inkılap tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
inkılap tarihi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ocak 2014 Pazartesi

SEVR BARIŞ ANTLAŞMASI

Anadolu’da halkın bilinçlenmesi ve Milli Mücadelenin başlaması İtilaf Devletleri’nin planlarını bozmuştur. Bu gelişmeler karşısında İtilaf Devletleri barış antlaşmasının bir an önce yapılmasını istiyorlardı.
Mebusan Meclisi kapalı olduğu için Padişah Vahdettin ve Sadrazam Damat Ferit Paşa, eski kumandan ve vezirlerden oluşan “Saltanat Şurası”nı topladılar. Saltanat şurası barışın yapılmasını kabul etti ve Paris’e gönderilen heyet Sevr Barış Antlaşması’nı imzaladı (10 Ağustos 1920). Sevr Barış Antlaşması’nın önemli hükümleri şunlardır:
Sınırlar
1. Doğu Trakya ve Batı Anadolu Yunanistan’a bırakılacaktır.
2. Mardin, Urfa, Antep dahil olmak üzere Suriye Fransa’ya verilecektir.
3. Arabistan ve Musul dahil Irak İngiltere’ye bırakılacaktır.
4. Güneybatı Anadolu İtalyanların egemenliğine girecektir.
5. Giresun, Ordu, Samsun, Tokat, Amasya, Sinop, Çorum, Kayseri’nin doğusu, Çankırı, Ankara, Eskişehir, Bolu, Zonguldak ve Bilecik Osmanlı Devleti’nin elinde kalacaktır.
6. Rodos ve Oniki Ada İtalya’ya, diğer Ege adaları Yunanistan’a bırakılacaktır.
Siyasi Hükümler
1. İstanbul, Osmanlı Devleti’nin başkenti olarak kalacak, ancak Osmanlı Devleti azınlıkların haklarını koruyamazsa burası da elinden alınacaktır.
2. Boğazlar, savaş zamanında bile bütün devletlerin gemilerine açık olacaktır. Yönetim Boğazlar Komisyonu’na verilecek, merkezi İstanbul olan bu komisyonun ayrı bütçesi ve ayrı bayrağı olacaktır.
3. Azınlıklara geniş haklar verilecektir. Azınlıklar her derecede okul açabilecektir.
4. Hicaz bağımsız bir devlet olacak, Osmanlı Devleti Mısır üzerindeki haklarından vazgeçecektir.
5. Van, Erzurum, Bitlis ve Trabzon illerinde bağımsız bir Ermenistan Devleti kurulacaktır. Antlaşmanın uygulanmaya başlamasından sonra Kürtler Doğu Anadolu’da bağımsız bir kuruluş meydana getirmek isterlerse kabul edilecektir.
Askeri Hükümler
1. Osmanlı ülkesinde mecburi askerlik kaldırılacaktır.
2. Askeri kuvvet 50.700 kişiden oluşacak ve ordunun ağır silahları bulunmayacaktır.
3. Deniz gücü sınırlı olacak, 13 küçük gemiyi geçmeyecektir.
Ekonomik Hükümler
1. Maliye tamamen İtilaf Devletleri’nin kontrolü altında olacaktır. İngiliz, Fransız, İtalyan ve Türklerden oluşan bir komisyon bütçeyi belirleyecektir. Osmanlı üyeleri bu komisyonda sadece danışman olarak bulunacaktır.
2. Osmanlı Devleti savaş tazminatı ödeyecektir.
3. Osmanlı Devleti’nin I.Dünya Savaşı’nın başında kaldırdığı kapitülasyonlar yeniden yürürlüğe konulacaktır. Bu kapitülasyonlardan bütün devletler yararlanacaktır.
4. Osmanlı uyruğundaki herhangi bir kişi, Anlaşma Devletleri’nin vatandaşlığına geçebilecek, vatandaşlık değiştirdiği tarihten itibaren kapitülasyonlardan yararlanabilecektir.
YORUM:
- Bu anlaşma bir meclis tarafından onaylanmadığı için hukuki geçerliliği yoktur.
- Türk milletinin direnişi ve kararlılığı karşısında uygulanamamış bir antlaşmadır.
- Sevr Barış Antlaşması’na TBMM’nin tepkisi çok sert olmuştur. Meclis bu barışı tanımadığını açıklamış, Sevr’i imzalayanlar ve onaylayanlar vatan haini sayılmıştır.


BİRİNCİ TBMM DÖNEMİ, 1921 ANAYASASI, TBMM’YE KARŞI AYAKLANMALAR

BİRİNCİ TBMM DÖNEMİ

TBMM’NİN AÇILMASI
Mustafa Kemal Paşa, İstanbul’un işgali üzerine 19 Mart 1920’de illere ve kolordu komutanlıklarına gönderdiği genelgeyle Ankara’da olağanüstü yetkilere sahip bir meclisin toplanacağını duyurmuş ve her ilden 5 milletvekilinin seçilmesini istemiştir. Mebuslar Meclisi’nden Anadolu’ya kaçabilen milletvekillerinin haklarının saklı tutulduğunu ve açılacak yeni meclise onların da katılabileceğini bildirmiştir.
TBMM, 23 Nisan 1920’de törenlerle açılmış, böylece her türlü yetkisini Türk ulusundan alan ve üstünde milletten başka bir güç tanımayan yeni Türk parlamentosu kurulmuştur. Meclisin 23 Nisan 1920 günü yapılan toplantısında, Mustafa Kemal Paşa Meclis başkanlığına seçilmiştir.
Mustafa Kemal Paşa, meclisin yetkileri ve hükümetin kurulması konusundaki görüşlerini bir önerge şeklinde TBMM’ye sundu. Bu önerge 24 Nisan 1920’de milletvekilleri tarafından kabul edildi. Önergede şu kararlar bulunuyordu:
1. Hükümet kurmak gereklidir.
Bu madde ile; yeni bir hükümetin teşkili adı altında yeni bir devletin kurulmasının ana esasları öngörülmüştür. Dolayısıyla, TBMM’nin açılmasıyla yeni bir devlet kurulmuştur.
2. Geçici kaydıyla bir hükümet reisi tanımak veya padişah kaymakamı atamak doğru değildir.
Bu maddeyle; meclisin kararlarında bağımsız olduğu ve meclisin sürekli olacağı belirtilmiştir.
3. Mecliste toplanmış olan milli iradeyi vatanın kaderine hakim kılmak temel ilkedir. TBMM’nin üstünde güç yoktur.
Bu maddeyle; saltanat idaresine karşı çıkılmış ve TBMM üstünde güç olmadığı belirtilerek Osmanlı yönetimi yok sayılmıştır.
4. TBMM yasama ve yürütme yetkisine sahiptir. Meclisten ayrılacak bir heyet meclise vekil olarak hükümet işlerini görür. Meclis reisi hükümetin de reisidir.
Bu maddeyle;
- İlk TBMM’de “güçler birliği ilkesi” ve “Meclis Hükümeti sistemi” kabul edilmiştir. Demokrasiye ters düşmesine rağmen Milli Mücadelenin olağanüstü şartlarından dolayı güçler birliği ilkesi benimsenmiştir.
- Meclis, gerekli gördüğü hallerde İstiklal Mahkemelerini kurarak yargı gücünü de kullanmıştır.
5. Padişah ve halifenin durumu bulunduğu baskıdan kurtulduktan sonra meclis tarafından belirlenecektir.
Bu maddeyle;
- Mustafa Kemal Paşa, saltanat ve hilafet makamlarının millet nazarındaki birleştirici etkisini biliyordu. TBMM vatanın kurtuluşuna öncelik verdiği için ayrılık çıkaracak tavırlardan kaçınmıştır.
- Meclis, ülkenin ve padişahın geleceğini belirleme hakkını kendisinde görmekle kurucu bir iktidar kimliği kazanmıştır.
İlk mecliste çok farklı görüşte kişiler bulunmaktaydı. Çoğunluğu padişah ve halifeye bağlı olan bu insanları birleştiren temel amaç “Türk ulusunun bağımsızlığının sağlanması ve Misak-ı Milli’nin gerçekleşmesi” idi. Mustafa Kemal Paşa inkılapları sonraya bırakarak öncelikle vatanın kurtarılmasını amaçlamış, böylece milli birliğin korunması sağlanmıştır.
30 Nisan’da Mustafa Kemal Paşa Avrupa devletlerinin dışişleri bakanlarına TBMM’nin kurulduğunu, yabancı hükümetlerin İstanbul Hükümeti ile yaptıkları ve yapacakları antlaşmaların Türk milletinin gerçek temsilcisi olan TBMM tarafından tanınmayacağını bildirmiştir.
İlk TBMM’nin;
- İstanbul Hükümeti’nin yaptığı ve yapacağı işleri yok sayması
- Vatana ihanet edenler için yasa çıkarması
- Yasama ve yürütme yetkilerini kendinde toplaması
- Kurtuluş Savaşı’nı kazanması
- Saltanatı kaldırması
- Vergi oranlarını artırması
otoritesinin güçlendiğini göstermektedir.
1921 ANAYASASI
Cephelerde Kurtuluş Savaşı’nın devam ettiği günlerde, TBMM yeni bir anayasa hazırlığı içindeydi. 23 Nisan 1920’de ulus egemenliğine dayanan yeni bir devletin temelleri atılmıştı. Ancak bu yeni devletin henüz bir anayasası yoktu. Anayasa hazırlamada gecikilmesinde Kanun-i Esasi’nin yürürlükte olması ve ulusal bütünlüğün korunmak istenmesi etkili olmuştur. O günün şartları içinde yeni bir anayasanın yapılabilmesi için TBMM’nin önemli bir başarı kazanması gerekiyordu. I.İnönü Zaferi’nin kazanılması yeni anayasanın ilan edilmesini kolaylaştırmıştır. 20 Ocak 1921 tarihinde “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” adıyla yeni Türk Devleti’nin ilk anayasası kabul edilmiştir. Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun temel maddeleri şunlardır:
1. Egemenlik kayıtsız ve şartsız ulusundur. Yönetim usulü halkın kendi kendisini yönetmesidir.
Bu maddeyle; millet, devlet yönetiminde söz ve karar sahibi olmuştur. Saltanatın yerine millet egemenliğine dayanan yönetimin kurulacağı belirtilmiştir. Ancak o günün şartları içerisinde parçalanmaya neden olacağından Cumhuriyet yönetiminin adı söylenmemiştir.
2. Yasama yetkisi, yürütme gücü ulusun tek ve gerçek temsilcisi olan TBMM’de belirir ve toplanır.
Bu maddeyle;
- Ulusal egemenliğin tekliğine dayanarak İstiklal Mahkemeleri meclis içindeki üyelerden kurulmuştur. Böylece TBMM yargı gücünü de kullanmıştır.
- 1921 Anayasası güçler birliği ilkesini kabul ettiği için meclis üstünlüğüne dayanan bir anayasadır. TBMM kanunları yapan, uygulayan ve kendi içinden seçtiği milletvekillerine verdiği yargılama yetkisiyle vatana ihanet edenleri yargılayan bir güçtür.
3. Türkiye Devleti, Büyük Millet Meclisi’nce yönetilir ve hükümet “Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti” adını alır.
Bu maddeyle; Meclis hükümeti sistemi kabul edilmiştir. Meclis hükümeti sistemi daha sonraları yürütmenin yavaşlamasına ve devlet işlerinin aksamasına neden olmuştur.
4. TBMM üyelerinin her biri yalnız kendisini seçen ilin milletvekili olmayıp, bütün milletin vekilidir.
Bu maddeyle; ulusal birlik ve beraberliğin sağlanması ve ulus egemenliğinin pekiştirilmesi amaçlanmıştır.
5. Din buyruklarının yerine getirilmesi; bütün yasaların konulması, değiştirilmesi, kaldırılması, anlaşma ve barış yapılması ve savaş kararı verilmesi gibi temel haklar Büyük Millet Meclisi’nindir. Yasalar ve tüzükler düzenlenirken halkın işine en uygun ve zamanın gereklerine en elverişli din ve hukuk hükümleriyle töreler ve önceki işlemler temel olarak alınır. Bakanlar Kurulu’nun görev ve sorumluluğu özel yasayla belirtilir.
- Din buyruklarının yerine getirilmesini meclisin üstlenmesi 1921 Anayasası’nın laik olmadığını göstermektedir.
- İç ve dış politikanın belirlenmesi ve yürütülmesi görevi TBMM’ye verilmiştir.
6. Kanun-i Esasi’nin iş bu maddelerle çelişmeyen hükümleri eskiden olduğu gibi yürürlüktedir.
Kanun-i Esasi’nin Teşkilat-ı Esasiye ile çelişmeyen maddeleri kabul edilerek saltanat taraftarlarının küstürülmesi engellenmiştir. Zaten olağanüstü şartlar içinde yapılan 1921 Anayasası toplumun bütün ihtiyaçlarına cevap verecek nitelikte değildi. Bu nedenle kanun çıkarılmayan alanlarda Kanun-i Esasi’yi uygulama olanağı doğmuştur.
1921 Anayasası yeni Türk Devleti’nin kuruluşunun hukuki ve siyasal belgesidir. TBMM’nin yaptığı anayasa “Kurucu Meclis” olduğunu göstermektedir. Olağanüstü bir dönemde yapılan anayasada kişi hak ve özgürlükleri yer almamıştır. Ancak günün ihtiyaçlarına göre yapılan bu anayasa, Milli Mücadelenin düzenli bir şekilde yürütülmesini sağlamış ve 1924 Anayasası’nın ilanına kadar yürürlükte kalmıştır. 1921 Anayasası milli egemenlik, tek meclis, güçler birliği ve meclisin üstünlüğü gibi temel ilkelere dayandırılmıştır.
1921 Anayasası’nda en önemli değişiklikler 29 Ekim 1923 tarihinde gerçekleşmiştir. Bu tarihte Cumhuriyet ilan edilerek devletin yönetim şekli belirlenmiş, “Meclis hükümeti” sistemi yerine de “Kabine” sistemine geçilmiştir.
Meclis hükümeti sisteminde milletvekillerinin hükümete (Bakanlar Kurulu) üye seçmesi uygulaması vardır. Bu durum yeni hükümetlerin kurulmasını güçleştirmiş ve yürütmenin aksamasına neden olmuştur. Cumhuriyetin ilanından sonra bu uygulamadan vazgeçilerek devlet başkanı tarafından atanan bir başbakanın hazırlayacağı bakanlar kurulunun devlet başkanı tarafından onaylanmasından sonra meclisin güvenoyuna sunulmasına (Kabine sistemine) geçilmiştir. Böylece hükümetin kurulması kolaylaşmıştır.
TBMM’YE KARŞI AYAKLANMALAR
Ulusal Mücadele hareketine karşı isyanların çıkmasında;
- Anadolu halkı üzerindeki otoritesini yitirmek istemeyen İstanbul Hükümeti’nin kışkırtmaları
- Anlaşma Devletleri’nin (özellikle İngilizlerin) Milli Mücadelenin padişah ve halifeye karşı yapıldığı şeklinde propagandaları
- İngilizlerin Boğazların her iki yakasında tampon bölge oluşturmak istemeleri
- Asker kaçaklarının Anadolu’daki otorite boşluğundan yararlanmak istemeleri
- Kuvay-ı Milliye birliklerinin disiplinsiz hareketleri
- İşgallerden yararlanmak isteyen azınlıkların kendi başlarına devlet kurmayı amaçlamaları
- Türk ulusunun gücünü ve hürriyetine düşkünlüğünü değerlendiremeyen bazı kişilerin manda ve himaye fikrini savunmaları
- Bazı Kuvay-ı Milliye birliklerinin düzenli orduya katılmak istememeleri
gibi nedenler etkili olmuştur. TBMM’ye karşı çıkarılan isyanlar 4 gruba ayrılabilir.
İstanbul Hükümeti ve İşgal Güçlerinin Kışkırtmalarıyla Çıkan Ayaklanmalar
Bu tür ayaklanmalar Kurtuluş Savaşı boyunca çok yaygın olarak ortaya çıkan ayaklanmalardır. Anlaşma Devletleri, İstanbul Hükümeti’ni de kullanarak ayaklanma çıkarmışlardır. Ayaklanmaların en önemlileri;
- Anzavur isyanı
- Kuvay-i İnzibatiye isyanı
- Bolu - Düzce, Hendek ve Adapazarı isyanları
- Yozgat ayaklanması
- Afyon ayaklanması
- Konya ayaklanması
- Urfa ve dolaylarında Milli Aşireti ayaklanması
Bunlardan başka Midyat ve Nusaybin civarında Ali Batı, Bayburt’ta Şeyh Eşref, Koçhisar, Zara ve Erzincan’da Koçkiri, Garzan ve çevresinde Cemil Çeto ayaklanmaları görülmüştür.
Azınlıkların Çıkardığı Ayaklanmalar
Ermeni ve Rum azınlıklar, devlet parçalanınca ve Anadolu işgal edilince bağımsız olmak için ayaklandılar. İtilaf devletleri işgalleri kolaylaştırmak ve çıkarlarını koruyabilmek için azınlık isyanlarını desteklemişlerdir.
Güneyde Fransızların desteğiyle Adana’ya giren Ermeni İntikam Alayı bölgede birçok Müslüman halkı öldürmüştür (10 Temmuz 1920). Ayrıca Ermeniler, Doğu illerimize sahip olabilmek için saldırmışlar ve bölgedeki Ermenileri kışkırtmışlardır. Doğu Anadolu’daki Ermeni isyanlarını 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir bastımıştır.
Doğu Karadeniz’deki Rumlar, Anadolu’daki otorite boşluğundan ve İtilaf Devletleri’nin yardımından yararlanarak Pontus Devleti’ni kurmak amacıyla ayaklandılar (Aralık 1920). İngilizlerin desteği ile başlayan isyan Doğu Karadeniz bölgesinin tamamına yayıldı. Yeni Türk Devleti’ni en uzun süre uğraştıran Rumların isyanı, düzenli ordunun gayretleriyle bastırılabildi (6 Şubat 1923).
Kuvay-ı Milliyecilerin Ayaklananları
Yunanlılara karşı başarıyla mücadele eden ve ayaklanmaların bastırılmasında büyük emekleri olan Kuvay-i Milliye birlikleri kendi başlarına buyruk hareket ediyorlardı. Belli bir otoriteye uyma alışkanlıkları yoktu. Bu disiplinsiz hareketleri bazen ayaklanmaların çıkmasında da etkili oluyordu. Düzenli ordunun kurulma çalışmaları başlayınca bazı Kuvay-i Milliyeciler bu otoriteyi kabul etmek istemediler. Bunlardan Demirci Mehmet Efe ve Çerkez Ethem ayaklanmaları önemlidir.
TBMM ayaklanmalara karşı;
- Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nu çıkarmıştır (29 Nisan 1920). Bu kanunla; TBMM’ye karşı ayaklananlar, varlığını inkar edenler vatan haini sayılacak ve gerekirse ölümle cezalandırılacaktı.
- Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun çabuk ve etkili olarak işlemesini sağlamak amacıyla “İstiklal Mahkemeleri”ni kurmuştur (11 Eylül 1920).
- Kuvay-i Milliye birliklerini kaldırarak düzenli orduyu kurmuştur.
- İstanbul Hükümeti’nin Milli Mücadele aleyhindeki fetvasına karşı Anadolu’da Rıfat Börekçi ve arkadaşlarına fetva yayınlatmıştır.
- İstanbul Hükümeti ile resmi haberleşmeleri kesmiş ve İstanbul Hükümeti’nin yaptığı her türlü işlemi yok saymıştır.
Ayaklanmaların sonucunda;
- TBMM’nin isyanları bastırması, gücünün artmasını ve Anadolu’ya hakim olmasını sağlamıştır.
- Anadolu’daki işgallerin uzun sürmesine neden olmuştur.
- Yunanlılar Anadolu’nun içlerine kadar yayılma fırsatı bulmuştur.
- Milli kaynak kaybı meydana gelmiştir.
İstiklal Mahkemeleri
Hıyanet-i Vataniye Kanunu’nun uygulanabilmesi; suçluların cezalandırılması ve asayişin sağlanması için 11 Eylül 1920’de İstiklal Mahkemeleri kurulmuştur. Bununla yedi mahkeme kurulmuş ve bu mahkemelere TBMM içinden ve tarafından 21 üye seçilmiştir. Bu örnek, TBMM’nin yargı yetkisini de kendisinde gördüğünün kanıtıdır.
Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın devam ettiği günlerde Batı Anadolu’da Kuvay-i Milliye birliklerine bir emir gönderilerek suçlu görülen yurttaşların cezalandırılmaması, bu yurttaşların İstiklal Mahkemelerine verilmesi istenmiştir.
17 Şubat 1921’de İstiklal Mahkemelerinin çalışmalarına son verildi. Ancak asayişsizliğin ve istenmeyen durumların artması üzerine 30 Temmuz 1921’de İstiklal Mahkemeleri yeniden kurulmuştur. Olağanüstü mahkeme özelliği taşıyan bu mahkemelerin kararlarında temyiz hakkı yoktu.
İstiklal Mahkemeleri’nin kurulmasıyla;
- Milli Mücadelenin kazanılmasında önemli bir faktör olan iç güvenlik sorunu çözümlenmiştir.
- TBMM’nin Anadolu’da otorite kurması sağlanmıştır.
- Asker kaçakları orduya kazandırılmıştır.
- Devlet organlarının işlemesi, vergi ve askere alma işlerinin düzenlenmesinde önemli faydalar sağlanmıştır.
- Ayaklanmaların bastırılması sağlanmıştır.


AMASYA GÖRÜŞMELERİ, OSMANLI MEBUSAN MECLİSİ’NİN TOPLANMASI, MİSAK-I MİLLİ, İSTANBUL'UN RESMEN İŞGALİ

AMASYA GÖRÜŞMELERİ
Ali Rıza Paşa Hükümeti, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin etkisiyle kuruldu. 7 Ekim 1919’da Mustafa Kemal Paşa yayınladığı bir bildirgeyle milletle hükümet arasında anlaşma sağlandığından resmi haberleşme yasağının kaldırıldığını bildirdi. Mustafa Kemal Paşa, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde kurulan milli teşkilata saygılı olması halinde Ali Rıza Paşa’ya yardım edeceğini bildirdi. Ali Rıza Paşa 9 Ekim 1919’da Temsilciler Kurulu’na görüşme önerisinde bulundu. Temsilciler Kurulu’nun bu isteği kabul etmesi üzerine görüşmelerin Amasya’da yapılmasına karar verildi.
20 – 22 Ekim tarihleri arasında yapılan görüşmelere Temsilciler Kurulu adına Mustafa Kemal Paşa, İstanbul Hükümeti adına Bahriye Nazırı Salih Paşa katıldı. Görüşmeler sonucunda şu konularda karara varıldı:
1. Türk vilayetleri düşmana terk edilmeyecek, hiçbir şekilde manda ve himaye kabul edilmeyecek, Türk vatanının bütünlüğü ve bağımsızlığı korunacaktır.
2. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti, hukuki bir kuruluş olarak İstanbul Hükümeti’nce tanınacaktır.
3. İtilaf Devletleri ile Osmanlı Devleti arasında toplanacak konferansa Temsilciler Kurulu tarafından uygun görülen kimselerin katılması sağlanacaktır. Ayrıca Temsilciler Kurulu’nun rızası olmadan düşmanlarla barış görüşmelerine gidilmeyecektir.
4. Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da toplanmasının güvenlik açısından uygun olmadığı kabul edilecektir.
5. Mebusan Meclisi toplanacak ve milletvekili seçimleri serbestçe yapılacaktır.
Amasya Görüşmeleri sonucunda;
- Osmanlı Hükümeti, Temsilciler Kurulu’nu ve Milli Mücadele hareketini resmen tanımıştır.
- Osmanlı Hükümeti Meclisin açılması dışındaki kararları kabul etmemiştir.
- Temsilciler Kurulu’nun Anadolu’da otoritesi güçlenmiştir.
OSMANLI MEBUSAN MECLİSİ’NİN TOPLANMASI
Osmanlı Mebusan Meclisi’nin toplanması Amasya Görüşmeleri sırasında kabul edilmiş ve İstanbul Hükümeti de bu durumu tasdik etmişti. Mebusan Meclisi’nin açılabilmesi için; seçimlerin yapılması, toplantı yerinin tespiti ve meclis çalışmalarının düzene konulması gibi ön hazırlıkların yapılması gerekiyordu. İtilaf Devletleri seçimlerin yapılmasına karışmamış ve yapılan oylamalar sonucunda beklentilerin tersine Müdafaa-i Hukuk Cemiyetlerinin adayları veya destekledikleri kişiler milletvekili seçilmişti. İtilaf Devletleri’nin seçimlerin yapılmasına ve Mebuslar Meclisi’nin açılmasına müdahale etmemesinde;
- İstanbul’un İtilaf Devletleri’nin denetiminde bulunmasından dolayı kararların istekleri doğrultusunda alınacağına inanmaları
- İstanbul Hükümeti’nin başkent dışındaki bir parlamentonun Temsilciler Kurulu’nun denetimine girebileceği endişesi
etkili olmuştur.
Meclis-i Mebusan’ın İstanbul’da toplanmasının kesinleşmesi üzerine Mustafa Kemal Paşa, görüşülecek konuları saptamak amacıyla Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin üyelerinden milletvekili seçilenleri Ankara’ya davet etti. Ancak İstanbul Hükümeti’nin engellemelerinden dolayı Ankara’daki toplantıya beklenen sayıda milletvekili katılmadı. Mustafa Kemal Paşa, Mebuslar Meclisi’ne katılacak vekillerden;
- Meclis başkanlığına kendisinin seçilmesini
- Mebusan Meclisi’nde Müdafaa-i Hukuk grubunun oluşturulmasını
- Meclisin İstanbul dışında toplanmasını sağlanmasını
- Misak-ı Milli kararlarının Mecliste kabul ettirilmesini
istemiştir.
Hazırlıklar tamamlandıktan sonra 12 Ocak 1920’de İstanbul’da Mebuslar Meclisi toplanarak çalışmalarına başladı. Mustafa Kemal Paşa meclis başkanlığına seçilemedi. Müdafaa-i Hukuk Grubu yerine Felah-ı Vatan (Vatanın Kurtuluşu) grubu kuruldu. Bu durum mebusların saltanata bağlılığını sürdürdüğünü göstermektedir. Meclisteki çalışmalar her ne kadar Mustafa Kemal Paşa’nın istediği yönde gerçekleşmemişse de 28 Ocak 1920’de Meclis-i Mebusan gizli oturumda Türk Milleti için çok önemli olan Misak-ı Milli’yi kabul etmiştir.
MİSAK-I MİLLİ
Misak-ı Milli Kararları ve Önemi

1. Osmanlı Devleti’nin Mondros Mütarekesi’ni imzaladığı 30 Ekim 1918 tarihinde düşman ordularının işgali altında bulunan Arap memleketlerinin durumu, halkın serbestçe vereceği oya göre belirlenmelidir. Bu mütareke hududu içinde Türk ve İslam çoğunluğu bulunan toprakların tümü, hiçbir şekilde ayrıcalık kabul etmez bir bütündür.
2. Halkın oyları ile anavatana katılan üç sancakta (Elviye-i Selase: Kars, Ardahan, Batum) gerekirse halkoyuna başvurulmalıdır.
3. Türkiye ile yapılacak barışa bırakılan Batı Trakya’nın hukuki durumunun tespiti de halkın tam bir özgürlükle vereceği kararlara uygun olmalıdır.
4. Hilafet merkezi ve Osmanlı Devleti’nin başkenti olan İstanbul ile Marmara Denizi’nin güvenliği her türlü tehlikeden korunmalıdır. İstanbul ve Çanakkale Boğazlarının dünya ticaret ve ulaşımına açılması konusunda bizimle diğer ilgili devletlerin birlikte vereceği kararlar geçerlidir.
5. İtilaf Devletleri ve bazı ortakları arasında kararlaştırılmış olan anlaşma esasları dairesinde azınlıkların hakları, komşu memleketlerdeki Müslüman halkın aynı haklardan yararlanmaları şartıyla tarafımızdan kabul edilecektir.
6. Milli ve iktisadi gelişmemizi sağlamak amacıyla tam bir serbestiyet sağlanması, siyasi, adli ve mali gelişmemize engel olan sınırlamaların kaldırılması gerekir. Hissemize düşecek borçların ödenmesi de bu esasa aykırı olmayacaktır.

Son Osmanlı Mebusan Meclisi’nin Misak-ı Milli’yi kabul ve ilan etmesi, İstanbul’un ulusal hareketine ılımlı baktığını ve Meclis kararı ile bunun hukuken sağlamlaştırıldığını göstermektedir. Bu durum İstanbul’da Milli Mücadele hareketi lehine bir kamuoyu oluşmasına yol açmış, Temsilciler Kurulu’na ve Mustafa Kemal Paşa’ya güveni artırmıştır.
İSTANBUL’UN RESMEN İŞGALİ
Meclisin açılmasına ses çıkarmayan İtilaf Devletleri, Mebuslar Meclisi’nin açılmasıyla hükümet ve padişahın yönetime egemen olacağını umuyorlardı. Ancak kendi istek ve görüşlerinin dışında kararların çıkması üzerine İtilaf Devletleri, tavırlarını değiştirerek müdahaleye başladılar.
İtilaf Devletleri 15 Mart’ta 150 kadar aydını tutukladıktan sonra 16 Mart 1920’de İstanbul’u resmen işgal ettiler. Mebuslar Meclisi’ni basarak Kuvay-i Milliye yanlısı milletvekillerinin bir kısmını tutukladılar ve Malta’ya sürgüne gönderdiler.
İstanbul’un Resmen İşgalinin Sonuçları
- İstanbul’un işgali Mustafa Kemal Paşa’yı görüşlerinde haklı çıkarmıştır.
- İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u resmen işgal etmeleri, Mustafa Kemal Paşa’ya Ulusal Mücadeleyi padişah adına yürüttüğünü söyleme olanağı sağlamıştır.
- İstanbul’dan kaçan aydın, asker ve milletvekilleri Milli Mücadeleye ve daha sonra açılacak olan TBMM’ye katıldılar. İstanbul’un işgali Anadolu hareketine katılımları artırmıştır.
- İtilaf Devletleri’nin Mebuslar Meclisi’ni kapattırmaları, Milli iradeyi yok etmeyi amaçladıklarını göstermektedir
- Osmanlı Mebusan Meclisi’nin kapanması, Mustafa Kemal Paşa’ya Ankara’da TBMM’yi açma olanağı sağlamıştır.


GENELGELER ve KONGRELER

1. Havza Genelgesi
Mustafa Kemal Paşa 25 Mayıs 1919’da Samsun’dan Havza’ya geçmiş, mülki ve askeri makamlarla olan temaslarını buradan sürdürmüştür. 25 Mayıs’ta mülki ve askeri amirlere gönderdiği genelgeyle;
- Büyük ve heyecanlı mitinglerle işgallerin protesto edilmesini
- Gösteriler sırasında düzenin korunmasına dikkat edilmesi ve Hristiyan halka karşı saldırı ve düşmanlık yapılmamasına önem verilmesini
- Büyük devletlerin temsilcilerine ve İstanbul Hükümeti’ne uyarı telgraflarının çekilmesini
istemiştir.
Protesto mitingleriyle ülkenin kurtarılamayacağını bilen Mustafa Kemal Paşa Havza Genelgesi ile; toplum psikolojisinden yararlanarak halkın harekete geçirilmesini, toplumun kaynaşmasını, ulusal bilincin uyandırılmasını sağlamayı ve Kurtuluş Savaşı’nın halka mal edilmesini amaçlamıştır.
2. Amasya Genelgesi
Mustafa Kemal Paşa tarafından hazırlanan genelgeyi Ali Fuat Paşa (Cebesoy), Refet Paşa (Bele) ve Rauf Bey (Orbay) de imzaladılar. Ayrıca Konya’daki Ordu Müfettişi Cemal Paşa (Mersinli) ve Erzurum’daki 15. Kolordu Komutanı Kazım Karabekir Paşa’nın da onayı alındıktan sonra Anadolu’daki sivil, asker tüm makamlara gizli olarak yayınlandı (22 Haziran 1919). Amasya Genelgesi kararlarını komutanların onaylaması Milli Mücadele hareketini güçlendirmiştir. Amasya Genelgesi’nde kabul edilen kararlar şunlardır:
a. Vatanın bütünlüğü, milletin bağımsızlığı tehlikededir.
Bu madde ile;
- Kurtuluş Savaşı’nın gerekçesi belirtilmiştir.
- Vatanın içinde bulunduğu kötü durum millete duyurulmuş ve bölgesel kurtuluşu çare olarak gören vatanseverlere uyarı yapılmıştır.
b. İstanbul Hükümeti üzerine aldığı sorumluluğu yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok saymaktır.
Bu madde ile;
- İstanbul Hükümeti’ne ilk defa karşı çıkılarak görevini yerine getiremediği millete duyurulmuştur.
- Kurtuluş Savaşı’nın gerekçelerinden biri de İstanbul Hükümeti’nin millete karşı görevini yerine getirememesi olarak açıklanmıştır.
c. Milletin bağımsızlığını yine milletin azmi ve kararı kurtaracaktır.
Bu madde ile;
- Kurtuluş Savaşı’mızın yöntemi belirtilmiş ve yönetim şeklinin değiştirileceği ima edilmiştir.
- Millet egemenliğine vurgu yapılmış ve kurtarıcı olarak padişah, halife ve manda yönetiminin yerini milliyetçilik duygusu almıştır.
- Türk inkılabının evrensel bir nitelik taşıdığı ortaya konulmuş, hem padişaha hem de işgalci güçlere isyan edilmiştir.
d. Ulusun durumunu ve davranışını gözönünde tutmak ve haklarını duyurmak için her türlü tesir ve kontrolden uzak ulusal bir heyetin oluşturulması gereklidir.
Bu madde ile;
- Kurtuluş mücadelesi kişisellikten çıkarılarak kurumsallaştırılmaya çalışılmıştır.
- Mustafa Kemal Paşa, yeni bir parlamentonun (TBMM) toplanmasını ve bu kurulun kesinlikle ulusu temsil etmesini istemiştir.
e. Anadolu’nun her bakımdan en güvenli yeri olan Sivas’ta milli bir kongre toplanacaktır.
Bu madde ile;
- Milli bir kongre toplanarak milli birlik ve beraberlik sağlanmak istenmiş, ulusal cemiyetlerin birleştirilmesi düşünülmüştür.
- Türk milletinin geleceğinin Anadolu’nun her tarafından gelecek delegelerle belirlenmesi düşünülmüştür.
f. Bütün sancaklardan halkın güvenini kazanmış üç delegenin olabildiğince çabuk Sivas’a yetişebilmesi için hemen yola çıkarılması gerekmektedir. Herhangi bir kötü durumla karşılaşılabileceği düşünülerek bu delegelerin kimlikleri ulusal bir sır olarak tutulmalı, delegeler gerekli görülen yerlerde değişik adlarla yolculuk yapmalıdır. Sivas Kongresi’ne katılacak temsilciler Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak ve belediyelerce seçilecektir.
Bu madde ile;
- Kararların halkın istekleri doğrultusunda alınması amaçlanmış ve Milli Mücadele taraftarı kişilerin seçilmesine çalışılmıştır.
- Milli cemiyetler ve yerel idareler etkin duruma getirilmiştir.
- Milli Mücadele başlama aşamasında İtilaf Devletleri, azınlıklar ve İstanbul Hükümeti’nden saklanmaya çalışılmış, delegelerin Sivas’a ulaşması amaçlanmıştır.
g. Doğu illeri adına 10 Temmuz’da Erzurum’da bir kongre toplanacaktır.
YORUM:
- Mustafa Kemal Paşa artık İstanbul’un Anadolu’ya egemen değil, bağlı olmak zorunda olduğunu belirtmiştir.
- 7/8 Temmuz gecesi İstanbul’dan aldığı özel bir haberden, kendisini görevden uzaklaştırdıklarını, bunun ilan edilmek üzere olduğunu öğrenen Mustafa Kemal Paşa, daha önce davranarak askerlikten ve bütün görevlerinden istifa ettiğini ve halkın arasına katıldığını bildirdi.
3. Erzurum Kongresi
Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti tarafından düzenlenen Erzurum Kongresi’nin toplanmasında;
- Mondros Ateşkesi’nin 24. maddesine göre; doğu vilayetlerinin İtilaf Devletleri’nin tehdidi altına girmesi
- Doğu bölgelerinde kurulması planlanan Ermeni Devleti’nin engellenmek istenmesi
- Doğu bölgelerindeki milli güçleri birleştirmek ve birlikte hareket edilmesinin sağlanması
gibi nedenler etkili olmuştur.
Erzurum Kongresi 23 Temmuz’da Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında Erzurum, Bitlis, Sivas, Trabzon ve Van illerinden gelen 54 delege ile görüşmelere başlamıştır. Erzurum Kongresi’nin önemli kararları şunlardır:
a. Milli sınırlar içinde vatan bir bütündür, asla parçalanamaz.
Bu maddeyle;
- Türk vatanının bölünmez bir bütün olduğu ilan edilerek topraklarımızı işgal etmek isteyen güçlerin emperyalist oldukları belirtilmiştir.
- Bütün Türk ulusunu ve memleketlerini ilgilendiren ulusal bir karar alınmış ve ilk defa milli sınırlardan bahsedilmiştir.
b. Her türlü yabancı işgal ve müdahalesine karşı Osmanlı Devleti’nin dağılması halinde millet birleşerek kendini savunacaktır.
Bu kararla; işgalci güçlere karşı güç oluşturmak için doğu illerindeki yararlı cemiyetler Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin bünyesinde toplanmıştır.
c. Osmanlı Hükümeti vatanın bağımsızlığını sağlayamaz ve koruyamazsa geçici bir hükümet kurulacaktır. Bu hükümet milli kongre tarafından seçilecektir. Kongre toplanmış değilse, bu seçimi Temsilciler Kurulu yapacaktır.
d. Osmanlı ülkesinin bütünlüğünün ve ulusal bağımsızlığının sağlanması, saltanat onurunun ve hilafetin korunması için milli kuvvetleri etkili, milli iradeyi hakim kılmak temel ilkedir.
Bu maddeyle;
- Millet egemenliğinin koşulsuz olarak gerçekleştirileceği belirtilmiştir.
- Kuvay-i Milliye adını taşıyan teşekküllerin milli iradeyi hakim kılacağı açıklanmıştır.
- Padişahın korunması kongrede kabul edilmiştir.
e. Her türlü toprakları ele geçirme Rumluk ve Ermenilik kurulması amacına yönelik sayılacağından topluca savunma ve toplumsal dengemizi bozacak şekilde Hristiyan azınlıklara yeni bir takım ayrıcalıklar verilmesi kabul edilmeyecektir. Ancak, Osmanlı yasalarıyla ülkemizdeki azınlıklara verilen mal, can ve namus güvenliğine tamamen saygılı kalınacaktır.
f. Manda ve himaye kabul olunamaz.
Bu maddeyle manda ve himaye fikri ilk defa Erzurum Kongresi’nde reddedilmiştir. Herhangi bir devletin himayesinin kabul edilemeyeceği ve Türk ulusunun koşulsuz bağımsız olacağı belirtilmiştir.
g. Mebuslar Meclisi’nin derhal toplanmasına ve hükümetin yaptığı işlerin milletçe kontrol edilmesine çalışılacaktır.
- Bu karar ulus egemenliğine önem verildiğini göstermektedir.
- Mebuslar Meclisi’nin açılması istenmiş ve İstanbul Hükümetinin faaliyetleri denetim altına alınmaya çalışılmıştır.
- Halkın yönetim üzerinde etkinliğinin artırılmasına çalışılmıştır.
h. Ulusal bağımsızlığımıza saygılı ve ülkemizi ele geçirme amacı taşımayan herhangi devletin teknik, sanayi ve ekonomik yardımı kabul edilebilir.
Bu maddeyle; Erzurum Kongresi’nde yalnızca iç politikayı ilgilendiren ilkeler değil, bazı dış politika ilkeleri de belirlenerek ilan edilmiştir. Bu da Erzurum Kongresi’nin meclis gibi hareket ettiğini göstermektedir. Ayrıca yeni yönetimin ekonomik ihtiyaçlarına rağmen bağımsızlık ilkesinden ödün vermeyeceği ve dış ilişkilere önem verdiği görülmektedir.
UYARI: Erzurum Kongresi; amacı, toplanış şekli ve yapısı bakımından yerel özellikler taşımaktadır. Ancak aldığı kararlar yönünden ulusal bir kongre özelliğine sahiptir. Kongre; alınan kararları uygulamak üzere bir Temsilciler Kurulu seçmiştir. 9 kişiden oluşan bu kurulun başkanı Mustafa Kemal Paşa olmuştur.
4. Sivas Kongresi
Amasya Genelgesi ile toplanacağı belirtilen Sivas Kongresi 4 Eylül 1919’da görüşmelere başlamıştır. Sivas Kongresi’nin toplanmasında;
- Anadolu ve Rumeli’deki direniş cemiyetlerini birleştirerek Kurtuluş Savaşı’nı tek elden yönetme
- Erzurum Kongresi’nde alınan kararları Türk ulusunun temsilcileriyle görüşerek halka mal etme
- Kurtuluş Savaşı’nın ulusal kongrenin seçeceği bir kurul tarafından yönlendirilmesini sağlama
gibi nedenler etkili olmuştur. Sivas Kongresi’nde alınan önemli kararlar şunlardır:
a. Erzurum Kongresi kararları bazı değişiklik ve ilavelerle kabul edilmiştir.
b. Ulusal direnmeyi gerçekleştirmek için kurulan dernekler “Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti” adıyla birleştirilmiştir.
Bu maddeyle; ulusal güçler birleştirilerek yönetim tek elde toplanmıştır. Böylece işgalcilere karşı ayrı ayrı yapılan savunma yerine milletçe savunma ve direnme kararı alınmıştır.
c. ABD veya İngiltere’nin koruyuculuğu (mandası) reddedilmiştir.
Manda (koruyucu), devletler hukukunda bir ulusun başka bir ulus tarafından yönetilmesi anlamına gelir. Milletler Cemiyeti, bu yönetme işini üyesi olan büyük devletlere bırakmıştır. Türk ulusu bağımsızlık ilkesine ters düşen manda isteklerini Sivas Kongresi’nde kesin olarak reddetmiştir.
Kurtuluş Savaşı’na hazırlıkların devam ettiği sırada ABD, General James G. Harbord’u Türkiye’de inceleme yapmak için göndermiştir. Araştırmalar sonucunda;
- Türk milliyetçilerinin ülkemizi savunmak için kararlı olmaları ve ABD’nin Türkiye’de asker bulundurma zorunluluğunun doğması
- Türkiye’nin ekonomik yönden fakir olması ve kaynaklarının yetersiz görülmesi
gibi nedenlerden dolayı ABD, Türkiye’de mandater bir yönetim kurmaktan vazgeçmiştir.
d. Devletin ve milletin bağımsızlığı, vatanın bütünlüğü zedelenmemek kaydıyla herhangi bir devletten ekonomik yardım alınabileceği kabul edilmiştir.
e. Temsilciler Kurulu’nun yetkileri bütün vatanı temsil edecek şekilde genişletilmiştir.
Bu maddeyle; Milli Mücadelenin yürütme yetkisi, ülke içinde ve dışında siyasi ve idari kararlar alabilme görevi Temsilciler Kurulu’na verilmiştir. Temsilciler Kurulu yürütme yetkisini ilk olarak Ali Fuat Paşa’yı Kuvay-i Milliye birliklerinin kumandanlığına tayin ederek kullanmıştır. Temsilciler Kurulu Ankara’da TBMM açılıncaya kadar hükümet gibi görev yapmıştır.
f. Gayrimüslimlerin her türlü vatandaşlık hakları saklı kalacak, ancak gayrimüslimlere siyasal egemenliğimizi kısıtlayıcı ayrıcalıklar verilmeyecektir.
g. Osmanlı Mebuslar Meclisi’nin toplanması için çalışmalara devam edilmesi kararlaştırılmıştır.
Bu maddeyle; Osmanlı yönetimi ulus iradesiyle birleştirilmeye çalışılmıştır. Meclisin açılmasına çalışılması kongrenin ulus egemenliğine verdiği önemi göstermektedir.


MUSTAFA KEMAL PAŞA’NIN SAMSUN’A ÇIKMASI

Samsun ve çevresine İngilizler, Zonguldak ve çevresine Fransızlar asker çıkardıktan sonra bölgedeki Rum çeteleri köyleri basarak Türkleri öldürmeye başladılar. Bu gelişmeler üzerine İngilizler, karışıklıkların önlenmesini, aksi halde bölgeyi (Mondros’un 7. maddesine göre) işgal edeceklerini bildirdiler. Böylece Türk makamlarının dikkati Samsun ve yöresine çevrildi. Damat Ferit Hükümeti İngilizlerin şikayetlerini önleyebilmek için geniş yetkilere sahip bir komutanı bölgeye göndermeye karar verdi. Bu konuda görev Mustafa Kemal Paşa’ya önerildi. Mustafa Kemal Paşa’nın seçilmesinde; Vahdettin’in Mustafa Kemal Paşa’yı yakından tanıması ve Mustafa Kemal Paşa’nın Birinci Dünya Savaşı’nda gösterdiği başarılar etkili olmuştur. 9. Ordu Müfettişliğine tayin edilen Mustafa Kemal Paşa’nın görevleri şunlardı:
- Görev bölgesinde güvenliğin sağlanması ve asayişsizliğin çıkış sebeplerinin saptanması
- Bölgedeki silah ve cephanenin toplanması
- Vatandaşa silah dağıtan kuruluşlar varsa bunların ortadan kaldırılması
UYARI: Mustafa Kemal Paşa’ya görev alanı içinde askeri ve sivil yetkililere emretme yetkisi verildi. Bu yetkiler asıl görevi için kolaylık sağlamış ve tarihi görevini yerine getirmesinde önemli bir fırsat oluşturmuştur. Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasından sonra Kurtuluş Savaşı süreci başlamıştır.


KUVAY-İ MİLLİYE’NİN KURULMASI

Kuvay-i Milliye dar anlamıyla; Milli Mücadelede düzenli ordu kuruluncaya kadar işgal güçlerine karşı silahlı mücadele eden direniş kuvvetlerini ifade eder. Kuvay-i Milliye birliklerinin kurulmasında;
- Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması ve Mondros Ateşkes Antlaşması uyarınca Türk ordusunun terhis edilmesi
- Osmanlı Hükümetinin Türk halkının can ve mal güvenliğini koruyamaması
- İtilaf Devletlerinin Mondros Ateşkes Antlaşması’nın hükümlerini tek taraflı uygulayarak Anadolu’yu yer yer işgal etmeleri
gibi nedenler etkili olmuştur.
İşgallere karşı ilk silahlı direniş hareketi Güney Cephesi’nde (Dörtyol’da) Fransızlara karşı başlamıştır (19 Aralık 1919). İkinci direniş hareketi İzmir’in işgalinden sonra Ege Bölgesi’nde başlamıştır.
İzmir’in işgali üzerine Balıkesir Batı Anadolu’da milli direnişin merkezi durumuna gelmiş ve Sivas Kongresi’nde Ali Fuat (Cebesoy) Paşa Batı Anadolu’daki Kuvay-i Milliye birliklerinin genel komutanlığına tayin edilmiştir. Böylece Kurtuluş Savaşı’mızın Batı cephesi kurulmuştur.
Kuvay-i Milliye birliklerinin;
- İşgalleri kesin olarak durduramamaları
- Hukuk devleti anlayışına ters davranarak suçlu gördükleri üyelerini kendileri cezalandırmaları
- İhtiyaçlarının karşılanmasında zaman zaman halka baskı yapmaları
- Anadolu’nun kesin olarak işgallerden kurtarılmak istenmesi
gibi nedenler kaldırılmalarında etkili olmuştur.


MONDROS ATEŞKESİ’NDEN SONRA KURULAN CEMİYETLER

1. Azınlıklar Tarafından Kurulan Cemiyetler

Mondros Ateşkesi’nden sonra işgallerin başlaması üzerine Anadolu’daki Rum, Ermeni ve Yahudi azınlıklar tarafından farklı amaçlar taşıyan cemiyetler kurulmuştur. Anadolu’daki azınlıkların cemiyetler kurmalarında;
- İtilaf devletleri tarafından kışkırtılmaları ve desteklenmeleri
- Osmanlı Devleti’nin savunmasız durumundan faydalanarak parçalanmasını sağlamak ve Anadolu’da bağımsız devlet kurmak istemeleri
- İtilaf Devletlerinin işgallerini kolaylaştırmaya çalışmaları
gibi nedenler etkili olmuştur.
Mavri Mira Cemiyeti
İstanbul’da Rum Patrikhanesi’ne bağlı olarak patrik vekilinin başkanlığında kurulan Mavri Mira Cemiyeti’nin amacı; Trakya, İstanbul, Batı ve Orta Anadolu’da Büyük Yunanistan’ı kurarak Bizans İmparatorluğu’nu yeniden canlandırmaktı.
Pontus Rum Cemiyeti
Bu cemiyetin amacı; Batum’dan Sinop’a kadar uzanan Karadeniz sahillerinde başkenti Trabzon veya Samsun olan Karadeniz Rum Cumhuriyeti kurmaktı. Cemiyet, amacına ulaşabilmek için;
- İstanbul’da Pontus adıyla gazete çıkarmıştır.
- Orta ve Doğu Karadeniz bölgesinde Rum azınlığın yaşadığı yörelerde silahlı çeteler oluşturmuştur.
- Avrupalı Devletlerin desteğini sağlamak için Avrupa’ya heyetler göndermiştir.
Bölgede Rumların çıkardığı karışıklıklar üzerine Doğu Karadeniz’e gönderilen Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a çıktığında bölgede 40 kadar Rum çetesi faaliyet gösteriyordu.
Ermeni Hınçak ve Taşnak Cemiyetleri
Bu cemiyetlerin amacı, Wilson İlkeleri’nden yararlanarak İtilaf Devletlerinin yardımıyla Doğu Anadolu ve Çukurova bölgelerini içine alan bağımsız bir “Ermenistan Devleti” kurmaktı. İtilaf Devletleri, Paris Barış Konferansı’nda ve Sevr Barış Antlaşması’nda bağımsız bir Ermeni Devleti’nin kurulmasını onaylamışlardır. Çeteler kuran bu cemiyetler halkımıza büyük eziyet ve işkenceler yapmışlardır.
2. Ulusal Varlığa Düşman Cemiyetler
İngiliz Muhipler Cemiyeti
İstanbul’da kurulan cemiyetin üyeleri arasında Padişah Vahdettin, Sadrazam Damat Ferit ve birçok politikacı vardı. Cemiyetin açık amacı; İngilizlere dostluk gösterilerek onların ilgi ve yardımlarını kazanmak, halifelik ve saltanatı kurtarmaktı. İngilizler tarafından yönlendirilen cemiyetin gizli amacı, Anadolu’daki ulusal cemiyetlerin çalışmalarını ve Milli Mücadeleyi engellemek, ayaklanmalar çıkararak Türkleri İngiliz mandası altına sokmaktı. Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile işbirliği yapan cemiyet, Türk Milli Mücadelesinin başarıya ulaşması üzerine dağılmıştır.
Wilson Prensipleri Cemiyeti
Amerikan mandasını savunan yazar ve gazeteciler tarafından kurulmuştur (4 Ocak 1919). Sivas Kongresi’nde bu cemiyetin üyeleri “Amerikan Mandası”nı savunmuşlarsa da Mustafa Kemal Paşa ve arkadaşlarının tam bağımsızlık düşüncesi karşısında etkili olamamışlardır.
ABD’nin Türkiye’de mandater bir yönetim kurmaktan vazgeçip Orta Doğu meselelerinden uzak durması ve milli mücadele hareketinin başarıya ulaşması sonucunda cemiyet önemini kaybetmiştir. Bu cemiyetin üyeleri Milli Mücadeleye katılmıştır.
Kürdistan Teali Cemiyeti
1918 yılında İstanbul’da kuruldu. Cemiyetin amacı; Wilson İlkelerine dayanarak Doğu Anadolu’da bağımsız bir devlet kurmaktı. Anadolu hareketine karşı olduğundan Hürriyet ve İtilaf Fırkası ile İngiliz Muhipleri Cemiyeti gibi kuruluşlarla yakınlık kurmuştur. İngiltere tarafından desteklenen cemiyet, Doğu Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ile birleşmeyi reddetmiş ve bölge halkı tarafından desteklenmemiştir.
Teali-i İslam Cemiyeti
1919 yılında medrese mensupları tarafından İstanbul’da kurulmuştur. Cemiyetin tüzüğünde, halifelik ve saltanatı kurtarıp hürriyetine kavuşturmak için bütün Müslüman ahalinin birleşmesi isteniyordu. Cemiyetin mensupları din-devlet işbirliğini savunmuşlardır. Cemiyet Milli Mücadelenin karşısında yer almış, Konya ve çevresinde ayaklanmaların çıkmasında etkili olmuştur.
Sulh ve Selamet-i Osmaniye Fırkası
Cemiyet meşrutiyet ve demokrasi esaslarını benimseyerek siyasi faaliyetlere başlamıştır. Bu cemiyet vatanın kurtuluşunun padişah ve halifenin emirlerine sıkı sıkıya uyulması ile sağlanacağı inancıyla hareket etmiştir.
3. Ulusal Cemiyetler
Mondros Ateşkesi’nden sonra işgallerin başlaması ve İstanbul Hükümeti’nin işgallere karşı kayıtsız kalması üzerine Türk halkı harekete geçerek “Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri”ni kurmuştur. Birbirinden bağımsız kurulan bu cemiyetler, bulundukları bölgelerin kurtarılmasını amaçlamışlardır.
Trakya Paşaeli Cemiyeti
Edirne’de kurulan cemiyetin amacı; mütarekeden sonra azınlıkların taşkınlıkları ve işgaller karşısında Trakya’da yaşayan Türklerin haklarını koruyup direnişi sağlamak ve gerekirse silahla karşı koymaktı. Cemiyet, Osmanlı Devleti’nin parçalanması halinde İngiltere ve Fransa’nın yardımlarıyla “Trakya Cumhuriyeti” kurmayı da planlamıştır. Sivas kongresi sırasında Anadolu’daki ulusal cemiyetlerle birleşmiş ve daha sonra da TBMM’ye bağlanmıştır.
İzmir Müdafaa-i Hukuk-u Osmaniye Cemiyeti
Cemiyet İzmir’in Yunanlılara verilmesini engellemeye, İzmir’in Türklüğü hakkında propaganda yoluyla dünya kamuoyunu inandırmaya ve haklarını korumaya çalışmıştır.
Basın ve yayın yoluyla çalışmalar yapan cemiyet, direnme cemiyetlerine silah ve cephane sağlamada yardımcı olmuştur. Alaşehir Kongresi’nden sonra faaliyetlerini İstanbul’da devam ettirmiştir.
İzmir Redd-i İlhak Cemiyeti
İzmir’de kurulan bu cemiyetin ilk adı “Müdafaa-i Vatan Heyeti”dir. İzmir’in işgalinden 1 gün önce Redd-i İlhak Cemiyeti adını almıştır. Cemiyetin amacı, İzmir’in haksız olarak Yunanistan tarafından işgalini önlemek, İzmir ve çevresinin Türklere ait olduğunu dünyaya duyurmaktı. İzmir’in işgalinden sonra silahlı direnişe geçen Redd-i İlhak Cemiyeti’nin çalışmalarıyla Kuvay-i Milliye birlikleri kurulmuş ve bu cemiyet Balıkesir ve Alaşehir Kongrelerinin toplanmasında etkili olmuştur.
Şark Vilayetleri (Doğu Anadolu) Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti
Cemiyet ilk önce Doğu illerindeki Müslüman halkın haklarını korumak amacıyla İstanbul’da kuruldu. 10 Mart 1919’da “Erzurum Müdafaa-i Hukuk” şubesi açıldı. Erzurum Müdafaa-i Hukuk şubesi, Doğu Anadolu’nun Ermenistan’a verilmesini engellemek amacıyla hızla örgütlenmeye ve çevre illerle ilişki kurmaya başladı.
Cemiyet, Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir Paşa ve Rauf Orbay gibi Mili Mücadele liderlerini de bünyesine alarak Erzurum Kongresi’ni düzenledi. Kongrede önemli kararlar alan cemiyet, Mili Mücadelenin teşkilatlanması yolunda etkili adımlar atılmasını sağlamıştır.
Trabzon Muhafaza-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti
Trabzon ve yöresine yönelik Rum Pontus Devleti’nin kurulmasını engellemek ve Ermeni iddialarına karşı bölge halkının haklarını savunmak amacıyla Trabzon’da kuruldu. Cemiyet yaptığı ikinci kongrede silahlı direniş kararı aldı ve padişaha çektiği telgraflarla Trabzonluların Türk ve İslam olarak kalma konusundaki kararlılıklarını dile getirdi. Bu cemiyet, Erzurum Kongresi’nin toplanmasına yardım etmiştir.
Kilikyalılar Cemiyeti
Fransızların Ermenilerin Adana ve çevresindeki emellerine karşı Ali Fuat Paşa’nın girişimleriyle İstanbul’da kurulmuştur. Cemiyet, Adana’nın Fransız işgaline karşı savunulmasında etkili olmuştur.
Milli Kongre Cemiyeti
Milli Kongre Cemiyeti “Milli Talim ve Terbiye Cemiyeti” üyeleri tarafından İstanbul’da kuruldu. Partiler üstü bir cemiyet olarak kurulan Milli Kongre Cemiyeti’nin amacı; Türkler hakkında dünyada yapılmış ve yapılmakta olan propagandalara yayın yoluyla karşı koymak ve Türk milletinin haklarını, tarihi vazifelerini, medeni vasıflarını belirtmekti. 1919 yılında Milli Kongre Cemiyeti Türkler hakkında tanınmış yazarların sözlerini, dünya kamuoyunda Türklerin durumu ve Ermenilerin Müslümanlara yaptığı zulümler hakkında vesikalar ve Fransızca eserler yayımlayarak etkili olmuştur.
UYARI: Sivas Kongresi’ne kadar birbirinden kopuk ve bağımsız hareket eden milli cemiyetler, Sivas Kongresi’nde Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla tek çatı altında birleştirilmişlerdir.


14 Ocak 2014 Salı

İŞGALLERİN BAŞLAMASI

İtilaf Devletleri, Mondros Ateşkesi’nin hemen ardından Birinci Dünya Savaşı sırasında imzalanan gizli antlaşmaları yürürlüğe koymak için işgallere başladılar:
İngiltere; Musul (ilk işgal edilen toprak), İskenderun, Urfa, Antep, Maraş, Kars ve Batum’u işgal etmiş, İzmit, Eskişehir, Afyon, Samsun ve Merzifon’a asker göndermiştir.
Fransa; Dörtyol, Mersin, Adana, Urfa, Antep, Maraş ve Afyon’u işgal etmiştir.
İtalya; Antalya, Konya ve çevresini, Bodrum, Kuşadası, Fethiye ve Marmaris’i işgal etmiştir.
Yunanistan; Uzunköprü ve Hadımköy demiryolunu işgal etmiştir.
13 Kasım 1918’de 60 parçadan oluşan Antlaşma Devletleri’nin donanması İstanbul’a geldi. Böylece Osmanlı Devleti’nin başkenti fiilen işgal edilmiş ve Osmanlı Hükümeti, Antlaşma Devletleri’nin denetimine girmiştir.
İzmir’in İşgali
İngiliz, Fransız, ABD ve Yunan savaş gemileri 7 Mayıs 1919’dan itibaren İzmir limanında toplanmaya başlamışlardı. Amiral Calthorpe 14 Mayıs’ta 17. Kolordu Komutanı Ali Nadir Paşa’ya Mondros Ateşkesi’nin 7. maddesi gereğince İzmir ve çevresinin işgal edileceğini ve İstanbul Hükümeti’nin de gelişmelerden haberinin olduğunu bildirmiştir.
Rumların çılgın tezahüratları arasında İzmir’e giren Yunan kuvvetlerine ilk kurşunu atan gazeteci Hasan Tahsin, Batı cephesinde ilk Türk direnişini başlatmıştır. İzmir’in işgalinin sonucunda;
- Yunanlılara karşı silahlı direniş başlamış, Redd-i İlhak Cemiyeti’nin çalışmalarıyla Kuvay-i Milliye teşkilatları kurulmuştur.
- İzmir’e asker çıkaran Yunanlılar bölgede işgallere ve katliamlara başlamışlardır.
- Yerli Rumların taşkınlıkları artmış ve şehir Rumlar tarafından yağmalanmış ve İzmir’in işgalini protesto için mitingler yapılmıştır.
Amiral Bristol Raporu (11 Ekim 1919)
Yunanlıların İzmir’i işgalinden sonra bölgeye ABD, İngiltere, Fransa ve İtalyan generallerinden oluşan ABD’li Amiral Bristol başkanlığında bir komisyon gönderildi.
Bu raporun önemli maddeleri şunlardır:
1. Yunanlıların katliam bildirilerinin gerçek olmadığı anlaşılmıştır. Ayrıca, Mondros Ateşkesi’nden sonra İzmir ve çevresindeki Hristiyan halkın güvenliği tehlikeye düşmemiştir.
2. İşgalden sonra Batı Anadolu’da yapılan katliamların sorumluluğu Yunanlılara aittir.
3. İzmir ve çevresinin milliyet prensiplerine göre Yunanistan’a katılması söz konusu olamaz. Çünkü bölgede açık bir Türk çoğunluğu hakimdir.
YORUM:
- Türk Milli Mücadelesinin haklılığı uluslararası bir komisyon tarafından dünya kamuoyuna açıklanmıştır.
- Milli kuvvetler bu raporu mücadelelerinin haklılığını kanıtlayan bir belge olarak kullanmıştır.
- Yunanlıların işgalleri güvenlik amacıyla değil, ilhak amacıyla yaptıkları belgelerle ortaya konulmuştur.


OSMANLI DEVLETİ’Nİ PAYLAŞMA TASARILARI

Birinci Dünya Savaşı’nın devam ettiği yıllarda, Osmanlı Devleti’nin yıkılmak üzere olduğunu gören Antlaşma Devletleri, aralarında yaptıkları gizli antlaşmalarla Osmanlı topraklarını paylaşmışlardır.
Birinci Dünya Savaşı sırasında İtilaf Devletleri arasında yapılan gizli antlaşmaları Rusya’daki Bolşevikler dünya kamuoyuna duyurdular. Bu nedenle gizli antlaşmaların uygulanması zorlaştı. Rusya’nın savaştan çekilmesinden sonra paylaşım planları değişikliğe uğramış, İtilaf Devletleri Rusya’ya bırakılan yerlerden Boğazlarda ortak yönetim kurmayı, Doğu Anadolu’yu parçalayıp buralarda yeni devletler kurmayı ve Ermenilere toprak vermeyi kararlaştırmışlardır.
WİLSON İLKELERİ
ABD Başkanı Wilson Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra yapılacak antlaşmaların esaslarını belirlemek ve dünya barışını korumak amacıyla 8 Ocak 1918’de 14 maddelik bir program yayınladı. ABD’nin desteğine muhtaç olan İngiltere ve Fransa bu ilkeleri mecburen kabul ettiler. Wilson İlkeleri şunlardır:
- Uluslararası antlaşmalar açık yapılacaktır.
- Uluslararası ekonomik engeller kaldırılacaktır.
- Ülkeler silahlanmayı bırakacaklar ve silahlanmanın iç güvenlik seviyesine indirilmesi konusunda birbirine garanti vereceklerdir.
- Büyük ve küçük ulusların siyasal bağımsızlıklarının ve toprak bütünlüklerinin karşılıklı güvenliğinin garanti altına alınabilmesi için Milletler Cemiyeti (Cemiyet-i Akvam) kurulacaktır.
- Galip devletler mağlup devletlerden toprak ve savaş tazminatı alamayacaktır.
- Osmanlı İmparatorluğu’nda Türklerin oturdukları bölgelerin bağımsızlığı sağlanacak, Türk egemenliği altında yaşayan diğer uluslara da kendilerini yönetme hakkı verilecek, Boğazlar, bütün devletlerin gemilerine açık olacak ve bu durum milletlerarası garantiye sahip olacaktır.


MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASI

Osmanlı Devleti’nin İtilaf Devletleri’yle Mondros Ateşkesi’ni imzalamasında; devlet adamlarının savaşın kaybedildiğini açıkça görmeleri, Wilson İlkeleri’ne bakarak ümitlenmeleri, Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi üzerine Osmanlı Devleti’yle Almanya arasında kara bağlantısının ve yardımların kesilmesi ve İstanbul ve Boğazlar bölgesinin işgal tehdidi altında bulunması gibi nedenler etkili olmuştur.
Ateşkes görüşmeleri Ege’deki Limni Adası’nın Mondros limanında başladı. Görüşmelere Osmanlı Devleti’ni temsilen Bahriye Nazırı Rauf (Orbay) Bey, Dışişleri müsteşarı Reşat Hikmet ve askeri danışman Sadullah Bey katıldılar. İtilaf Devletleri’ni temsilen de İngiltere’nin Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Calthorpe katıldı. 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkesi imzalanmıştır. Mondros Ateşkes Antlaşması’nın bazı maddeleri şunlardır:
1. Çanakkale ve İstanbul Boğazları açılacak, Karadeniz’e serbestçe girişin sağlanması yanında, buralardaki istihkamlar müttefikler tarafından işgal edilecektir.
Bu maddeyle;
- Osmanlı Devleti’nin siyasal varlığı ve İstanbul tehdit altına girmiştir.
- Anadolu ve Rumeli topraklarının bağlantısı kesilerek Osmanlı Devleti’nin toprak bütünlüğü bozulmuştur.
2. İtilaf Devletleri’nin ve Ermenilerin esirleri kayıtsız şartsız İtilaf Devletleri’ne teslim edilecektir. Ancak, Osmanlı savaş esirleri İtilaf Devletleri’nin elinde kalacaktır.
Bu madde; ateşkes şartları görüşülürken devletlerin eşitliği ilkesine uyulmadığını göstermektedir. Ayrıca, İtilaf Devletleri’nin Ermenileri korudukları ve destekledikleri ortaya çıkmıştır.
3. Sınırların korunması ve iç güvenliğin sağlanması için gerekli görülecek askerlerin fazlası terhis edilecektir.
4. Bütün savaş gemileri gösterilecek olan limanlarda tutuklu bulundurulacaktır
5. Trablusgarp ve Bingazi’deki Türk subayları İtalyan garnizonlarına, Hicaz, Suriye ve Irak’ta bulunan askeri birlikler İtilaf Devletleri’ne teslim olacaktır.
3., 4. ve 5. maddelerle Osmanlı Devleti, askeri yönden savunmasız duruma getirilmiştir. Bu durum İtilaf Devletleri’nin işgallerini kolaylaştırmış ve Türk halkının silahlanarak bölgesel direnişe geçmesine neden olmuştur.
6. Osmanlı Devleti, merkezi devletlerle (Almanya, Avusturya, Macaristan) bütün ilişkilerini kesecektir. Alman ve Avusturya uyruklu asker ve sivil memurlar en kısa zamanda Osmanlı ülkesini terk edecektir.
Bu maddeyle İtilaf Devletleri, Osmanlı Devleti’nin diğer devletlerle ilişkilerine de müdahale ederek egemenlik haklarını kısıtlamışlardır. Böylece, Osmanlı Devleti’nin diplomatik ilişkilerine sınırlandırmalar getirilerek kontrol altına alınmıştır.
7. İtilaf Devletleri güvenliklerini tehdit edecek bir durum ortaya çıktığında herhangi stratejik bir noktayı işgal edebilecektir.
7. madde;
- Ateşkesin en tehlikeli maddesidir. Anlaşma Devletleri’nin istedikleri takdirde bütün Anadolu topraklarını ve stratejik noktaları işgal etmelerine ortam hazırlamıştır.
- Anlaşma Devletleri işgalleri bu maddeye göre yaparak Wilson İlkeleri’ne de ters düşmekten kurtulmuşlardır.
8. Hükümet haberleşmeleri dışındaki bütün haberleşme istasyonları (telsiz, telgraf ve kablo) İtilaf Devletleri’nin denetimine verilecektir.
Bu maddeyle; Anlaşma Devletleri, kendilerine karşı yapılabilecek organize hareketleri zamanında öğrenmeyi ve direnişleri bastırmayı amaçlamışlardır. Ayrıca, bütün istasyonların Anlaşma Devletleri’ne bırakılması Anadolu topraklarının bütünüyle işgal edilebileceğinin belirtisidir.
9. Anlaşma Devletleri bütün liman ve tersanelerden faydalanabileceklerdir.
10. Ülkenin ihtiyaçları karşılandıktan sonra geri kalan kömür, akaryakıt ve deniz gereçleri dışarıya satılmayacak, Anlaşma Devletleri bu maddeleri Türkiye’den karşılayacaktır.
11.Toros tünelleri, demiryolları ve deniz işletmeleri İtilaf Devletleri’ne bırakılacaktır.
12.Denizciliğe, askerliğe ve ticarete ait maddelerin ve malzemelerin tahribi önlenecektir.

9.,10.,11. ve 12. maddelerle Anlaşma Devletleri, ağır ekonomik yükümlülükler koyarak Osmanlı Devleti’nin ekonomik bağımsızlığını elinden almışlardır. Böylece ayakta duramayacak olan Osmanlı Devleti’ni kendilerine bağımlı hale getirmeye çalışmışlardır.
13.Vilayat-ı Sitte’de (Erzurum, Van, Diyarbakır, Elazığ, Sivas, Bitlis) herhangi bir karışıklık çıktığında İtilaf Devletleri bu illeri işgal edebileceklerdir (Ateşkesin 24. maddesi).
24. maddenin İngilizce metninde altı vilayet “Six Armenian Vilayets” altı Ermeni vilayeti olarak geçmektedir. Bundan hareketle bu şehirlerin Ermenilere verileceği ve bölgede Ermeni Devleti’nin kurdurulacağı sezilmektedir. Ermeniler korunarak ileride kurulması planlanan Ermeni Devleti’ne ortam hazırlanmaya çalışılmıştır.
UYARI: Osmanlı Devleti, Mondros Ateşkesi’ni imzalayarak kayıtsız şartsız İtilaf Devletleri’ne teslim olmuş ve fiilen sona ermiştir. Bu durumda Osmanlı Devleti çökmüş, galip devletlerin hakkında vereceği karara razı olmuş ve Anadolu’nun işgalini kabullenmiştir. İngiltere ise, tek başına ateşkesi imzalayarak Fransa ve İtalya’ya üstünlük sağlamıştır.


BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI (1914 – 1918)

1. Savaşın Nedenleri

Birinci Dünya Savaşı’nın çıkmasında;
- Almanya ile İngiltere arasındaki hammadde ve pazar rekabeti
- Fransa’nın Almanya’ya kaptırdığı Alsas – Loren kömür havzasını geri almak istemesi
- Rusya’nın dünya ticaretinde pay sahibi olmak amacıyla sıcak denizlere ulaşmak ve Balkanlarda otoritesini artırmak için Slav toplulukları kendi idaresi altında birleştirmek istemesi
- Sömürgecilik yarışına geç katılan İtalya’nın Akdeniz’de etkinliğini artırmak ve yeni sömürgeler elde etmek istemesi
- Avusturya – Macaristan İmparatorluğu’nun ülkesindeki ulusçuluk hareketlerini engelleyerek birliğini korumaya ve Balkanlarda gücünü artırmaya çalışması
- Avusturya – Macaristan veliahtının Saraybosna’da bir Sırp tarafından öldürülmesi
gibi nedenler etkili olmuştur. Avusturya – Macaristan veliahtının öldürülmesi, Birinci Dünya Savaşı’nı fiilen başlatmıştır.
2. Osmanlı Devleti’nin Savaşa Girmesi
Birinci Dünya Savaşı başladıktan sonra Osmanlı devleti;
- Tarafsızlığını ilan etti.
- Seferberlik ilan ederek Boğazları kapattı.
- Kapitülasyonları tek taraflı olarak kaldırdığını açıkladı.
Osmanlı Devleti, Avrupa devletlerinin arka arkaya savaşa başlaması üzerine siyasal yalnızlıktan kurtulmak amacıyla Anlaşma Devletleri’yle ittifak girişimlerinde bulundu. Ancak İngiltere ve Fransa Osmanlı Devleti’ni müttefik olarak kabul etmediler. Anlaşma Devletleri’nin Osmanlı İmparatorluğu’yla ittifak yapmamalarında; Osmanlı Devleti’nin askeri ve ekonomik yönden iyice zayıflamış olması, Osmanlı topraklarını paylaşmak istemeleri, Rusya’nın Osmanlı topraklarında emellerinin olması ve İngiltere’nin Rusya’yı kaybetmek istememesi gibi nedenler etkili olmuştur.
İtilaf Devletleri Osmanlı Devleti’nin savaş sırasında tarafsız olmasını istiyorlardı. İtilaf Devletleri’nin bu politikasında;
- Yeni cephelerin açılmasını önlemek istemeleri
- İngiltere’nin Uzak Doğu sömürge yollarını güvenlik altında tutmak istemesi
etkili olmuştur.
Anlaşma Devletleri’yle ittifak yapma olanağı bulamayan Osmanlı Devleti, Almanya’ya yönelmiş ve bu devletle ittifak kurmuştur. Almanya, Osmanlı Devleti’yle ittifak kurarak;
- Yeni cepheler açarak üzerinde yoğunlaşan Anlaşma Devletleri’nin baskısını azaltmayı
- Halifeliğin Türk ve İslam dünyasındaki manevi gücünden faydalanarak İngiltere ve Fransa sömürgeleriyle Rusya’da isyanlar çıkarmayı
- Osmanlı Devleti’nin jeolojik durumundan faydalanarak Boğazları ve İngiltere’nin Uzak Doğu’ya giden sömürge yollarını elde tutmayı
- Berlin – Bağdat demiryolu hattını kurarak Musul ve Kerkük petrollerinden faydalanmayı
amaçlamıştır.
Osmanlı Devleti’nin savaşa girmesinde;
- 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılın başlarında kaybedilen toprakların geri alınmak istenmesi
- İttihat ve Terakki Fırkası’nın Alman hayranlığı ve askeri ıslahatlarda Almanya’dan faydalanılması
- Osmanlı Devleti’nin kapitülasyonlar ve Düyun-u Umumiye İdaresi’nden kurtulmak istemesi
- Osmanlı Devleti’nin siyasi yalnızlıktan kurtulmak istemesi
- Osmanlı devlet adamlarının Almanya’nın desteğiyle ülkenin kalkınabileceğine inanmaları
gibi nedenler etkili olmuştur.
Akdeniz’de bulunan Goben ve Breslav isimli Alman savaş gemileri, İngiliz donanmasından kaçarak Osmanlı Devleti’ne sığındılar (11 Ağustos 1914). Osmanlı Devleti, tarafsızlığını korumak için bu gemileri satın aldığını bildirdi. Daha sonra Goben’e Yavuz, Breslav’a ise Midilli isimleri verildi. İtilaf Devletleri bu durumu protesto ettiler. Bir süre sonra Yavuz ve Midilli başta olmak üzere Alman amiralinin komutasındaki Türk donanması Karadeniz’e açılarak Rusya’nın bazı limanlarını ve gemilerini bombaladı (23 Ekim1914). Bu olay üzerine Rusya, 1 Kasım 1914’te Osmanlı Devleti’ne savaş açarak Kafkasya’dan saldırıya geçti. Osmanlı Devleti de 12 Kasım 1914’te Rusya, İngiltere ve Fransa’ya savaş açarak Birinci Dünya Savaşı’na girmiş oldu. Osmanlı Devleti’nin Birinci Dünya Savaşı’na girmesi sonucunda;
- Yeni cepheler açılmış ve savaş alanı genişlemiştir.
- İngiltere Kıbrıs’ı topraklarına kattığını açıklamıştır.
- Osmanlı Devleti tek taraflı olarak kapitülasyonları kaldırdığını ilan etmiştir.
- Osmanlı Devleti birçok cephede birden savaşmak zorunda kalmıştır.
3. Osmanlı Devleti’nin Savaştığı Cepheler
Kafkasya Cephesi
Rusya, Osmanlı Devleti’ne savaş ilan ettikten sonra Kasım ayı başında saldırıya geçerek Türk topraklarını işgale başladı. Başkomutan vekili Enver Paşa Almanların etkisiyle;
- Bölgedeki Türk ve Müslüman halkın ayaklanmasını ve desteğini sağlamak
- Orta Asya’daki Türklerle birleşmek ve Turan idealini gerçekleştirmek
gibi nedenlerle harekete geçti. Enver Paşa cepheye gelerek 22 Aralık 1914’te Sarıkamış Harekatı’nı başlattı. Ağır kış şartlarından dolayı 150 bin kişilik Osmanlı ordusunda 90 bin kişi hayatını kaybetti. 1915’te yeniden karşı saldırıya geçen Ruslar 1916 yılı başlarında Erzurum, Muş, Bitlis, Trabzon ve Erzincan’ı ele geçirdiler. Ruslar daha sonra Doğu Karadeniz sahillerine de hakim oldular.
1917’de Rusya’da Bolşevik İhtilali’nin çıkması üzerine Ruslar, 3 Mart 1918’de İttifak Devletleri’yle Brest – Litowsk Antlaşması’nı imzalayarak Birinci Dünya Savaşı’ndan çekilmiş ve bu antlaşma ile Kafkasya (Doğu) Cephesi kapanmıştır. Rusya, Berlin Antlaşması’yla ele geçirdiği Kars, Ardahan ve Batum’u Osmanlı Devleti’ne geri vermiştir.
Çanakkale Cephesi
Anlaşma Devletleri;
- Ekonomik bunalıma giren Rusya’ya yardım etmeyi ve Rusya’nın Doğu Avrupa ve Kafkaslarda savaşı sürdürmesini sağlamayı
- Osmanlı Devleti’nin başkentini ele geçirerek barışa zorlamayı ve Süveyş kanalıyla Hint Yolu üzerindeki baskıyı kaldırmayı
- Balkan devletlerini kendi yanlarında savaşa sokmayı
- Balkanlarda yeni bir cephe açarak İttifak Devletleri arasındaki bağlantıyı koparmayı
amaçlamışlardır.
1915’te saldırıya geçen İngiliz ve Fransız kuvvetleri Türk ordularının direnişi karşısında denizde ve karada yenilgiye uğramıştır. Çanakkale Savaşları’nın Osmanlı Devleti’nin galibiyetiyle sonuçlanması;
- Birinci Dünya Savaşı’nın uzamasına neden olmuştur.
- Anlaşma Devletleri Boğazları geçerek Rusya’ya yardım ulaştıramamış ve Rusya’da Bolşevik İhtilali’ne ortam hazırlanmıştır. Bu ihtilal Rusya’da rejim değişikliğine ve Rusya’nın savaştan çekilmesine yol açmıştır.
- Bulgaristan’ın İttifak Devletleri yanında savaşa girmesini sağlamış ve Almanya ile Osmanlı Devleti arasında karadan bağlantı kurulmuştur.
- Mustafa Kemal, bu cephede kazandığı başarılarla ülke içinde ve dışında tanınmıştır.
Kanal Cephesi
Cephenin açılmasında;
- İngiltere’nin Uzak Doğu’daki sömürgeleriyle bağlantısını keserek asker ve hammadde ihtiyacını karşılamasını engellemek istemesi
- Osmanlı Devleti’nin Mısır’ı İngiltere’den geri almak istemesi
etkili olmuştur.
İngilizlerin asker ve silah yönünden üstün olması, Arapların İngilizler lehine ayaklanması ve Almanlardan gerekli yardımın sağlanamaması Osmanlıların bu cephede başarısız olmalarına ortam hazırlamıştır.
UYARI: Osmanlı Devleti bu cepheler dışında Suriye, Hicaz, Yemen, Irak, Galiçya, Romanya ve Makedonya cephelerinde de savaşmıştır.
4. Tarafsız Devletlerin Savaşa Girmeleri
Japonya
Japonya, Avrupa devletlerinin aralarındaki mücadelelerden faydalanarak Uzak Doğu’da yayılmasını hızlandırmak istedi. 23 Ağustos 1914’te Almanya’ya savaş açan Japonya, Kasım 1914’e kadar Almanların Uzak Doğu sömürgelerini ele geçirerek savaştan çekilmiştir.
İtalya
Birinci Dünya Savaşı’ndan önce İttifak Devletleri grubunda yer alan İtalya, savaş başladıktan sonra tarafsızlığını ilan etti. İtalya’nın Avusturya ile çıkarlarının çatışması, İtilaf Devletleri’nin İtalya’nın Adriyatik Denizi’ndeki çıkarlarını, Oniki Ada’daki hakimiyetini ve Anadolu topraklarından pay almasını kabul etmeleri gibi nedenler İtalya’nın Anlaşma Devletleri yanında savaşa girmesini sağlamıştır (20 Mayıs 1915).
Bulgaristan
Bulgaristan, İkinci Balkan Savaşı’nda Yunanistan, Sırbistan ve Romanya’ya kaptırdığı toprakları geri almak ve Ege Denizi ile bağlantısını devam ettirmek istiyordu. Osmanlı Devleti’nin Çanakkale Cephesi’nde İtilaf Devletleri’ni mağlup etmesi Bulgaristan’ın İttifak Devletleri yanında savaşa girmesini sağlamıştır. Böylece, Berlin – Bağdat arasında kara bağlantısı kurulmuştur.
Amerika Birleşik Devletleri
Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine ABD genel dış politikası gereği Avrupa sorunlarından uzak kalmayı esas aldığından savaşın dışında ve tarafsız kaldı. ABD her ne kadar tarafsızlığını ilan etmişse de İtilaf Devletleri’yle ilişkilerini ve onlara yardımlarını devam ettirdi.
1916 yılında İngiltere ile Almanya arasında denizaltı savaşları hızlandı. Bu duruma ABD tepki gösterdi. Ayrıca Almanya’nın, Meksika’yı ABD’ye karşı kışkırtması ve Mart 1917’de iki Amerikan ticaret gemisini batırması ABD’nin İtilaf Devletleri yanında savaşa girmesine neden oldu (2 Nisan 1917). ABD’nin savaşa girmesi Birinci Dünya Savaşı’nın bitişini hızlandırmıştır.
5. Birinci Dünya Savaşı’nı Bitiren Antlaşmalar
18 Ocak 1919’da toplanan Paris Barış Konferansı’nda Birinci Dünya Savaşı’nı sona erdiren antlaşmaların taslağı belirlenmiştir. Hazırlanan barış tasarıları İttifak Devletleri’ne ültimatom şeklinde imzalatıldı ve antlaşmaların başına “Milletler Cemiyeti Paktı” metin olarak konuldu. Böylece, Milletler Cemiyeti’nin hukuki ve siyasi yönden kuruluşu sağlanmış oldu. Anlaşma Devletleri, Almanya ile Versay, Avusturya ile Saint Germain, Bulgaristan ile Neulliy ve Macaristan ile Triannon antlaşmalarını imzalamışlardır. Bu antlaşmalarla;
- Mağlup devletlere askeri sınırlamalar ve ağır ekonomik yükümlülükler kabul ettirilmiştir.
- Savaşa katılan devletlerin sınırları değişmiş, mağlup devletlerin topraklarında yeni devletler kurulmuştur.
6. Birinci Dünya Savaşı’nın Genel Sonuçları
- Osmanlı, Almanya ve Avusturya – Macaristan İmparatorlukları ile Rus Çarlığı parçalanmıştır.
- Polonya, Çekoslovakya, Yugoslavya, Litvanya, Macaristan ve Türkiye gibi yeni devletler kurulmuştur.
- Dünya barışını korumak amacıyla Cemiyet-i Akvam (Milletler Cemiyeti) kurulmuş, sömürgeciliğin yerini manda yönetimi almıştır.
- Sınırların çizilmesinde “milliyetçilik” ilkesine dikkat edilmemesi azınlıklar sorununa neden olmuştur.
- Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılması, Almanya, Avusturya – Macaristan ve Rusya’daki değişiklikler Orta Doğu ve Avrupa’da dengelerin bozulmasına ve otorite boşluğuna neden olmuştur.
- Ümmetçilik anlayışı sona ermiş, Araplar Osmanlı Devleti’nden ayrılmıştır. İlk kez kimyasal silahlar, denizaltı ve tanklar bu savaşta kullanılmıştır. Kimyasal silahların ve uçakların kullanılması sivil savunma teşkilatının kurulmasında etkili olmuştur.
- Savaş sonunda Almanya’ya çok ağır şartlarda antlaşma imzalatılması ve İtalya’ya savaş içerisinde vaad edilen toprakların verilmemesi İkinci Dünya Savaşı’na neden olmuştur.


TRABLUSGARP SAVAŞI ve BALKAN SAVAŞLARI

TRABLUSGARP SAVAŞI

Trablusgarp Savaşı’nın çıkmasında;
- Sömürgecilik yarışında geç kalan İtalya’nın sanayisi için hammadde ve pazar arayışı
- Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp’ı koruyamayacak durumda olması
- Coğrafi konumu itibariyle İtalya’ya yakın olan Trablusgarp’ın ticaret yolları üzerinde bulunması ve zengin petrol yataklarına sahip olması
gibi nedenler etkili olmuştur.
1909 yılında Rusya ile gizli bir antlaşma yapan İtalya; Trablusgarp’ta yerleşen İtalyanlara kötü davranıldığını ve Osmanlı Devleti’nin bölgeyi uygarlık alanında geri bıraktığını ileri sürerek 28 Eylül 1911’de Trablusgarp’ın kendisine verilmesini istemiş ve Osmanlı Devleti’ne savaş açmıştır (1911).
Osmanlı Devleti Trablusgarp’a karadan ve denizden yardım gönderemedi. Çünkü, Mısır’a yerleşmiş olan İngiltere’nin tarafsızlığını ilan etmesi, Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp’la kara bağlantısını kesmiş ve deniz gücü olmadığından donanma gönderilememişti. Osmanlı Devleti, yerli halkın teşkilatlandırılması için Kurmay Binbaşı Enver, Kurmay Binbaşı Fethi (Okyar), Kolağası (Yüzbaşı) Mustafa Kemal (Atatürk) ve Nuri Bey (Conker) gibi genç subayları Trablusgarp’a gönderdi. Yapılan savaşlarda Mustafa Kemal, Derne ve Tobruk’ta önemli başarılar kazanmıştır.
Osmanlı Devleti, Balkan Savaşlarının başlaması üzerine İtalya ile Ouchy (Uşi) Antlaşması’nı imzaladı (18 Ekim 1912). Bu antlaşma ile Trablusgarp Savaşı sona ermiştir.
Savaşın Sonuçları
- Osmanlı Devleti, Kuzey Afrika’daki son toprağı Trablusgarp ve Bingazi’yi İtalyanlara bırakarak bu kıtadan tamamen çekilmiştir.
- Rodos’u ve Oniki Ada’yı ele geçiren İtalya, Ege Denizi’nde etkin bir güç haline gelmiş, Osmanlıların Ege’deki hakimiyeti sarsılmıştır.
- Osmanlı Devleti, Balkan Savaşlarından mağlup çıktığından İtalya’ya bırakılan adaları geri alacak güce sahip değildi. İtalya bu nedenle adaları geri vermedi. Oniki Ada, II. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar İtalya’da kaldı. Savaşta mağlup olan İtalya, adaları Yunanistan’a bırakmıştır (1947).

BALKAN SAVAŞLARI

Birinci Balkan Savaşı
I. Balkan Savaşı’nın çıkmasında;
- Rusya’nın tarihi emellerine ulaşabilmek amacıyla Balkan uluslarını Osmanlı Devleti’ne karşı kışkırtması
- Balkan uluslarının iyice zayıflayan ve yıkılmakta olan Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki topraklarını ele geçirmek istemeleri
- Avrupalı büyük devletlerin kendi politikaları doğrultusunda Balkan uluslarını desteklemeleri
- Osmanlı Devleti’nin politik bölünmüşlük içerisinde bulunması ve askeri birliklerinin bir kısmını terhis etmesi
gibi nedenler etkili olmuştur.
Karadağlıların saldırısıyla Birinci Balkan Savaşı başlamıştır (8 Ekim 1912). Bu savaş sırasında Bulgaristan, Yunanistan, Sırbistan ve Karadağ devletleri Osmanlı Devleti’ne karşı aralarında ittifak yaptılar.
Birinci Balkan Savaşı’nda;
- Balkanlardaki Osmanlı ordusunun bir kısmının terhis edilmesi
- Orduda particilik ve ikiciliğin çıkmasından dolayı disiplinin bozulması
- Osmanlı ordularının dört ayrı cephede savaşması ve Balkan uluslarının Avrupalı büyük devletler tarafından desteklenmesi
gibi etkenler, Osmanlı Devleti’nin mağlubiyetine sebep olmuştur.
Birinci Balkan Savaşı’nın Sonuçları
- Osmanlı Devleti, Edirne ve Kırklareli dahil Balkan topraklarından çekilmiştir. Böylece; Midye – Enez hattının doğusundaki topraklar Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmıştır.
- Birinci Balkan Savaşı sırasında Arnavutluk, bağımsızlığını ilan etmiştir. Böylece Arnavutluk, Osmanlı Devleti’nden ayrılan son Balkan Devleti olmuştur.
- Londra’da görüşmeler devam ederken İttihat ve Terakki Partisi Birinci Balkan Savaşı’ndaki yenilgiden dolayı yıpranan Kamil Paşa Hükümeti’ni “Bab-ı Ali Baskını” ile devirerek iktidarı ele geçirmiştir
- Birinci Balkan Savaşı sonunda Bulgaristan Ege Denizi’ne ulaşmış ve Osmanlı Devleti’nin batıda sadece Bulgaristan ile sınırı kalmıştır.
- Birinci Balkan Savaşı’ndan sonra Osmanlıcılık fikrinin başarılı olamayacağı görülmüş ve Türkçülük akımı güçlenmiştir.
- Balkanlarda Türk azınlığı sorunu ortaya çıkmış, Osmanlı Devleti’nin elinden çıkan Balkan topraklarından birçok Türk ve Müslüman Anadolu’ya göç etmek zorunda kalmıştır
İkinci Balkan Savaşı
Londra Antlaşması’na göre en fazla toprağı Bulgaristan almıştı. Büyük bir Bulgaristan Devleti’nin ortaya çıkması ve topraklarını Ege Denizi’ne kadar genişletmesi, Yunanistan ve Sırbistan’ın tepkisine neden oldu. Sonuç olarak Osmanlı Devleti’nden alınan toprakların paylaşımı Balkan ulusları arasında İkinci Balkan Savaşı’nın çıkmasına neden olmuştur.
Birinci Balkan Savaşı’nda yıpranan Bulgar kuvvetleri bütün cephelerde yenilmeye başladı. Bunun sonucunda Bulgaristan Edirne’deki askerlerini geri çekmek zorunda kaldı. Bu durumdan faydalanmak isteyen Osmanlı Devleti harekete geçti. Kurmay Yarbay Enver Bey komutasındaki Türk ordusu Londra Antlaşması’nda belirtilen Midye – Enez sınırını geçerek Kırklareli ve Edirne’yi geri aldı. Türk kuvvetlerinin Meriç nehrinin batısına geçmesine büyük devletler izin vermediler.
İkinci Balkan Savaşı’ndan sonra, Balkan ulusları Osmanlı Devleti’nden aldıkları toprakları Bükreş Antlaşması’yla paylaşmışlardır. Bu antlaşmadan sonra Balkan ulusları Osmanlı Devleti’yle ayrı ayrı antlaşma imzalamışlardır. Osmanlı Devleti bu antlaşmalarla Balkanlarda kalan Türklerin haklarını garanti altına almaya çalışmışlardır.


YATMA ZAMANI

GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...