne var bunda?" dedi. Ertesi sabah, bütün cesaretini topladı, erkenden dükkâna gitti. Bir CD seçti. Kız gülerek aldı CD'yi, arkaya gitti paketlemeye. Kız içerdeyken bir kâğıda "Sizinle bir gece çıkabilir miyiz?" diye yazdı, altına telefon numarasını ekledi, notu kasanın yanına koydu gizlice. Sonra, paketini alıp kaçtı gene dükkândan... İki gün sonra evin telefonu çaldı... Anne açtı telefonu. Dükkândaki tezgahtar kızdı arayan. Delikanlıyı istedi, notunu yeni bulmuştu da... Anne ağlıyordu... "Duymadınız mı?" dedi. "Dün kaybettik oğlumu." Cenazeden birkaç gün sonra anne, oğlunun odasına girebildi sonunda. Ortalığa çeki düzen ermeliydi. Dolabı açtı, oraya atılmış bir yığın açılmamış paket gördü. Paketleri aldı, oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı. İçinde bir CD vardı, bir de minik not…


"Merhaba, sizi öyle tatlı buldum ki, daha yakından tanımak istiyorum. Bir akşam birlikte çıkalım mı? Sevgiler... Jacelyn " Anne, bir paketi daha açtı, onda da bir CD ve bir not vardı: "Siz gerçekten çok tatlı birisiniz, hadi beni bu gece davet edin, artık.
Sevgiler...Jacelyn "

ANA YÜREĞİ

Delikanlı küçük bir kasabada annesiyle mutlu bir hayat yaşamaktadır. Üstelik birbirlerinin tek varlıklarıdır. Günlerden bir gün kasabaya çok güzel bir genç kız gelir. Fakat genç kızın yüreği kendisi kadar güzel değildir. Gayet kibirli, kendini beğenmiş ve gözü yükseklerde olan bir kızdır bu.

Bizim delikanlı da genç kızın güzelliğine kapılmış ve kıza sırılsıklam aşık olmuştur. Günlerce peşinden koşmuş ama kız delikanlıya hiç yüz vermemiştir. Bu arada delikanlının annesi olayın farkına varmış varmasına da hangi güç engel olabilirmiş ki, delikanlı aşık olmuştur bir kere. Ana yüreği dayanamaz ve en sonunda delikanlıyı kıza karşı uyarır.

Ne çare, delikanlının gözü kızdan başkasını görmez. Genç ve güzel kız ise delikanlıyı iyice kendisine bağlamış, avucunun içine almıştır. Ana yüreği artık delikanlının böylesine sömürülmesine daya-namaz, son defa oğlunu karşısına alıp konuşmaya çalışır, ama boşa kürek çektiğini anlar. Delikanlı eski delikanlı değildir artık...

Ertesi gün delikanlı, yine genç kızın peşinden koşarken onu ölesiye sevdiğini ve evlenmek istediğini söyler. Kalbi kendisi kadar güzel olmayan kız bu işe bir şart koşar:

– Annenin yüreğini bana getirirsen seninle evlenirim.

Delikanlının gözü aşktan başka hiçbir şey görmediği için, bu isteği düşünmeden kabul eder. Koşarak annesinin yanına gelir ve:

" Senin yüreğin genç kızla birlikte olabilmem için tek yol!" der. Annesi hiç tereddütsüz yüreğini söker ve delikanlıya verir. Delikanlı büyük bir sevinçle genç kıza geri döner fakat yolda ayağı taşa takılıp düşer. İşte o anda ana yüreğinden bir ses gelir:

" CANIN ACIDI MI YAVRUM?!..."

İÇİMİZDEKİ SIR

Bir Kızılderili masalında denir ki; kainatın yaratılışı tamamlanmış, sıra insana gelmişti. Yaratıcı, insanı yaratmadan önce bütün varlıkları yanına çağırdı ve dedi ki:

“İnsanlar hazır oluncaya kadar onlardan bir sırrı saklamak istiyorum. Bu sır onların mutluluğudur. Sizce bu sırrı nereye saklayayım?”

Kartal söz aldı:

“Bana ver Allah’ım onu aya götüreyim.”

Yaratıcı, “Hayır!” dedi. “Bir gün gelir, oraya da giderler ve onu kolayca bulabilirler.”

Yunus balığı, “Onu okyanusların derinliklerine gömeyim” diye teklif etti. Yaratıcı, “Orada da rahatlıkla bulabilirler” dedi.

Aslan ormanın derinliklerini, koyunlar ıssız meraları önerdi; ama Allah, hiçbirisinin önerisini kabul etmedi.
En sonunda köstebeğin önerisi geldi:

“Allah’ım bu sırrı insanların içine koy” dedi.

Bu yüzdendir ki; her kim mutluluğu başka yerlerde ararsa, her zaman mutsuz olmaktadır.

ANNE - BABA OKULU / DERS 1: ANNE-BABALIK EĞİTİMİ EVLİLİK ÖNCESİNE DAYANIR

GİRİŞ 
Merhaba değerli okuyucular ve ebeveynlik hassasiyetini her daim muhafaza eden sevgili ebeveynler. Şu ana kadar çeşitli yazılarıyla ebeveynliğin püf noktalarını, çocuklara yaklaşım yöntemlerini vs… sizlere aktarmaya çalışan Psikolog Yasemin Yalçın Aktosun, artık yeni bir çalışmayla sizlere merhaba diyor. Evet, bu yeni eğitim-öğretim döneminde sadece çocuklarımızın okul süreci başlamadı. Geleceğin umudu çocukların yanında sizlerin de ebeveynlik okulunu Ailem dergisiyle başlatmış bulunuyoruz. Aile okulu başlıyor! …

Niçin böyle bir eğitim?
Bazı ebeveynler aile okulları vb. eğitimlere direnç gösterirler.
Benim çocuğumu en iyi ben tanırım,
Kimse bana; çocuğuma ve eşime nasıl davranacağımı öğretemez.
Biz böyle mi büyüdük?
Bizim ailemizde sorun yok...
gibi bahanelerle eğitime direnç gösteren bireylere şöyle denilmeli:
Evet, belki bizim kuşağımız veya bizden önceki kuşakların bu nevi eğitsel imkânları olamamış olabilir. Fakat günümüzde bu tarz imkânlar madem var; niçin kullanmayalım?.. Ayrıca günümüz şartları ile geçmiş zaman şartları birbirinden çok farklı. Artık gerek teknolojinin ve gerekse çevre şartlarının etkisiyle çocukların ve gençlerin kafası çok fazla karışmakta. Ebeveynin hatalı tepkileri neticesinde eve karşı soğukluk hisseden çocukları ve gençleri bekleyen öylesine tehlikeli ortamlar var ki… Sadece bu nokta bile ebeveyn eğitiminin önemini vurgulamaktadır.

Bunların dışında bizler eğitim alan ebeveynlerin çocukları değiliz, ama psikolojik olarak sorunsuz olduğumuzu kaçımız söyleyebiliyoruz? Veya kaçımızın özgüveni tam olarak yerinde veya kaçımız mesleki olarak istediğimiz yerdeyiz? Ya da birçoğumuzun hayatında keşke dediği noktalar mutlaka vardır vs… Öyleyse daha kendini bilen, özgüvenli, pozitif ve başarılı bir nesil için lütfen üzerinize düşen görevi ihmal etmeyin. Ve aile okuluna gelmeyi sakın ihmal etmeyin… Ve unutmayın ki; eğitime katılmak için sorun yaşıyor olmanız gerekmez. Daha mutlu bir aile için eğitime katılmanızı öneririm. Sorun yaşanmadan sorunlara karşı önlem almak, sorun yaşandıktan sonra çözüm üretmekten çok daha sağlıklıdır.  

Aile okuluna kayıt ve başarılı olmak için gerekenler:
Her iki ebeveynin eğitime katılması eğitimin uygulanabilirliliğini artıracağından her iki ebeveynin okula katılması bekleniyor.
Derse önyargısız gelme, uyguladıklarınızdan sonuç almanızı kolaylaştırır.
Önceki negatif deneyimlerinizi bir kenara bırakın, gerekirse eğitime sıfırdan başladığınızı düşünün.
“Ben zaten bunu denemiştim diyerek” önerileri dikkate almamak yapılacak en büyük yanlışlardandır.
İstikrarlı olmalısınız. Sunulan yöntemler; ancak istikrarlı olunursa çocuğa ve ailenin genel yapısına pozitif yansır.
Samimi ve doğal olmalısınız.
Küçük bir not defteri alıp bazı mevzuları not etmeniz bilgilerin aklınızda kalmasını ve hedeflerinizin oluşmasını sağlar.
Öyleyse buyurun aile okuluna…

DERS 1: ANNE-BABALIK EĞİTİMİ EVLİLİK ÖNCESİNE DAYANIR
Birçok birey, anne-babalığın eğitim gerektirebileceğini, evleninceye, hatta çocukları oluncaya ve hatta çocuklar büyüyüp sorunlar baş gösterinceye kadar düşünmezler. Hele de evlilik olayı gerçekleşinceye kadar taraflar birbirlerini ağırlıklı olarak sadece “salt bireysel özellikleri ile” değerlendirirler. Yeni bir yuvanın kurulacağı düşüncesi genelde ikinci planda değerlendirilir. Taraflar muhataplarını aynı zamanda ileride kendilerine emanet olarak verilecek çocuklarının annesi veya babası olarak değerlendirmezler. Oysaki evliliğin en önemli amaçlarından biri bir neslin yetişmesine katkı sağlamaktır. Bu amacın göz ardı edilip sadece duygusallığın tesiri altında kalınarak verilen kararların çok sağlıklı olmadığı görülmektedir. Mantığın devreye girmediği evlilik kararlarında sadece doğacak çocuklar değil, aynı zamanda eşler de etkilenmektedir. Ki zaten eşler arasında tartışmaların olması evin genel havasına tesir eder ve çocukların psikolojisi kendilerine ebeveynleri tarafından pozitif yaklaşılsa da etkilenir. Bu sebeple daha evliliğe karar vermeden önce aile kavramının irdelenerek düşünülmesi gerekmektedir.

Evlilik kararı verilirken nelere dikkat edilmelidir?
Mantık kesinlikle devre dışı bırakılmamalıdır.
Evlenilmesi düşünülen birey sadece içinde bulunulan zamandaki rolü ile düşünülerek değil değişik rolleri de (anne olma, baba olma, ev hanımı olma vs… gibi) düşünülerek değerlendirilmelidir.
Birey, eş olarak düşündüğü bireyi değişik rolleri ile değerlendirirken önyargılı davranmamalı, kafasındaki soru işaretlerini muhatabı ile paylaşmalıdır.
Herhangi bir bireyin eşini değerlendirmesi kadar kendini de onu bekleyen roller ve sorumlulukları bağlamında değerlendirmesi gerekmektedir. Yani bir yuva kurmanın sorumluluğu, eş olmanın veya ebeveyn olmanın sorumluğu düşünülerek evliliğe adım atılmalıdır.
Yukarıda ifade edilen noktalar bağlamında bireyin ümitsizliğe kapılma ihtimali vardır. Çünkü çevrede görülen negatif örnekler evlenecek olan bireylerde ben bu işi yapamam düşüncesi oluşturabilir. Bu sebeple konuya objektif bir biçimde bakmak ve daha pozitif ve başarılı bir yuva kurmak için bireyler evlilikten kaçmak yerine kendilerini geliştirmeli, birtakım eğitimler almalıdırlar.

Evlilik öncesi ebeveynlik eğitimi nasıl alınabilir?
Her şeyden önce böyle bir eğitim için erken diye düşünülmemelidir. Öncelikle evlilik ve akabinde ebeveyn olmaya dair eğitim alma hedeflenmelidir. Çünkü ideal ebeveyn olabilmenin ilk sırrı ideal eş olmaktır. Pozitif ortamlarda dünyaya gelen çocuklar hem ruhsal ve hem de zihinsel olarak oldukça pozitif olurlar. Bu nedenle evvela evlilik ile ilgili eğitimler alınmalıdır diyebilirim. Eğitim için belli merkezlerdeki düzenli eğitim programlarına veya seminerlere katılınılabileceği gibi konu ile ilgili kitaplar ve makaleler okumak veya evlilik öncesi danışmanlık desteği almak önerilebilir. Bunun dışında itimat ettiğiniz ve model olabildiğine inandığınız ailelerle de bağlantı halinde olmak kuracağınız yuva için oldukça önem arz edecektir.
Böyle bir eğitsel sürece hem kadının ve hem de erkeğin katılması gerekmektedir.

Eğitimle ne kazanacağız?
1- Yeni kurulacak yuva ile birlikte taraflar kendilerini neyin beklediğini bilmiş olacaklarından hazırlıklı oluş sağlanacak ve sorunlar karşısında çözüm gücü oluşacaktır.
2- Evlenmeyi düşünen bireyler birbirlerini sadece duygusal olarak değil, çok yönlü olarak tanıyabilecek ve değerlendirme yapabileceklerdir.
3- Henüz çocukları doğmadan eşler arası diyalogun güçlenmesi sağlanacaktır.
4- Gebelik öncesinde ve gebelik sürecinde nasıl yaklaşımlar sergileneceği öğrenilmiş olacağından ebeveyn adayı çift bilinçli davranabilecektir.
5- İlk ebeveynlik ve evlilik dönemlerinde karşılaşılacak muhtemel bir sorun karşısında çiftler nasıl davranmaları gerektiğini bilecek ve yapılabilecek yanlışlıklar asgariye inmiş olacaktır.

Ailem

26 Ocak 2014 Pazar

ANNE - BABA OKULU / DERS 2: İDEAL EVLİLİKTE KARI KOCA DİYALOĞUNUN ÖNEMİ

DERS 2: İDEAL EVLİLİKTE KARI KOCA DİYALOĞUNUN ÖNEMİ 
Karı-koca diyaloğu ile ebeveynlik arasında ne gibi bir bağ var diye düşünen birçok birey vardır. Hatta kendilerini ebeveynlik rolüne fazlaca adapte eden nice ebeveynler vardır ki; eşleri ile diyaloglarını hep ikinci plana atmışlardır. Oysaki iyi ebeveyn olabilmenin sırrı iyi eş olabilmekten geçer. Annelik veya babalık vasıfları çok güzel olan ve çocuğuna doğru yaklaşım tekniklerini kullanarak yaklaşan fakat eşi ile ciddi sorunlar yaşayan birçok insan vardır. Bu bireylerin çocukları ebeveynleri ile güzel zamanlar geçiriyor olsalar bile anne-babaları arasındaki gergin havadan nasiplerini alırlar.

Neden ideal ebeveynlik için eşler arası diyalog önemlidir?
1- Öncelikle ebeveynlerin kişisel mutlulukları için önemlidir. Kendini mutlu hisseden ve sorunlardan dolayı gergin olmayan bir birey annelik-babalık rolüne de bu duyguyu yansıtır. Bu nedenle bireyin kafasının sorunlarla meşgul olmaması mutluluğuna ve mutluluğu da, pozitif ebeveyn olmasına katkı sağlayacaktır.
2- Çocuğa öğretilmeye çalışılan ne olursa olsun karı-koca işbirliği sağlandıktan sonra verilecek öğreti çok kısa zaman içinde çocuğa yerleştirilebilirken, tek ebeveynin çabasıyla bu öğretilerin çocuğa yerleştirilmesi uzun zaman alacaktır.
3- Çocuklar hatalı davranışları modeller: Özellikle küçük yaş dönemlerinde çocuklar modelleyerek öğrenirler. Kendisine doğru yaklaşımlarda bulunulsa bile annenin babaya veya babanın anneye hatalı tepkilerle yaklaştığını gören çocuk doğru olmayan davranışları bilinçaltına bu şekilde yerleştirmiş olur. Bir diğer ifade ile kendine tebessüm edilip de annesine bağırıldığını gören çocuk sadece tebessümü değil öfkeyi ve agresyonu da öğrenir.
4- Ev içinde tutarsız davranışlar gören çocuk bir süre sonra ebeveyninin samimiyetine inanmayacaktır. Bu da zamanla aile içinde güvensizliklerin oluşmasına ve çocuğun özgüveninin zedelenmesine neden olur.
5- Eşler arası geçimsizlik nedeniyle oluşan evdeki gergin hava çocuğun psikolojisinin negatif etkilenmesine neden olur.
6- Çocuk zamanla taraf tutmak zorunda kalır. Bu süreçte de çoğu zaman çıkarına uygun tercihler yapar.
7- Ergenlik dönemindeyse çocuk gergin olmayan huzurlu ortam arayışına girer. Bu nedenle evden uzaklaşabilir.
8- Bu tarz negatif bir ortamda büyüyen çocuklar ileride kuracakları ailelerine bu negatif etkileri yansıtır ve problemli bir yuva kurabilirler.

Ne yapmalıyız?
Öncelikle eşler bir araya gelmeli ve mevcut sorunlarını irdelemelidir.
Taraflardan biri sorun olduğunu kabul etmiyor veya çözüme yanaşmıyorsa bile sorunu fark eden taraf sorunları belirlemeli ve çözüm yollarını araştırmalıdır.
Çözüm yollarına, pozitif yaklaşımlarda bulunarak ve önyargılardan sıyrılarak ulaşılabiliyorsa eşler birtakım fedakârlıklar göstermelidirler.
Kimi zaman sorunların çözümlenmesi uzman desteği gerektirebilir. Bu durumda evlilik uzmanlarına başvurulup psikolojik destek alınması en sağlıklı olandır.
Sorunlar tespit edilip çözümleninceye kadar ev içinde hassas davranılmalı ve çocuğun bu süreçten etkilenmemesi hedeflenmelidir.
Taraflar alacakları her kararda çocuklarını da sisteme dâhil edip düşünmeyi ihmal etmemelidir.

Ailem

25 Ocak 2014 Cumartesi

ANNE - BABA OKULU / DERS 3: KENDİNİZİ TANIYOR MUSUNUZ?

DERS 3: KENDİNİZİ TANIYOR MUSUNUZ?
Kendinizi tanıyor musunuz? Ya da şöyle soralım; nasıl bir insan olduğunuz sorusunu daha önce hiç kendinize sordunuz mu? Her insanın mutlaka kendini tanımlayabileceği birkaç cümlesi vardır?

Fakat çoğu zaman bu birkaç cümlecik tam anlamıyla bizi ifade etmez. Yetersiz kalır. Kendimizi tam anlamıyla ayrıntılara inerek düşünmeye kalktığımızda aslında birçok özelliğimizi beğenmediğimizi veya olmaması gereken özellikler olduğunu görürüz. Kendini tam olarak tanımlayamayan bir insanın çocuğu karşısında tutarsız davranma ihtimali yüksektir. Çünkü kendinde bulunan negatif özellikleri belirleyip halletmeden çocuğunu bu özellikler konusunda eleştiren bir ebeveyn çocuğu nezdinde tutarsız görüneceğinden söyledikleri makes bulmayacaktır.

Neden bir ebeveyn evvela kendini tanımalı?
Kendinde bulunan negatif özellikleri görebilmesi ve pozitif özelliklerini daha da genişletmesi için evvela kendisini tanımalıdır.

Unutmayın ki çocuk yaşadığı ortamın izlerini taşır. Ebeveyn çocuğunda görmek istemediği özellikleri aslında kendisi taşıyor olabilir. Bu sebeple önce kendindeki negatif özellikleri düzenlemelidir ki; çocuk bu hatalı örnekleri model almasın.

Kendini tanıyabilen ebeveyn kişisel anlamda kendisini geliştirebilecek ve böylece mutlu ve başarılı olabilecektir.

Kendini tanıyan birey ebeveynlik rolüne yansıyan kişisel zaaflarını daha çabuk çözümler. Örneğin; sese çok duyarlıyım, bu sebeple çabuk sinirleniyorum diyen bir ebeveyn bundan dolayı çocuğu ile çatışma yaşıyorsa, ilk etapta sadece çocuğunu susturmayı değil, sese duyarlılık ve asabiyet derecesini dengelemek adına gerekirse yardım alabilmelidir.

Ailem

24 Ocak 2014 Cuma

ANNE - BABA OKULU / DERS 4: NASIL BİR EBEVEYN OLDUĞUNUZUN FARKINDA MISINIZ?

DERS 4: NASIL BİR EBEVEYN OLDUĞUNUZUN FARKINDA MISINIZ?
Daha önce nasıl bir anne olduğunuzu veya nasıl bir baba olduğunuzu hiç düşündünüz mü? Veya çocuğunuzun beklentilerine -ki özellikle duygusal beklentilerine- ne oranda cevap verdiğinizi hiç düşündünüz mü?

Kendini bireysel özellikleri ile tanımlayabilen bir ebeveynin üzerinde durması gereken en önemli noktalardan biri ebeveynlik özelliklerini tanımlamasıdır.

Ebeveynlerin ekserisinin çocuklarından çeşitli beklentileri vardır:
“Çocuğum sorumluluklarını yerine getirsin.”
“Bana karşı saygılı davransın.”
Bağırarak konuşmasın.”
İyi bir meslek sahibi olsun.”
Yemek seçmesin.”

Bu örnek istek ve beklentileri istediğiniz kadar artırabilirsiniz. Bu beklentilerden ve daha birçok beklenti nedenlerinden dolayı ebeveynlerin çocukları ile çatışma içinde olduklarını görürüz. Ebeveynler çocuklarını hayallerindeki gibi bir çocuk yapmak için uğraşırlarken çoğu zaman onların bir birey olduklarını ve onların da ebeveynlerinden beklentilerinin olduğunu düşünmezler. Evet, siz ebeveynlerin çocuklarınızdan beklentileriniz olduğu oranda unutmayın ki çocuklarınızın da sizlerden beklentileri var.

Örneğin, çocuklarımızı eleştirdiğimiz oranda ebeveynlik rolümüzü de eleştirsek veya onlardan beklentilerimiz oranında onların beklentilerinin de olabileceğini düşünüp kendimize çekidüzen verebilirsek, ebeveyn-çocuk çatışmaları büyük oranda hallolur.

Ahmet Bey, bir baba olarak çok sabırsız olduğunu ve bağırarak konuştuğunu söylüyor. Biraz irdeleyince gördük ki; bu beyefendi aslında sadece çocuğuna karşı sabırsız. Diğer insanlara bağırdığı vaki değil. Öyleyse bu baba sadece ebeveyn olarak bağırma davranışında bulunuyor. Ve bu davranışının önüne geçebilir. Sadece biraz düşünerek davranması yeterli olacaktır. Aşırı titiz bir anne olan Fatma Hanım, bunu annelik rolüne de karıştırıyor ve çocuğuna yansıtıyorsa ileride çocuğunda da bu ve benzer takıntılara neden olacaktır. Bu annenin erken dönemde tedbir alması için sorunun farkına varması gerekir.

Gerek ebeveynin kendini tanıyıp olumlu özellikleri geliştirmesi ve olumsuzlukları düzeltmesi için ve gerekse çocuğuna olumsuz özellikleri yansımadan tedbir alabilmesi için ebeveynlerin kendilerini ebeveynlik rolleri ile tanımlamaları gerekir.

Nasıl bir evlat sahibi olacağımız bizim elimizde değil. Ama nasıl bir anne-baba olacağımız bizim elimizde. Ve tercih edilen anne-babalar olursak zamanla tercih ettiğimiz gibi çocuklar yetiştirir ve tercih edilen bireylerin oluşmasına vesile oluruz.

Ailem

23 Ocak 2014 Perşembe

ANNE - BABA OKULU / DERS 5: EVDEKİ ETKİN GÜÇ : ANNE

DERS 5: EVDEKİ ETKİN GÜÇ : ANNE
Kadının birden fazla rolü vardır. Kadın bu rollerin hemen tamamında bilinenin aksine oldukça güçlüdür. Hele de bu rollerden özellikle annelik rolündeki enerjisi bütün evi kuşatır niteliktedir.

Kadın, bedenen zayıf, ruhça çok güçlü bir varlıktır. Ki duygusal gücü devreye girdiğinde bedensel gücünün de akıllara hayretlik verecek tarzda arttığı görülür. Mesela evladına zarar geleceğini gören bir anne adeta pehlivan kesilebilir. Fakat genel anlamda bedensel gücü karşı cinsine kıyasla daha azdır.

Kadınlar devam eden sıkıntılara erkeklere oranla daha sabırlı tepkiler verirler. Örneğin; kadının doğum sürecine, doğum sancısına ve doğum sonrası sıkıntılara tahammül gücünü düşünecek olursak bu duygusal enerjinin ne denli büyük olduğu anlaşılır. Bu yönü ile değerlendirildiğinde kadınların zaman zaman kendilerini güçsüz hissetseler bile aslında yaşadıkları sorunlara dayanabileceklerini unutmamaları gerekir. Bu bakış açısı kadının kendisine verilen güce farkındalık oluşturmasını ve dolayısıyla sıkıntıları değerlendiriş tarzını pozitif etkileyecektir.

Kadının evdeki enerjisi küçümsenemez
Kadının duygu dünyasındaki enerjisinin nasıl bir enerji olduğu evin havası ile doğrudan ilişkilidir. Yani kadın kendisini negatif hissediyorsa evin genel durumu gergin, kadın pozitif duygularla doluysa evin havası coşkulu olacaktır. Evet, sevgili ebeveynler hemen evlilik öncesi hayatınızı düşünün ve ailelerinizi değerlendirin. Annenizin psikolojisinin zaman zaman sizi ve diğer aile üyelerini nasıl etkilediğini düşünün. Gerçekten de anne sinirli veya üzgünse bu durum, aile üyelerine sessizlik olarak yansıyorken, anne pozitif ve enerjikse bu durum da aile üyelerine hareket ve mutluluk olarak yansıyacaktır. Öyleyle annenin bakış açısını ve davranışlarını pozitif kılması ve bu konuda babanın anneye destek olması evin huzuru açısından oldukça önemlidir. Huzurlu bir ortamda yetişen çocukların hem daha problemsiz ve başarılı ve hem de huzursuz ortamlarda büyüyen çocuklara kıyasla davranış bozuklukları çok daha az olan çocuklar oldukları görülür. Ortam çocuğun ders çalışma sürecinden anne-babasına olan yaklaşımlarına, sosyal hayattaki başarısından özgüvenine kadar birçok noktada çocuğu etkiler. Bu sebeple babanın da desteği ile annenin pozitif olması sağlanmalı, bu konuda gerekirse konunun uzmanlarından destek alınmalıdır.

Ailem

22 Ocak 2014 Çarşamba

ANNE - BABA OKULU / DERS 6: DEĞİŞİME VE GELİŞİME HAZIR MISINIZ?

DERS 6: DEĞİŞİME VE GELİŞİME HAZIR MISINIZ?
Her ebeveyn kendisini farklı yönleri ile tanıdıktan sonra bazı davranışlarını değiştirmesi gerektiğini, bazılarını ise daha da geliştirmesi gerektiğini düşünebilir. Örneğin; çocuğunun beğenmediği her davranışı karşısında sinirlerine hâkim olamayan ve şiddete başvuran bir baba bu davranışını değiştirmek, çocuğunu iyi gözlemlediği için sıkıntılarını fark edebilen bir anne bu davranışını biraz daha geliştirmek isteyebilecektir.

Birçok ebeveyn değişim için nereden başlayacağını bilemez ve bu sebeple çaba da göstermez. Sonuç olarak değişim yaşanmadığı gibi hatalı yaklaşımlar nedeni ile çocuğun psikolojisi ciddi anlamda etkilenir.

Burada sorun herhangi bir sorun olabilir. Sorun kimi zaman çocuklarda görülen davranışlarla ilgili, kimi zaman ise ebeveynin kendisinde halledemediği davranış ve özelliklerle ilgili olabilir. Her iki durumda da ebeveynin toparlanması ve yapıcı çözümler üretebilmesi için değişime kendisinden başlaması gerekebilir.

Değişime nereden başlamak gerek?
Değişime evvela ruhsal ve bedensel durumu değiştirmeyle başlamak gerekir. Sonrasında düşünceler, duygular ve davranışlar değişecektir. Yani istenmeyen davranış değişecek ve yerine olması gereken davranış benimsenecektir. İsterseniz gelin bu aşamaları kısaca bir inceleyelim ve değişimde 4D kuralı diyelim.

DEĞİŞİMDE 4D KURALI

Durumlar: Değişim için işe durumunuzu tanımlamakla başlayacaksınız.

Bedensel ve ruhsal durum: Bedensel durumdan kastım, gerek duruş gerekse hareketlerdir. Bezgin ve çökkün bir beden hali, değişim yaşayacağına kendini inandıramaz. Göründüğü gibi hisseder. Yani değişim adına ümitsizdir. Mesela omuzları çökmüş, sureti hüzün giymiş bir anne kendisine güvenemez. Bu sebeple sorun ne olursa olsun evvela kendine güvenen, ümitli ve pozitif bir beden hali gerekmektedir. Bireyin dik durması ve kendisine çekidüzen vermesi önemlidir. Kendine güvenen bireyin duruşu beyne pozitif mesaj ulaştırır ve değişim için gerekli enerjiyi ebeveyn kendisinde hissetmiş olur.

Ruhsal durum derken ise özellikle bireyin geçmiş ve gelecek zaman etkisinden sıyrılıp bulunduğu ana yoğunlaşması gerektiğini kastediyorum. Yani sorunun geçmişteki etkileri ve henüz gelmemiş, gelecekteki sıkıntıları düşünüldüğünde birey sorunun büyüklüğü altında ezilir ve ümitsizliğe kapılır. Mesela “Çocuğum yine bana bağırdı ve hakaret etti, bu kaç yıldır böyle!” diyerek geçmişe yoğunlaşan ve “Hep böyle kalacak galiba!” diyerek geleceğe yoğunlaşan birey, içinde bulunduğu anı düşünemeyecek hale gelir. Bu ümitsiz ruh hali ise bünyesinde değişim için mevcut bulunan enerjinin harcanmasına neden olur. Öyleyse değişime önce bedenimizle ve hemen sonrasında da geçmişe ve geleceğe dağılmasını engelleyeceğimiz bakış açımızla yani ruhsal yapımızla başlamak durumundayız.

Düşünceler: Bedensel ve ruhsal anlamda kendini toparlayıp değişime başlayan birey için değişimin ikinci basamağında düşünceler vardır. Yani “yapamam”, “başaramam” gibi negatif düşünceleri önce zihinden ve sonra da dilden tamamen çıkarmak gerekir. Düşüncenin hep pozitife odaklanması ve terminolojinin bu doğrultuda şekillenmesi gerekmektedir. Pozitif düşünce ile birlikte düşünülen hedefin gerçekten istenilmesi önemlidir. Hedeflenen davranışların düşüncede netleştirilmesi ve tanımlanması da bireyin şartlanmasını sağlayacaktır. Örneğin “Ben çocuğumu, hata yapınca ona bağırmadan uyarmak istiyorum.” diye netleşen bir hedef, değişimi hızlandıracaktır.

Davranışlar: Evet durumların, düşüncelerin ve bunlara bağlı olarak duyguların değiştiği yerde istenilmeyen davranış, yerini hedeflenen davranışa bırakır. Değişim sağlanmış olur.

Bu sıralanan dört madde birbirine bağlı zincir halkaları gibidir. Dolayısıyla adım atılınca sıradaki maddeler arkasından otomatikman sürüklenir. Yeter ki isteyin. Evet sevgili ebeveynler hiç vakit kaybetmeden işe başlayın. Önce neleri değiştireceğinize karar verin, arkasından da değişim formülünü hayatınıza geçirin.

Duygular: Düşüncede pozitif olan birey kendini rahat ve mutlu hisseder. Huzurlu bir yapı ise yani duygudaki rahatlama ise değişime devam arzu ve iştiyakı doğurur. Unutmayın beyin düşünce boyutuyla komut alır ve kalp hisseder. Sonrasında ise birey aşamalarını tamamlar ve değişim büyük bir oranda başlamış olur.

Ailem

TÜRKİYE'NİN BÖLGELERİ VE BÖLÜMLERİ

KARADENİZ BÖLGESİ
A.  BÖLGENİN GENEL COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Türkiye’nin kuzeyinde yer alan bölge, ismini Karadeniz’den alır. Doğuda Gürcistan sınırından başlayarak batıda Sakarya ovasına kadar uzanır. Türkiye yüz ölçümünün %18’ine sahip olan bölge bu oranla bölgeler arasında üçüncü sıradadır.
Karadeniz Bölgesi’nin yer şekillerini genel olarak Kuzey Anadolu Dağları oluşturur. Bu dağlar kıyı ve iç sıra dağları olarak ikiye ayrılır. Bu iki sıra dağ kuşağını Kuzey Anadolu fay hattı birbirinden ayırır. Bölgede ovalar çok az yer kaplar ve genellikle Orta Karadeniz Bölümü’nde toplanmıştır. Akarsuların uzunluğu azdır. Buna rağmen taşıdıkları su miktarı fazladır. Yer şekillerinin engebeli ve kıyıya paralel olması, göllerin yüz ölçümlerinin küçük olmasına neden olmuştur.
Karadeniz Bölgesi, Türkiye’de en çok yağış alan bölgedir. Bölgenin özellikle kıyı şeridinde bulutlu gün sayısı ile yağış miktarı fazladır. İç kesimlerde yağış miktarı azalarak nemli iklim koşulları yerini karasal iklime bırakır. İç kesimlerdeki günlük ve yıllık sıcaklık farkları kıyıya oranla daha fazladır. Bölgenin kıyı kesiminde ormanlar yaygınken, iç kesimlerde seyrek ağaçlı ot toplulukları görülür. Karadeniz Bölgesi, %25 ile Türkiye’de ormanın en fazla olduğu bölgedir.
Bölgenin nüfusu 2000 yılına göre 8,5 milyondur. Bölgenin bölümleri ve yöreleri arasında nüfus dağılışı düzenli değildir. Halkın büyük çoğunluğu kırsal kesimde yaşar. Kentleşme oranı düşüktür.
Karadeniz Bölgesi’ndeki ekonomik faaliyetlerin büyük çoğunluğunu tarım oluşturur. Bölge çay, fındık ve kenevir üretiminde Türkiye’de ilk sıradadır. Balıkçılık ve büyükbaş hayvancılık faaliyetleri de yaygındır. Karadeniz Bölgesi Türkiye’de arıcılık faaliyetlerinin de en yaygın olduğu bölgelerden biridir. En önemli yer altı zenginliği taşkömürü ve bakırdır. Bölgedeki sanayi istenilen düzeyde gelişmemiştir. Zonguldak, Samsun ve Karabük en çok sanayileşmiş illerdir. Turizm faaliyetleri de yeterli değildir.
B.  BÖLGENİN BÖLÜMLERİ
1.   Doğu Karadeniz Bölümü
Bölüm, Ordu ilinin doğusundaki Melet çayından Gürcistan sınırına kadar uzanır. Karadeniz Bölgesi’nin en yüksek ve en dağlık olan bölümüdür. Başlıca dağlar; kıyıda Giresun ve Rize dağları, iç kesimde ise Çimen, Kop, Çoruh, Mescit ve Yalnızçam dağlarıdır. Bölümde Sera ve Tortum gölleri ile Uzungöl yer alır. Çoruh, Harşit, Melet ve Kelkit belli başlı akarsularıdır. Doğu Karadeniz kıyı şeridi, dağların kıyıya paralel uzanışına ve eğimin fazla oluşuna bağlı olarak falezlerin en çok görüldüğü yerdir.
Bölümün kıyı şeridindeki kış sıcaklık ortalamaları, Karadeniz Bölgesi’nin diğer kıyılarına göre daha yüksektir. Türkiye’nin en çok yağış alan yöreleri bu bölümdedir. İç kesimlerde karasal iklim özellikleri görülür. Bölümde geniş ve iğne yapraklı ormanlar yaygındır.
Bölümün en önemli şehirleri Trabzon, Rize ve Giresun’dur. Artvin, Gümüşhane ve Bayburt ise iç kısımlarda yer alan nüfusu daha az şehirlerdir.
Çay ve fındık en önemli tarım ürünleridir. Trabzon ve Rize çevrelerinde turunçgil bahçeleri ile zeytinliklere rastlanır. Balıkçılık, büyükbaş hayvancılık ve arıcılık yaygın olarak yapılan faaliyetlerdir. Doğu Karadeniz Bölümü’nün en önemli yer altı zenginliği Murgul’da çıkarılan bakırdır. Bakır işletmesi (Murgul), kereste fabrikası (Ardeşen, Rize), kağıt fabrikası (Aksu, Giresun), çay fabrikaları (Rize) ve fındık fabrikaları (Giresun) bölümdeki başlıca sanayi tesisleridir. Maçka’daki Sümela manasırı ile Trabzon’daki Uzungöl en çok turist çeken yerlerdir.
2.   Orta Karadeniz Bölümü
Bölüm, Melet çayından Sinop’un doğusuna kadar uzanır. Yer şekillerinin yükseltisi diğer bölümlere göre azdır. Kıyı kesiminde Canik dağları yer alır. Kuzey Anadolu fay hattı üzerinde Taşova, Erbaa, Niksar, Merzifon, Suluova ve Turhal ovaları bulunur. Kızılırmak ve Yeşilırmak’ın taşıdığı alüvyonlarla oluşan Bafra ve Çarşamba deltaları en önemli tarım alanlarıdır.
Bölümdeki yağış miktarı diğer bölümlere göre azdır. Bu durum kıyıların hakim rüzgar yönüne dik olmaması ve yer şekillerinin yükseltisinin azlığı ile ilgilidir. Ormanlar da diğer bölümlere göre azdır. İç kesimlerdeki düzlüklerde bozkırlar yaygındır.
Bölgenin en sık nüfuslu bölümü Orta Karadeniz’dir. Samsun, Ordu, Amasya, Tokat ve Çorum bölümdeki il merkezleridir.
Bölümde; tahıl, şekerpancarı, çeltik, tütün, meyve ve sebze tarımı yapılır. En çok koyun ve sığır beslenir. Bölümün en önemli yer altı zenginliği Amasya yakınlarındaki linyittir. Bakır işletmeleri (Samsun), sigara fabrikası (Samsun, Tokat), şeker fabrikası (Turhal, Çarşamba, Suluova), çimento fabrikası (Çorum, Ordu) bölümdeki başlıca sanayi tesisleridir.
3.   Batı Karadeniz Bölümü
Bölüm, Adapazarı ovasının doğusu ile Kızılırmak deltasının batısı arasında yer alır. Küre, Ilgaz, Köroğlu ve Bolu dağları bölümün başlıca yükseltileridir. Bolu, Düzce ve Kastamonu ovaları başlıca tarım alanlarıdır. Gökırmak, Devrekani, Yenice ve Bartın çayları bölümdeki akarsulardır.
Kıyı şeridinde Karadeniz iklimi, iç kesimlerde karasal iklim görülür. Kış mevsimi diğer bölümlere göre daha soğuktur. Bölümün tabii bitki örtüsü gür ve nemli ormanlardır.
Bölümdeki en gelişmiş kent Zonguldak’tır. Bartın, Karabük, Sinop, Kastamonu, Bolu ve Düzce bölümdeki diğer il merkezleridir.
Kıyı kesiminde mısır ve fındık tarımı yaygınken, iç kesimlerde tahıl tarımı yaygındır. Çeltik, kenevir, şeker pancarı ve tütün diğer önemli tarım ürünleridir. Bolu çevresinde kümes hayvancılığı gelişmiştir. Bölümün asıl ekonomik önemi Ereğli – Zonguldak taş kömürü havzasına sahip olmasından kaynaklanır. Küre’den bakır çıkarılır. Demir – çelik fabrikası (Ereğli, Karabük), cam fabrikası (Sinop), kağıt fabrikası (Çaycuma, Taşköprü), çimento fabrikası (Bolu, Bartın) bölümde yer alan başlıca sanayi tesisleridir. Kaplıcaların yer aldığı Bolu, Düzce ve Kızılcahamam’da sağlık turizmi gelişmiştir. Kartalkaya ve Ilgaz dağları dağcılık ve kayak sporlarının yapıldığı yerlerdir. Kıyı kesiminde yer alan plajlar ile Abant ve Yedigöller turizm açısından önemlidir.

MARMARA BÖLGESİ
A.  BÖLGENİN GENEL COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Marmara Bölgesi Türkiye’nin kuzeybatı köşesinde yer alır. Adını aldığı Marmara denizini çevreler. Çanakkale açıklarındaki Gökçeada ve Bozcaada bölge sınırları içindedir. Türkiye yüzölçümünün % 8,5’ine sahip olan bölge bu oranla bölgeler içinde altıncı sıradadır.
Türkiye’nin ortalama yükseltisi en az olan bölgesidir. Yıldız ve Samanlı dağları ile Uludağ başlıca yükseltileridir. En önemli ovaları; Ergene, Adapazarı, Bursa, Karacabey, İnegöl, Gönen ve Balıkesir ovaları ile Pamukova’dır. Meriç, Ergene, Sakarya ve Susurluk bölgenin önemli akarsularıdır. Yer şekillerinin yükseltisi az olduğu için, akarsuların enerji potansiyelleri düşüktür. Bölgede yer alan göller; Ulubat, Manyas, İznik, Sapanca, Büyük Çekmece ve Durusu (Terkos)’dur.
Marmara Bölgesi’nde Akdeniz, Karadeniz ve karasal iklim etkileri bölgenin çeşitli yerlerinde görülür. Kıyı kesimlerde makiler ve ormanlar görülür. Trakya’nın iç kısımlarında bozkırlar yaygındır. Bölge, Türkiye ormanlarının % 13’ünü kaplayarak bölgeler arasında dördüncü sırada bulunur.
Marmara, Türkiye’de nüfusun ve nüfus yoğunluğunun en çok olduğu bölgedir. 2000 yılına göre nüfusu 17,4 milyondur. Şehir nüfusunun en çok, kır nüfusunun en az olduğu bölgedir.
Her yönüyle Türkiye’nin en gelişmiş bölgesidir. Tarım, yaygın olarak modern yöntemlerle yapılır. Ayçiçeği, pirinç, zeytin, tütün, şekerpancarı, üzüm, mısır ve buğday üretilen başlıca ürünlerdir. Bölge ayçiçeği, pirinç ve keten üretiminde Türkiye’de ilk sırayı alır. Ahır ve kümes hayvancılığın en fazla geliştiği bölgedir. İpek böcekçiliği yaygın olarak yapılır. Bölge ekonomisinin temelini sanayi ve ticaret oluşturur. Türkiye’deki sanayi kuruluşlarının % 75’i bu bölgededir. Bölgedeki İstanbul Türkiye’nin en gelişmiş yeridir. Marmara Bölgesi, turizm potansiyellerinin hemen hepsine sahiptir. Turizm gelirlerinin en çok olduğu bölgedir.
B.  BÖLGENİN BÖLÜMLERİ
1.   Yıldız Dağları Bölümü
Bölgenin en küçük bölümüdür. Karadeniz’e paralel uzanan Yıldız Dağları ve çevresini içine alır. Bu dağların Karadeniz’e bakan yamaçlarında Karadeniz iklimi etkilidir. Burası bölgenin en çok yağış alan yeridir. Kayın ve meşe ormanları yaygındır.
Bölüm Marmara Bölgesi’nin en az nüfuslanan bölümüdür. Bu durum, bölümün dağlık olması ve işlek ulaşım yollarına sapa kalmasıyla ilgilidir. En önemli yerleşim merkezi Kırklareli’dir.
Halkın temel geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Ormancılık önemli bir uğraştır. Süt ürünleri fabrikası (Kırklareli), çimento fabrikası (Pınarhisar – Kırklareli) bölümdeki başlıca sanayi tesisleridir.
2.   Ergene Bölümü
Bölümün büyük bir kesimini Ergene Havzası oluşturur. Bölümün yükseltisi Meriç ırmağına doğru azalır. En yüksek yerini 945 metre ile Işıklar dağı oluşturur. Bölümde yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer. Karakteristik bitki örtüsü bozkırdır.
Edirne ve Tekirdağ bölümün en büyük yerleşim merkezleridir. Ergene Bölümü’nde ayçiçeği, buğday, üzüm, şeker pancarı ve çeltik üretimi yaygındır. Türkiye’deki ayçiçeği üretiminin yarısına yakını bu bölümden elde edilir. Bölümde tarım ürünlerine dayalı sanayi gelişmiştir. Şeker (Alpulu), içki (Tekirdağ), yağ (Edirne, Tekirdağ), termik santral (Hamitabat), dokuma (Çerkezköy) fabrikaları bölümdeki başlıca sanayi tesisleridir.
3.   Güney Marmara Bölümü
Marmara Bölgesi’nin yüz ölçümü en geniş olan bölümüdür. Bozcaada ve Gökçeada da bu bölümün sınırları içindedir. Samanlı, Biga ve Katırlı dağları ile Uludağ bölümün başlıca yükseltileridir. Dağlar arasında Gönen, Balıkesir, Karacabey, Bursa ve İnegöl ovaları bulunur. Bölümde kırılarak çökmeyle oluşmuş çanaklarda İznik, Ulubat ve Manyas gölleri bulunur. Kocabaş, Gönen ve Susurluk başlıca akarsularıdır. Kıyı kesimlerde Akdeniz iklimi etkilidir. İç kesimlere doğru karasallık başlar. Karakteristik bitki örtüsü orman ve makidir.
Bölüm, Türkiye’nin en yoğun nüfuslu yerlerindendir. Bursa, Balıkesir, Çanakkale, Yalova ve Bilecik bölümde yer alan il merkezleridir.
Gemlik, Mudanya ve İznik çevresinde zeytinlikler geniş yer tutar. Şekerpancarı, ayçiçeği, elma, şeftali, tütün ve tahıllar tarımı yapılan diğer ürünlerdir. Küçükbaş hayvancılık, ipekböcekçiliği ve kümes hayvancılığı gelişmiştir. Linyit, bor, volfram ve mermer bölümdeki başlıca yer altı zenginlikleridir.
Oto montaj fabrikaları, ipekli ve yünlü dokuma fabrikaları, yağ ve konserve fabrikaları bölümün başlıca sanayi tesisleridir. Bölümde deniz ve sağlık turizmi gelişmiştir. Uludağ, Türkiye’de dağcılık ve kayak sporlarının yapıldığı en önemli merkezdir.
4.   Çatalca – Kocaeli Bölümü
Bölüm, İstanbul boğazının her iki yakasındaki Çatalca ve Kocaeli yarımadalarından meydana gelir. Alçak platoluk alanlar geniş yer kaplar. Büyük Çekmece, Küçük Çekmece ve Durusu (Terkos) bölümdeki göllerdir. İklim yönünden tam bir geçiş özelliği gösterir. Sıcaklıklar Akdeniz Bölgesi’ndeki kadar yüksek, Karadeniz Bölgesi’ndeki kadar düşük olmaz. Ormanlar geniş yer kaplar.
Çatalca – Kocaeli, Türkiye’de nüfus yoğunluğu en fazla olan bölümdür. Bölümün en büyük kenti olan İstanbul, aynı zamanda Türkiye’nin de en kalabalık ve önemli kentidir. İzmit ve Adapazarı diğer kentlerdir.
Patates, tütün, şekerpancarı, ayçiçeği, buğday, mısır, sebze ve meyve tarımı yapılır. Adapazarı ve İzmit’te fındık yetiştirilir. Hayvancılık ve mandıracılık önemli bir geçim kaynağıdır. Türkiye’de sanayinin en çok geliştiği bölümdür. Bölümde hemen her tür sanayi gelişmiştir. İç ve dış ticaret ile ulaşım en çok bu bölümde gelişmiştir. İstanbul, tarihi ve doğal güzellikleriyle ülkemizin de en önemli turizm alanıdır.

EGE BÖLGESİ
A.  BÖLGENİN GENEL COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Bölge, ismini Ege denizinden almıştır. Bölgenin şekli, batıdan doğuya doğru daralan bir üçgeni andırır. Türkiye yüz ölçümünün % 10’unu kaplayarak bölgeler arasında beşinci sırada yer alır. Bölgede, özellikle Ege Bölümü’nde yer şekillerinin ana yapısını, doğu batı yönünde uzanan dağlar ile bunları birbirinden ayıran çöküntü ovaları oluşturur. Dağlar doğuya gidildikçe yükselerek birbirine yaklaşır. İç Batı Anadolu’da ise birleşirler. Ege kıyıları çok girintili ve çıkıntılıdır. Kıyıda çok sayıda delta ve birikinti ovaları oluşmuştur. Böylece Marmara ve Çamiçi (Bafa) gölleri bulunmaktadır.
Bölgenin kıyı kesiminde Akdeniz iklim özellikleri etkilidir. Yer şekillerinin elverişliliği Akdeniz ikliminin içerilere kadar sokulmasını sağlamıştır. İç kesimlere doğru gidildikçe, karsallık arttığı için sıcaklıklarda düşme görülür. Ege Bölgesi’nin kıyı kesiminde doğal bitki örtüsü olarak makiler yaygındır. İç kesimlerde bozkırlar görülür. Türkiye ormanlarının % 17’sini kaplayarak bölgeler arasında üçüncü sırayı alır.
Bölgenin nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının üzerindedir. Yaklaşık nüfusu 2000 yılına göre 8,9 milyondur. Kıyı kesimler daha yoğun nüfusludur. İç Batı Anadolu eşiği ile Menteşe yöresi bölgede nüfus yoğunluğunun az olduğu yerlerdir.
Ege Bölgesi; geniş tarım alanları, gelişmiş sanayisi, canlı iç turizmiyle Marmara Bölgesi’nden sonra en gelişmiş bölgedir. Bölgedeki tarım alanlarında teknik olanakların kullanımı yaygındır. Ege Bölgesi Türkiye’de zeytin, üzüm, haşhaş, tütün, incir ve susam üretiminde ilk sırayı alır. Bölge ekonomisinde hayvancılığın önemli bir yeri vardır. Menteşe yöresinde arıcılık yoğunlaşmıştır. Bölge, Türkiye linyit çıkarımında ilk sırayı alır. Demir, krom, altın, cıva, tuz, zımpara taşı ve jeotermal enerji bölgenin diğer önemli yer altı zenginlikleridir. Sanayi gelişmiştir. Dokuma, tekstil, petro – kimya, makine ve gıda endüstrileri bölgede en çok gelişen sanayi kollarıdır. İç ve dışı ticaret çok gelişmiştir. Hemen her türlü turizm etkinliği bölgede yapılmaktadır. Ege Bölgesi, Türkiye turizm gelirlerinin yaklaşık % 25’ine sahiptir.
B.  BÖLGENİN BÖLÜMLERİ
1.   Ege Bölümü
Bölüm, kuzeyde Kaz dağlarından başlar, güneyde Marmaris’e kadar uzanır. Bölümün yer şekillerinin ana yapısını dağlar ve çöküntü ovaları oluşturur. Kuzeyden güneye doğru Kaz dağı, Madra dağı, Yunt dağı, Bozdağlar, Aydın dağları ve Menteşe dağları yer alır. Başlıca ovaları Bakırçay, Gediz, Büyük Menderes ve Küçük Menderes’tir. Bu ovalar üzerinde ova ile aynı ismi taşıyan akarsular bulunur. Çamiçi (Bafa) ve Marmara bölümde yer alan göllerdir.
Bölüm, tamamıyla Akdeniz ikliminin etkisi altındadır. Türkiye’de deniz etkisinin kara içlerinde en fazla sokulduğu bölümdür. Makiler ve ormanlar geniş yer tutar.
Bölümde, nüfus yoğundur. En büyük şehri İzmir’dir. Aydın, Denizli, Manisa ve Muğla diğer il merkezleridir. Bölümde üzüm, tütün, pamuk, incir, zeytin, turunçgil, tahıl, sebze ve meyve tarımı yapılır. Nüfusu yoğun olan merkezlerin çevresinde ahır ve kümes hayvancılığı gelişmiştir.
Bölüm yer altı kaynakları bakımından zengindir. Petro – kimya (İzmir), demir – çelik (İzmir), dokuma (İzmir, Aydın, Nazilli, Denizli, Manisa) termik santral (Soma, Yatağan, Gökova) bölgede yer alan sanayi kuruluşlarıdır. Bölümdeki ticaret İzmir’de yoğunlaşır. İzmir nüfus yönünden bölgenin en büyük, Türkiye’nin üçüncü büyük kentidir. Bölümde en gelişmiş turizm etkinliği deniz turizmidir. Sağlık turizmi da yaygındır. Pamukkale travertenleri önemli turizm alanlarındandır.
2.   İç Batı Anadolu Bölümü
Bölüm, İç Anadolu Bölgesi ile Ege Bölümü arasında yer alır. Bölümdeki yer şekillerinin ana yapısını plato görünümlü düzlükler ile orta yükseklikteki tek dağlar oluşturur. Sandıklı, Murat, Şaphane, Eğrigöz ve Emir dağları başlıca yükseltilerdir. Bu dağlar arasında Çivril, Banaz ve Örencik ovaları bulunur.
Bölümde karasal iklim etkilidir. Bu nedenle kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer. Yaygın bitki örtüsü bozkır olmakla birlikte platolar üzerinde meşelikler, dağ yamaçlarında ise iğne yapraklı ormanlar görülür.
İç Batı Anadolu, Ege Bölümü’ne göre daha az nüfuslanmıştır. Kütahya, Afyon ve Uşak bölümdeki en büyük yerleşim merkezleridir. Tarıma elverişli topraklar azdır. Tahıl, şeker pancarı ve haşhaş tarımı yapılır. Küçükbaş hayvancılık gelişmiştir. Linyit, krom ve mermer bölümdeki yer altı kaynaklarıdır. Şeker (Uşak, Afyon, Kütahya), gübre (Kütahya), termik santral (Seyitömer, Tunçbilek), seramik (Kütahya) alkoloid fabrikası (Bolvadin) ve deri (Uşak) fabrikaları bölümdeki başlıca sanayi tesisleridir.

AKDENİZ BÖLGESİ
A.  BÖLGENİN GENEL COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Akdeniz Bölgesi, adını aldığı denizin kıyıları boyunca uzanır. Ülkemiz topraklarının % 15’ine sahip olup, yüz ölçümü bakımından dördüncü büyük bölgemizdir. Bölgenin yer şekillerini genel itibarıyla Toros Dağları oluşturur. Anamur’un batısında kalan sıralara Batı Toroslar, doğusunda kalan sıralara da Orta Toroslar denir. Antalya körfezinin batısındaki dağlık alan Teke yöresi olarak bilinir. Bölgenin kuzeybatısında oluşan tektonik ve karstik çanaklarda göller meydana gelmiştir. Buraya da Göller yöresi denir. Bölgenin orta bölümünde, derin vadilerle parçalanmış Taşeli platosu yer alır. Toroslar kıyı ile iç kesimler arasındaki ulaşımı güçleştirmiştir. Ulaşım; Çubuk, Sertavul, Gülek ve Belen gibi geçitlerle sağlanır.
Akdeniz Bölgesi’nin önemli bir bölümü de ovalarla kaplıdır. Çukurova ülkemizin en büyük kıyı ovasıdır. Seyhan, Ceyhan, Göksu gibi büyük akarsulara sahiptir. Bölgede karstik şekiller yaygındır.
Akdeniz Bölgesi’nin kıyı kesiminde tipik özellikleriyle Akdeniz iklimi görülür. Kıyıdan iç kesimlere doğru gidildikçe Akdeniz ikliminden karasal iklime geçiş özellikleri görülür. Kış sıcaklıkları düşer. Bölgenin hakim bitki örtüsü makilerdir. Makilerden sonra ormanlar başlar ve orman üst sınırı 2200 metreye kadar çıkar. Türkiye ormanlarının % 24’ü Akdeniz Bölgesi’ne aittir.
Bölgenin nüfusu 2000 yılına göre 8,7 milyondur. Bölge kıyıda yer almasına rağmen, nüfus yoğunluğu Marmara ve Ege bölgelerinden azdır. Teke yöresi ve Taşeli platosu ile dağlık sahalarda nüfus yoğunluğu çok azdır.
Akdeniz Bölgesi’ndeki ekonomik etkinliklerin başında tarım gelir. Tarım alanlarından bir yıl içinde, birden çok ürün alma bakımından en elverişli koşullara sahip olan bölgedir. Türkiye’deki muz üretiminin tamamı Akdeniz Bölgesi’ne aittir. Bölge ayrıca turunçgiller, gül, yer fıstığı, soya fasulyesi ve mısır üretiminde ilk sıradadır. Turfanda sebze ve meyve üretimi ile seracılığın en çok yapıldığı bölgedir. Kırsal kesimde küçükbaş hayvancılık yaygındır. Bölgede çıkarılan başlıca madenler krom, boksit, kurşun, çinko ve demirdir. Bölgede ham maddesi tarıma dayalı sanayi kuruluşları yaygındır. Mersin ve Antalya’da uluslar arası serbest ticaret bölgeleri kurulmuştur. Turizm gelişmiştir. Yaz turizminin en erken başladığı ve en geç sona erdiği bölgemizdir.
B.  BÖLGENİN BÖLÜMLERİ
1.   Adana Bölümü
Akdeniz Bölgesi’nin büyük bir kemsini Adana Bölümü oluşturur. Orta Toroslar, bölüm içinde geniş yer kaplar. Bolkar dağları, Aladağlar ve Tahtalı dağları başlıca yükseltileridir. Bölümün batısında Taşeli platosu yer alır. İskenderun körfezinin doğusunda kuzey – güney yönünde uzanan Nur (Amanos) dağları bulunur. Çukurova, Amik, Dörtyol, Silifke ve Kahraman Maraş ovaları bulunur. Asi, Seyhan, Ceyhan ve Göksu bölümün en büyük akarsularıdır.
Adana Bölümü’nde Akdeniz iklim koşulları etkilidir. Kıyı kesiminde 800 – 900 metreye kadar makiler, yükseklerde ise iğne yapraklı ormanlar yer alır.
Akdeniz Bölgesi’ndeki nüfusun çoğu bu bölümdedir. Adana, bölgenin ve bölümün en gelişmiş, en çok nüfusa sahip ilidir. Mersin, Hatay, Kahraman Maraş, Osmaniye ve Kilis bölümdeki diğer illerdir.
Bölümdeki tarım alanlarında, ekonomik değeri yüksek olan tarım ürünleri yetiştirilir. Pamuk, turunçgiller, soya fasulyesi, buğday, yer fıstığı, susam, muz, mısır, pirinç ve çeşitli sebze tarımı yoğun olarak yapılır. Özellikle kıl keçisi beslenir. Krom, demir, linyit, kurşun ve çinko bölümde çıkarılan en önemli yer altı kaynaklarıdır. Bölümde, demir çelik (İskenderun), dokuma (Adana, Hatay, Kahraman Maraş), Ataş petrol rafinerisi (Mersin), otomotiv (Adana) ve cam sanayi (Mersin) gibi endüstri kuruluşları bulunur. Bölümde yaz turizmi gelişmiştir. Akdeniz kıyı şeridi boyunca birçok tatil köyü ve turistik tesis bulunmaktadır.
2.   Antalya Bölümü
Antalya körfezinin her iki yanında bir şerit halinde uzanır. Bölümün batısında Teke Yarımadası, kuzeyinde Göller yöresi yer alır. Adana Bölümü’ne göre daha dağlık ve engebelidir. Bey dağları, Elmalı dağları, Akdağ ve Geyik dağları başlıca yükseltilerdir. Göller yöresinde Suğla, Beyşehir, Eğirdir, Acıgöl, Burdur, Yarışlı ve Salda gibi göller meydana gelmiştir. Antalya, Elmalı, Gölhisar, Acıpayam, Ketsel, Burdur ve Isparta ovaları bölümün düzlüklerini oluşturur. Dalaman, Esençay, Aksu ve Manavgat çayları bu bölümden Akdeniz’e dökülmektedir.
Bölümün kıyı şeridinde, karakteristik Akdeniz iklim koşulları etkilidir. İç kısımlara doğru karasal özellikler görülmeye başlar. Kıyı kesimde maki bitki örtüsü yaygın olarak görülürken, iç kısımların alçak kesimlerinde bozkırlar yaygındır.
Bölümdeki nüfus Adana Bölümü’ne göre azdır. Nüfusun daha az oluşunda bölümün dağlık olmasının önemli bir rolü vardır. Antalya, bölümün en gelişmiş ilidir. Isparta ve Burdur diğer il merkezleridir.
Bölümün başlıca geçim kaynakları; tarım, hayvancılık ve turizmdir. Türkiye’de seracılığın en yoğun yapıldığı bölümdür. Turunçgil, gül, pamuk, yer fıstığı, susam, haşhaş, şeker pancarı, tahıl, sebze ve meyve tarımı yapılır. Besi ve ahır hayvancılığı son yıllarda hızla gelişme göstermektedir. Boksit, krom ve kükürt bölümdeki en önemli madenlerdir. Antalya’da ferro krom, dokuma, konserve, salça fabrikaları yer alır. Şeker (Burdur), halı dokuma (Isparta, Burdur), gül yağı (Isparta, Burdur) fabrikaları bölümdeki diğer sanayi kuruluşlarıdır. Turizm Adana Bölümü’ne göre daha çok gelişmiştir. Özellikle kıyı şeridinde turizm faaliyetleri yaygındır.

GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESİ
A.  BÖLGENİN GENEL COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Türkiye’nin güneydoğu köşesinde yer alır. İç Anadolu Bölgesiyle sınırı bulunmayan tek coğrafi bölgemizdir. Türkiye yüz ölçümünün % 7,5’ini kaplayarak bölgeler arasında en küçük olan bölgedir.
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, fazla engebeli değildir. Genel olarak plato ve ovalardan oluşur. Bölgenin kuzeyini Toroslar’ın güney etekleri oluşturur. Karacadağ volkanik kökenli bir dağdır. Fırat ve Dicle nehirleri bölgenin başlıca akarsularıdır. Bölgenin yer şekilleri tarım için oldukça elverişlidir.
Güneydoğu Anadolu’da Akdeniz iklimi ile karasal iklimin etkileri görülür. Bölgenin batısında Akdeniz iklim koşulları etkilidir. Batıdan doğuya doğru yükseltinin ve denize olan uzaklığın artmasına bağlı olarak bozulmuş karasal iklim etkisini göstermeye başlar. Bölgedeki hakim bitki örtüsü bozkırdır. Yağış alan yüksek kesimlerde ise kümeler halinde ormanlar görülür. Türkiye ormanlarının ancak % 3’ü Güneydoğu Anadolu’dadır. Bu oranla orman bakımından en son sırada yer alır.
2000 nüfus sayımına göre, bölgede yaklaşık 6,6 milyon kişi yaşamaktadır. Nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının üzerindedir. Bölge nüfusunun yarıdan çoğu kentlerde yaşar.
Güneydoğu Anadolu, tarım ve hayvancılık gelirlerinin fazla olduğu bir bölgedir. Bölge antep fıstığı, pamuk ve kırmızı mercimek üretiminde ilk sırayı alır. üzüm, susam, tütün, buğday, arpa ve sebze, tarımı çok yapılan diğer ürünlerdir. Tarımın en önemli problemi şiddetli yaz kuraklığı ile sulama olanaklarının yetersizliğidir.
Bölgede hayvancılık, bazı yörelerde birinci derecede geçim kaynağı durumuna gelmiştir. Daha çok küçükbaş hayvancılık yapılır. Güneydoğu Toroslar’ın güney eteklerinde yoğun olarak koyun ve kıl keçisi beslenir. Türkiye’de bulunan petrol yataklarının tamamına yakını bu bölgemizdedir. Petrolün dışında krom, fosfat, linyit ve doğal gaz yatakları vardır. Bölgede sanayi yeterince gelişmemiştir. Bölgenin en önemli sanayi kuruluşu Batman’da yer alan petrol rafinerisidir. Bölgede sınır ticareti yaygındır. Bu ticaret bölge ekonomisini olumlu yönde etkiler. Bölgedeki turizm istenilen düzeyde değildir.
B.  BÖLGENİN BÖLÜMLERİ
1.   Dicle Bölümü
Bölüm, Karacadağ volkanının doğusunda kalır. Dicle nehrinin havzası ile Mardin eşiğini içine alır. Orta Fırat Bölümü’ne göre daha engebelidir. Bölümün kuzeyinde bir çanak şeklinde Diyarbakır havzası bulunur. Bölümün tek akarsuyu Dicle nehridir.
Dicle Bölümü’nde karasal iklim etkisini daha çok hissettirir. Bölümde yazlar çok sıcak ve kurak, kışlar ise soğuktur. Yaygın bitki örtüsü bozkırdır. Yağış alan yüksek kesimlerde ormanlar bulunur.
Nüfus azdır. Önceleri kırsal nüfus fazla iken, son yıllarda kırsal kesimden şehirlere olan göç nedeniyle oldukça azalmıştır. Nüfus daha çok bölümün en büyük ili olan Diyarbakır’da toplanmıştır. Mardin, Batman ve Siirt bölümdeki diğer il merkezleridir.
Dicle Bölümü’ndeki tarım istenilen seviyeye ulaşamamıştır. Başlıca tahıl, mercimek ve pamuk tarımı yapılır. Son yıllarda Siirt çevresinde antep fıstığı tarımı yaygınlaşmaktadır. Bölümde daha çok küçükbaş hayvan beslenir. Bölümün en önemli yer altı kaynağı petroldür. Petrol, Batman yakınlarındaki Raman, Garzan ve Kurtalan’da çıkartılır. Fosfat, doğalgaz ve linyit diğer yer altı kaynaklarıdır. Bölümde petrol rafinerisi (Batman) dokuma, et kombinası, süt ürünleri fabrikası (Diyarbakır) gibi sanayi kuruluşları bulunur. Bölümde özellikle Nusaybin’de sınır ticareti gelişmiştir.
2.   Orta Fırat Bölümü
Bölüm, Güneydoğu Anadolu’nun batısında kalır. Fırat nehrinin orta çığırını içine alır. Gazi Antep ve Şanlı Urfa platoları bölümde en fazla alan kaplayan yeryüzü şekilleridir. Atatürk barajı, Fırat nehri üzerinde kurulmuştur. Birecik, Suruç, Altınbaşak (Harran) ve Ceylanpınar bölümde yer alan başlıca ovalardır.
Bölümün batısında Akdeniz ikliminin etkileri görülür. Kış sıcaklık ortalaması ve yağış miktarı Dicle Bölümü’ne göre daha yüksektir. Tabii bitki örtüsü olarak bozkırlar yaygındır. Yüksek kesimlerde meşe ormanlarına rastlanır.
Orta Fırat Bölümü’nde nüfuslanma azdır. Gazi Antep, bölgenin ve bölümün en önemli sanayi ve ticaret merkezidir. Şanlı Urfa ve Adıyaman diğer illerdir.
Bölümde; tahıl, kırmızı mercimek, pamuk, tütün, susam ve antep fıstığı tarımı yapılır. Az da olsa zeytinliklere rastlanır. Adıyaman ve Kahta civarında petrol, Gazi Antep çevresinde krom yatakları vardır. Gazi Antep’te dokuma, gıda, çimento ve plastik sanayileri kurulmuştur. Adıyaman’da deri ve dokuma fabrikaları bulunur. Şanlı Urfa’da ise pamuk ipliği, çimento, tarım makineleri ve yün fabrikaları yer alır. Bölümde Nemrut dağı ile Şanlı Urfa’daki tarihi eserler ve Balıklı göl turistlerin ilgisini çekmektedir.
GAP PROJESİ
GAP 13 ayrı projenin birleşiminden meydana gelmiştir. Bu proje içinde 22 baraj, 19 hidroelektrik santral vardır. Proje, Gazi Antep, Mardin, Adıyaman, Şanlı Urfa, Diyarbakır, Batman ve Şırnak illerimizi kapsamaktadır. Sadece Atatürk barajından elde edilen elektrik üretimi 1992 yılına göre ülke elektrik üretiminin 1/6’sına eşittir.
Bölge ekonomisini çok yönlü etkileyen kuraklık problemi GAP projesiyle çözüldüğünde, bölgede sosyo – ekonomik yönde büyük değişiklikler görülecektir. Proje; tarım, ulaşım, sanayi, enerji üretimi, sulama, turizm, sağlık, kültür ve eğitim sektörlerinin gelişmesi için hazırlanmıştır.

DOĞU ANADOLU BÖLGESİ
A.  BÖLGENİN GENEL COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
Türkiye’nin doğusunu oluşturan bölge, doğudan batıya doğru daralarak adeta bir üçgeni andırır. Yüz ölçümü bakımından en büyük coğrafi bölgemizdir. Türkiye yüz ölçümünün % 21’ini kaplar. Türkiye’nin en yüksek ve en dağlık bölgesidir. Bölgenin yeryüzü şekillerini sıradağlar, geniş platolar ve platolar arasındaki ovalar oluşturur. En fazla volkanik arazi de bu bölgededir. Akarsuların hidroelektrik üretim potansiyelleri fazladır. Bunun nedeni, bölgedeki yükselti ve eğimin fazla olmasıdır. Akarsular üzerinde çok sayıda baraj yapılmıştır. Bölgede göller de geniş alan kaplar.
Türkiye’deki Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fay hatları bölgede birleşmekte ve tekrar kollara ayrılarak bölgeyi katetmektedir. Bu yüzden Doğu Anadolu Bölgesi’nin büyük bir kısmı deprem alanıdır.
Bölge genelinde karasal iklim etkilidir. Bölgenin ortalama yükseltisinin fazla olması ve denizlere uzaklığı karasal iklimin yaşanmasında etkili olmuştur. Bölgede yazlar serin, kışlar çok soğuk ve kar yağışlıdır. Türkiye’deki en düşük sıcaklıklar bu bölgede ölçülmüştür. Yıllık sıcaklık farkları da en çok bu bölgededir.
Bölgedeki ovalar ve çukur alanların tabii bitki örtüsü bozkırdır. Dağların yamaçlarında ormanlar, çok yüksek kesimlerde de çayırlar görülür. Türkiye ormanlarının % 11’ine sahip olan bölge, orman alanları bakımından beşinci sıradadır.
Doğu Anadolu Bölgesi 2000 nüfus sayımına göre 6,1 milyon nüfusa sahiptir. Türkiye’de nüfusun ve nüfus yoğunluğunun en az olduğu bölgedir. Kırsal nüfus kent nüfusundan fazladır.
Bölgedeki halkın geçim kaynaklarının başında tarım gelir. Tahıl, şeker pancarı, pamuk, tütün, çeşitli sebze ve meyve tarımı yapılır. Bölge, kayısı üretiminde Türkiye’de ilk sırayı alır. Büyükbaş hayvancılık yaygın bir ekonomik faaliyettir. Doğu Anadolu, Türkiye’de maden çeşitliliğinin ve rezervinin en çok olduğu bölgedir. Demir, bakır, kurşun, çinko, krom ve linyit bölgede çıkarılan başlıca madenlerdir. Sanayi yeterince gelişmemiştir. Bölgedeki enerji üretimi önemlidir. Turizmden en az gelir elde eden bölgedir.
B.  BÖLGENİN BÖLÜMLERİ
1.   Yukarı Fırat Bölümü
Bölüm Doğu Anadolu Bölgesi’nin batısını oluşturur. Diğer bölümlerden yüz ölçümü daha fazladır. Mercan dağları bölümün  kuzeyindedir. Güneydoğu Toroslar bölümü güneyden çevirir. Batıda Tahtalı dağları yer alır. Elbistan, Malatya, Elazığ ve Bingöl bölümdeki başlıca çöküntü ovalarıdır. Karasu ve Murat ırmakları Keban barajında birleşerek Fırat nehrini oluşturur. Keban ve Karakaya baraj gölleri ile Hazar gölü bölümde yer alır. Kış mevsimi diğer bölümlere göre daha ılıktır. Ancak yine de kar yağışı ve don olayları görülür. Tabii bitki örtüsü olarak bozkırlar yaygındır.
Yukarı Fırat, bölgenin yerleşmeye en elverişli yeridir. Bu bakımdan bölgede toplam nüfusun ve nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu bölümdür. Malatya, Elazığ, Erzincan, Tunceli, Bitlis ve Bingöl bölümdeki diğer il merkezleridir.
En önemli geçim kaynağı tarımdır. Kayısı, buğday, tütün, şeker pancarı, sebze ve meyve tarımı yapılır. Küçükbaş hayvancılık yaygındır. Bölgede ve Türkiye’de maden çeşitliliğinin en fazla olduğu bölüm Yukarı Fırat’tır. Demir, bakır, linyit, krom, kurşun, çinko ve kaya tuzu yatakları bulunur. Termik santral (Afşin – Elbistan), şeker (Elazığ, Erzincan, Malatya), sigara (Malatya, Bitlis), pamuklu dokuma (Elazığ, Malatya), ferro krom (Elazığ) fabrikaları bölümdeki başlıca sanayi kuruluşlarıdır.
2.   Erzurum – Kars Bölümü
Bölüm, Doğu Anadolu’nun kuzeydoğusundadır. Türkiye’nin en yüksek olan bölümüdür. Bölüm, Ardahan ve Erzurum – Kars platoları ile kaplıdır. Palandöken ve Allahuekber dağları bölümde yer alır. Bölgenin ve bölümün yüksekliği en az olan yeri Iğdır ovasıdır. Karasu, Kura ve Aras başlıca akarsularıdır. Çıldır gölü de bölümdedir. Bölümde kışın sıcaklıkların – 40°C’ye düştüğü olur. Şiddetli karasal iklim etkilidir. Tabii bitki örtüsü olarak bozkır, çayır ve iğne yapraklı ormanlar görülür.
Bölümün en önemli yerleşim merkezi Erzurum’dur. Kars, Ardahan ve Iğdır diğer illerdir.
Bölümün yükseltisi fazla olduğundan tarım alanları dardır. Genelde tahıl tarımı yaygın olmasına rağmen, Iğdır ovasında pamuk tarımı da görülür. Daha çok büyükbaş hayvancılık yapılır. Linyit, kaya tuzu ve oltu taşı çıkarılan madenlerdir. Şeker (Erzurum), et kombinası (Erzurum, Kars), dokuma (Erzurum, Iğdır), el sanatları (Kars), çimento (Erzurum, Kars), deri (Kars, Erzurum), süt ve süt ürünleri (Erzurum, Kars) fabrikaları bölümdeki başlıca sanayi tesisleridir. Palandöken ve Sarıkamış’ta kayak tesisleri vardır.
3.   Yukarı  Murat – Van Bölümü
Bölgenin doğusunu oluşturan bölüm Van gölü ve çevresini içine alır. Nemrut, Süphan, Tendürek ve Ağrı volkanik dağları bölümde yer alır. Murat vadisi boyunca Muş, Bulanık, Malazgirt, Eleşkirt ve Ağrı ovaları yer alır. Van, Nemrut, Erçek, Nazik ve Bulanık bölümdeki göllerdir. Bölümde karasal iklim etkilidir. Van gölü çevresinde karasal iklimin etkisi, gölün ılımanlaştırıcı etkisine bağlı olarak azalır. Tabii bitki örtüsü bozkırdır.
Bölümün en önemli yerleşim merkezi Van’dır. Ağrı ve Muş diğer illerdir. En önemli geçim kaynağı tarımdır. Buğday, arpa ve şeker pancarı tarımı yapılır. Bozkırlar geniş yer kapladığından küçükbaş hayvancılık yaygındır. Sanayi gelişmemiştir. Van, Muş, Ağrı ve Erciş’te şeker fabrikası kurulmuştur. Ayrıca Van’da çimento ve iplik fabrikalarıyla, et kombinası kurulmuştur.
4.   Hakkari Bölümü
Türkiye’nin en dağlık ve en engebeli bölümüdür. Hakkari dağları ile Buzul (Cilo) dağı başlıca yükseltileridir. Bölümün tek ovası olan Yüksekova 2000 metrenin üzerindedir. Botan, Habur ve Zap bölümün başlıca akarsularıdır. Doğu Anadolu Bölgesi’nin en yağışlı bölümüdür. Hakim bitki örtüsü bozkırlar ile dağ çayırlarıdır.
Türkiye’de nüfus yoğunluğunun en az olduğu bölümdür. Bölümdeki il merkezleri Hakkari ve Şırnak’tır.
Bölümde yaşayan halkın temel geçim kaynağı hayvancılıktır. Hakkari ve Şemdinli balları ünlüdür. Tarımsal faaliyetler azdır. Sanayi bakımından Türkiye’nin en fakir bölümüdür.

İÇ ANADOLU BÖLGESİ
A.  BÖLGENİN GENEL COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ
İç Anadolu Bölgesi, ülkemizin orta kesimini oluşturur. Bu yüzden Orta Anadolu Bölgesi de denir. Yalnızca Güneydoğu Anadolu Bölgesi ile sınırı yoktur. Türkiye’nin yüz ölçüm bakımından ikinci büyük bölgesidir. Türkiye yüz ölçümünün % 20’sini kaplar. Bölge, etrafı dağlarla çevrili büyük bir çanak görünümündedir. Platolar geniş yer kaplar. Bu platolar, Kızılırmak ile Sakarya nehrinin kollarıyla parçalanmıştır. Bölgenin dağlarla çevrili olması kapalı havzaların sayısını artırmıştır. Konya ve Yukarı Sakarya en önemli ovalarıdır. Bölgede volkanik dağlar da yer alır. Erciyes bölgenin en yüksek dağıdır. Bölgede tektonik, alüvyal set ve volkanik göller oluşmuştur.
İç Anadolu Bölgesi’nde karasal iklim etkilidir. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlı geçer. Konveksiyonel yağışların en çok düştüğü bölgedir. İç Anadolu Türkiye’de yıllık yağış miktarı en az olan bölgedir. Ayrıca, Güneydoğu Anadolu’dan sonra kuraklığın en çok yaşandığı bölgedir. Bu nedenle tarımda sulama gereklidir. Ancak sulama olanakları yetersizdir.
İç Anadolu Bölgesi’nde yaygın bitki örtüsü bozkırdır. Yüksek yerlerde seyrek ormanlar bulunmaktadır. Bölge, Türkiye ormanlarının yaklaşık % 7’sine sahiptir. Bu oranla, bölgeler arasında altıncı sıradadır.
Bölgede 2000 yılına göre, yaklaşık 11,6 milyon kişi yaşamaktadır. Nüfus yoğunluğu Türkiye ortalamasının altındadır. Nüfusun yarıdan fazlası şehirlerde yaşamaktadır.
Bölgede yaşayan halkın en önemli geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır. Bölge buğday, arpa, çavdar, şeker pancarı, patates, yeşil mercimek, kuru fasulye, nohut, elma ve armutun Türkiye’de en çok üretildiği bölgedir. Bölgede büyükbaş hayvancılık gelişmiştir. Bölgedeki en önemli yer altı kaynakları; demir, linyit, kaya tuzu, krom, çinko ve lüle taşıdır. Bölgedeki sanayi kuruluşları; Ankara, Kırıkkale, Eskişehir, Konya ve Kayseri’de yoğunlaşır. Bölge önemli bir turizm potansiyeline sahiptir. Ankara, Ürgüp, Göreme, Konya ve Kayseri turizm merkezlerinin başlıcalarıdır.
B.  BÖLGENİN BÖLÜMLERİ
1.   Konya Bölümü
İç Anadolu Bölgesi’nin güney ve güneybatısını oluşturur. Obruk ve Cihanbeyli platoları bölümde önemli alan kaplar. Bölümdeki en geniş alanı Konya ovası oluşturur. Bölümde dikkati çeken diğer bir özellik geniş kapalı havzaların çokluğudur. Bunların en büyüğü, Türkiye’nin de en büyük kapalı havzası olan Tuz gölü havzasıdır. Karadağ ve Karacadağ bölümdeki başlıca yükseltilerdir. Bölümde Tuz, Eber, Akşehir, Çavuşçu, Acıgöl ve Meke gölleri yer alır. Çarşamba suyu en önemli akarsudur.
Bölümde karasal iklim etkilidir. Tuz gölü yöresi Türkiye’nin en az yağış alan yerlerindendir. Bozkırlar yaygın olarak görülür.
Bölümde nüfuslanma azdır. Konya, Karaman ve Aksaray en önemli yerleşim alanlarıdır.
Konya Bölümü’nde tarım ve hayvancılık önemli bir geçim kaynağıdır. Burası Türkiye’nin tahıl ambarı olarak bilinir. Mercimek tarımı da yaygındır. Sulanabilen yerlerde şeker pancarı, meyve ve sebze tarımı da yapılır. Küçükbaş hayvancılık gelişmiştir. Sarayönü çevresinde çıkarılan cıva en önemli yer altı zenginliğidir. Şeker (Konya ve Ilgın), dokuma (Ereğli, Karaman), çimento (Karaman), gıda (Karaman), tarım aleti ve motor (Konya), otomotiv (Aksaray) fabrikaları bölümdeki başlıca sanayi tesisleridir. Bölüm tarih turizmi açısından önemli merkezlere ve tarihi eserlere sahiptir.
2.   Yukarı Sakarya Bölümü
İç Anadolu Bölgesi’nin kuzeybatı bölümünü oluşturur. Güneyde Cihanbeyli, doğuda Haymana ve batıda Yazılıkaya platolarının bir kısmı bölümde geniş yer kaplar. Sündiken, Elmadağ, Sivrihisar ve İdris dağları bölümdeki başlıca yükseltilerdir. Bu dağlar arasında Eskişehir, Ayaş, Mürted ve Ankara ovaları yer alır. Sakarya ırmağı ile onun kolları olan, Porsuk, Ankara ve Kirmir çayları bölümdeki başlıca akarsulardır. Ankara yakınlarında Mogan ve Eymir gölleri bulunur.
Yukarı Sakarya Bölümü’nde karasal iklim etkilidir. Bozkırlar yaygındır. Kuzeyde yağış alan yerlerde ormanlar görülür.
İç Anadolu Bölgesi’nde nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu bölümdür. Başkent Ankara ile Eskişehir bölümde yer alan illerdir.
Tarım en önemli geçim kaynağıdır. Tahıl, şeker pancarı, ayçiçeği, mercimek, nohut, çeltik, sebze ve meyve tarımı yapılır. Küçükbaş hayvancılık yaygındır. Daha çok tiftik keçisi beslenir. Lüle taşı, linyit, krom ve bor bölümde çıkarılan madenlerdir. İç Anadolu’da sanayinin en çok geliştiği bölümdür. Ankara’da uçak, tarım araçları, elektrik, elektronik, şeker, çimento, besin ve mobilya fabrikaları ile Çayırhan’da termik santral bulunur. Eskişehir’de ise uçak, şeker ve tarım araçları fabrikaları vardır. Ankara başkent olduğu için, her yıl binlerce yerli ve yabancı insan tarafından ziyaret edilir.
3.   Orta Kızılırmak Bölümü
İç Anadolu Bölgesi’nin yüz ölçümü en büyük olan bölümüdür. Bozok platosu bu bölümdedir. Bölümün güneyinde bölgenin en yüksek zirvelerini oluşturan Erciyes, Hasandağı ve Melendiz volkanları bulunur. Nevşehir, Ürgüp ve Göreme civarında peri bacaları oluşmuştur. Kızılırmak ve Delice en önemli akarsulardır. Seyfe ve Sultan Sazlığı gölleri bu bölümdedir.
Bölümde karasal iklim görülür. Bozkırlar yaygındır. Yozgat’ın dağlık sahalarında sarıçam ormanları görülür.
Bölümde nüfus daha çok akarsu boylarında ve Kızılırmak yayının güneyinde toplanmıştır. Kayseri, Kırıkkale, Çankırı, Kırşehir, Nevşehir, Niğde ve Yozgat bölümde yer alan illerdir.
Bölüm halkının geçim kaynakları arasında tarımın önemi büyüktür. Buğday, arpa, şeker pancarı, soğan, patates, üzüm ve elma tarımı yapılır. Daha çok küçükbaş hayvan beslenir. Kayseri yöresinde büyükbaş hayvancılık da gelişmiştir. Çinko, demir, fluorit ve kaya tuzu bölümün başlıca yer altı zenginliğidir. Silah sanayi ve petrol rafinerisi (Kırıkkale), pamuklu dokuma, mobilya (Kayseri), şeker (Kayseri, Çankırı), çimento (Kayseri, Yozgat, Bor), demir – çelik (Kırıkkale), lastik (Kırşehir) ve içki (Ürgüp) fabrikaları başlıca sanayi kuruluşlarıdır. Orta Kızılırmak, bölgede turizmin en fazla geliştiği bölümdür.
4.   Yukarı Kızılırmak Bölümü
Bölgenin en yüksek ve en dağlık bölümüdür. Yıldız, Çamlıbel, Akdağlar, Hınzır ve Tecer dağları başlıca yükseltileridir. Uzunyayla platosu bu bölümdedir. Zamantı, Çekerek ve Tohma çayları başlıca akarsulardır.
İç Anadolu’da karasal iklim en sert bu bölümde görülür. Hakim bitki örtüsü bozkırdır.
Bölgede nüfusun ve nüfus yoğunluğunun en az olduğu bölümdür. Sivas, bölümdeki tek il merkezidir. Tarım ve hayvancılık bölüm ekonomisinin temelini oluşturur. Tahıl ve şeker pancarı ile çeşitli sebze ve meyve tarımı yapılır. Demir, krom ve linyit bölümdeki başlıca yer altı kaynaklarıdır. Sivas’ta gıda, dokuma ve çimento fabrikaları ile demir yolu gereçleri üreten sanayi bulunur. Turizm gelişmemiştir.

YATMA ZAMANI

GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...