6 Nisan 2016 Çarşamba

DİKKAT! REKLAMLAR BEBEĞİNİZİ YORAR…

Birçok ebeveynden duyarız, “Bebeğim televizyonda en çok reklamları izlemeyi seviyor” diye. Reklamlar çıkınca, bebek anında ekrana kilitlenir ve hipnotize olmuş gibi gözlerini televizyondan alamaz. Peki, bebekler reklamlara karşı neden bu kadar duyarlıdırlar?
DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Dr. Klinik Psikolog Ayşe Bombacı anlattı…
HIZLI, SESLİ, RENKLİ…
Bilindiği gibi, reklamların amacı 2-3 dakika gibi kısa bir zaman zarfında izleyicinin dikkatini çekerek, onun hafızasında kalıcı bir etki bırakmaktır. Dikkat uyandırabilmek için de öncelikle reklamlar sırasında ekrandaki sesin seviyesi otomatik olarak artar. Yüksek sese ilaveten, kullanılan görseller de son derece hareketli, müzikli ve ilgi çekicidir. Bunun yanı sıra reklamlarda, bir kaç saniye içinde ekran resmi değişir. Dolayısıyla reklamlar, normal yayın akışına göre daha hızlı, daha sesli ve daha renkli olması gibi bir araya gelen birçok faktörün etkisiyle algıda seçicilik yaratır. Bu durum bebekler için de geçerlidir. Dış dünyadan gelen uyaranlara büyük bir merakla tepki veren bir bebek, reklamlara bu sebeplerden ötürü aşırı duyarlıdır. 
UYKUYA GEÇİŞTE ZORLUK YAŞATIR
Reklamlardan gelen uyaranların çeşitliliğini ve hızını düşündüğümüzde, bunun gelişmekte olan bir bebeğin beyni için fazla olduğunu, onu yorabileceğini söyleyebiliriz. Çünkü bir bebeğin, etkileşim içinde kaldığı uyaranları zihninde işlemleyebilmesi, yani hazmedebilmesi için daha çok zamana ve mola vermeye ihtiyacı vardır. Yüz yüze kurulan bir anne-bebek iletişiminden duygusal ve sosyal gelişim anlamında oldukça faydalanan bebekler, yetişkinler gibi uzun süre göz teması sağlayamazlar. Çünkü göz kontağı kurmak pozitif bir yaşantı olsa da, bir yandan da bebeklerin heyecan seviyesini yükseltir. Bu yüzden bebekler iletişim sırasında ara sıra gözlerini kaçırarak kendilerini regüle etmeye çalışırlar. Göz kontağı kurarken bile yorulan bir bebek zihni söz konusuyken, televizyondaki reklamların yaratabileceği etkileri iyi tartmak gerekir. Uyaranların çeşitliliği, hızı ve sesi, gelişmekte olan bir bebeğin regülasyon sistemini zorlayabilir. Reklamlar sonrası yükselen heyecan seviyesiyle birlikte uykuya geçişte zorluklar yaşanabilir. Çünkü bebekler de fazla uyarana maruz kaldıklarında stres olurlar! Bazı bilimsel çalışmalar aşırı TV tüketiminin çocukların dil gelişimini ve sosyal becerilerini olumsuz etkilediğini de göstermiştir.

ARZU AKYOL - AKŞAM

REKLAMLARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİ

Günümüz dünyasında medya, kişilerin zihinsel ve duygusal süreçlerini etkileyen faktörler arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Özellikle elektronik medya kanalları (tv, radyo, internet) aracılığıyla her gün karşımıza çıkan reklamlar özellikle çocukları hem psikolojik hem davranışsal olarak ciddi şekilde etkilemektedir. Sekiz yaş ve altı çocuklar, televizyon reklamlarını eleştirel bir gözle değerlendirme becerisine sahip değildir. Küçük çocuklar reklamlarda verilen abartılı ve taraflı mesajları doğru ve güvenilir olarak görüp sunulan bilgilere kolayca inanma eğilimindedir. Bu durum çocukların reklamlardan etkilenerek materyalistik değerlere odaklanması, sağlıksız beslenme alışkanlıkları edinmesi, belirli ürünlerle ilgili yersiz istekler geliştirip ebeveynle çatışma yaşaması gibi gelişimsel açıdan ciddi sakıncalar doğurur.

Çocukların inanma eğilimi dolayısıyla, çocuk reklamlarının tercih oluşturma ve satın alma davranışına dönüşme gücü yetişkin reklamlarına göre oldukça yüksektir. Çocuklar bir kez bile görmüş olsalar reklamların içeriğini hatırlayabilir ve o ürünü tercih eder hale gelebilirler. Ayrıca, tekrarlanan reklamlar çocuğun ürünle ilgili isteğini arttırıp güçlenmesine neden olmaktadır. Özellikle çocukların özdeşleşmek istediği bir süper kahraman, çizgi film ya da oyun karakteri üzerinden yapılan reklamlar çocukları yönlendirme konusunda oldukça etkilidir. Çoğu reklamda karşılaştığınız özendirici içerikler ve dürüst olmayan bilgiler çocuk zihninde ürünle ilgili gerçekdışı ve yanlış imajların oluşması için yeterlidir. Örneğin, bir çocuk reklamını seyrettiği çok şekerli ya da yağlı atıştırmalıkları yemesi gereken, kendisi için uygun ürünler olarak zihnine yerleştirebilir ya da yaşına uygun olmadığı halde reklamda gördüğü oyuncağı kararlı şekilde arzulayabilir. Ebeveynlerin reklamlar tarafından teşvik edilen yanlış algıları kırabilmesi ve çocuğu doğru olana yönlendirmesi oldukça zor olabilmektedir.

Bu sorunun çözümü için ebeveynlerin çocuklara erken yaşlardan itibaren medya okuryazarlığı becerisi kazandırabilmesi gerekir. Çocukların televizyonda izledikleriyle ilgili eleştirel bir bakış açısı geliştirebilmek için yardıma ihtiyacı vardır. Reklamların çocuğunuz üzerindeki olumsuz etkisini en aza indirgemek için baştan itibaren reklamlar üzerine şöyle konuşmalar yapabilirsiniz: ‘Bu çikolatanın sana gerçekten güç vereceğini nereden bilebiliriz ki? Sabah kahvaltıda yediğin bal ve peynir seni çok daha iyi besler. Sence bu reklamı yapan kişiler senin ne düşünmeni istiyorlar?’. Farkındalık yaratan ve sorgulama becerisi geliştiren bu türden ebeveyn yaklaşımları, çocuğun reklamlarda sunulanın aksine gerçekle uyumlu bir bakış açısı kazanması ve doğru davranış alışkanlıklarını edinmesi için en etkili yöntemdir.

Sinem Olcay
Uzman Psikolog (Aile ve Çocuk Gelişimi)

BİR BAŞKA OTİZM HİKAYESİ

Kerem’in Atipik Otizm’den Kurtuluş Macerası

Blogumda yayınlamak istediğim en özel hikayelerden biri Sevgili Selin ve oğlu Kerem’in hikayesi.. Özel bir bankada iyi bir kariyeri olan sevgili arkadaşım Selin, oğlu 2 yaşındayken Atipik Otizm teşhisi ile karşılaştı ve hatırı sayılır bir mücadeleye başladı. Bu mücadeleye başlarken çalıştığı kurumdan ücretsiz izne ayrıldı. Her zaman bu konuda takdir ettim Selin’i… Erken teşhis, eğitim, ilgi, sevgi ve farkındalık ile bir çok şeyin aşılabileceğini bize gösteren bu hikayeyi soluksuz okuyacağınıza inanıyor ve sözü sevgili Selin’e bırakıyorum.

Merhaba,

Öncelikle öykümü paylaşma şansını bana verdiği için sevgili Evrim’e çok teşekkür ederim. Adım Selin; Kerem adında, nedeni bilinemeyen fatal taşikardi nedeniyle 38+1’de acil sezaryen ile doğan ve ilk iki haftasını yoğun bakımda geçiren 32 aylık bir oğlum var.

Doğum şeklinin ve yoğun bakımda kalmasının yarattığı travma ve sağlık durumunun nezaketi nedeniyle ilk aylarımızda mekanik denebilecek kadar düzenli bir hayatı oldu Kerem’in. Kesinlikle uyku ve yemek saatlerini değiştirmedik, asla uyku saatlerinde bir yere gitmedik, doktorun dediklerinden kesinlikle dışarı çıkmadık. Ve hayatımızın hatasını yapıp; yemek sorunu nedeniyle TV karşısında yedirme alışkanlığı edindik.
Bu aylarda Kerem’i tek kelime ile tarif etmemizi isteseler, ortak kelimemiz “cool” olurdu sanırım. Az gülen, etrafa dikkatli dikkatli bakan bir bebekti. “tel sarar”, “parmak oyunları” gibi taklitlerle hiç ilgisi olmadı, bunları öğretmeyi asla başaramadım. Ne kadar önemli olduklarını bilmediğim için de çok üstünde durmadım, “bu da onun huyu” diyerek boş verdim. Motor gelişimi ve sağlık durumu iyi olduğu için de henüz endişelenmek aklımın ucuna bile gelmedi.

16 aylık olduğunda henüz (anlamlı ya da anlamsız) hiçbir kelimemiz olmadığı gibi; insanları ayırma, yabancılama, taklit, komut alma, bakımını üstlenen kişilere bağlılık (ben çalıştığım için annem bakıyordu) gibi davranışların hiç birisi de yoktu. Biraz sosyalleşir umuduyla, kendi ay civarı çocukların olduğu bir kreşe verdik. İlk zamanlar annemden ayrılmak istemedi, çok ağladı. Epey bir süre annem de sınıfta Kerem ile birlikte bekledi. Daha sonra Kerem sınıfına alıştı ama sosyalleşme konusunda pek bir ilerleme olamadı. Bu durum kafamı kurcalamaya başlamış olsa da çocuk doktorumuzun “sen kendin git psikoloğa, bu çocuğun bir şeyi yok” cevabı ve benim de çok geç konuşmuş olmam gerçeği ile rahatlamıştım.

Bu arada Kerem’in kreşinde yeni çalışmaya başlayan Pedagog Hanım, Kerem’in göz temasının az olduğunu söylemeye başlamıştı. Biz evde böyle bir sorun yaşamadığımız için ve bunun ne demek olduğunu kavrayamadığımız için çok üstünde durmadık ama Kerem’i daha yakından izlemeye başladık. Bu arada iki pedagog ile görüştük. Kerem ile birkaç görüşme yapıp gelişimini test ettiler. Sonuçta net bir cevap alamadık, onlarla terapiye devam etmek için bir neden de bulamadık. Bize “amaca yönelik oyun oynayın” dediler, biz de oyun konusunda daha dikkatli davranmaya başladık.

Bu arada Kerem 2 yaşına gelmişti. Hala hiç kelimesi yoktu, parmakla işaret etme yoktu, taklit yoktu, bağlılık yoktu. Hiç unutmuyorum o tarihi; 1 Şubat 2014 Cumartesi. Eşim internette “yetersiz göz teması, komutlara cevap vermeme, konuşmama” diye arattı. Daha önce benim de okumuş olduğum, ancak konduramadığım sayfaları bir de o okuyunca yaşadığımız şoku, acıyı, korkuyu kelimelerle tarif edebilmem imkansız. Dipsiz bir kuyuya düştük, kalbimizi bir el sıktı, sıktı, sıktı…

Bu arada Kerem’i bir pedagog daha ve onun önerisiyle bir konuşma terapisti gördü. Ortak söyledikleri, çok ağır bir durum olmadığı ve özel eğitim ile aşabileceğimizdi. Bu yorumlar bizi biraz olsun rahatlatsa da, korkuyu içimizden atmamız imkansızdı.

Eşimin aklına üniversiteden arkadaşı olan ve özel eğitimci olan terapistimiz gelmeseydi, hikayemiz nasıl ilerlerdi bilmiyorum. Ama iyi ki geldi, iyi ki onu aradık, iyi ki Kerem ile tanıştı ve iyi ki oğlumuzu ona teslim ettik. 

Ondan sonraki hafta ağlamak dışında bir şey yapmadık desem yalan olmayacak. Terapistimiz, Kerem’i bir hafta sonra görebildi. Gelişimini ve davranışlarını inceledikten sonra “Ne olduğunu şu anda söyleyemem, YGB-BTA (başka türlü adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluk – atipik otizm) olduğunu düşündüren belirtiler var. Ama teşhis koyma yetkim yok, bir psikiyatriste yönlenmeniz gerek. Zaten teşhis çok önemli değil. Yapacağımız şey şu: eksik olduğu alanlarda çalışmaya başlayacağız, gelişim hızı da durumumuzu belirleyen bir parametre olacak. Önce iletişimi öğretmeye çalışacağız. Üç aylık hedefler belirleyeceğiz ve o hedeflere çalışacağız“ dedi.

Bu arada ben işyerimden 6 aylık ücretsiz izin aldım. Çünkü Kerem’in durumu belirsizken ben çalışamazdım ve evde yapılacak çalışmalar bu kadar önemliyken başka birine emanet edemezdim. Bunu yapabilecek koşullarım olduğu için Allah’a çok şükür. Ve hiç sorun etmeden bana bu izni veren işyerime de sonsuz müteşekkirim.

Kerem ve terapistimiz; çalışmakta olduğu özel eğitim merkezinde haftada 4 saat çalışmaya başladılar. Her gün bir defterle gidiyorduk, Kerem’in yaptıklarını ve yapamadıklarını, bizim evde yapmamızı istediği çalışmaları terapistimiz deftere yazıyor, ben de evde olanları, yaptığımız çalışmaları ve varsa soru(n)larımı yazıyordum. İtiraf etmeliyim, bu yazma konusunda hiç başarılı olamadım. Hem çalıştırmak hem de not almak yapamadığım bir şey oldu. Ama çok sıkı çalıştık. Kerem’i hiç boş bırakmamak ve sürekli iletişimde olmak başta çok çok zordu. Çünkü iletişim diye bir şey bilmiyor ve ihtiyaç hissetmiyordu. 
Hiç unutmuyorum, terapinin üçüncü haftası yapboz yaparken yanındaydım ve sorularla olaya dahil olmaya çalışıyordum. Sırtını bana yasladı ve kolunu koluma doladı. Bu bana gösterdiği ilk fiziksel sevgi gösterisiydi. O an ne hissettim? Aklıma tek bir kelime geliyor: cennet.

İlk hedeflerimizden biri parmakla göstermekti. Kerem o dönem elini sabunlamayı çok seviyordu. Farklı dokulara dokunması için bu bizim de teşvik ettiğimiz bir şeydi. Suyu açtım ve Kerem’e “ne istiyorsun?” dedim. Kerem adet edindiği üzere benim elimi sabuna götürmeye çalıştıkça onun elini alıp sabunu gösterterek model oldum. Bunu kaç kere yaptım bilmiyorum ama birkaç gün boyunca bunu tekrarladık. Sonunda oldu! Parmağıyla sabunu gösterdi! Çok önemli bir aşamayı böylece geçmiş olduk.Daha sonra anlamlı kelimeler başladı. Sonra birkaç tane daha, birkaç daha ve hatta cümleler… Bunun yanında taklitler, jestler, mimikler, itirazlar, ufak şımarıklıklar, yalandan ağlamalar geldi. Bir mucizeye tanklık ediyordum. Terapistimiz sihirli anahtarlarla kapıları birer birer açıyor, normalde çocukların gözlemleyerek öğrendiği becerileri tek tek öğretiyordu.

Bu arada psikiyatrist randevumuzu almıştık ama yoğunluğundan ötürü 3 ay sonrasında gidebildik. Yani bizi psikiyatrist gördüğünde Kerem üç aydır özel eğitim alıyordu. (9 Mayıs) Söylediği şuydu: “Bu çocuğun genetik bir yatkınlığı varmış ama zekası ve doğru müdahaleniz ile bu durumu aşmışsınız. Şu anda yaşının çok az gerisinde, kabul edilebilir sınırlarda. Özel eğitime devam edin, üç ay sonra tekrar görüşelim.”
 Bundan sonrası çok daha kolay geçti. Artık aramızda anne-çocuk bağı kurulmuştu. İşaret ve hatta kelimelerle anlaşıyor, birlikte vakit geçiriyor, şakalaşıyor ve bol bol sarılıyorduk. Tabii ev ödevlerimizi yapmayı ihmal etmiyorduk.

Şu anki durumumuzda özel eğitime haftada iki saat olarak devam ediyoruz. Temmuzdan itibaren yarım gün kreşe de başladık. Aldığımız bildirimler çok iyi. Kerem tüm aktivitelere katılıyor, arkadaşlarıyla yaşının gerektirdiği kadar iletişim kuruyor, “okula” keyifle gidip geliyor.

Kerem şu anda neredeyse tamamen yaşıtlarını yakalamış durumda. Sadece konuşmada biraz geri, ama zamanla kapanabilecek bir fark var. Sadece içine kapanmaya meyilli bir yapısı ve sembollere sıra dışı bir merakı var. Ancak bunlar yeni şeyler öğrenmesine engel olmadığı için bizi korkutmuyor artık.
Geçtiğimiz hafta ikinci psikiyatr kontrolümüz vardı. Doktorumuz artık tamamen normale döndüğümüzü, sadece konuşma üzerinde biraz çalışmamız gerektiğini müjdeledi bize…

Hikayemiz otizm ile nerede ne kadar kesişiyordu hala bilmiyoruz. Ama bildiğimiz şu ki biz kötü bir rüya gördük ve çok şükür ki o rüyadan uyanabildik. İstiyorum ki benzer sorunları yaşayanlar kötü hikayeler kadar böyle iyi biten hikayeler de olduğunu bilsinler, umutsuzluğa kapılmasınlar. Bir aksaklık gördüklerinde derhal bir uzmana başvursunlar. “Daha bekleyelim” diyenleri dinlemesinler, zaman çok ama çok değerli. Teşhis konmasını beklemeden özel eğitim yoluna gitsinler. Ve lütfen, LÜTFEN iki yaşına kadar TV izletmesinler. TV iletişimi engelleyen bir unsur ve özellikle genetik yatkınlığı olan çocuklarda otistik belirtilere neden olabiliyor.

 Her ne kadar iki kişinin öyküsünü anlatmış gibi olsam da bizi sarıp sarmalayan, benim yükümü elinden geldiğince alan, bana güç veren babamızı da unutmamalıyım. Birçok babanın yaptığını duyduğum şeyi yapmadı o: “yok bir şey” demedi, gerçeklerle yüzleşmekten kaçmadı.
Beni arayıp soran, “ihtiyaç var mı?” diyen, duasını esirgemeyen, öyküsünü paylaşan arkadaşlarım da bu süreçte bana çok güç verdiler. Tek tek isim sayamamamı bu dünyadaki en büyük zenginliğim olarak görüyorum.

Ayrıca, şüphelendiğimiz dönemde bu bloğun sahibesi sevgili Evrim’i aramıştım. O dönem oğlu Kaan çok önemli bir beyin ameliyatı geçiriyor olmasına rağmen beni teselli etmiş, kendi fizik tedavi tecrübelerinden örnekler vermişti. Kendimi ne zaman güçsüz hissetsem, o konuşmayı hatırladım. 

Özel eğitim merkezinde tanıdığım sevgili anneler, babalar, anneanneler… Bana öyküleriyle destek oldular, önerilerde bulundular, dertlerimi dinlediler.

Ve tabii ki sevgili terapistimiz bir mucize yaşattı. Ona ne kadar çok borçluyuz. Ona ne kadar güveniyoruz. Onunla bu yola girmiş olduğumuz için ne kadar şanslıyız.
Çok teşekkür ediyorum hepinize.

Alıntı: http://www.prematureanneleri.com/

Selin Güneş
Kerem’in Annesi
http://araflisehrazad.com (Burada da otizmle ilgili pek çok yazı bulabilirsiniz.)

OTİZM VE BUZ PATENİ

Otizmli bireyler, alışkanlıklarından vazgeçemezler, çevrelerinde herhangi bir değişiklik olduğunda anında farkederler. Alışkanlıklardan vazgeçemezler derken birşeyi öğrenip bir daha onu bırakmazlar olarak düşünmemek gerekiyor. Mesela otizmli birey sürekli olarak evde duran, dışarı çıkmayan bir birey olarak karşımıza çıksın. Bu bireyin dışarı çıkarıp  gezmesini sağlamazsak bu duruma alışır ve sürekli olarak bu şekilde davranmak ister. Ancak eğer sürekli olarak dışarı çıkarılır, birlikte birşeyler yapılırsa çocuk her zaman dışarı çıkmak ister. Çünkü artık bu duruma alışmıştır ve devamlı olarak yapmak ister. İşte bireylerin bu alışkanlık durumlarından farklı şekillerde yararlanmak mümkündür. Özellikle spor alanında kullanmak yararlı olmaktadır. Zira sürekli olarak herhangi bir spor dalıyla ilgili eğitim alan birey, bunu bir alışkanlık haline getirir ve eğitimi devam etmeden duramaz. Yani otizmli bireyler öğrendiklerini yaparlar ve onların yaşam standartlarını yükseltmek için de spor alışkanlığı kazandırmak gerekir. Bugün otizm ve buz pateni üzerine birşeyler yazmak istiyorum. Bakalım buz pateninin otizmli bireylere sağladığı faydalar nelermiş?

Otizm ve Buz Pateni

Buz pateni, her yaştan bireylerin yapabileceği ve vücudumuz için çok büyük yararları olan bir spor türüdür. Son yıllarda özellikle kadınların başvurduğu bir spor türü olsa da otizmli bireyler tarafından da sıklıkla tercih edilmektedir. Zira buz pateninin gerçekten de yadsınamayacak kadar yararı vardır. Dilerseniz hemen buz pateninin faydalarını incelemeye geçelim.

Buz Pateninin Faydaları

    Düzenli olarak yapılan buz pateni antremanlarının kardiyovasküler sistemi geliştirdiği düşünülmektedir. Özellikle kalp, damar ve dolaşım sistemine yararlı olabileceği söylenmektedir.
    Normalden farklı bir yapıya sahip olduğu için vücudun ve zihnin farklı şekilde çalışmasını sağlar.
    Düzenli olarak yapılacak buz pateni antremanları, stresin en büyük düşmanlarından biridir.
    Özellikle kilo sorunu olan bireylere çok fayda sağladığı düşünülmektedir. Zira buz pateni esnasında çok fazla kalori harcanır.
    Dayanıklılık sorunları olanların başvurması gereken spor dallarından biridir. Çünkü düzenli olarak yapıldığında bireylerin fiziksel dayanıklılığını üst seviyelere çıkarır. Bunun sonucunda da bireyler daha zinde, daha enerjik, daha dirençli ve hareketli bir görüntü çizerler.
    Otizmli bireylerde genellikle zayıf olan denge koordinasyonunu geliştirmek için oldukça önemli bir spordur. Gelişen denge ile beraber, otizmli bireylerde öz bakım becerilerinde gelişmeler görülür. Örneğin; eşofmanını giyip, çıkartırken tek ayak üstünde dengede durabildiği için giyme ve çıkarmada eskisi kadar zorlanmaz.

    Atagün BALTACIOĞLU
    Spor Eğitmeni & Yaşam Koçu

BEBEĞİNİZİ İLK 2 YIL TELEVİZYONDAN UZAK TUTUN

Televizyon, çocuklar için çizgi film ve reklâmlarla; yetişkinler için de dizi, film ve programlarla hayatımızın olmazsa olmazlarından biri haline geldi. Son yıllarda özellikle küçük çocukların uzun süreler TV seyretmelerinin sosyal gelişim üzerine olası olumsuz etkileri tartışılırken 0-2 yaş bebekler için de televizyon ekranlarının zararlı olduğu belirtiliyor. Memorial Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Pedagog Dr. Melda Alantar, “ 0-2 yaş bebeklerin gelişmesinde televizyonun zararlı etkileri ve dil gelişimi” ile ilgili bilgi verdi.

İlk 2 yıl çocuğunuza televizyon izletmeyin

Yapılan araştırmalar 2 yaş öncesinde televizyon izleyen çocukların bilişsel gelişimlerinin olumsuz olarak etkilendiğini, dil gelişimlerinin geciktiğini ortaya koymaktadır. Bu dönemde aşırı televizyon izleme ile; dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu ve otizm arasında ilişki olduğunu gösteren pek çok araştırma bulunmaktadır. Bu nedenle Amerikan Pediatri Akademisi, önlem olarak 0-2 yaş çocuklarının televizyon ekranlarından uzak durmaları gerektiğini vurgulamaktadır.

Dil gelişimi, doğumla başlayan ve yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Çocuklar dünyaya geldikleri günden itibaren; çevrelerindeki sesleri algılamaya, sesler çıkarmaya ve anadilin temel yapısını kazanmaya başlarlar.

Bebeğin dil gelişimi şu şekilde gerçekleşir:

Bebek ilk bir ayda ağlama, öksürme, hapşırma gibi doğal sesler çıkarır. Birinci ayın sonunda ağlamaları çeşitli durumlara göre farklılaşmaya başlar. 

İkinci ve üçüncü aylarda bebek güler, ” k” ve “g” gibi ünsüz ve “a” “e”, “o” gibi ünlü harfleri çıkarmaya başlar. 

4 ve 6. aylar arasında ünlü ve ünsüz seslerin sayısında artış gözlenir, altıncı ayın sonuna doğru ünsüz ile ünlü sesleri birleştirmeye başlar; örneğin ba, da, ma v.b. 

7 ve 10. aylar arasında ma-ma gibi hece tekrarları gözlenir. Bebek yetişkin konuşmasına benzeyen ancak anlaşılmayan diziler meydana getirir. On birinci aydan itibaren anlaşılmayan ses dizileri arasına tek heceli sözcükler yerleştirmeye başlar. İlk anlamlı sözcükleri telaffuz etmeye başlar. 

12 ve 18. sekiz aylar arasında sözcükleri amaçlı olarak kullanır. 3-50 sözcükten oluşan sözcük dağarcığı vardır. Nesneleri ve vücut bölümlerini gösterir. 

18 ve 24. aylar arasında basit yönergeleri yerine getirir, nesneleri ve resimleri isimlendirir. Sözcük dağarcığı 50-70 sözcük içerir. 

İki yaş çocuğun yürümeye, konuşmaya, kendi benliğini fark etmeye başladığı bir dönemdir. Yaşamın ikinci yılındaki hızlı gelişim çocuğu pek çok açıdan bağımsız hale getirir. Motor yeteneklerle dil becerisinin kazanılmasının çocuğun bağımsızlığındaki etkisi büyüktür. İki yaş çocuğu koşar, tutunarak merdivenleri inip, çıkar. Bu dönemde bildiği 70 veya daha fazla sözcüğü kullanır, iki sözcükten oluşan basit cümleler kurar. İki yaş sorgu çağıdır. Bu evrede çocuk nasıl ve niçin sorularını ısrarla sorar. 

0-2 yaş çocuğunun dil gelişimini desteklemek için neler yapabilirsiniz? 

Bebeğinizin gözlerinin içine bakarak ve gülümseyerek onunla konuşun. Onu ismi ile çağırın. 

Yatağın üzerine bebeğin göz teması kurabileceği, renkli, farklı sesler çıkaran hareketli oyuncaklar asın. Seslere yönelmesi, hareketleri izlemesi için yönlendirin. Dördüncü aydan sonra oyuncağa uzanması ve dokunması için destekleyin. 

3-4. aydan itibaren bebeğinizi kucağınıza alarak ayna karşısına geçin. Ona ismi ile seslenin, çıkardığı sesleri tekrar edin. 

Bebeğinizi olabildiğince çok aile görüşmelerine dahil edin. Akşam yemeğinde masada diğerlerinin konuşmalarını dinleyerek çok sayıda kelime öğrenir. 

12. aydan itibaren çocuğunuzun eline orta büyüklükte kırılmayan çelik ayna vererek “Bak benim burnum burada, senin burnun nerede ?” şeklinde oyun oynayabilirsiniz. 

Resimli kitaplar okuyun. Sayfaları çevirmesi için fırsat yaratın. Okuduğunuz hikayeler hakkında basit sorular sorun. Resim göstererek “Bu ne?” diye sorun. 

Masal, çocuk şarkıları, ninni, klasik müzik dinletin. 

 Radyonuzu açın ve programları değiştirin. Müzik ve haberler bebeğinizin değişik tonlu sesler duymasını sağlayacak, duyduklarına tepki verecektir. 

Çocuğunuzla bebeksi konuşmak yerine onunla doğal şekilde konuşmaya özen gösterin. 

Onun çıkardığı sesleri taklit edin. Bebeğinizin söylediği ”ba ba” “de de” gibi sesleri içeren cümleler kurun ; “Ba-ba seni seviyor”, “De-de geldi” gibi. 

Altını değiştirirken yumuşak sesle şarkılar söyleyin. Günlük hayatınızda neler yaptığınız hakkında, bebeğinizin hayatında olan kişiler; abla, ağabey, büyükanne v.b., ev hayvanlarına ilişkin şarkılar yaratarak söylemeyi deneyebilirsiniz. 

Bir yaşından itibaren bebeğinize çevresini keşfetmesi için fırsat tanıyın. 

Etrafındaki insanlara, çocuklara tepki göstermesi için onu cesaretlendirin; gülümsemek, el sallamak gibi. Oyun alanlarında yaşıtlarıyla zaman geçireceği ortamlarda bulunmasını sağlayın. 

1.5 yaşından itibaren bebeğinize resim kağıdı ve boyalar vererek resim yapması için destekleyin. 

Bebeğinizi 18 aylıktan itibaren müzik eşliğinde dans etmesi için teşvik edin. Hızlı müzikle hızlı dans ederek “hızlı” sözcüğünü kullanın. Dingin müzikle yavaş hareket ederek “yavaş” sözcüklerini öğrenmesini sağlayın. 

2 yaşından itibaren bebekler gözledikleri olayları taklit etmeye başlarlar. Bu dönemde çocuğunuzla birlikte günlük yaşantıyla ilgili oyunlar oynayabilirsiniz. Örneğin bebeği yıkama, uyutma, yemek yedirme v.b. 

Çocuğunuzun dil gelişimi konusundaki endişelerinizi uzmanlarla paylaşmaktan kaçınmayın. 

Pedagog Dr. Melda ALANTAR
Memorial Şişli Hastanesi


UMUT IŞIĞI / ANNESİNİN KALEMİNDEN BİR DAHİNİN HİKAYESİ

OTİZM  VE BİR DEHA ÜZERİNE YAZILMIŞ BİR KİTAP...
“Benim adım Kristine Barnett, oğlum Jacop matematik ve bilim alanında dahi olarak kabul ediliyor. Dokuz yaşındayken üniversiteye kabul edildi. Çok geçmeden, izafiyet teorisi alanında özgün bir teori üzerinde çalışmaya başladı. Denklemler o kadar uzundu ki evimizdeki devasa beyaz tahtadan pencerelere taşıyordu. Onun adına temas kurduğum tanınmış fizikçi Jake’in gerçekten de özgün bir teori üzerine çalıştığını doğruladı ve teorinin kabul edilmesi durumunda Jake’in Nobel Ödülü adaylığı bile getirebileceğini söyledi.”
Bu cümleler iki yaşındayken otizm teşhisi konan, 16 yaşında ancak ayakkabılarının bağcıklarını bağlayabileceği söylenen Jacop’ın annesi Kristine Barnett’a ait. Kristine, Einstein’ınkinden daha yüksek bir IQ puanına sahip, kendi kendine iki haftada yüksek matematik öğrenebilen otizmli oğlunun hikayesini kitaplaştırdı.
BAŞARININ SIRRI MUTLULUKTA
Biz anne babaların isteği yavrularımızın başarılı olması kuşkusuz. Ancak hepimiz en önemli şeyi çoğu zaman atlıyoruz. Sözde mutlu olsunlar istiyoruz ama hiç sevmedikleri ve başaramadıkları alanlarda onlardan üstün performans bekliyoruz. Her çocuğun matematik veya fizik dersinin iyi olamayacağını unutup kendi egomuzun esiri oluyoruz. Kendi çocukluğumuzu, sevmediğimiz faaliyetler yapmaya zorlandığımızdaki memnuniyetsizliğimizi hatırlamıyoruz. Farklı bireyleriz ve ilgi alanlarımız da bir o kadar başka. Resim dersi zayıf diye memnuniyetsiz bir veli duymadım açıkçası ya da resim dersinden özel ders alan öğrenci.
Evet tam da buradan hareketle her çocuğun ilgi alanlarını mutlu olduğu aktiviteleri belirleyip yapamadıklarından ziyade yapabildiklerinin üzerine gitmek gerekiyor. Bu yöntemin nasıl başarı getirdiğini “Umut Işığı” kitabının yazarı Kristine Barnett sarsıcı gerçek bir hikayeyle anlatmış. Kitap “annesinin kaleminden bir dâhinin”, Jacop’ın hikâyesi.
Otizm teşhisi konan Jacop’ın gelişimi hızla geriliyor ve ailesiyle iletişimi kesiyor. Özel eğitimlerin çocuğunda işe yaramadığını fark eden Kristine Barnett, eşinin ve terapistlerin tüm itirazlarına rağmen sıra dışı bir yöntem geliştiriyor. Metot basit ama bir o kadar da etkili oluyor. Kristine Barnet oğlunun yapamadıklarının yerine yapmak istedikleri şeylere yoğunlaşarak farklı bir yöntem deniyor. Üç yaşındayken, ileride okuma, yazma bile öğrenemeyeceği öngörülen Jacop, şimdi 16 yaşında kuramsal fizik alanında yüksek lisansını tamamladı ve üniversitede kuantum fiziği dersleri veriyor. Oğlunun temel yetilerini geri kazanması için uğraşan Kristine Barnett bir dahi yaratıyor.
Kristine’ın öncülük ettiği bu yaklaşım ABD’de diğer otizmli çocukların da hayatını değiştirdi.
ÇOCUĞUNUZUN İÇİNDEKİ KIVILCIMI ATEŞLEYİN
Kitap bir annenin yılmadan, usanmadan oğluna ve kendine inancının, azminin hikayesi.
Kitabın sonunda Kristine diyor ki; “bir çocuğun içindeki kıvılcımı ateşlerseniz, hayal edebileceğinizden çok daha yüksek noktalara erişebilir. Eğer hiç konuşamayacağı ve okuyamayacağı söylenen bir çocuk bu kadar inanılmaz yerlere gelebildiyse, böyle zorlukları olmayan çocukların neler başarabileceğini ve kanatlarını açmalarını teşvik edersek ne kadar uzaklara uçabileceklerini düşünün.”
Kristine bu nedenle kitabında sık sık çocukların sevdiği uğraşlara yoğunlaşmasının diğer yeteneklerini de geliştirdiğinin altını çiziyor.
Herkesin kendine bir pay çıkarabileceği bu kitabı otizmli çocuk annelerinin yanı sıra, tüm anne ve babalara şiddetle öneriyorum. Çocuğunuzla ilişkinizde farklı bir bakış açısı yaratacağı kesin. Sık sık notlar almak isteyeceğiniz bu kitabı okurken, yanınızda göz yaşlarınız için de mendil bulundurmayı unutmayın.
Deniz BİLİROĞLU GÜREL
Anne ve İletişim Uzmanı

ATİPİK OTİZMDE EVDE UYGULANANİLECEK AKTİVİTELER

HAMBURGER OYUNU
Battaniye veya mat içinde çocuğu yatırın, döndürerek rulo yapın, ve siz üstüne baharat koyarmış gibi yapıp, hamburgerin üstünü ovalayın. Her baharat çeşidine farklı bir dokunum yaparsanız, uyarıyı daha ismi söylendiğinde tanır ve hazırlıklı olur veya öğrendikten sonra siz ona sorup, bulmasını sağlayabilirsiniz. Mat veya battaniye kalın gelecek olursa alıştığı bir örtü ile de deneyebilirsiniz.

YERDE YÜZME OYUNU
Yere üst üste birkaç mat sererek bir yüzme havuzu oluşturun. Çocuğunuz havuza atlayarak, karnının üstünde sürünerek öbür uca dek yüzmeli. Çıktığında çıplak ayak ve elleri havlu ile kurulanmalı. Değişik yüzme stilleri de bu aktiviteye ilave edilebilir. (Mat yerine halı veya battaniye de koyabilirsiniz.) Yüzmeye gitse de bu aktiviteden alacağı çok farklı uyaranlar var.

HALIDA EMEKLEME OYUNU
Emekleme, yuvarlanma, komando sürünmesi, kalçaların üzerinde ilerleme gibi aktiviteler bir rampa üzerinde veya mat- yastık benzeri materyallerle oluşturulan bir tepe üzerinde “lideri takip et” tarzında bir dramatizasyonla uygulanabilir. Ayrıca fok, yılan veya yerde yuvarlanan bir köpek olabilir.

HALIDA SÜRÜKLEME OYUNU
Yere alçaklı-yüksekli matlar, halılarla bir alan oluşturun. Çocuk sırt üstü veya yüzükoyun pozisyonda biri tarafından sürüklensin. Farklı yönlerde deneyin. Bir mat üzerinde inip-çıkma şeklindeki bu oyunu, kontrollü olarak arkadaşları ile birlikte birbirlerini çekmesi sağlanabilir. Hem çeken hem çekilen çocuk için faydalı bir aktivitedir.

TOP YUVARLAMAK
Çocuğunuz, yüzükoyun veya sırt üstü yatarken vücudunun üzerinde biraz basınçla top yuvarlayın. Eğer çok kaçınırsa, ısrarcı olmayın. Top dışında etrafta kullandığınız pek çok materyali bu eylem için kullanabilirsiniz.

NOKTAYI BULMA OYUNU
Çocuğunuzun vücudunun muhtelif yerlerine yumuşak tebeşirle işaret koyun. Çocuğun bu noktaları dokunarak, ovarak, silkeleyerek veya bir bez, havlu ile temizlemesini sağlayın.

DAĞA TIRMANMAK
Bir çeşit dağ süsü verilmiş bir tepeye karnının üzerinde sürünerek, sadece elleriyle kendisini itmesini sağlayın. Tepeye tırmanıştan sonra yuvarlanma veya kayma ödül olarak verilebilir.

EL ARABASI
Çocuğunuz elleri üzerinde yürürken siz veya daha güçlü bir çocuk tarafından bacaklarından tutulur (bir ip veya yol üzerinde de olabilir) ileriye gitmesi sağlanır. Oyunun varyasyonları arttırılabilir. Rampalar, merdivenlerde uygulanabilir. Bunu çok dikkatlice çok zorlamadan uygulayalım. 

RESİM TAHTASI
Tahta üzerinde her iki elle çizim yapma veya her iki elle aynı/farklı hareketlerle temizleme işlevleri yapılabilir. Traş köpüğü veya yoğun bir kremle aynada ya da farklı bir yüzeyde aynı aktivite uygulanabilir. Ağzına götürme riski nedeniyle krem şanti de uygulanabilir.

DUVAR İTME
Her iki elle çocuğun duvarı itmesi ve itebileceği ağırlıkta bir nesneyi yer değiştirmesi sağlanabilir. Arkasından destek oluşturabilirsiniz. Omuzların ve kolların eşit itmelerine dikkat ediniz.

EVDE UYGULAMALARA ÖRNEKLER
- Yuvarlanmak,takla atmak, atlamak, koşmak, hoplamak.
- Bir çok baş ve vücut hareketiyle dans etmek.
- Baş üzerinde bir nesneyi tutarken yuvarlanmak.
- Sırt üstü yatıp,dizleri göğüs üzerinde kavrayıp sallanmak.
- Oyun alanı eşyalarını hareket ettirmek, oturmak ve dönmek, trambolinde zıplamak.
- Bir duvarı (ya da bir yetişkini) ellerle, bir diğerini ayaklarla itmek.
- Çocuk sırt üstü uzanmış ve kolları vücuda dik iken kollar, sizi geri itene dek itmek.
- Halat çekme, emekleme, dirsekler üzerinde sürünme, diz üzerinde yürüme (öne,yana,ortaya)
- Plastik bir bisiklete binerek itmek
- Hayvan yürüyüşleri;
Ayı : Açık bacaklar açık kollara dayanarak
Yengeç : Kalça yere değmeden el ve ayaklar üzerinde.
Ördek : Ayak bileklerini ellerle tutarak.
Sakat Köpek : İki ayakla aynı anda kısa süreli sıçrayışlar.
Yılan : Karın üzerinde, el ve ayağın yardımı olmadan.
Solucan : Sırt üstü, bacakları yukarı itip sonra vücudu çekerek.
Mors : Karın üzerinde, açık kollarla.
- El arabası yürüyüşü
- Dikey bir kara tahtada uzun bir çizim yapmak.
- Sabit olmayan yüzeylerde hareket etmek (şişirilmiş deniz yatağı gibi) gelişimsel pozisyonları sürdürmek. (emekleme, diz üstü, sırt üstü, yüz üstü)
- Tırmanış aktiviteleri
- Engelli bir plan izleme.
- Engelli plan sırasında kaykay sürmek.
- Çocuğun aktiviteler oluşturmasına izin vermek ve çevre düzenlemesine yardım etmesini sağlamak.
- Çocuğun sakız ya da şeker çiğnemesine / emmesine izin verilmelidir.
- Çocuğun gerçekleştirmesi için bir görev sırası hazırlamak, bir görevle başlayıp, üzerine yapılandırmak.
- Çeşitli inşa oyuncakları ve inşa blokları ile oynamak.
- Çocuğun sınıf içinde uygunsa veya evde uyarılmışlık seviyesi düşene dek oturma ve dönmesine imkan sağlanmalıdır.
- Sallanan bir düzlemde sallanma.
- Çocuğun bir hoplama topu üzerinde hoplaması.
- Bir mat üzerinde, farklı pozisyonlarda yuvarlanma
- Oyun alanında çocuğu sallama ve çocuğun kendini durdurmasına izin verme.
- Oyun alanında ya da spor salonunda kaba motor aktiviteler yapma. (koşma, çok hızlı koşma, zıplama)
- Gün içinde çocuğa ağır kitaplar ve objeler taşıtın.
- Çocuğun, ellerini sıranın altına koyup, yukarı doğru itişler yapmasını sağlayın.
Çocuğunuz ile oyun oynarken ilk aşamada çocuk kendi kendine oynarken amaçlı bir oyun ortaya çıkarmasını öğretmek gerekir.
İkinci aşamada , oyuna başka birisini de katmasını öğretmemiz gerekir.
mesela , yakalamaca , ceee oyunları gibi v.s.
Daha sonra ´´Sıra Kimde´´ oyunları gibi , basit oyunlarla , çocuğun farkına bile varmadan , beraberce oynanan oyunlara teşvik etmek gibi....
Mesela, çocuğun kolunu veya bacağını kaşıyın, sonra Sıra sende diyerek onun sizin kolunuzu kaşımasını teşvik edin ( gerekirse çocuğun elini tutup kolunuzu kaşımasını öğretmek amacıyla yardımcı olun ),ve yine Sıra bende diyerek siz onun kolunu kaşıyın , bu arada size kısa bakışlar atacaktır , ve sizde onun bakisini yakalamaya calisin.bu oyun çeşitlilik kazanması açısından , kaşıma-ufalama , gıdıklama seklinde genişletilebilir.

Bu basit oyunlarla çocuğunuzun bir sürü duyusunu harekete geçirmiş oluyorsunuz,sıra beklemek, tende değişik algılamalar , göz kontağı ve beraber oynanan bir oyun seklinde vb.


Göz kontağı kurmak için;
· İstediği nesneleri vermeden önce nesneyi göz hizanıza tutup size bakmasını sağlayıp sonra verin. Bu arada vereyim mi diye sorup kısa bir süre beklerseniz ona cevap vermesi gerektiğini, hafifçe ‘ver’ diyerek de ne cevap vermesi gerektiğini öğretmiş olursunuz. Bu ‘ver’i üçüncü bir kişinin söyleyerek model olması daha da iyi olur.
· Baloncuk yapmak göz kontağı kurmada genellikle işe yarar. Burada da aynı şekilde ‘üfleyeyim mi?’’ Üfle’ kalıbını çalışabilirsiniz.

Alıcı dili desteklemek için;
· Yönergenizi kısa net sözcüklerle verin. (al, ver, gel, bak, otur) bu ,daha rahat anlamasını, daha çabuk taklit etmesini sağlayacaktır. Yönergenizi anlamazsa fiziksel yardımla yaptırın.
· Çevresinde gördüğü her şeyin adını söyleyin. Ama 'bak oğlum bu top ‘ şeklinde uzun cümlelerle değil, ‘bu top’ şeklinde kısaca.
· Aile albümü, resimli kitaplar, market broşürlerine birlikte bakın. Her seferinde parmağınızla gösterip’ bak dede’’ bak kek ‘diyerek bakmasını sağlayın. Ondan da göstermesini isteyin.
· Çocuğun ilgi alanlarını izleyin. Herkes ilgilendiği şey hakkında konuşmak ister. Arabalara ilgi gösteriyorsa hedef sözcüklerini ve etkinliklerini arabalarla ilgi konulardan seçin.
· Aynı eylemler için hep aynı sözcükleri tekrar tekrar kullanın. Sütünü içerken; iç, giydirirken giy, tuvaleti veya yemeği bittikçe ‘bitti’top atması için;’at’beklemesi için her seferinde;’bekle’ gibi.
Çocuk ne kadar çok duyarsa taklit etmesi o kadar mümkün.
· Konuşma organları ile egzersiz. Özellikle üfleme; flüt, mum, kağıt parçaları, pinpon topu, tüy vs. pipetle içme çalışmalısınız. Çocuklar nefeslerini ve konuşma organlarını koordine etmekte güçlük çekiyorlar.
· Hayvan sesleri taklit etme çalışabilirsiniz. Daha geniş tutarsak, duymaktan hoşlandığı sesleri yakalamaya çalışın. Şarkı nakaratı olabilir, şşşt sesi veya çuf çuf,düdüüüt gibi ,deneyerek bulabilirisiniz.
· Oyun oynamayı öğretmelisiniz. Bunun için belki önce siz öğrenmelisiniz. Birkaç öneri; şişeye boncuk atma, kağıdı karalama veya resim, saklambaç, sepete top atma, fış fış kayıkçı,oyuncak arabaya çeşitli nesneler koyarak sürme,bebek sallama,yedirme,kutu kutu pense vb. sizinle oyun ve etkinlikleri paylaşması çok önemli.

Ayrıca salıncağı çok kullanmanızı, takla atmayı,tek ayak üzerinde zıplamayı, emeklemeyi, iki eli üzerinde yürüme (siz ayaklarını tutuyor olacaksınız) çalışmalar önerilmektedir.


YATMA ZAMANI

GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...