coğrafya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
coğrafya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Ocak 2014 Çarşamba

TÜRKİYE’DE NÜFUS HAREKETLERİ

A.  NÜFUS ARTIŞI ve NÜFUS ARTIŞINI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
Bir ülkedeki nüfusun sayısal olarak büyümesi nüfusun arttığını gösterir. Türkiye nüfusunun en önemli özelliklerinden biri de nüfusumuzun hızla artmasıdır.
Nüfus artışında etkili olan çeşitli faktörler vardır. Doğumlar, sağlık hizmetlerindeki gelişmeler ve dıştan yapılan göçler bu faktörlerin başlıcalarıdır.
1.   Doğumlar
Türkiye’de doğum oranının yüksek olması nedeniyle, nüfus artış hızı yüksektir. Nüfusun yıl içinde göstermiş olduğu artış hızına yıllık nüfus artış hızı denir. Türkiye’de en düşük nüfus artış hızı binde 10,6 ile 1940 – 1945 yılları arasında olmuştur. En yüksek nüfus artış hızı ise binde 28,5 ile 1955 – 1960 yılları arasındadır.
2.   Sağlık Hizmetlerindeki Gelişmeler
Türkiye’de sağlık hizmetlerinin gelişmesi ve ana – çocuk sağlığı hizmetlerinin yaygınlaşması ile birlikte ortalama insan ömrü uzamıştır. Beslenme koşullarının iyileşmesi de insan ömrünün uzamasında etkili olmuştur. Bunun sonucunda ölümler azalmıştır. Bu durum ülkemiz nüfusunun artmasında etkili olmuştur.
3.   Dıştan Göçler
Türkiye nüfusunun artmasında dışarıdan alınan göçlerin de etkisi olmuştur. Ülkemize çeşitli yıllarda Balkan ülkeleri, Kafkas ülkeleri, Orta Asya ülkeleri ve Orta Doğu ülkeleri ile Kıbrıs’tan göçler olmuştur. Özellikle 1939 yılında Hatay’ın ana vatana katılması ile ülkemiz nüfusu 200 000’den fazla artmıştır.
B.  GÖÇLER
Ekonomik, toplumsal veya siyasal nedenlerle birey veya toplulukların yer değiştirmesine göç denir. Göçlerin çok çeşitli nedenleri vardır.
Doğal nedenler olarak bilinen deprem, volkanik olaylar, iklim değişiklikleri, seller ve taşkınlar göçlere neden olabilir. Toplumsal nedenler olarak bilinen savaşlar, iç karışıklıklar, ihtilaller ve dini sebepler de göçlerde etkilidir. Ancak göçlerin en önemli nedeni ekonomik koşullardır.
Göçler, iç göçler ve dış göçler olmak üzere iki ana grupta toplanabilir.
1.   İç Göçler
Bir ülke içinde bölge, şehir ve köy gibi bir yerden diğerine yönelik nüfus hareketlerine iç göç denir. İç göçlerle bir ülkenin toplam nüfusunda değişme olmaz. Sadece bölgelerin ve illerin nüfusunda artma veya azalma meydana gelir. İç göçler sürekli ve geçici (mevsimlik) olmak üzere ikiye ayrılır.
a.   Sürekli İç Göçler
Ülke içerisinde yer değiştiren insanların, göç ettikleri yerlere yerleşmesiyle gerçekleşir. Bir yere yerleşmek amacıyla yapılan göçler, ülkemizde oldukça önemlidir. Çünkü bu göçler, hem miktar bakımından fazladır, hem de ekonomik, sosyal ve siyasi sonuçları kalıcı nüfus hareketleridir.
Türkiye’de Cumhuriyetin başlangıcından günümüze kadar özellikle kırsal kesimlerden kentlere doğru hızlı bir göç olayı görülmektedir. 1927 yılında kent nüfusu % 24,22 kır nüfusu % 75,78 iken, 2000 yılında kent nüfusu % 65,01 kır nüfusu % 34,99 olarak gerçekleşmiştir. Kırsal kesimlerdeki doğurganlık oranı kentsel alanlardan daha fazla olduğu halde, kır nüfusunun oran olarak azalması, kırdan kentlere doğru göç olgusunun varlığını gösterir.
Türkiye’de sürekli iç göçlerin hızlanmasında etkili olan başlıca faktörler şunlardır:
-         Kırsal alanlardaki hızlı nüfus artışı
-         Miras yoluyla tarım alanlarının daralması ve ailelerin geçimini karşılayamaması
-         Tarım alanlarının yetersiz gelmesi ve buna bağlı olarak tarımsal iş gücünün azalması
-         Kırsal kesimde iş olanaklarının sınırlı olması
-         Ekonomik istikrarsızlık ve sosyal problemler
-         Eğitim ve sağlık hizmetlerinin yetersizliği
-         İklim ve yer şekillerinin olumsuz etkileri
-         Kentlerde sanayinin gelişmiş olmasından dolayı iş olanaklarının fazla olması
-         Kentlerde eğitim ve sağlık hizmetlerinin yaygın olması
-         Tarımda makineleşmenin artması
-         İnsanların daha iyi yaşama istekleri
-         Yeni iş olanakları elde etme amacı
Türkiye’de Doğu ve Kuzeydoğu Anadolu ile Doğu Karadeniz ve Güneydoğu Anadolu en çok göç veren yerlerdendir. Buralarda tarımsal toprakların azlığı ve arazinin bozulması nedeniyle geçim sıkıntısı çeken nüfus, göçe yönelmektedir. Artvin, Kars, Gümüşhane, Sinop, Tunceli, Kastamonu, Siirt, Trabzon, Kırıkkale ve Rize illerinde hızlı bir nüfus azalması görülmektedir.
Türkiye’de iç göçlerin çekim merkezleri nüfusu 500 binin üzerinde olan kentlerdir. İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Bursa, Kocaeli, Antalya ve Mersin gibi iller büyük oranda göç almakta, hızlı bir nüfus artması görülmektedir. Aydın, Manisa, Kayseri, Denizli, Eskişehir gibi iller de, büyük ölçüde göç çeken merkezlerdendir. Türkiye’de bazı illerde de ne çok belirli bir göç alma, ne de fazla göç gönderme özelliği vardır. Gazi Antep, Balıkesir, Hatay ve Konya bu iller arasında yer almaktadır.
b.   Geçici (Mevsimlik) İç Göçler
Geçici (mevsimlik) iç göçler, yılın belirli bir döneminde gerçekleştiği için periyodik göçler olarak da bilinir. Bunların bir bölümü eğitim amaçlıdır. Özellikle üniversitelerde okuyan nüfus, öğretimin başlaması ile üniversitelerin bulunduğu kentlere gitmekte ve yılın önemli bir bölümünü burada geçirdikten sonra, öğretim yılının sonunda memleketine dönmektedir.
Geçici iç göçlerin diğer bir şekli, daha çok tarım işçilerinin yer değiştirmesi biçimindedir. Özellikle pamuk ve narenciye toplama mevsimlerinde Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan yüz binlerce işçi, Çukurova’ya ve Kıyı Ege illerine gitmektedir. Yine, fındık toplama döneminde Ordu, Rize ve Trabzon’a geçici iç göçler olmaktadır.
Geçici göçlerin bir bölümü de, yaylacılık olarak adlandırılan nüfus hareketleridir. Yaylacılık Karadeniz, Doğu Anadolu ve Akdeniz bölgelerinde yaygındır. Köy halkının bir yaylalığı, bir de kışlığı vardır. Yazı yaylada geçiren köylüler, havanın soğuması ile birlikte köylerine (kışlaklarına) geri dönerler.
Turistik geziler, tatil amaçlı yer değiştirmeler, spor müsabakalarını izlemek için başka illere gitme, v.s. hareketler de geçici iç göçlerdendir.
Türkiye’deki iç göçlerin başlıca özellikleri şunlardır:
-         Göçler genellikle doğudan batıya doğru olmaktadır.
-         Göç edenler içinde 15 – 44 yaş arasındaki üretici nüfus ağırlıktadır.
-         Erkek nüfus, kadın nüfustan daha fazla göç etmektedir.
-         Sanayileşme göçü artırmaktadır.
-         Göç sonucunda kentlerde hızlı nüfus artışı meydana gelmiştir.
-         Göç edenlerin çoğu sanayi ve hizmet sektöründe çalışmaktadır.
-         Kentleşme hızı sanayileşme hızından yüksektir.
-         Bölgelerin toplam nüfusu ve nüfus yoğunlukları göçlerle hızla değişmektedir.
Bir ülkede yaşanan yoğun iç göçlerin, beraberinde getirdiği bazı sonuçlar vardır. Başlıcaları şunlardır:
-         Düzensiz kentleşme görülür.
-         Kentlerde konut sıkıntısı çekilir.
-         Kent nüfusunda aşırı artma meydana gelir.
-         Kentlerde işsiz insanların sayısı artar.
-         Kentlerin alt yapı hizmetlerinde yetersizlikler görülür.
-         Ülke genelindeki nüfus dağılışında düzensizlikler görülür.
-         Yatırımlar dengesiz olarak dağılır.
-         Kırsal kesimlerin yatırımlarında verimsizlik meydana gelir.
2.   Dış Göçler
Nüfusun yer değiştirmesi sadece ülke sınırları içinde olmaz. İnsanlar uzun süre kalmak, çalışmak veya yerleşmek amacıyla ülke sınırları dışına çıkabilirler. Bu durum dış göçlere yol açar. Bir ülke ile diğer ülkeler arasındaki nüfus alışverişlerine dış göç adı verilir. Bu göçlerle ülkelerin nüfusunda azalma veya artma olur. Dış göçlerin de bazı şekilleri vardır.
a.   Zorunlu Göç (Sığınma Göçü)
Baskı, zulüm veya savaştan kaçarak herhangi bir ülkeye yapılan göç şeklidir. 1979 yılında Rusya’nın Afganistan’ı işgali sırasında 2,5 milyon Afganlı’nın Pakistan’a sığınması örnek verilebilir.
b.   Değiştirme (Mübadele) Göçü
Ülkeler arasındaki antlaşmalarla yapılan göçlerdir. Lozan Barış Antlaşması’na göre 4 bin kadar Türkün Yunanistan’dan ülkemize gelmesi ve 150 bin kadar Rum’un Yunanistan’a gönderilmesi örnek verilebilir.
c.   Gönüllü Göç
Gönüllü olarak başka bir ülkeye sürekli yerleşmek amacıyla yapılan göçlerdir. Avrupalıların Amerika ve Avustralya gibi yeni Dünya kıtalarına göçü örnek verilebilir.
d.   İş Gücü Göçü
Bir ülkeden başka bir ülkeye çalışmak amacıyla insanların gitmesidir. 1950 yılından sonra Türkiye’den Almanya’ya çalışmak amacıyla yapılan göçler örnek verilebilir.
e.   Beyin Göçü
Bilim adamı, ekonomist, doktor, mühendis gibi nitelikli insanların ekonomik nedenlerle başka ülkelere göçmesidir. Ülkemizde yetişen bazı nitelikli elemanların çeşitli Avrupa ülkeleri ile ABD’ye yerleşmeleri örnek verilebilir.
Türkiye’ye dışarıdan yapılan göçler, dışarıya yapılan göçlere göre çok fazladır.
Ülkemize, 1927 ile 1930 yılları arasında çoğu Balkan ülkelerinden olmak üzere yaklaşık 2,2 milyon göç olmuştur. Ülkemize göç gönderen ülkelere bakıldığı zaman, bunların genellikle Osmanlı Devleti sınırları içinde kalan ülkeler olduğu görülmektedir.
Özellikle, 1950 yılından sonra, başta Almanya olmak üzere yurt dışına işçi gitmeye başlamıştır. Günümüzde Fransa, Belçika, Hollanda, İngiltere, İsveç, ABD, Avustralya, Libya, Suudi Arabistan, Kuveyt ve Orta Asya ülkelerinde işçilerimiz bulunmaktadır.
Türkiye’den yurt dışına yapılan göçler sonucunda, artan nüfusun işsizlik sorunu kısmen çözümlenmiş, ülkemize giren işçi dövizi artmıştır. Ayrıca yurt dışına göç eden insanlarımız, gittikleri ülkelerde Türk kültürünün tanıtılmasını sağlamışlar, ülke turizminin gelişmesine katkıda bulunmuşlardır.

TÜRKİYE’DE NÜFUS

Sınırları belli alanda yaşayan insan sayısına nüfus denir. Nüfus konusu; toplumsal kalkınma, ekonomik kaynakların planlanması ve doğal dengenin korunması açısından günümüzde büyük önem kazanmıştır.
A.  TÜRKİYE’DE NÜFUS VE NÜFUS SAYIMLARI
Nüfus sayımı, belirli bir günde ülke insanlarının sayılması demektir. Nüfus sayımında, yalnızca bir ülkedeki insanların sayısı belirlenmez. Bunun yanında, ülkede yaşayan nüfusun eğitim durumu, yaş ve cinsiyet durumu, ekonomik ve sosyal nitelikler, nüfus artış hızı gibi özellikler de belirlenir.
Türkiye’de ilk nüfus sayımı 1927 yılında yapılmıştır. Bu sayımda nüfusumuzun 13.648.200 olduğu tespit edilmiştir. İkinci sayım 1935 yılında yapılmış, daha sonra 1990 yılına kadar her beş yılda bir düzenli olarak nüfus sayımı gerçekleştirilmiştir. 1990 yılında nüfus sayımlarının 10 yılda bir yapılacağı kararlaştırılmıştır. Ancak, 30 Kasım 1997’de ortaya çıkan ihtiyaç nedeniyle bir nüfus sayımı daha yapılmış, bu sayımda nüfusumuz 62.865.574 olarak tespit edilmiştir. Türkiye’de en son nüfus sayımı ise 22 Ekim 2000 tarihinde yapılmıştır. Bu sayımda da nüfusumuz 67.803.927 olarak açıklanmıştır.
Ülkemizde nüfus sayımları ile görevli olan kurum Devlet İstatistik Enstitüsü’dür.
B.  NÜFUS ARTIŞI VE SONUÇLARI
1.   Nüfus Artışı
Sınırları belli bir alanda, belirli bir süre içinde meydan gelen insan sayısındaki çoğalmaya nüfus artışı denir.
Bir yerdeki nüfus artışı doğumlara, ölümlere ve göçlere bağlıdır. Bir yerde doğum oranı ölüm oranından fazla ise orada nüfus artışı var demektir. Nüfusun bu şekilde çoğalmasına doğal artış denir. Genel olarak nüfus artışı doğumlarla ölümler arasındaki farktan kaynaklanan doğal artış biçimindedir. Türkiye’de de durum bu şekildedir. Türkiye’ye zaman zaman dış ülkelerden göçler olsa da nüfus artışında göçlerin etkisi çok sınırlıdır. Nüfus artışında iktisadi, siyasi ve sosyal koşullar, savaşlar ve doğal afetler, sağlık hizmetleri, beslenme koşulları, gelenek ve görenek ile dini inanışlar, eğitim, sanayileşme, kadının iş hayatına girmesi, ölümler, nüfus planlama çalışmaları gibi faktörler etkilidir.
-         1927’de yapılan ilk nüfus sayımında nüfusumuz 13,6 milyon olarak saptanmıştır. 1997’de yapılan nüfus sayımında nüfusumuzun 62,8 milyon olduğu tespit edilmiştir. 2000 yılındaki son sayımda nüfusumuz 67,8 milyon olarak açıklanmıştır. Buna göre geçen 73 yıllık sürede nüfusumuz yaklaşık 5 kat artış göstermiştir. Bu oldukça hızlı bir artışı ifade eder. Bununla birlikte nüfusumuzdaki artış sabit bir hızda olamamıştır.
-         Nüfus artış hızının zaman içindeki değişimi incelendiğinde, 1940 ile 1945 yılları arasında nüfus artış hızının Cumhuriyet dönemi boyunca en düşük düzeye indiği görülür. Bu azalmada, İkinci Dünya Savaşı tehlikesi, asker nüfusunun artması, sağlık sorunlarının artması gibi nedenler etkili olmuştur. 1990 ile 2000 yılları arasında ikinci önemli düşüş görülmüştür. Bu azalmada da halkın eğitim seviyesinin yükselmesi, kent nüfusunun artması ve halkın bilinçlenmesi gibi faktörlerin etkili olduğu söylenebilir.
-         1945 ile 1950 yılları arasında nüfus artış hızımız yeniden yükselerek bir önceki dönemin iki katına çıkmıştır. Savaş sonrasında sağlık koşullarının düzelmesi ve hayat seviyesinin yükselmesi 1950’den sonra da nüfus artış hızının yükselmesini sağlamıştır. Türkiye’nin nüfus artış hızı en çok 1955 ile 1960 yılları arasındaki dönemde gerçekleşmiştir.
2.   Nüfus Artışının Sonuçları
Nüfus artışının ekonomik, toplumsal ve siyasi sonuçları vardır. Bir ülkenin nüfus artış hızı ile kalkınma hızı arasında bir ilişki bulunmaktadır. Nüfus artış hızı kalkınma hızından yüksek ise ülkenin gelişimi azalır. Buna göre hızlı nüfus artışı ülkemizin kalkınmasını güçleştirmektedir. Hızlı nüfus artışının ortaya çıkardığı başlıca sorunlar şunlardır:
-         İşsizliğin artması
-         Kalkınma hızının düşmesi
-         Tasarrufların azalması
-         Kişi başına düşen milli gelirin azalması
-         İç ve dış göçlerin artması
-         İhracatın azalması
-         Demografik (nüfusa bağlı) yatırımların artması
-         Çevre kirlenmesinin artması
-         Belediye hizmetlerinin zorlaşması
-         Konut yetersizliğinin ortaya çıkması
-         İnsanların temel ihtiyaçlarının karşılanmasının zorlaşması
Nüfus artış hızının düşürülebilmesi için, ülkemizde aile planlaması çalışmaları yapılmaktadır. Aile planlamasında temel ilke, herkesin bakabileceği kadar çocuk sahibi olmasıdır. Böylece, mevcut nüfus daha sağlıklı yaşatılır ve daha iyi eğitilirken, nüfusa yeni katılan bireylere de daha iyi olanaklar sağlanabilir.
C.  TÜRKİYE’DE NÜFUSUN COĞRAFİ DAĞILIŞI VE BU DAĞILIŞI ETKİLEYEN FAKTÖRLER
1.      Türkiye’de Nüfusun Coğrafi Dağılışı
Ülkemiz nüfusunun hızla artmasının sonucu olarak, nüfus yoğunluğu da sürekli olarak artmaktadır. 1927’de yapılan ilk sayımda kilometre kareye 16,8 kişi düşerken, 1997’deki nüfus sayımında kilometre kareye 77 kişi, 2000 yılındaki sayımda kilometre kareye 83,3 kişi düşmüştür.
Demek ki 1927 yılları arasında Türkiye’nin nüfus yoğunluğu yaklaşık 5 kat artma göstermiştir. Ancak ülkemizdeki coğrafi bölgeler, bölümler ve yöreler arasında nüfus yoğunluğu ve miktarı yönünden önemli farklar bulunmaktadır.
Türkiye’de nüfusun ve nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu bölge Marmara’dır. Nüfusun ve nüfus yoğunluğunun en az olduğu bölge ise Doğu Anadolu’dur. Marmara, Ege ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri’nin nüfus yoğunlukları Türkiye ortalamasının üzerindeyken Karadeniz, Akdeniz, İç Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgeleri’nin nüfus yoğunlukları Türkiye ortalamasının altındadır.
Türkiye’de en sık nüfuslu il, İstanbul’dur. İstanbul’da Türkiye nüfusunun yaklaşık % 15’i yaşamaktadır. 1997 yılında İstanbul’un nüfusu 9.061.096’dır. 2000 yılındaki sayımda ise 10.018.735 olarak açıklanmıştır. İzmir, Ankara, Adana, Mersin, Bursa, Kayseri, Gaziantep, Samsun, İzmit, Adapazarı, Aydın ve Diyarbakır sık nüfuslanan diğer illerdir.
Türkiye’de en seyrek nüfuslu il ise Tunceli’dir. 2000 yılına göre Tunceli’nin nüfusu 93.584’tür. Artvin, Gümüşhane, Kastamonu, Sinop, Kırklareli, Kütahya, Muğla, Burdur, Bingöl, Bitlis, Ardahan, Iğdır, Şırnak ve Hakkari seyrek nüfuslu diğer illerdir.
2.      Türkiye’de Nüfusun Dağılışını Etkileyen Faktörler
Nüfusun dağılışını etkileyen faktörler, fiziki ve beşeri olmak üzere iki grup altında incelebilir.
a.   Fiziki Faktörler
İklim Özellikleri
Ülkemizde nüfusun yoğun olduğu yerlerin, genelde kıyı bölgeler olmasında ılıman iklimin büyük etkisi vardır. Kurak ve kışları aşırı soğuk geçen yerlerde nüfus fazla yoğun değildir.
Yer Şekilleri
Ülkemizdeki yüksek ve engebeli yerlerde nüfus azdır. Doğu Anadolu Bölgesi, Taşeli Platosu, Menteşe Yöresi gibi yerler bunlara örnek olarak verilebilir.
Toprak Özellikleri
Verimli toprakların bulunduğu alanlar (Çukurova, Gediz, Büyük Menderes) nüfusça kalabalık iken, Tuz gölü çevresi gibi yerlerde verimsiz topraklar bulunduğundan nüfus çok azdır.
b.   Beşeri Faktörler
Sanayileşme
Bütün Dünya’da olduğu gibi, Türkiye’de de sanayileşmenin arttığı yerlerde nüfus yoğunluğu artmıştır. İstanbul, İzmit, Adapazarı, Bursa, Adana ve İzmir buna örnektir.
Tarım
Tarımın geliştiği yerler yoğun nüfusludur. Çukurova, Gediz, Bafra ve Çarşamba ovaları çevresi gibi.
Yer Altı Kaynaklarının İşletilmesi
Madenlerin veya enerji kaynaklarının işletilmesinde yoğun nüfusa ihtiyaç olduğundan, bu alanlarda da nüfus fazladır. Zonguldak, Soma, Elbistan buna örnektir.
Turizm
Ülkemizde, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki merkezlerde turizmden dolayı nüfus yoğunlaşmıştır.
Ulaşım
Ulaşım yolları kavşağında bulunan illerimizin nüfusu artmıştır. Ankara, Kayseri, İstanbul gibi illerin gelişmesinde, ulaşım yolları üzerinde bulunmaları da etkili olmuştur.
Bir ülkenin nüfus dağılımında fiziki faktörler fazla etkiliyse, o ülke sanayileşmemiştir ve daha çok tarım ve hayvancılıkla geçimini temin etmektedir. Nüfus dağılımında beşeri faktörler daha çok etkiliyse, o ülke sanayileşmiş ve gelişmiş ülke demektir.
D.  NÜFUS YOĞUNLUĞU
Nüfus yoğunluğu geniş anlamlı ve genel bir kavramdır. Birim alanda yaşayan insan sayısını ifade eder. Nüfus yoğunluğu üç farklı şekilde hesaplanır.
1.      Aritmetik Yoğunluk
Belli bir alanda yaşayan nüfusun, o yerin alanına bölünmesiyle bulunan sayı, aritmetik yoğunluktur.
Türkiye’nin aritmetik nüfus yoğunluğu 2000 yılında; gerçek alana göre hesaplandığında km kareye 83,3 kişi, iz düşüm alanına göre hesaplandığında km kareye 87,5 kişidir. Ancak bu yoğunluk, çok kaba olarak nüfusun dağılışını gösterir. Oysa il ve ilçelerin nüfusları ve yüzölçümleri dikkate alınarak yapılan aritmetik yoğunluk gerçeğe daha yakın rakamlar verir.
Bir yerde nüfus ne kadar fazla ve yüz ölçüm ne kadar küçükse, aritmetik yoğunluk o nisbette artar.
2.      Tarımsal Yoğunluk
Belirli bir yerde, tarımla geçinen nüfusun tarımsal alana bölünmesiyle elde edilen yoğunluktur.
Türkiye’nin 1950 yılında km kareye 102 kişi olan tarımsal nüfus yoğunluğu, 1980’de 91 kişiye, 1990’da 83 kişiye düşmüştür.
Türkiye’de tarımsal nüfus yoğunluğu bölge ve iller arasında farklılık gösterir. Rize, Artvin ve Hakkari gibi kır nüfusunun fazla, buna karşılık tarım topraklarının az olduğu sahalarda, tarımsal nüfus yoğunluğu artmaktadır. Konya, Şanlıurfa ve Edirne gibi geniş tarım alanlarının bulunduğu illerde ise tarımsal nüfus yoğunluğu azalmaktadır.
3.      Fizyolojik Yoğunluk
Belirli bir yerde, toplam nüfusun tarımsal alanlara bölünmesiyle elde edilen yoğunluktur.
Türkiye’nin 1950 yılında km kareye 136 kişi olan fizyolojik nüfus yoğunluğu, sürekli artarak 1990 yılında km kareye 202 kişiye yükselmiştir.
Türkiye’de fizyolojik nüfus yoğunluğu ilden ile farklılık gösterir. Bu farklılıkta il arazisinin büyüklüğü, tarıma uygunluk derecesi ve illerin toplam nüfus büyüklükleri etkili olur.
Örneğin İstanbul, toplam nüfusun çok olması ve ekili-dikili alanların az olması nedeniyle, fizyolojik yoğunluğun en çok olduğu ildir. Buna karşılık tarım arazileri fazla olan ve nüfusları az olan Edirne, Tekirdağ gibi illerde fizyolojik yoğunluk çok azdır.
E.  TÜRKİYE NÜFUSUNUN ÖZELLİKLERİ
Bir ülke nüfusunun yaş grupları ve cinsiyetlere göre dağılımı, aktif nüfus, çalışan nüfusun ekonomik faaliyet kollarına dağılımı, nüfusun eğitim durumu, kırsal ve kentsel nüfus gibi özellikleri vardır.
1.   Nüfusun Yaş Gruplarına ve Cinsiyete Göre Dağılımı
a.   Nüfusun Yaş Gruplarına Göre Dağılımı
Nüfus, yaş gruplarına göre genç, olgun ve yaşlı olmak üzere üç kısma ayrılır. Bir ülkede 0 – 14 yaş arasındakiler genç nüfus, 15 – 64 yaş arasındakiler yetişkin nüfus, 65 ve üzerindeki yaşlarda bulunanlaryaşlı nüfus olarak adlandırılır.
Nüfusumuzun yaklaşık 1/3’ünden azı genç nüfus yapısındadır. Türkiye’de 0 – 14 yaş grubundakilerin fazla olması beslenme, giyinme, eğitim, v.s. ihtiyaçlarının göz önüne alınmasını gerektirmektedir. Bu alanda yapılan yatırımlara demografik yatırımlar denir.
Gelişmiş ülkelerde genç nüfusun azlığı nedeni ile bu yatırımlar, toplam yatırımların % 12,5’ini oluşturmaktadır. Bu oran az gelişmiş ülkelerde % 42’ye kadar çıkmakta, bu da gelişme hızlarını azaltmaktadır.
Çalışan nüfusun bakımına muhtaç olduğu için, 0 – 14 ile 65 ve üzeri yaş gruplarına bağımlı nüfusdenilmektedir. Bağımlı nüfus oranı gelişmiş ülkelerde az iken, gelişmemiş ve az gelişmiş ülkelerde fazladır.
b.   Nüfusun Cinsiyete Göre Dağılımı
Nüfusun cinsiyete göre dağılımı, bir ülke nüfusunun önemli özelliklerinden biridir. Hemen hiçbir ülkede kadın ve erkek nüfus oranı eşit değildir. Savaşlar, göçler, doğumlar, ölümler, ekonomik yapı kadın ve erkek nüfus oranını etkilemektedir. 1945 yılındaki sayıma kadar, ülkemizde kadın nüfusun erkek nüfustan fazla olduğu görülür. 1945’ten sonra erkek nüfus kadın nüfusunu geçmiştir. Günümüzde de erkek nüfus fazlalık göstermektedir.
1927 yılında yapılan nüfus sayımında 100 kadına 93 erkek nüfus düşerken, 1990 yılında yapılan sayımda 100 kadın nüfusa 103 erkek nüfus düşmüştür.
Ülkemizde dışarıdan göç alan İstanbul, İzmir, Ankara gibi illerde erkek nüfus kadın nüfustan fazladır. Buna karşılık, dışarıya göç veren Trabzon, Tokat, Yozgat gibi illerde erkek nüfus kadın nüfustan azdır.
2.   Aktif Nüfus
Aktif nüfus, çalışan nüfus veya faal nüfus olarak da bilinir. 15 – 64 yaş arasındaki nüfusa çalışma çağındaki nüfus denilmektedir. Çalışabilecek yaştaki nüfus içinde, çalışan nüfus oranı ne kadar çoksa işsizlik oranı o kadar azdır. Genellikle, sanayileşmiş ve gelişmiş ülkelerde işsizlik az iken, az gelişmiş ülkelerde işsizlik fazladır. Türkiye’de nüfusun % 40’ını çocuk, genç ve yaşlı nüfus oluşturduğundan, aktif nüfus oranı gelişmiş ülkelere oranla daha az ve işsizlik oranı daha fazladır.
3.   Çalışan Nüfusun Ekonomik Faaliyet Kollarına Dağılımı
Bir ülkedeki ekonomik faaliyet üç gruba ayrılır.
-         Tarım (Tarla ve bahçe kültürleri, hayvancılık, ormancılık, v.s.)
-         Sanayi (İmalat, madencilik, v.s.)
-         Hizmet (İnşaat, ticaret, turizm, v.s.)
Türkiye’de 1927’de nüfusun % 89,6’sı tarım sektöründe çalışırken % 10,4’ü sanayi ve hizmet sektöründe çalışmıştır. Daha sonraki yıllarda tarım sektöründe çalışanların oranı azalırken, sanayi ve hizmet sektöründe çalışanların oranı artmıştır. Ülkemizde sanayileşme hızının artmasıyla birlikte tarımda çalışanların oranı iyice azalmıştır. 1990 yılında tarım sektöründe çalışanların oranı % 50,5 iken, sanayi ve hizmet sektörlerinde çalışanların oranı % 49, 5 olarak gerçekleşmiştir. Günümüzde tarım sektöründe çalışanların oranı % 50’nin altına düşmüştür.
ABD, İngiltere, Fransa, Almanya, Belçika gibi gelişmiş ülkelerde sanayi ve hizmet sektöründe çalışanların oranı tarıma göre oldukça fazladır. Yunanistan, Türkiye, Portekiz gibi gelişmekte olan ülkelerde ise sanayi ve hizmet sektöründe çalışan nüfus, gelişmiş ülkelere göre daha azdır.
4.   Nüfusun Eğitim Durumu
Eğitim durumu, nüfusun önemli özelliklerinden biridir. Nüfusun eğitim durumu; okuma yazma öğrenenlerden başlayarak en üst eğitim kurumlarına kadar, bu alandaki dağılışını ve bu dağılışın özelliklerini ifade eder. Ülkemizdeki okur yazar oranı 1927 yılından günümüze gelinceye kadar sürekli artmıştır.
1990 yılına göre, nüfusumuzun % 46’sı ilkokul mezunu iken ancak % 3,2’si yüksek okul mezunudur. Ayrıca % 19,7 oranında okur yazar olmayan nüfus vardır. Günümüzde ise okur yazar olmayan nüfus artık çok azdır. Yüksek okul mezunlarının sayısı hızla artmaktadır. 2000 yılında okur yazar oranı erkeklerde % 93,9 kadınlarda % 80, 6 olarak gerçekleşmiştir.
5.   Kırsal – Kentsel Nüfus
Türkiye’de nüfusu 10 000’den az olan yerleşmeler kır yerleşmesi olarak kabul edilir. Bu yerleşmelerin nüfusu kırsal nüfustur. Nüfusu 10 000 ve daha fazla olan yerleşmelere ise kent (şehir), bunların nüfusuna da kentsel nüfus adı verilir.
Türkiye’de 1927 yılındaki sayımda nüfusun % 75,8’i kırsal kesimde, %24,2’si kentlerde yaşamaktadır. Fakat 1950’den sonra, kırsal kesimden kentlere göçlerin artması sonucunda bu oranda büyük değişiklikler gözlenmiştir.
1997 yılındaki sayımda kent nüfusu % 64,69’a yükselirken, kırsal nüfus % 35,31’e düşmüştür. 2000 yılında ise kent nüfusu % 65,01 iken, kır nüfusu % 34,99 olarak tespit edilmiştir. Bu sonuç, ülkemizde sanayi ve hizmet sektöründe çalışan nüfusun arttığını göstermektedir.

TÜRKİYE’NİN TOPRAKLARI

A.  TOPRAKLARIN OLUŞUMU
Fiziksel, kimyasal ve biyolojik olarak çözülmeye uğrayan taşların yüzeyi, zamanla ayrışmış mineraller, organik maddeler ile mikro organizmalardan oluşan bir örtüyle kaplanır. Bu örtüye toprak adı verilir. Ana kayanın fiziksel, kimyasal ve biyolojik etkilerle parçalanıp ayrışarak toprağa dönüşmesine de toprak oluşumu denir. Toprağın oluşması çeşitli faktörlere bağlıdır.
1.      İklimin Etkisi
Yağış ve sıcaklık, toprak oluşumundaki en etkili iklim elemanlarıdır. Sıcaklık ve yağış ayrışma olaylarını ortaya çıkardığı gibi, bitki örtüsünün yetişmesini ve yerleşmesini de sağlar. Organik maddelerin parçalanması ve topraktaki canlı hayatın devam etmesi de sıcaklık ve yağış sonucudur.
2.      Bitki Örtüsünün Etkisi
Bitki örtüsü, toprak oluşumuna iklim ile bağlantılı olarak etki eder. Bu etki; topraklara organik madde kazandırma, bitki kökleri ve organik asitlerle ayrışmayı hızlandırma ve eğimli yamaçlarda oluşan toprakları tutma şeklinde görülür.
3.      Yer Şekillerinin Etkisi
Yükselti, eğim ve bakı toprak oluşumunda etkili olan faktörlerdir. Bu faktörler de yer şekillerine bağlı olarak ortaya çıkar. Yükseltiye bağlı olarak iklimde değişmeler olur. Dolayısıyla bitki örtüsü ve organik faaliyetlerde de değişmeler görülür. Bu değişmeler, topraktaki organik maddeler ile özelliklerini etkiler. Yükseldikçe sıcaklığın düşmesi kayaların ayrışma olayını etkiler. Toprak oluşumu az eğimli sahalarda daha fazladır. Eğim arttıkça aşınma da artacağından, toprak normal profil yapısını kazanamaz. Dağlık alanlarda, yamacın nemli hava kütlelerine ve Güneş’e dönük olması da toprak oluşumunu hızlandırmaktadır.
4.      Ana Materyalin Etkisi
Ana kaya (materyal), toprağa ana özelliğini veren ve toprağı oluşturan temel yapıdır. Örneğin, Akdeniz ikliminin görüldüğü alanlarda kireç taşları üzerinde kırmızı renkli topraklar, killi tabakalar üzerinde sert ve işlenmesi zor topraklar meydana gelir.
5.      Zamanın Etkisi
Kısa bir zaman süreci içinde toprak meydana gelmez. Toprak oluşumu için uzun bir zamana ihtiyaç vardır. Bütün katları oluşmuş bir toprağın meydana gelebilmesi için binlerce yılın geçmesi gereklidir. Bu nedenle toprağın oluştuğu alanın yaşı ile toprağın özelliği arasında sıkı bir ilişki vardır. Eski arazilerde toprak kalınlığı fazla iken, yeni arazilerde toprak kalınlığı daha azdır.
Toprak, yer kabuğunun üzerini örten gevşek bir tabakadır. Kalınlığı birkaç santimetreden, iki üç metreye kadar olabilir. Oluşumu tamamlanmış bir toprak kesitinde; ana kaya, ayrışmış kaya, ham toprak veolgun toprak katları bulunmaktadır. Bu katlara horizon adı da verilir.
A horizonu, toprağın en üst katı olup, bitkisel artıkların ayrışması ile oluşmuştur. Organik madde bakımından zengindir. Genellikle koyu renklidir. Bitkiler bu tabakada tutunarak yetişir ve gelişir.
B horizonu, toprağın üst katından taşınan kireçler, killer ve minerallerin biriktiği ham toprak tabakasıdır.
C horizonu, ana kayanın özelliğini taşıyan ayrışma katıdır.
D horizonu, toprağın temel özelliğini belirleyen ana kayanın bulunduğu katmandır.
Bitki artıklarının toprakta birikmesiyle oluşan koyu renkli organik maddeye humus denilmektedir. Humus kayaların ufalanması ve ayrışmasında etkili olmayıp, toprağa verimlilik kazandıran bir maddedir.
B.  TOPRAK TİPLERİ
Türkiye’deki topraklar oluşum koşullarına göre, yerli topraklar ve taşınmış topraklar olmak üzere ikiye ayrılır. Bu sınıflandırma, aynı zamanda zonal, intrazonal ve azonal şeklinde de yapılabilir. Taşlar ile kayaların, bulundukları yerlerde ve az eğimli yamaçlarda çözülmeleriyle oluşan topraklara yerli topraklarveya zonal topraklar denir. Eğimli yamaçlarda ana kaya üzerinde oluşan topraklara intrazonal, taşınmış topraklara ise azonal topraklar adı verilir.
1.      Yerli (Zonal) Topraklar
Yerli topraklar, iklim koşulları ve bitki örtüsüne bağlı olarak oluşurlar. Düz ve hafif eğimli yamaçlarda yerli topraklar yaygındır. Bu toprakların oluşumunda iklim birinci derecede etkilidir. Yerli toprakların ülkemizdeki çeşitleri ve dağılışları şöyledir:
a.   Kırmızı Renkli Akdeniz Toprakları
Akdeniz ikliminin etkili olduğu Akdeniz Bölgesi, Kıyı Ege ve Güney Marmara’da yaygındır. Genellikle kireç taşlarının üzerinde meydana gelirler. Oluşumlarında Akdeniz ikliminin yanısıra maki ve kızılçamlar da etkili olmaktadır. Sıcaklık etkisiyle oksitlenme olduğu için, bu topraklar kırmızı bir renk almıştır. Bu topraklaraterra rossa adı da verilmektedir.
b.   Kahverengi Orman Toprakları
Orman bakımından zengin alanlarda oluşurlar. Bu toprakların oluşumunda, iklim kadar eğim ve ana kaya da rol oynar. Genelde kireç taşı dışındaki ana kayalar üzerinde meydana gelirler.
Bu tür topraklar Karadeniz Bölgesi’nde yaygın olmakla birlikte, İç Anadolu Bölgesi’nin 1000 – 1200 metreden yüksek alanlarında da yer yer görülür. İç Anadolu Bölgesi’nde, daha çok Kuzey Anadolu dağlarının güneye bakan yamaçlarında yaygındır. Yine Trakya’nın kuzeyinde Yıldız dağlarında, İç Batı Anadolu Bölümü’nde ve Güneydoğu Toroslar üzerinde de kahverengi orman topraklarına rastlanır. Bu tür topraklar tarım için pek uygun değildir. Çünkü orman alanlarında yağış miktarı fazla olduğu için, bitki besin maddelerinin büyük bir kısmı yıkanarak topraktan uzaklaştırılır. Ancak kahverengi orman toprakları ormanların yetişmesi için çok elverişlidir. Bu topraklar, kireçli ve kireçsiz orman toprakları gibi kısımlara da ayrılır.
c.   Kahverengi Bozkır (Step) Toprakları
Karasal iklime bağlı olarak ortaya çıkan bozkır alanlarında oluşmuştur. İç Anadolu ile Doğu Anadolu’nun çöküntü ovalarında kahverengi bozkır toprakları görülür. Bu topraklar yıllık yağışın 400 milimetrenin altında olduğu alanlarda daha yaygındır. Organik madde bakımından zengindir. Kahverengi bozkır toprakları üzerinde tahıl tarımı yaygın olarak yapılmaktadır.
d.   Kestane Renkli Bozkır (Step) Toprakları
Kestane renkli bozkır topraklarının oluştuğu yerlerde, yıllık yağış toplamı 400 milimetrenin üzerindedir ve ortalama sıcaklık 5 – 10 °C arasındadır. Bu tür topraklar, Doğu Anadolu ve İç Anadolu platoları ile İç Batı Anadolu Bölümü’nde yaygındır. Topraktaki organik madde oranı fazla olduğu için tahıl tarımı ile hayvancılık gelişmiştir.
e.   Çernezyomlar (Kara Topraklar)
Ülkemizde en yaygın olarak Erzurum – Kars platosunda oluşmuştur. Yüksek çayırlar bu sahaların tabii bitkileridir. Buralarda ayrışma az olduğundan, toprakta bol miktarda organik madde birikmiştir. Toprağa koyu ve siyah rengi bu organik maddeler verir. Çernezyomlar, yüksek boylu çayırların yetişmesine elverişli olduğu için hayvancılık açısından önemlidir. Bu topraklar tarım için elverişli olmalarına rağmen, bulunduğu sahaların yüksek olması tarımı zorlaştırmaktadır.
2.      Taşınmış (Azonal) Topraklar
Bitki örtüsünün olmadığı veya seyrek olduğu yamaçlarda ayrışan materyaller taşınır. Taşınan bu materyaller eğimin azaldığı dağ etekleri, ova tabanları veya akarsuların denize yaklaştığı ve döküldüğü alanlarda biriktirilir. Bu tür topraklara taşınmış topraklar denir. Taşınmış topraklarda olgun bir toprakta bulunan tabakalar görülmez. Çok çeşitli mineraller taşınarak geldiği için bu topraklar çok verimlidirler. Ülkemizde bulunan taşınmış topraklar ve özellikleri şöyledir:
a.   Alüvyal Topraklar
Alüvyal topraklar, akarsuların devamlı olarak taşkın ve biriktirme faaliyetlerini sürdürdükleri alanlarda oluşmaktadır. Bu topraklar çok ince tanelidir. Bütün delta ovalarımızda yaygın olmakla birlikte Erzurum, Muş, Konya, Erbaa, Niksar gibi ovalarda da yer yer alüvyal topraklar görülür. Alüvyal topraklar, genellikle mil ve kumlardan oluşur. Bu nedenle işlenmesi kolaydır. Ayrıca bitki besin maddeleri bakımından da zengin olması bu toprakların önemini artırmıştır. Alüvyal topraklar üzerinde her türlü tarımsal faaliyet yapılmaktadır. Ancak, deniz kıyısındaki alüvyal topraklar üzerinde tarım yapmak çok zordur. Çünkü, delta ovalarının denize yakın kesimlerinde, tuzlu su yüzeye çok yakın olduğundan tuzlaşma görülmektedir. Böyle alanlarda tarım yapabilmek için, tuzlu topraklar tatlı su ile yıkanmakta ve tuzu azaltılmaktadır.
b.   Kolüvyal Topraklar (Yamaç Toprakları)
Eğimli yamaçlarda yer çekimi ve suların etkisi ile taşınan çeşitli boyutlardaki materyallerin dağların eteklerinde birikmesiyle oluşurlar. Bu toprakları oluşturan materyaller genellikle köşeli ve iri çakıllardan oluşur. Yamaç topraklarının kimyasal ve fiziksel özelliklerini, yamaçtan gelen malzemenin özellikleri tayin eder. Bazı yerlerde bu topraklar çakıllı, kireçsiz ve kahverengi bir görünüm arzederken, bazı yerlerde kireçli, killi ve kırmızımsı özellikler gösterir.
Yamaç topraklarına, Kuzey Anadolu dağlarının güney yamaçlarında, Toroslar’da, Bozdağlar’ın kuzeyinde ve Aydın dağlarının güneyinde yer yer rastlanmaktadır. Eğimli yamaçlardaki ana kaya üzerinde oluşan topraklara intrazonal topraklar denilmektedir. Eğimli yamaçlarda, ayrışma olayı sürekli ise sadece iri malzemelerden oluşan taşlı topraklar hakim olur. Bu tür topraklara da litosol denir.
Bunun yanında, yamaç eteklerinde kum boyutundaki materyallerle meydana gelen kumlu topraklar da oluşabilir. Bu tür topraklara ise regosol adı verilir. Ülkemizde litosol ve regosol topraklar Taşeli platosu ile İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerindeki volkanik alanlarda görülmektedir. Yamaç toprakları derindir ve suyu çok geçirgendir. Bu topraklar ormanlar ile bağ ve meyve bahçelerinin yetiştirilmesi için daha uygundur. Çünkü yamaç toprakları, kökleri derine giden ve kumlu toprakları seven bitkiler için elverişlidir.
Türkiye, toprak bakımından düşünüldüğünde Dünya’nın şanslı ülkeleri arasındadır. Ülkemizde iklim, yer şekilleri, bitki örtüsü, jeolojik yapı gibi faktörlerin çeşitli olması, topraklarımızın da çok çeşitli olmasını sağlamıştır. Buna bağlı olarak ülkemizde, birbirinden farklı tarım ürünleri yetişebilmektedir.

YATMA ZAMANI

GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...