22 Ocak 2014 Çarşamba

TÜRKİYE’DE YERLEŞME

Beşeri coğrafya bakımından yerleşme, insanın herhangi bir alanı yurt edinmesi ve orada sürekli yaşaması olayıdır. Geniş anlamı ile yerleşme, insanların sürekli oturduğu ve yararlandığı sahadır.
A.  YERLEŞME ALANINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
1.   İklim
Yerleşmeyi etkileyen en önemli faktördür. Dünyada orta kuşak karalarında iklim koşulları uygun olduğundan nüfus fazla iken; çöllerde, kutup bölgelerinde, bataklıklarda ve yüksek dağlık alanlarda, iklim koşulları uygun olmadığından nüfus çok azdır. Yine, ekvatoral bölgede 0 – 1000 metre yükseltileri arasında, aşırı nemli, ve bunaltıcı bir iklim etkili olduğundan Amazon ile Kongo havzalarında da nüfus azdır.
2.   Yeryüzü Şekilleri
Dağlık, çok engebeli ve yüksek sahalar, yerleşmelerin kurulmasını ve gelişmesini önemli ölçüde engellemektedir. Buna karşılık düz ovalık alanlarda tarım, ulaşım, sanayi faaliyetleri daha çok geliştiğinden nüfus fazladır. Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde nüfus yoğunluğunun az, Marmara ve Ege bölgelerinde fazla olması buna örnektir.
3.   Toprak
Verimsiz toprakların bulunduğu yerler nüfusça tenha iken (Tuz gölü çevresi), verimli toprakların bulunduğu yerlerin nüfusu fazladır (Çukurova ve Ege ovaları gibi).
4.   Ekonomik Kaynaklar
Ekonomik kaynakların fazla olduğu, sanayi, ticaret faaliyetlerinin yoğun olduğu, maden ve enerji kaynaklarının çok bulunduğu yerlerde nüfus yoğunluğu artmaktadır. Ülkemizde Marmara Bölgesi ile Zonguldak, Karabük, Ereğli, Batman gibi merkezlerin nüfusça yoğun olmaları ekonomik kaynakların çok olmasındandır. Ekonomik kaynakların yetersiz olduğu bölgelerde, halk geçimini temin etmek için göç etmekte ve nüfusları azalmaktadır.
Bir yerleşim merkezinin gelişmesinde; iklim, yeryüzü şekilleri, toprak ve ekonomik kaynakların yanı sıra endüstri, yer altı kaynakları, idari yapı, turizm, eğitim, dini konum, tarım, ulaşım, ticaret ve mimari gibi faaliyetler de etkili olur.
B.  TÜRKİYE’DE YERLEŞME ŞEKİLLERİ
İnsanların yaşayış biçimi bakımından yerleşmeler kır ve kent olmak üzere ikiye ayrılır.
1.   Kır Yerleşmeleri
Geçimini tarım ve hayvancılıktan sağlayan insanların oluşturduğu yerleşmelerdir. 2000 yılına göre, Türkiye nüfusunun % 34,99’u kır yerleşmesi şeklindedir. Kır yerleşmeleri; köy altı yerleşmeleri, köyler ve beldeler olmak üzere üç grupta toplanabilir.
a.   Köy Altı Yerleşmeleri
Bu tür yerleşmeler köy ile tek ev arasında bir geçiş tipidir. Köy altı yerleşmelerinin çoğu geçicidir. Buralarda yılın belirli bölümlerinde kalınır. Bazen de geçici yerleşmeler sürekli yerleşmelere dönüşebilmektedir. Başlıca köy altı yerleşmeleri şunlardır:
Yayla: Yaz aylarında hayvanları otlatmak ve onlardan elde edilen ürünleri değerlendirmek ya da dinlenmek ve serinlemek amacıyla oluşturulan yerleşmelerdir. Yaylacılık Karadeniz, Akdeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde yaygındır.
Mezraa: Kültür bitkileri yetiştirilebilecek ya da hayvan beslenebilecek bir alanda, birkaç ev ile bu evlerin eklentilerinden oluşan yerleşmelerdir. Ülkemizdeki mezraların çoğunluğu Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindedir.
Kom: Köylerden uzakta, büyük çayırlıklar içinde kurulmuş evler ve eklentilerinden oluşan yerleşmelerdir. Komlara daha çok yaz aylarında yerleşilir ve kış başlarında terk edilir. Komlar daha çok hayvan yetiştirmek ve beslemek amacıyla kurulmuştur. Doğu Anadolu kom yerleşmelerinin en çok olduğu bölgedir.
Ağıl: Köylerin yakınında, özellikle küçükbaş hayvanları geceletmek için hazırlanmış etrafı çevrili yerlerdir. Genelde üstü açık olan ağılların bir köşesinde de çoban kulübesi vardır.
Oba: Hayvancılık yapan ailelerin kurdukları, birkaç evden ya da birkaç çadırdan oluşan geçici yerleşmelerdir. Ege Bölgesi, Güney Marmara, Doğu Karadeniz, Orta Karadeniz, Batı Toroslar ve Güneydoğu Toroslar’da yaygındır.
Divan: Hepsi birlikte bir köyü oluşturan, ancak birbirlerinden uzakta kurulmuş olan mahallelerdir. Divanlar geçici yerleşmelerden değildir.
Çiftlik: Çiftlikler, ekonomik anlamda bir tarım ve hayvancılık işletmesidir. Bazı çiftliklerde yalnızca tarım veya hayvancılık yapılırken, bazılarında her ikisi de birlikte yapılmaktadır. Çiftliklerde, çiftlik evi ile çiftlik arazisi yer alır. Ege, Akdeniz ve İç Anadolu bölgeleri ile Trakya’da çiftlikler yaygındır.
Dam: Bağcılıkla birlikte, hayvancılık faaliyetlerinin yapıldığı 15 – 20 evden oluşan geçici yerleşmelerdir. Ege Bölgesi’nde rastlanmakla birlikte ülkemizde pek yaygın değildir.
Dalyanlar: Deniz kıyılarında kurulmuş balık üretme ve avlanma yerleridir. Akdeniz ve Ege kıyılarında yaygındır.
Bağ Evleri: Yalnızca bağcılık yapmak ve üzüm hasat döneminde konaklamak amacıyla bağların içinde veya çevresinde yapılmış olan evlerdir. Ege Bölgesi’nde yaygındır.
Yazlık Sahil Yerleşmeleri: Deniz kıyılarında yaz aylarında yerleşilen ve iç turizme hizmet eden yerleşmelerdir. Ege, Akdeniz ve Marmara kıyılarında yaygındır.
Bütün bunların yanında; taş, kireç ve kum ocakları, değirmenler, kara yolları boyunca yer alan otel ve lokantalar ile akaryakıt istasyonları köy altı yerleşmeleri arasında sayılmaktadır.
b.   Köyler
Köyler, Türkiye’nin en küçük idari birimleridir. Köylerin ekonomisi tarıma dayanır. Köy halkının geçim kaynağı tarla ürünleri, bağcılık, meyvecilik, ormancılık ve hayvancılıktır. Muhtar tarafından yönetilen köyler, devamlı yerleşmelerdir. Türkiye’nin her tarafında köy yerleşmeleri yaygındır. Türkiye’de 1996 yılına göre 36 433 köy yerleşmesi vardır.
c.   Beldeler
Köy yerleşmeleri ile kent yerleşmeleri arasında bulunan ve her iki yerleşme biçimine ait bazı özellikleri taşıyan yerleşmelerdir. Beldelerde yaşayan halk genelde tarımla geçinmekle birlikte, ticaret ve zanaatla uğraşanlar da vardır. Beldeler zamanla gelişerek ilçelere dönüşebilmektedir. Nitekim ülkemizde; Bodrum, Marmaris, Çeşme, Seydişehir, Aliağa, Dalaman, Çamlıyayla gibi birçok belde gelişerek ilçe olmuşlardır.
Köylerin daha gelişmiş bir biçimi olan beldelerde, belediyeler kurulmuştur. Kırsal kesimdeki yerleşmeler toplu ve dağınık olmak üzere ikiye ayrılır.
Toplu Yerleşme: Evlerin birbirine yakın olduğu yerleşme biçimidir. Suyun az olduğu yerlerde ve arazinin düz olduğu ovalık alanlarda insanlar toplu olarak yerleşmişlerdir. Türkiye’de İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde toplu yerleşmeler fazladır.
Dağınık Yerleşme: Suyun (yağışların) bol olduğu yerlerde, arızalı ve eğimli bölgelerde, evlerin birbirinden uzak olduğu bahçeler içerisinde insanlar dağınık olarak yerleşmişlerdir. Türkiye’de Karadeniz Bölgesi, dağınık yerleşmenin en yaygın olarak görüldüğü yerdir.
2.   Şehirler (Kentler)
Nüfuslarının çokluğu ve kapladıkları alanın genişliği bakımından köy ve beldelerden ayrılan en büyük yerleşmelerdir. Şehirlerde sanayi ve hizmet sektörü gelişmiştir. 2000 yılına göre, Türkiye nüfusunun % 65,01’i kent yerleşmesi şeklindedir. Ülkemizde özellikle sanayinin gelişmesine paralel olarak göç olayı artmış ve yeni kentler ortaya çıkmıştır. Mevcut kentlerde de aşırı büyümeler meydana gelmiştir. Türkiye’de kentleşme hızı, sanayileşme hızından daha yüksektir. Bu durum kentlerde bir çok problemi de beraberinde getirmiştir. Yurdumuzda kentleşme oranının en yüksek olduğu bölge Marmara Bölgesi’dir. Bu durum, bölgenin çok göç aldığını ve sanayileşmede ileri gittiğini gösterir. Marmara Bölgesi’ni Ege, İç Anadolu, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgeleri takip eder. Kentleşme oranı en az Karadeniz Bölgesi’nde görülür.
Türkiye’de şehirler nüfuslarına ve fonksiyonlarına göre olmak üzere iki gruba ayrılır.
a.   Nüfuslarına Göre Şehirler
Küçük Şehirler: Nüfusları 10 bin ile 25 bin arasındaki şehirlerdir.
Orta Büyüklükteki Şehirler: Nüfusları 25 bin ile 100 bin arasındaki şehirlerdir.
Büyük Şehirler: Nüfusları 100 bin ile 500 bin arasındaki şehirlerdir.
Metropolitan Şehirler: Nüfusları 500 binden fazla olan şehirlerdir. Çok büyük şehirler de denir.
b.   Fonksiyonlarına Göre Şehirler
Tarım Şehirleri: Şehrin kurulması, gelişmesi ve halen devam etmesinde tarım faaliyetleri etkilidir.
Karadeniz Bölgesi’nde; Giresun, Rize, Düzce, Bafra, Erbaa, Niksar.
Marmara Bölgesi’nde; Kırklareli, İnegöl, Lüleburgaz.
Ege Bölgesi’nde; Akhisar, Turgutlu, Salihli, Alaşehir, Ödemiş, Söke, Tire.
Akdeniz Bölgesi’nde; Kadirli, Ceyhan, Kilis, Kırıkhan, Burdur.
İç Anadolu Bölgesi’nde; Karaman, Aksaray, Kırşehir, Nevşehir ve Niğde tarım şehirlerine en iyi örneklerdir.
Ticaret Şehirleri: Genellikle ulaşım yolları üzerinde bulunan bu şehirlerde iç ve dış ticaret canlıdır. İstanbul ve İzmir en önemli ticaret şehirleridir. Denizli, Manisa, Aydın, Konya, Eskişehir, Erzurum, Malatya, Elazığ, Van, Şanlı Urfa, Gazi Antep ve Diyarbakır önemli ticaret şehirlerindendir. İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya, İskenderun ve Trabzon gibi merkezlerde, serbest ticaret bölgeleri kurulmuştur. Bu bölgelerin işlerlik kazanması ile ticarete dayalı faaliyetler gelişecek ve şehirlerin ticari fonksiyonları artacaktır.
Liman Şehirleri: İthal ve ihraç ürünlerimizin deniz yoluyla geldiği limanlara sahip şehirlerdir. İstanbul, İzmir, Mersin, Antalya, Trabzon, Samsun, Zonguldak, Ereğli ve İskenderun örnek olarak verilebilir. İstanbul aynı zamanda en büyük liman şehrimizdir.
Sanayi Şehirleri: Kentlerin hızlı büyümesinde en etkili olan faktördür. Fabrikaların ve atölyelerin yoğun olduğu şehirlerdir. İstanbul, İzmit, Adapazarı, Bursa, İzmir, Adana, Batman, Karabük, Ereğli, İskenderun, Seydişehir gibi merkezler örnektir.
İdari, Askeri ve Kültürel Şehirler: Ankara ve Diyarbakır gibi iller idari şehirler hüviyetindedir. Sarıkamış, Erzurum, Erzincan, Konya, Malatya gibi şehirlerde de askeri fonksiyonlar ağır basmaktadır. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi şehirler aynı zamanda kültür şehirleridir.
Turizm Şehirleri: Gelirlerinin önemli bir bölümünü turizmden karşılayan şehirlerdir. İstanbul, İzmir, Antalya, Alanya, Kuşadası, Marmaris, Bodrum, Nevşehir, Göreme, Fethiye, Bursa turizm şehirlerine en iyi örnektir. Turizm şehirlerinde, nüfus yıl boyunca sabit olmayıp, mevsimler arasında büyük değişmeler görülebilir.
Maden ve Enerji Kaynaklarının Bulunduğu Şehirler: Zonguldak, Soma, Tavşanlı, Elbistan, Batman, Seydişehir gibi merkezler örnek verilebilir. Bu şehirlerin nüfusları maden zenginliğinin bitmesine göre azalabilir.
C.  ŞEHİRLERİN GELİŞMELERİ VE SORUNLARI
Türkiye, özellikle 1950 yılından itibaren hızlı bir gelişme süreci içine girmiştir. Şehirleşmenin artmasında; nüfusun hızla artması, ulaşım ağının ve teknolojinin gelişmesi, köyden şehre olan yoğun göçler gibi faktörler etkili olmuştur. Bu durum, beraberinde bir çok sorun getirmiştir. Şehirlerin başlıca sorunları şunlardır:
1.      Gecekondulaşma: Şehirlerin en büyük sorunlarındandır. Şehirleşme sonunda, gecekondular hızla artmış ve şehir içinde ayrı bir semt meydana gelmiştir. Gecekondulardan oluşan semtlerde yol, kanalizasyon gibi alt yapı hizmetleri yetersiz kalmıştır.
İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin, Gazi Antep gibi şehirler, gecekondu semtlerinin en yaygın olduğu semtlerdir şehirlerdir.
2.      Düzensiz Yapılaşma: Hızlı şehirleşme, düzensiz yapılaşmayı da beraberinde getirmiştir. Sanayi tesisleri, yerleşme alanlarına ve tarım arazileri üzerine kurulmuştur. Bunun sonucunda çevre kirlenmiştir. Şehirleşme hızı fazla olduğundan, önceden bulunan ana caddeler trafik yükünü kaldıramaz hale gelmiş, trafik düzensizliği başlamıştır.
3.      Yeşil ve Açık Alanların Yetersizliği: Bugün, şehirlerimizin hepsinde insanların dinlenebileceği, çocukların oynayabileceği yeşil ve açık alanlar yetersizdir. Bu durum hızlı kentleşmenin bir sonucudur.
4.      Hava Kirliliği: Özellikle kış aylarında, hava kirliliği bütün şehirlerimizde artmaktadır. İstanbul, Bursa ve Ankara gibi illerde görülen hava kirliliği doğal gaz ve ithal kömür sayesinde önemli oranda giderilmiştir.
5.      Çöplerin Toplanması ve Depolanmasındaki Zorluklar: Yoğun nüfuslu şehirlerde, sanayi tesislerinde ve meskenlerden çıkan katı atıkların toplanması ve depolanmasında önemli zorluklarla karşılaşılmaktadır. Bu durum çevre kirliliğine yol açmaktadır. Özellikle sanayi tesislerinden çıkan kirli ve zehirli maddeler çevre kirliliğini en üst düzeye çıkarmaktadır. İzmit ve İzmir körfezleri ile İstanbul’da Haliç kirlilik konusunda ün yapmışlardır.
6.      Sosyal ve Kültürel Gelişimin Sağlanamaması: Normal koşullar altında, şehirler ülkeye sosyal ve kültürel alanda öncülük etmelidirler. Ancak, şehirlerdeki hızlı nüfus artışı sosyo – kültürel yapılaşmayı alt üst etmiştir. Bu nedenle, özellikle gecekondu semtlerinin yaygın olduğu kentlerde kırsal kültür devam etmektedir.
7.      Şehirlerde Rahat ve Modern bir Şekilde Yaşama Durumunun Ortadan Kalkması: Şehirlerdeki sanayi tesisleri ve diğer sektörler, hızla artan nüfusun hepsini istihdam edememektedir. Bunun sonucunda da işsiz sayısı artmaktadır. Ekonomik zorluklar arttığı için, insanlar geçimini temin etmekte güçlükler çekmektedir.
D.  TÜRKİYE’DE MESKEN TİPLERİ
Meskenler, insanların oturduğu, barındığı ve yaşadığı yerlerdir. Özellikle kır yerleşmelerinin yapımında kullanılan malzemeler doğal çevre ile yakından ilgilidir. İklim özellikleri, jeolojik yapı ve bitki örtüsü meskenlerin malzemesini etkileyen doğal faktörlerdir. Bunun yanında ekonomik ve kültürel seviye de meskenlerin malzemesini etkiler. Meskenler dört gruba ayrılır:
1.   Ahşap Meskenler: Bu tür meskenlerin dağılışı, ormanların dağılışı ile yakından ilgilidir. Ormanlık yörelerdeki meskenlerde daha çok ahşap malzemeler kullanılır. Karadeniz Bölgesi ahşap meskenlerin en yaygın olduğu bölgedir. Akdeniz, Marmara ve Ege’de de orman köylerinde ahşap evlere yaygın olarak rastlanır. Bu mesken tipi ülkemizde giderek azalmaktadır.
2.   Toprak Meskenler: Taş ve ahşap malzemelerin bulunmadığı, yarı kurak bölgelerin meskenlerinde toprak malzeme kullanılır. Killi topraklar samanla karıştırılarak çamur haline getirilir ve kerpiç elde edilir. Bu kerpiçler yapı malzemesi olarak meskenleri oluşturur. Toprak meskenler İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yaygındır.
3.   Taş Meskenler: Bir yerin çevresinde taş malzemeler yaygınsa konut yapımında taşlar kullanılır. Taşların bulunması o  yerin jeolojik özelliklerine bağlıdır. Dayanıklı ve çabuk işlenebilir olan taşlar daha çok tercih edilir. Andezit, bazalt ve kireç taşı en çok kullanılan taşlardır. Taş meskenler Doğu Anadolu, İç Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde yaygındır. Güneydoğu Anadolu’da da Karacadağ çevresinde görülür.
4.   Betonarme Meskenler: Yapı tekniğinin gelişmesi ile birlikte, belde ve kentlerdeki meskenlerin hemen hemen tamamı betonarme evlere dönüşmüştür. Yeni yapılan modern evler beton ve demir kullanılarak yapılmaktadır. Betonarme evler genellikle çok katlıdır.

TÜRKİYE’DE NÜFUS HAREKETLERİ

A.  NÜFUS ARTIŞI ve NÜFUS ARTIŞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Bir ülkedeki nüfusun sayısal olarak büyümesi nüfusun arttığını gösterir. Türkiye nüfusunun en önemli özelliklerinden biri de nüfusumuzun hızla artmasıdır.
Nüfus artışında etkili olan çeşitli faktörler vardır. Doğumlar, sağlık hizmetlerindeki gelişmeler ve dıştan yapılan göçler bu faktörlerin başlıcalarıdır.
1.   Doğumlar
Türkiye’de doğum oranının yüksek olması nedeniyle, nüfus artış hızı yüksektir. Nüfusun yıl içinde göstermiş olduğu artış hızına yıllık nüfus artış hızı denir. Türkiye’de en düşük nüfus artış hızı binde 10,6 ile 1940 – 1945 yılları arasında olmuştur. En yüksek nüfus artış hızı ise binde 28,5 ile 1955 – 1960 yılları arasındadır.
2.   Sağlık Hizmetlerindeki Gelişmeler
Türkiye’de sağlık hizmetlerinin gelişmesi ve ana – çocuk sağlığı hizmetlerinin yaygınlaşması ile birlikte ortalama insan ömrü uzamıştır. Beslenme koşullarının iyileşmesi de insan ömrünün uzamasında etkili olmuştur. Bunun sonucunda ölümler azalmıştır. Bu durum ülkemiz nüfusunun artmasında etkili olmuştur.
3.   Dıştan Göçler
Türkiye nüfusunun artmasında dışarıdan alınan göçlerin de etkisi olmuştur. Ülkemize çeşitli yıllarda Balkan ülkeleri, Kafkas ülkeleri, Orta Asya ülkeleri ve Orta Doğu ülkeleri ile Kıbrıs’tan göçler olmuştur. Özellikle 1939 yılında Hatay’ın ana vatana katılması ile ülkemiz nüfusu 200 000’den fazla artmıştır.
B.  GÖÇLER
Ekonomik, toplumsal veya siyasal nedenlerle birey veya toplulukların yer değiştirmesine göç denir. Göçlerin çok çeşitli nedenleri vardır.
Doğal nedenler olarak bilinen deprem, volkanik olaylar, iklim değişiklikleri, seller ve taşkınlar göçlere neden olabilir. Toplumsal nedenler olarak bilinen savaşlar, iç karışıklıklar, ihtilaller ve dini sebepler de göçlerde etkilidir. Ancak göçlerin en önemli nedeni ekonomik koşullardır.
Göçler, iç göçler ve dış göçler olmak üzere iki ana grupta toplanabilir.
1.   İç Göçler
Bir ülke içinde bölge, şehir ve köy gibi bir yerden diğerine yönelik nüfus hareketlerine iç göç denir. İç göçlerle bir ülkenin toplam nüfusunda değişme olmaz. Sadece bölgelerin ve illerin nüfusunda artma veya azalma meydana gelir. İç göçler sürekli ve geçici (mevsimlik) olmak üzere ikiye ayrılır.
a.   Sürekli İç Göçler
Ülke içerisinde yer değiştiren insanların, göç ettikleri yerlere yerleşmesiyle gerçekleşir. Bir yere yerleşmek amacıyla yapılan göçler, ülkemizde oldukça önemlidir. Çünkü bu göçler, hem miktar bakımından fazladır, hem de ekonomik, sosyal ve siyasi sonuçları kalıcı nüfus hareketleridir.
Türkiye’de Cumhuriyetin başlangıcından günümüze kadar özellikle kırsal kesimlerden kentlere doğru hızlı bir göç olayı görülmektedir. 1927 yılında kent nüfusu % 24,22 kır nüfusu % 75,78 iken, 2000 yılında kent nüfusu % 65,01 kır nüfusu % 34,99 olarak gerçekleşmiştir. Kırsal kesimlerdeki doğurganlık oranı kentsel alanlardan daha fazla olduğu halde, kır nüfusunun oran olarak azalması, kırdan kentlere doğru göç olgusunun varlığını gösterir.
Türkiye’de sürekli iç göçlerin hızlanmasında etkili olan başlıca faktörler şunlardır:
-         Kırsal alanlardaki hızlı nüfus artışı
-         Miras yoluyla tarım alanlarının daralması ve ailelerin geçimini karşılayamaması
-         Tarım alanlarının yetersiz gelmesi ve buna bağlı olarak tarımsal iş gücünün azalması
-         Kırsal kesimde iş olanaklarının sınırlı olması
-         Ekonomik istikrarsızlık ve sosyal problemler
-         Eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği
-         İklim ve yer şekillerinin olumsuz etkileri
-         Kentlerde sanayinin gelişmiş olmasından dolayı iş olanaklarının fazla olması
-         Kentlerde eğitim ve sağlık hizmetlerinin yaygın olması
-         Tarımda makineleşmenin artması
-         İnsanların daha iyi yaşama istekleri
-         Yeni iş olanakları elde etme amacı
Türkiye’de Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu ile Doğu Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu en çok göç veren yerlerdendir. Buralarda tarımsal toprakların azlığı ve arazinin bozulması nedeniyle geçim sıkıntısı çeken nüfus, göçe yönelmektedir. Artvin, Kars, Gümüşhane, Sinop, Tunceli, Kastamonu, Siirt, Trabzon, Kırıkkale ve Rize illerinde hızlı bir nüfus azalması görülmektedir.
Türkiye’de iç göçlerin çekim merkezleri nüfusu 500 binin üzerinde olan kentlerdir. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Kocaeli, Antalya ve Mersin gibi iller büyük oranda göç almakta, hızlı bir nüfus artması görülmektedir. Aydın, Manisa, Kayseri, Denizli, Eskişehir gibi iller de, büyük ölçüde göç çeken merkezlerdendir. Türkiye’de bazı illerde de ne çok belirli bir göç alma, ne de fazla göç gönderme özelliği vardır. Gazi Antep, Balıkesir, Hatay ve Konya bu iller arasında yer almaktadır.
b.   Geçici (Mevsimlik) İç Göçler
Geçici (mevsimlik) iç göçler, yılın belirli bir döneminde gerçekleştiği için periyodik göçler olarak da bilinir. Bunların bir bölümü eğitim amaçlıdır. Özellikle üniversitelerde okuyan nüfus, öğretimin başlaması ile üniversitelerin bulunduğu kentlere gitmekte ve yılın önemli bir bölümünü burada geçirdikten sonra, öğretim yılının sonunda memleketine dönmektedir.
Geçici iç göçlerin diğer bir şekli, daha çok tarım işçilerinin yer değiştirmesi biçimindedir. Özellikle pamuk ve narenciye toplama mevsimlerinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan yüz binlerce işçi, Çukurova’ya ve Kıyı Ege illerine gitmektedir. Yine, fındık toplama döneminde Ordu, Rize ve Trabzon’a geçici iç göçler olmaktadır.
Geçici göçlerin bir bölümü de, yaylacılık olarak adlandırılan nüfus hareketleridir. Yaylacılık Karadeniz, Doğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde yaygındır. Köy halkının bir yaylalığı, bir de kışlığı vardır. Yazı yaylada geçiren köylüler, havanın soğuması ile birlikte köylerine (kışlaklarına) geri dönerler.
Turistik geziler, tatil amaçlı yer değiştirmeler, spor müsabakalarını izlemek için başka illere gitme, v.s. hareketler de geçici iç göçlerdendir.
Türkiye’deki iç göçlerin başlıca özellikleri şunlardır:
-         Göçler genellikle doğudan batıya doğru olmaktadır.
-         Göç edenler içinde 15 – 44 yaş arasındaki üretici nüfus ağırlıktadır.
-         Erkek nüfus, kadın nüfustan daha fazla göç etmektedir.
-         Sanayileşme göçü artırmaktadır.
-         Göç sonucunda kentlerde hızlı nüfus artışı meydana gelmiştir.
-         Göç edenlerin çoğu sanayi ve hizmet sektöründe çalışmaktadır.
-         Kentleşme hızı sanayileşme hızından yüksektir.
-         Bölgelerin toplam nüfusu ve nüfus yoğunlukları göçlerle hızla değişmektedir.
Bir ülkede yaşanan yoğun iç göçlerin, beraberinde getirdiği bazı sonuçlar vardır. Başlıcaları şunlardır:
-         Düzensiz kentleşme görülür.
-         Kentlerde konut sıkıntısı çekilir.
-         Kent nüfusunda aşırı artma meydana gelir.
-         Kentlerde işsiz insanların sayısı artar.
-         Kentlerin alt yapı hizmetlerinde yetersizlikler görülür.
-         Ülke genelindeki nüfus dağılışında düzensizlikler görülür.
-         Yatırımlar dengesiz olarak dağılır.
-         Kırsal kesimlerin yatırımlarında verimsizlik meydana gelir.
2.   Dış Göçler
Nüfusun yer değiştirmesi sadece ülke sınırları içinde olmaz. İnsanlar uzun süre kalmak, çalışmak veya yerleşmek amacıyla ülke sınırları dışına çıkabilirler. Bu durum dış göçlere yol açar. Bir ülke ile diğer ülkeler arasındaki nüfus alışverişlerine dış göç adı verilir. Bu göçlerle ülkelerin nüfusunda azalma veya artma olur. Dış göçlerin de bazı şekilleri vardır.
a.   Zorunlu Göç (Sığınma Göçü)
Baskı, zulüm veya savaştan kaçarak herhangi bir ülkeye yapılan göç şeklidir. 1979 yılında Rusya’nın Afganistan’ı işgali sırasında 2,5 milyon Afganlı’nın Pakistan’a sığınması örnek verilebilir.
b.   Değiştirme (Mübadele) Göçü
Ülkeler arasındaki antlaşmalarla yapılan göçlerdir. Lozan Barış Antlaşması’na göre 4 bin kadar Türkün Yunanistan’dan ülkemize gelmesi ve 150 bin kadar Rum’un Yunanistan’a gönderilmesi örnek verilebilir.
c.   Gönüllü Göç
Gönüllü olarak başka bir ülkeye sürekli yerleşmek amacıyla yapılan göçlerdir. Avrupalıların Amerika ve Avustralya gibi yeni Dünya kıtalarına göçü örnek verilebilir.
d.   İş Gücü Göçü
Bir ülkeden başka bir ülkeye çalışmak amacıyla insanların gitmesidir. 1950 yılından sonra Türkiye’den Almanya’ya çalışmak amacıyla yapılan göçler örnek verilebilir.
e.   Beyin Göçü
Bilim adamı, ekonomist, doktor, mühendis gibi nitelikli insanların ekonomik nedenlerle başka ülkelere göçmesidir. Ülkemizde yetişen bazı nitelikli elemanların çeşitli Avrupa ülkeleri ile ABD’ye yerleşmeleri örnek verilebilir.
Türkiye’ye dışarıdan yapılan göçler, dışarıya yapılan göçlere göre çok fazladır.
Ülkemize, 1927 ile 1930 yılları arasında çoğu Balkan ülkelerinden olmak üzere yaklaşık 2,2 milyon göç olmuştur. Ülkemize göç gönderen ülkelere bakıldığı zaman, bunların genellikle Osmanlı Devleti sınırları içinde kalan ülkeler olduğu görülmektedir.
Özellikle, 1950 yılından sonra, başta Almanya olmak üzere yurt dışına işçi gitmeye başlamıştır. Günümüzde Fransa, Belçika, Hollanda, İngiltere, İsveç, ABD, Avustralya, Libya, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Orta Asya ülkelerinde işçilerimiz bulunmaktadır.
Türkiye’den yurt dışına yapılan göçler sonucunda, artan nüfusun işsizlik sorunu kısmen çözümlenmiş, ülkemize giren işçi dövizi artmıştır. Ayrıca yurt dışına göç eden insanlarımız, gittikleri ülkelerde Türk kültürünün tanıtılmasını sağlamışlar, ülke turizminin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.

TÜRKİYE’DE NÜFUS

Sınırları belli alanda yaşayan insan sayısına nüfus denir. Nüfus konusu; toplumsal kalkınma, ekonomik kaynakların planlanması ve doğal dengenin korunması açısından günümüzde büyük önem kazanmıştır.
A.  TÜRKİYE’DE NÜFUS VE NÜFUS SAYIMLARI
Nüfus sayımı, belirli bir günde ülke insanlarının sayılması demektir. Nüfus sayımında, yalnızca bir ülkedeki insanların sayısı belirlenmez. Bunun yanında, ülkede yaşayan nüfusun eğitim durumu, yaş ve cinsiyet durumu, ekonomik ve sosyal nitelikler, nüfus artış hızı gibi özellikler de belirlenir.
Türkiye’de ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmıştır. Bu sayımda nüfusumuzun 13.648.200 olduğu tespit edilmiştir. İkinci sayım 1935 yılında yapılmış, daha sonra 1990 yılına kadar her beş yılda bir düzenli olarak nüfus sayımı gerçekleştirilmiştir. 1990 yılında nüfus sayımlarının 10 yılda bir yapılacağı kararlaştırılmıştır. Ancak, 30 Kasım 1997’de ortaya çıkan ihtiyaç nedeniyle bir nüfus sayımı daha yapılmış, bu sayımda nüfusumuz 62.865.574 olarak tespit edilmiştir. Türkiye’de en son nüfus sayımı ise 22 Ekim 2000 tarihinde yapılmıştır. Bu sayımda da nüfusumuz 67.803.927 olarak açıklanmıştır.
Ülkemizde nüfus sayımları ile görevli olan kurum Devlet İstatistik Enstitüsü’dür.
B.  NÜFUS ARTIŞI VE SONUÇLARI
1.   Nüfus Artışı
Sınırları belli bir alanda, belirli bir süre içinde meydan gelen insan sayısındaki çoğalmaya nüfus artışı denir.
Bir yerdeki nüfus artışı doğumlara, ölümlere ve göçlere bağlıdır. Bir yerde doğum oranı ölüm oranından fazla ise orada nüfus artışı var demektir. Nüfusun bu şekilde çoğalmasına doğal artış denir. Genel olarak nüfus artışı doğumlarla ölümler arasındaki farktan kaynaklanan doğal artış biçimindedir. Türkiye’de de durum bu şekildedir. Türkiye’ye zaman zaman dış ülkelerden göçler olsa da nüfus artışında göçlerin etkisi çok sınırlıdır. Nüfus artışında iktisadi, siyasi ve sosyal koşullar, savaşlar ve doğal afetler, sağlık hizmetleri, beslenme koşulları, gelenek ve görenek ile dini inanışlar, eğitim, sanayileşme, kadının iş hayatına girmesi, ölümler, nüfus planlama çalışmaları gibi faktörler etkilidir.
-         1927’de yapılan ilk nüfus sayımında nüfusumuz 13,6 milyon olarak saptanmıştır. 1997’de yapılan nüfus sayımında nüfusumuzun 62,8 milyon olduğu tespit edilmiştir. 2000 yılındaki son sayımda nüfusumuz 67,8 milyon olarak açıklanmıştır. Buna göre geçen 73 yıllık sürede nüfusumuz yaklaşık 5 kat artış göstermiştir. Bu oldukça hızlı bir artışı ifade eder. Bununla birlikte nüfusumuzdaki artış sabit bir hızda olamamıştır.
-         Nüfus artış hızının zaman içindeki değişimi incelendiğinde, 1940 ile 1945 yılları arasında nüfus artış hızının Cumhuriyet dönemi boyunca en düşük düzeye indiği görülür. Bu azalmada, İkinci Dünya Savaşı tehlikesi, asker nüfusunun artması, sağlık sorunlarının artması gibi nedenler etkili olmuştur. 1990 ile 2000 yılları arasında ikinci önemli düşüş görülmüştür. Bu azalmada da halkın eğitim seviyesinin yükselmesi, kent nüfusunun artması ve halkın bilinçlenmesi gibi faktörlerin etkili olduğu söylenebilir.
-         1945 ile 1950 yılları arasında nüfus artış hızımız yeniden yükselerek bir önceki dönemin iki katına çıkmıştır. Savaş sonrasında sağlık koşullarının düzelmesi ve hayat seviyesinin yükselmesi 1950’den sonra da nüfus artış hızının yükselmesini sağlamıştır. Türkiye’nin nüfus artış hızı en çok 1955 ile 1960 yılları arasındaki dönemde gerçekleşmiştir.
2.   Nüfus Artışının Sonuçları
Nüfus artışının ekonomik, toplumsal ve siyasi sonuçları vardır. Bir ülkenin nüfus artış hızı ile kalkınma hızı arasında bir ilişki bulunmaktadır. Nüfus artış hızı kalkınma hızından yüksek ise ülkenin gelişimi azalır. Buna göre hızlı nüfus artışı ülkemizin kalkınmasını güçleştirmektedir. Hızlı nüfus artışının ortaya çıkardığı başlıca sorunlar şunlardır:
-         İşsizliğin artması
-         Kalkınma hızının düşmesi
-         Tasarrufların azalması
-         Kişi başına düşen milli gelirin azalması
-         İç ve dış göçlerin artması
-         İhracatın azalması
-         Demografik (nüfusa bağlı) yatırımların artması
-         Çevre kirlenmesinin artması
-         Belediye hizmetlerinin zorlaşması
-         Konut yetersizliğinin ortaya çıkması
-         İnsanların temel ihtiyaçlarının karşılanmasının zorlaşması
Nüfus artış hızının düşürülebilmesi için, ülkemizde aile planlaması çalışmaları yapılmaktadır. Aile planlamasında temel ilke, herkesin bakabileceği kadar çocuk sahibi olmasıdır. Böylece, mevcut nüfus daha sağlıklı yaşatılır ve daha iyi eğitilirken, nüfusa yeni katılan bireylere de daha iyi olanaklar sağlanabilir.
C.  TÜRKİYE’DE NÜFUSUN COĞRAFİ DAĞILIŞI VE BU DAĞILIŞI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
1.      Türkiye’de Nüfusun Coğrafi Dağılışı
Ülkemiz nüfusunun hızla artmasının sonucu olarak, nüfus yoğunluğu da sürekli olarak artmaktadır. 1927’de yapılan ilk sayımda kilometre kareye 16,8 kişi düşerken, 1997’deki nüfus sayımında kilometre kareye 77 kişi, 2000 yılındaki sayımda kilometre kareye 83,3 kişi düşmüştür.
Demek ki 1927 yılları arasında Türkiye’nin nüfus yoğunluğu yaklaşık 5 kat artma göstermiştir. Ancak ülkemizdeki coğrafi bölgeler, bölümler ve yöreler arasında nüfus yoğunluğu ve miktarı yönünden önemli farklar bulunmaktadır.
Türkiye’de nüfusun ve nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu bölge Marmara’dır. Nüfusun ve nüfus yoğunluğunun en az olduğu bölge ise Doğu Anadolu’dur. Marmara, Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nin nüfus yoğunlukları Türkiye ortalamasının üzerindeyken Karadeniz, Akdeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nin nüfus yoğunlukları Türkiye ortalamasının altındadır.
Türkiye’de en sık nüfuslu il, İstanbul’dur. İstanbul’da Türkiye nüfusunun yaklaşık % 15’i yaşamaktadır. 1997 yılında İstanbul’un nüfusu 9.061.096’dır. 2000 yılındaki sayımda ise 10.018.735 olarak açıklanmıştır. İzmir, Ankara, Adana, Mersin, Bursa, Kayseri, Gaziantep, Samsun, İzmit, Adapazarı, Aydın ve Diyarbakır sık nüfuslanan diğer illerdir.
Türkiye’de en seyrek nüfuslu il ise Tunceli’dir. 2000 yılına göre Tunceli’nin nüfusu 93.584’tür. Artvin, Gümüşhane, Kastamonu, Sinop, Kırklareli, Kütahya, Muğla, Burdur, Bingöl, Bitlis, Ardahan, Iğdır, Şırnak ve Hakkari seyrek nüfuslu diğer illerdir.
2.      Türkiye’de Nüfusun Dağılışını Etkileyen Faktörler
Nüfusun dağılışını etkileyen faktörler, fiziki ve beşeri olmak üzere iki grup altında incelebilir.
a.   Fiziki Faktörler
İklim Özellikleri
Ülkemizde nüfusun yoğun olduğu yerlerin, genelde kıyı bölgeler olmasında ılıman iklimin büyük etkisi vardır. Kurak ve kışları aşırı soğuk geçen yerlerde nüfus fazla yoğun değildir.
Yer Şekilleri
Ülkemizdeki yüksek ve engebeli yerlerde nüfus azdır. Doğu Anadolu Bölgesi, Taşeli Platosu, Menteşe Yöresi gibi yerler bunlara örnek olarak verilebilir.
Toprak Özellikleri
Verimli toprakların bulunduğu alanlar (Çukurova, Gediz, Büyük Menderes) nüfusça kalabalık iken, Tuz gölü çevresi gibi yerlerde verimsiz topraklar bulunduğundan nüfus çok azdır.
b.   Beşeri Faktörler
Sanayileşme
Bütün Dünya’da olduğu gibi, Türkiye’de de sanayileşmenin arttığı yerlerde nüfus yoğunluğu artmıştır. İstanbul, İzmit, Adapazarı, Bursa, Adana ve İzmir buna örnektir.
Tarım
Tarımın geliştiği yerler yoğun nüfusludur. Çukurova, Gediz, Bafra ve Çarşamba ovaları çevresi gibi.
Yer Altı Kaynaklarının İşletilmesi
Madenlerin veya enerji kaynaklarının işletilmesinde yoğun nüfusa ihtiyaç olduğundan, bu alanlarda da nüfus fazladır. Zonguldak, Soma, Elbistan buna örnektir.
Turizm
Ülkemizde, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki merkezlerde turizmden dolayı nüfus yoğunlaşmıştır.
Ulaşım
Ulaşım yolları kavşağında bulunan illerimizin nüfusu artmıştır. Ankara, Kayseri, İstanbul gibi illerin gelişmesinde, ulaşım yolları üzerinde bulunmaları da etkili olmuştur.
Bir ülkenin nüfus dağılımında fiziki faktörler fazla etkiliyse, o ülke sanayileşmemiştir ve daha çok tarım ve hayvancılıkla geçimini temin etmektedir. Nüfus dağılımında beşeri faktörler daha çok etkiliyse, o ülke sanayileşmiş ve gelişmiş ülke demektir.
D.  NÜFUS YOĞUNLUĞU
Nüfus yoğunluğu geniş anlamlı ve genel bir kavramdır. Birim alanda yaşayan insan sayısını ifade eder. Nüfus yoğunluğu üç farklı şekilde hesaplanır.
1.      Aritmetik Yoğunluk
Belli bir alanda yaşayan nüfusun, o yerin alanına bölünmesiyle bulunan sayı, aritmetik yoğunluktur.
Türkiye’nin aritmetik nüfus yoğunluğu 2000 yılında; gerçek alana göre hesaplandığında km kareye 83,3 kişi, iz düşüm alanına göre hesaplandığında km kareye 87,5 kişidir. Ancak bu yoğunluk, çok kaba olarak nüfusun dağılışını gösterir. Oysa il ve ilçelerin nüfusları ve yüzölçümleri dikkate alınarak yapılan aritmetik yoğunluk gerçeğe daha yakın rakamlar verir.
Bir yerde nüfus ne kadar fazla ve yüz ölçüm ne kadar küçükse, aritmetik yoğunluk o nisbette artar.
2.      Tarımsal Yoğunluk
Belirli bir yerde, tarımla geçinen nüfusun tarımsal alana bölünmesiyle elde edilen yoğunluktur.
Türkiye’nin 1950 yılında km kareye 102 kişi olan tarımsal nüfus yoğunluğu, 1980’de 91 kişiye, 1990’da 83 kişiye düşmüştür.
Türkiye’de tarımsal nüfus yoğunluğu bölge ve iller arasında farklılık gösterir. Rize, Artvin ve Hakkari gibi kır nüfusunun fazla, buna karşılık tarım topraklarının az olduğu sahalarda, tarımsal nüfus yoğunluğu artmaktadır. Konya, Şanlıurfa ve Edirne gibi geniş tarım alanlarının bulunduğu illerde ise tarımsal nüfus yoğunluğu azalmaktadır.
3.      Fizyolojik Yoğunluk
Belirli bir yerde, toplam nüfusun tarımsal alanlara bölünmesiyle elde edilen yoğunluktur.
Türkiye’nin 1950 yılında km kareye 136 kişi olan fizyolojik nüfus yoğunluğu, sürekli artarak 1990 yılında km kareye 202 kişiye yükselmiştir.
Türkiye’de fizyolojik nüfus yoğunluğu ilden ile farklılık gösterir. Bu farklılıkta il arazisinin büyüklüğü, tarıma uygunluk derecesi ve illerin toplam nüfus büyüklükleri etkili olur.
Örneğin İstanbul, toplam nüfusun çok olması ve ekili-dikili alanların az olması nedeniyle, fizyolojik yoğunluğun en çok olduğu ildir. Buna karşılık tarım arazileri fazla olan ve nüfusları az olan Edirne, Tekirdağ gibi illerde fizyolojik yoğunluk çok azdır.
E.  TÜRKİYE NÜFUSUNUN ÖZELLİKLERİ
Bir ülke nüfusunun yaş grupları ve cinsiyetlere göre dağılımı, aktif nüfus, çalışan nüfusun ekonomik faaliyet kollarına dağılımı, nüfusun eğitim durumu, kırsal ve kentsel nüfus gibi özellikleri vardır.
1.   Nüfusun Yaş Gruplarına ve Cinsiyete Göre Dağılımı
a.   Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımı
Nüfus, yaş gruplarına göre genç, olgun ve yaşlı olmak üzere üç kısma ayrılır. Bir ülkede 0 – 14 yaş arasındakiler genç nüfus, 15 – 64 yaş arasındakiler yetişkin nüfus, 65 ve üzerindeki yaşlarda bulunanlaryaşlı nüfus olarak adlandırılır.
Nüfusumuzun yaklaşık 1/3’ünden azı genç nüfus yapısındadır. Türkiye’de 0 – 14 yaş grubundakilerin fazla olması beslenme, giyinme, eğitim, v.s. ihtiyaçlarının göz önüne alınmasını gerektirmektedir. Bu alanda yapılan yatırımlara demografik yatırımlar denir.
Gelişmiş ülkelerde genç nüfusun azlığı nedeni ile bu yatırımlar, toplam yatırımların % 12,5’ini oluşturmaktadır. Bu oran az gelişmiş ülkelerde % 42’ye kadar çıkmakta, bu da gelişme hızlarını azaltmaktadır.
Çalışan nüfusun bakımına muhtaç olduğu için, 0 – 14 ile 65 ve üzeri yaş gruplarına bağımlı nüfusdenilmektedir. Bağımlı nüfus oranı gelişmiş ülkelerde az iken, gelişmemiş ve az gelişmiş ülkelerde fazladır.
b.   Nüfusun Cinsiyete Göre Dağılımı
Nüfusun cinsiyete göre dağılımı, bir ülke nüfusunun önemli özelliklerinden biridir. Hemen hiçbir ülkede kadın ve erkek nüfus oranı eşit değildir. Savaşlar, göçler, doğumlar, ölümler, ekonomik yapı kadın ve erkek nüfus oranını etkilemektedir. 1945 yılındaki sayıma kadar, ülkemizde kadın nüfusun erkek nüfustan fazla olduğu görülür. 1945’ten sonra erkek nüfus kadın nüfusunu geçmiştir. Günümüzde de erkek nüfus fazlalık göstermektedir.
1927 yılında yapılan nüfus sayımında 100 kadına 93 erkek nüfus düşerken, 1990 yılında yapılan sayımda 100 kadın nüfusa 103 erkek nüfus düşmüştür.
Ülkemizde dışarıdan göç alan İstanbul, İzmir, Ankara gibi illerde erkek nüfus kadın nüfustan fazladır. Buna karşılık, dışarıya göç veren Trabzon, Tokat, Yozgat gibi illerde erkek nüfus kadın nüfustan azdır.
2.   Aktif Nüfus
Aktif nüfus, çalışan nüfus veya faal nüfus olarak da bilinir. 15 – 64 yaş arasındaki nüfusa çalışma çağındaki nüfus denilmektedir. Çalışabilecek yaştaki nüfus içinde, çalışan nüfus oranı ne kadar çoksa işsizlik oranı o kadar azdır. Genellikle, sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerde işsizlik az iken, az gelişmiş ülkelerde işsizlik fazladır. Türkiye’de nüfusun % 40’ını çocuk, genç ve yaşlı nüfus oluşturduğundan, aktif nüfus oranı gelişmiş ülkelere oranla daha az ve işsizlik oranı daha fazladır.
3.   Çalışan Nüfusun Ekonomik Faaliyet Kollarına Dağılımı
Bir ülkedeki ekonomik faaliyet üç gruba ayrılır.
-         Tarım (Tarla ve bahçe kültürleri, hayvancılık, ormancılık, v.s.)
-         Sanayi (İmalat, madencilik, v.s.)
-         Hizmet (İnşaat, ticaret, turizm, v.s.)
Türkiye’de 1927’de nüfusun % 89,6’sı tarım sektöründe çalışırken % 10,4’ü sanayi ve hizmet sektöründe çalışmıştır. Daha sonraki yıllarda tarım sektöründe çalışanların oranı azalırken, sanayi ve hizmet sektöründe çalışanların oranı artmıştır. Ülkemizde sanayileşme hızının artmasıyla birlikte tarımda çalışanların oranı iyice azalmıştır. 1990 yılında tarım sektöründe çalışanların oranı % 50,5 iken, sanayi ve hizmet sektörlerinde çalışanların oranı % 49, 5 olarak gerçekleşmiştir. Günümüzde tarım sektöründe çalışanların oranı % 50’nin altına düşmüştür.
ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika gibi gelişmiş ülkelerde sanayi ve hizmet sektöründe çalışanların oranı tarıma göre oldukça fazladır. Yunanistan, Türkiye, Portekiz gibi gelişmekte olan ülkelerde ise sanayi ve hizmet sektöründe çalışan nüfus, gelişmiş ülkelere göre daha azdır.
4.   Nüfusun Eğitim Durumu
Eğitim durumu, nüfusun önemli özelliklerinden biridir. Nüfusun eğitim durumu; okuma yazma öğrenenlerden başlayarak en üst eğitim kurumlarına kadar, bu alandaki dağılışını ve bu dağılışın özelliklerini ifade eder. Ülkemizdeki okur yazar oranı 1927 yılından günümüze gelinceye kadar sürekli artmıştır.
1990 yılına göre, nüfusumuzun % 46’sı ilkokul mezunu iken ancak % 3,2’si yüksek okul mezunudur. Ayrıca % 19,7 oranında okur yazar olmayan nüfus vardır. Günümüzde ise okur yazar olmayan nüfus artık çok azdır. Yüksek okul mezunlarının sayısı hızla artmaktadır. 2000 yılında okur yazar oranı erkeklerde % 93,9 kadınlarda % 80, 6 olarak gerçekleşmiştir.
5.   Kırsal – Kentsel Nüfus
Türkiye’de nüfusu 10 000’den az olan yerleşmeler kır yerleşmesi olarak kabul edilir. Bu yerleşmelerin nüfusu kırsal nüfustur. Nüfusu 10 000 ve daha fazla olan yerleşmelere ise kent (şehir), bunların nüfusuna da kentsel nüfus adı verilir.
Türkiye’de 1927 yılındaki sayımda nüfusun % 75,8’i kırsal kesimde, %24,2’si kentlerde yaşamaktadır. Fakat 1950’den sonra, kırsal kesimden kentlere göçlerin artması sonucunda bu oranda büyük değişiklikler gözlenmiştir.
1997 yılındaki sayımda kent nüfusu % 64,69’a yükselirken, kırsal nüfus % 35,31’e düşmüştür. 2000 yılında ise kent nüfusu % 65,01 iken, kır nüfusu % 34,99 olarak tespit edilmiştir. Bu sonuç, ülkemizde sanayi ve hizmet sektöründe çalışan nüfusun arttığını göstermektedir.

YATMA ZAMANI

GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...