13 Şubat 2014 Perşembe

ERGENLİK DÖNEMİ (12-17 YAŞ)

Kimliğe Karşı Kimlik Bocalaması
Ergenlik dönemi çocukluktan yetişkinliğe doğru bir geçiş dönemi olarak kabul edilmektedir. İlköğretimin ikinci dönemi-ortaöğretim yılları arasına denk gelen ergenlik dönemi sırasında, organizmada gerçekleşen fizyolojik ve biyolojik değişiklikler, bu çağa bir çocuk olarak giren bireyi, dönemin sonunda genç bir yetişkin biçimine dönüştürür. Kuşkusuz küçük çocuğu, genç bir yetişkin yapan değişiklikler sadece fizyolojik yada biyolojik etkenlere bağlı değildir. Bilişsel (zihinsel) yapıdaki gelişme, zihinsel yetilerin olgunlaşması, dış dünyayı algılama ve kavramada değişikliklere yol açar. Öte yandan çocuğun çevresindeki kişilerin çocuktan beklentilerinde gözlenmeye başlayan değişiklikler, üstlenilen sosyal rollerde de değişikliklere neden olmaya başlar.

Özet olarak bu dönemde hem çocuğun kendisini ve dünyayı algılayışı, hem de diğer insanların çocuğu algılayışı eskisi gibi değildir. Eskiden hep “çocuk” olarak algılanırken, şimdi kimi zaman “çocuk”, kimi zaman da “yetişkin” olarak nitelendirilmektedir. Tüm bu etkenler çocuğu, bir kimlik aramaya doğru iter ve sonuçta çocuk ergenlik döneminden ya “kimliğini kazanmış” olarak ya da “kimlik karmaşası” ile çıkar.

Erikson “kimlik kazanma”yı “kimliğe yönelik olumlu bir duyum” olarak tanımlamakta ve psiko-sosyal olarak, kişinin kendisini iyi hissetmesi ile açıklamaktadır. Başka bir anlatımla kimliğini bulmuş kişinin kendisine, kendi bedenine, nerede olduğuna ilişkin bir güven duygusu vardır ve buna bağlı olarak da kendisini iyi hisseder.

Ergenlik döneminde kimlik arayışı başlamasına rağmen, dönemin sonunda mutlaka kimlik duygusunun kazanılmış olması da gerekmez. Bazı durumlarda kimliğin kazanılması sonraki gelişim dönemlerine ertelenmiş olabilir. Her ergen bu dönemde belirli ölçülerde kimlik bocalaması yaşamakta, ancak bazı ergenlerde bocalamanın şiddeti daha fazla olmaktadır.

Kimlik bocalamasına yol açan etkenler 3 grupta toplanabilir:
  1. Düşünce sistemindeki değişiklikler
  2. Cinsel rollerdeki değişmeler
  3. Meslek seçimine yönelme

Düşünce sistemindeki değişikler: Ergenlik çağıyla birlikte, ergende fiziksel açıdan olduğu kadar bilişsel açıdan ortaya çıkan değişiklikler de dikkati çekmeye başlar. Piaget’nin görüşüne göre bilişsel gelişim birbirlerinden niteliksel farklılıklar gösteren dönemlerle hiyerarşik bir sıra izleyen bir süreç içinde kendini gösterir. Bilişsel gelişimde en son ulaşılan dönem “soyut işlemler” dönemidir ve bireylerin bu döneme erişme yaşları, ergenlik çağına girdiği dönemle çakışır. Bu döneme kadar olaylar arası ilişkiler ve neden-sonuç bağlantılarını, ancak somut işlemler çerçevesinde kavrayan ve düz bir mantıkla bilişsel işlemler yapan çocuklar, bir olaya bakış açılarının farklı olabileceğini anlamaya, problemlerin değişik biçimlerde çözümlenebileceğini görmeye, analiz, sentez, transfer, genelleme gibi üst düzeydeki bilişsel işlemleri yapabilmeye başlarlar.

Ancak soyut işlemler dönemine ergenlerin hepsinin aynı anda girmedikleri gibi, bir bilişsel gelişim döneminden ötekine geçiş de aniden değil, belirli bir süreç içinde gerçekleşir. Bu geçiş süreci içerisindeki ergenler ise, çevrelerinde olup bitenlere ilişkin fikir yürütürlerken, “ergenlik dönemi tarzı” denilebilecek bir mantık işletmektedirler. Bu mantık işletme tarzının bir özelliği “işlem öncesi” bilişsel gelişim düzeyinin bir özelliği olan “ben-merkezci” düşüncenin yeniden ortaya çıkmasıdır. Ergen için önemli olanın kendi düşünceleri ve kendisinin dünyayı algılayış biçimi olması da, bu düşünce tarzının bir ürünü olarak ortaya çıkar. Ergen bu dönemde kendi kendisini çok eleştirir, kendisini çok eleştirdiği için de, herkes tarafından eleştirildiğini sanır. Sanki, herkesin dikkati onun üzerindedir, herkes onun dış görünüşüne çok önem vermektedir.

Ergenin ben-merkezci düşünce biçiminin diğer bir özelliği de, kendi düşüncesinin, kendi inançlarının en doğru, en orijinal olduğunu sanmasıdır. Anlaşılabileceği gibi ergen bir çelişkiler dünyasında yaşamaktadır. Bir yandan, çevresindekilerin kendisine ilişkin düşüncelerine çok önem verirken, bir yandan da kendisini “herkesten daha akıllı” olarak görmektedir. Bu düşünce tarzı, ergen yetişkinliğe doğru ilerleyip kendine uygun bir kimlik geliştirdikçe azalmaya başlar.

Kimliğini kazanması, bir yetişkin olabilmesi için ergenin başlangıçta bir yetişkin modele ihtiyacı vardır. Çevresinde güvendiği, sevdiği, kendisini yargılamadığına, olduğu gibi kabul ettiğine inandığı bir yetişkin bulunduğunda, önceleri ona benzemek, onun gibi olmak ister. Ancak, anne-baba, öğretmen gibi yakın çevresindeki yetişkinler tarafından sürekli eleştiriliyor, davranışları yargılanıyorsa, büyüklerin “kendisini anlamadığına” olan inancı pekişerek onlardan uzaklaşır. Kendisini aralarında rahat edebileceği, anlayış ve hoşgörü bulabileceği en yakın gruba yönelir. Çevremizde gözleyerek yada kitle iletişim araçları yoluyla sık sık tanık olduğumuz gibi çetelerin içine giren, ailesi ile ilişkisini koparan gençler, kimlik bulma krizinde başarılı olamayanlara örnek olarak verilebilir. Ergen, eğer kendisine yakınlık gösteren hiç kimse bulamazsa, bu defa tek başına kalıp içine kapanarak, patolojik davranış örüntüleri geliştirmeye başlayabilir.

Görüldüğü gibi ergenler, kendilerini olduğu gibi yargılamadan kabul eden, sevgi, saygı gösteren, güven ve destek veren özdeşim modelleri ile karşılaşma şansına sahip olurlarsa, sağlıklı bir kimlik geliştirebilirler. Aksi halde kimlik arayışı ya da kimlik karmaşası uzun yıllar boyu devam eder.

Cinsel rollerdeki değişmeler: Ergenlik dönemine gelindiğinde, fiziksel olarak bedende erkek ve dişi özelliklerinin belirginleşmesi ile birlikte, kadın ya da erkek cinsel rollerinin benimsenerek, kimliğe dahil edilmesi işlemi hızlanır.

Hızla değişen sosyo-ekonomik koşullar, geleneksel cinsel rollerdeki değişiklikleri de beraberinde getirmişlerdir. Bir elli yıl geriye gittiğimizde toplumumuzda kadın ve erkek rollerinin çok daha belirgin olduğunu görebiliriz. O dönemlerde kız çocukları genellikle okullarını bitirince evlenirler, anne ve ev kadını olurlardı. Meslek sahibi kadın sayısı günümüze oranla çok daha sınırlı idi. Erkek çocukları ise okullarını bitirince bir meslek ya da iş sahibi olurlar, evlerinin ekonomik sorumluluğunu yüklenirlerdi. 1950’li yıllarda A.B.D.’de yapılan bir araştırma, ergenlik dönemindeki erkek çocukların kimlik duygusunu kazanmada kızlara oranla daha iyi durumda olduklarını göstermiştir. Erkekler gelecekteki eğitimleri ve işlerine yönelik planlar yapmış görünmektedirler. Kızlarda ise bir rol karmaşası ve kararsızlık gözlenmekteydi. Kızların çoğu gelecekle ilgili planlarının belirsiz olduğunu ve gelecekteki yaşamlarının, gelecekteki eşlerine bağlı olarak şekilleneceğini ifade etmekteydiler. Kız çocuklarının kimlikleri ancak evlendikten sonra belirleniyordu. Ancak, kimlik algısında cinsiyete bağlı olarak ortaya çıkan bu farklılık doğal kabul ediliyor ve ergenlerde büyük bir çatışmaya yol açmıyordu.

Günümüze gelindiğinde ise cinsiyet rollerine yönelik kalıp yargılar oldukça değişmiş durumdadır. Kadınlar iş ve meslek yaşamında yüklendikleri sorumluluklarla, geleneksel olarak erkeklere has olduğu düşünülen rolleri de üstlenmeye, erkekler ise ev işlerinde ve çocuk bakımında sorumlulukları eşleriyle paylaşmaya başladılar. Dolayısıyla kadın ve erkek rolleri arasındaki farklıklar günümüzde gittikçe azalıyor gibi görünmektedir.

Bireyin geliştireceği cinsiyet rolleri, içinde yaşadığı toplum ve ailesi tarafından benimsenmektedir. Yapılan araştırmalar kadın yada erkek cinsiyetine ait olarak kabul edilen ve çoğunluk tarafından benimsenen cinsiyet rolleri ile ilgili kalıp yargıların bulunduğunu göstermektedir.

Kadınlara has olduğu düşünülen özellikler; duygusallık, sadakat, yumuşaklık, fedakarlık, şefkatli olmak, konuşkanlık, aileye yönelik olmak, boyun eğmek, titizlik, sıcak insan olmak.

Erkeklere has olduğu düşünülen özellikler; soğukkanlılık, sertlik, bağımsızlık, hırslı olmak, geniş ilgileri olmak, gerçekçilik, atılganlık, kendine güven, saldırganlık, etrafına hükmetmek, üstünlük duygusu, katılık.

Bu kalıp yargılar cinsiyet rolünün kazanılmasında da etkili olmakta, bireyler kendi cinsiyetlerine ilişkin kalıp yargılara uygun davranma eğilimi göstermektedirler. Günümüzde gençler arasında cinsiyet rollerine yönelik kalıp yargıların yaygın olduğu görülmektedir. Bu duruma bağlı olarak ergenler, cinsiyetler arasında bir farklılık olmadığını düşünmelerine karşın, kendi cinslerine has olan özelliklerden sıyrılamamışlardır. Bu ikilem de ergenleri, eskiye oranla cinsiyet rollerine uygun davranışları benimsemede güçlüğe, dolayısıyla kimlik kazanmada daha çok bocalamaya itmiş görünmektedir.

Ergenlere, kimlik bocalamasının üstesinden gelebilmeleri için, kalıp yargılardan etkilenmeden kendi yetenek ve ilgilerine uygun davranış özelliklerini benimsemelerinde yardımcı olunabilir. Kadın ve erkek cinsiyet rollerine ilişkin görüşler iki grupta toplanabilir. Bu görüşlerden birisi, kadın ve erkek cinsiyet rollerinin tek boyutlu olduğunu, yani bireyin sadece kadın veya sadece erkek cinsiyet rollerine sahip olabileceğini savunmaktadır. Diğer görüş ise kadın ve erkek cinsiyet rollerinin iki ayrı boyutta olduğunu ve bir bireyin değişik ölçülerde kadınsı ve erkeksi özelliklere aynı anda sahip olabileceğini savunmaktadır. Kendi cinsiyetini reddetmeden, her iki cinsiyetin özelliklerini potansiyelleri ölçüsünde güvenli bir biçimde taşıyan bireylere “androjen birey” adı verilmektedir. Androjen tipler kendi cinsel kimliğine ilişkin bir rol karmaşasına düşmeden, her iki cinse ait işleri de yapabilir. Örneğin bir kadın taksi şoförü olabilirken, bir erkek de ev işlerinde sorumluluklar yüklenir. Androjen kişilik hakkında araştırmalar yapan Bem(1977), androjen bireylerin kendilerine daha güvenli ve özsaygılarının daha yüksek kişiler olduğunu savunmaktadır.

Androjen davranışlar ana-babalar ve öğretmenler tarafından teşvik edilecek olursa, ergenlerin nasıl bir cinsiyet rolü edineceklerine ilişkin bocalamaları azalacaktır. Böylece de kız öğrencilerin eğitim ve mesleklerinde ilerleme için daha güdülenmiş, erkek öğrencilerin ise kendilerinin ve başkalarının duygularına karşı daha açık, insanlara karşı daha yumuşak ve sevecen olmalarına da yardımcı olunabilir.

Meslek seçimine yönelme: Kişinin seçtiği meslek, yaşam biçiminin nasıl olacağının da önemli belirleyicilerinden biridir. Harcanacak zaman ve para, yükselme şansı, nerede ve nasıl bir yaşam sürüleceği gibi etkenler kişinin meslek seçimini büyük ölçüde etkiler. Erikson’a göre meslek seçimini etkileyen başka bir önemli faktör de, kimlik duygusudur. Kişinin hangi işte başarılı olabileceğine ilişkin algısı da meslek seçimi üzerinde önemli bir rol oynar.

Gençlerin meslek seçimine doğru yönelmeleri lise yıllarına, yani ergenlik dönemine rastlamaktadır. Meslek seçiminin yaklaşması, kimlik duygusunu da tehdit etmeye başlar. Tüm yaşamı etkileyebilecek önemli bir karar vermenin gerginliği, verilen kararın uygunluk derecesine yönelik kuşkular ergeni bir bocalama ve kimlik karmaşası içine sokar ve her ergen bu karmaşayı değişik ölçülerde yaşar.

Günümüzde gençlerin bir mesleğe doğru yönelirken yaşadıkları bocalama, geçmişe oranla çok daha artmış görünmektedir. Teknolojik ilerlemeye bağlı olarak iş ve meslek kollarının sayısındaki hızlı artışa karşılık, bir mesleğe yönelmek için gerekli para ve emek miktarındaki artışlar da gençleri gitgide daha çok zorlamaktadır. Diğer yandan, seçilebilecek meslek sayısındaki artış, gençlerin, değişik mesleklerin gerektirdiği yetenek ve becerilerle, kendi ilgi ve becerilerinin ne kadar çakıştığı konusunda bilgi sahibi olmalarını güçleştirmektedir. Kendilerine uygun bir meslek seçimi için, ortaöğretim yıllarında yeterli yardım alamayacak olurlarsa, öğrencilerin çoğu kendilerine uygun olsun ya da olmasın, popüler olarak kabul edilen bir mesleğe doğru yönelmek istemektedirler. Bir meslek için karar verdikten sonra da sorun bitmemektedir. Üniversite seçme sınavlarında başarılı olamamak korkusu, sınavı kazanırsa yükseköğretimi yürütüp yürütemeyeceği gibi kaygılar öğrenciyi daha çok bocalamaya itmektedir.

Bocalama, kimlik duygusunu da tehdit etmeye başlar. “Ben kimim?, Nasıl biri olmalıyım?, İşim ne olmalı?” türünden sorulardan, kısaca kimlik karmaşasından kurtulmak için bazı gençler bir “askıya alma-erteleme” dönemine girerler ve meslek seçimi gibi önemli kararlar bir süre için ertelenebilir. Gençler kendilerine bir yol çizmeden, eğitimlerini bir süre için yarım bırakıp, geçici işlerde çalışabilirler.

Sonuç olarak, ergene kendini tanıması, ilgi ve yeteneklerini keşfetmesi, kendine uygun mesleğe yönelmesinde yapılan rehberlik ve bunun yanı sıra ergenin kuşku ve korkularına duyarlı, anlayışlı bir yetişkin tutumu, mesleki karar verilirken geçirilen karmaşanın süresini azaltacaktır. Böylece, kimlik duygusunun gelişimi önemli bir engelle karşılaşmadan devam edecektir.

Görüldüğü gibi özellikle düşünce sistemi ve cinsel rollerdeki değişmeler ile meslek seçiminin beraberinde getirdiği güçlükler ergeni bir kimlik karmaşası içine sokmaktadır. Kimlik karmaşası, kimi gençler için “olumsuz” bir kimlik bulma ile de sonuçlanabilmektedir. Özellikle genç, çevresindeki anne-baba, öğretmen gibi kişilerin kendisine yönelik beklentilerini karşılayamayınca, onların isteklerine bir tepki olarak, beklenenin tam tersine olumsuz bir kimlik geliştirebilmektedir. Örneğin, sınıfın en başarılısı olması istenen, aldığı düşük bir notun ailesi tarafından hiçbir zaman hoş görülmediği bir lise öğrencisi, aslında yükseköğretim yapmayı düşündüğü halde liseyi yarıda bırakabilmekte; her zaman düzenli olması, davranışlarının kontrollü olması için zorlanan bir başkası da ailesinden uzaklaşıp, gençlik çetelerine katılabilmektedir. Gazete haberlerine dikkat edilecek olursa, kendini baskı altında hissettiği için özgür olmak, gönlünce yaşamak için evlerinden kaçtıklarını ifade eden gençlerin büyük bir çoğunlunun, ergenlik döneminde olduğu görülebilir.

Erikson’un özdeşim kurma ve kimlik karmaşası üzerine görüşleri, ergen davranışını anlamamızı kolaylaştırmaktadır. Özellikle lise öğrencilerinin bir bölümü karar vermenin bunaltısı, cinsel rollere yönelik karmaşa, hatta psiko-sosyal bir erteleme süreci yüzünden derslere ilgilerini kaybedebilirler. Öğrenciye yakın anlayışlı bir öğretmen tutumu ve okul-aile işbirliği ile gence verilen psikolojik destek ve rehberlik, bu dönemde olumsuz bir kimliğe yönelmeyi önleyecektir.


Kaynak: GELİŞİM VE ÖĞRENME (12. Baskı)
Prof.Dr. Münire Erden
Doç Dr. Yasemin Akman


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

YATMA ZAMANI

GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...