1 Mart 2021 Pazartesi

YÜZÜ OLMAYAN ADAM

Yıllar önce çalışkan bir adam, ailesini avantajlı bir iş imkanı sağlamak için New York’tan Avustralya’ya götürdü. Adamın ailesinden biri, sirke trapez artisti olarak katılmak veya aktör olma tutkusu olan genç ve yakışıklı oğluydu.

Bu genç adam zamanını bir sirk işi ya da herhangi bir sahne işi gelene kadar kasabanın sınırındaki batı bölümünde yerel bir tersanede çalışarak geçirdi.

Bir akşam, işten eve gelirken, onu soymak isteyen beş haydut tarafından saldırıya uğradı. Genç adam, parasından vazgeçmek yerine onlara karşı koydu. Bununla birlikte onu kolayca alt ettiler ve onu feci şekilde dövmeyi sürdürdüler. Botlarıyla yüzünü parçaladılar ve tekmelediler, vücuduna sopalarla acımasızca vurdular ve onu ölüme terk ettiler.

Aslında polisler, onu yolda uzanmış bir şekilde bulduklarında, onun öldüğünü sanmışlardı.

Morg yolunda, polislerden biri, adamın zorlukla nefes aldığını duydu ve onu hemen hastanedeki acil bölümüne götürdüler. Acil bölümünde yatarken, bir hemşire korku içinde bu genç adamın uzun süre bir yüze sahip olamayacağını fark etti. Göz yuvaları parçalanmış, kafatası, bacakları ve kolları kırılmış, burnu askıda kalmış, bütün dişleri kırılmış ve çenesi hemen hemen kafatasından ayrılmıştı.

Yaşama imkanı az olmasına rağmen, bir yıla yakın zamanını hastanede geçirmişti. Sonunda hastaneden ayrıldığında, vücudu iyileşmişti, fakat yüzü bakılamayacak kadar biçimsiz ve iğrençti. Artık herkesin imrenerek baktığı yakışıklı genç değildi.

Genç adam, yeniden iş aramaya başladığında, herkes tarafından geri çevrildi. Bir iş veren,  ona, sirkte “Yüzü Olmayan Adam” adında tuhaf bir şov önerdi ve bir süre bu işi yaptı. Bu olanlar boyunca o, hala herkes tarafından reddediliyor, iş yerinde hiç kimse onunla görünmek istemiyordu. Genç adam intiharı düşünmüştü. Bütün bunlar beş yılda gelişmişti.

Bir gün, kiliseye uğradı ve bir teselli aradı. Kiliseye girerken onu, kilisenin sırasına diz çökmüş, hıçkıra hıçkıra ağlarken gören bir rahiple karşılaştı. Rahip ona acıdı ve onu uzun uzadıya konuştukları odasına götürdü.

Rahip büyük ölçüde etkilenmişti. Onun yaşamını ve gururunu tekrar kazanabilmesi için elinden gelen her şeyi yapabileceğinin mümkün olduğunu söyledi. Ama genç adam, iyi bir Katolik olabileceğine söz verecek ve olacaktı.

Genç adam her gün ibadet için kiliseye gidiyor ve ibadet ediyordu ve Allah’a onun hayatını bağışladığı için dua ettikten sonra, beyin huzurunu sağlamasını istiyor ve onun gözünde, iyi bir insan olması için şükran duasını ediyordu.

Rahip, kişisel ilişkileri sayesinde, Avustralya’daki en iyi plastik cerrahla görüştü. Genç adam hiçbir ücret ödemeyecekti. Çünkü; doktor, rahibin en yakın arkadaşıydı. Doktor genç adamdan çok etkilenmişti. Onun hayata bakış açısı, tüm kötü tecrübelerine karşı mizah ve sevgi doluydu.

Cerrah harika bir şey başardı. En iyi diş ameliyatlarını onun için yaptı. Genç adam, Tanrı’ya söz verdiği her şeyi yerine getirdi. Tanrı da onu harika ve çok güzel bir eş, yedi çocuk ve ileride kariyer için düşündüğü iş hayatındaki başarı ile ödüllendirdi.

Bu genç adam................... Mel Gibson ‘du....

Onun hayatı “Yüzsüz Adam” filminin prodüksiyonuna ilham oldu. O hepimizi kendine imrendirdi. Cesareti olan her insana örnek oldu.

Yazar: Paul HARVEY

POLYANNA’NIN MUTLULUK SIRLARI

·        Evimi bir parti sonrası temizlemek için saatlerce uğraşıyorsam; bir çok arkadaşım var demektir.

·        Faturalarımı ödeyebiliyorsam; bir işim var demektir.

·        Pantolonum biraz sıkıyorsa; aç kalmıyorum demektir.

·        Gölgem beni izliyorsa; güneş ışığını görüyorum demektir.

·        Otobüsten indiğim yerden işyerime yolu çok uzun buluyorsam; yürüyebiliyorum demektir.

·        Hükümet hakkında eleştiri yapabiliyor ve bu eleştirileri başkalarından da duyabiliyorsam; konuşma özgürlüğümüz var demektir.

·        Otobüs beklerken yanımdaki adam anahtarıyla oynuyor ve ben bu sesten rahatsız oluyorsam; duyuyorum demektir.

·        Camları silmem, çatıyı onarmam gerekiyorsa; bir evim var demektir.

·        Doğal gaz faturam yüklü geliyorsa; ısınıyorum demektir.

·        Yığınla yıkanacak ve ütülenecek çamaşırlarım varsa; yığınla giyeceğim var demektir.

·        Çalar saatim sabahın köründe çalıyorsa; yaşıyorum demektir.

·        Akşamları kendimi yorgun hissediyorsan ve bacaklarım ağrıyorsa; o gün üretici olmuşum demektir.

·        VE TÜM BUNLARIN FARKINA VARABİLİYORSAM; MUTLUYUM DEMEKTİR.


OKUMA HIZINI ARTIRMAK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

OKUMA HIZINI ENGELLEYEN, ANLAMAYI AZALTAN NEDENLERİ (YANLIŞ OKUMA ALIŞKANLIKLARI) ORTADAN KALDIRIN

Sesli Okuma: İlkokul çağlarında daha iyi anlamamıza yardımcı olacağını zannederek geliştirdiğimiz ve okuma hızını önemli derecede yavaşlatan bir unsurdur. Ortalama konuşma hızı 200 kelime kadardır. Sesli okuduğumuz zaman kendimizi bu limite sınırlandırmış olur ve bu hızın üstüne çıkamayız. Oysa okuduğumuzu anlamak için kelimeleri dil ve kulak yollarından geçirerek beyine göndermemize gerek yoktur. Göz çektiği fotoğrafları dilimizden yüzlerce defa süratli olarak beyine göndermekte ve beyin almaktadır. Sesli okuduğumuz zaman 200 kelime 1 dakikayla sınırlandığı için okuma hızımız çok daha hızlı olan beyin kapasitemize yetişememekte, arta kalan beyin kapasitemiz, boşluğu başka düşüncelerle doldurmaya çalıştığından konsantrasyonumuz ve okuma etkinliğimiz azalmaktadır.
İçinden sesli okumak da bir okuma türüdür. Her ne kadar bunda dudaklarımız kelimeleri tek tek telaffuz etmiyor ise de, ses tellerimiz kımıldıyor ve okuma hızımız 500 kelime 1 dakikayla sınırlıyoruz. Bunu önlemek için uzmanlar okurken çiklet çiğnemeyi öneriyorlar.(Gözle görme alışkanlığı edinene kadar) Okurken çiklet çiğneme temponuz hiç değişmezse bu yanlış alışkanlığı yenebilir ve gözle okumaya başlayabilirsiniz.


Her kelimeyi okumak da okumayı yavaşlatan nedenlerden biridir. Başka dillerde de, Türkçe´de de cümle yapılarında anlam bir kaç kelimede toplanmıştır. Diğer kelimeler onları düzenli bir cümle halinde birleştirmek için kullanılmıştır. Ve, gibi, ile için v.s. gibi sık sık tekrarlanan ve okuduğumuzu anlamamıza büyük katkısı olmayan bu kelimeleri her seferinde okumak, bize büyük zaman kaybettirir. Başlangıçta hangi kelimelerin gereksiz olduğunu doğru tespit ederek, okumadan atlamakta büyük güçlük çekecek, ama zamanla bu konuda da yetenek geliştirerek 300 kelimelik bir yazının 100 kelimesini okuyarak anlayabilirsiniz.
Hızlı okursak anlayamayacağımızı zannetmek, okumamızı en fazla yavaşlatan en önemli psikolojik etken ve yaygın olan yanlış bir kanıdır. Kağnı arabaları saatte 3-5 kilometreden hızlı gidemezdi. Otomobil bu hızı 100- 200 kilometreye çıkardı. Eskiden insanlar bu hızlara ulaşılabileceğini düşünmezlerdi. Biz de bu gün, yarın kabulleneceğimiz gelişmelere inanmıyor ve direnç gösteriyoruz. Dakikada 6000 kelime okuyarak 13 yaşında üniversiteye giren Mariel Aragon, dakikada 2500 kelime okuyarak A.B. D.´yi yöneten John Kennedy, hızlı okuyarak da daha iyi anlayabileceğimizin kanıtlarıdır.


Öyleyse bu şartlanmayı bir kenara bırakarak okuma hızınızı arttırın. Anlama hızınız başlangıçta düşecek, ama hızınız arttıkça eski derecenizi yakalayıp geçecek, daha iyi anlayacaksınız.
Geri dönmek; bize en fazla zaman kaybettiren alışkanlık. Konsantrasyon eksikliğinden olur. Geri dönme imkanımız olduğu sürece de konsantrasyonumuz azalır. Öncelikle kendinize geri dönmeyi yasaklamalısınız. Geri dönme şansınızın olmaması konsantrasyonunuzu arttırır. Başlangıçta bazı paragrafları anlayamadığınızı hissedeceksiniz. Endişelenmeyin ve geri dönmeyin. Kendinize "Bugüne kadar geri dönerek okuduğum her paragrafı anladım mı? Şimdi hatırlıyor muyum?" diye sorun . Umarız cevabınız endişelerinizi yatıştırır.


Göz eğitimsizliği; gözün satırlar üzerinde düzenli hareket edememesidir. Okuma eğitimini yetirence alamayan bir göz, satırlar üzerinde gezinir, durur. Sıçramalar ve duraklamalar düzenli olmaz. Kişi sık sık geri dönüşler yapar. Bu nedenle de satırdaki düşünceleri birbirlerine bağlayarak bütünleştirip anlamlandırmada zorlanır. Bunun için gözü, sürat ve çabukluk kazandırıcı bazı yardımcılarla eğitmek gerekir. Örneğin bir vasıtada giderken ilanları okuyarak ve varsa videoda 2-3 kat hızlandırılmış alt yazılı filmleri seyrederek küçük göz egzersizleri yapabilirsiniz. Başlangıçta yoğun kontrasyon nedeni ile başınız ağrıyacak, ama bir süre sonra alışacaksınız. Alt yazılı bir filmi normal hızında seyrettiğinizde size çok yavaş gelecek ve canınız sıkılacaktır.


Pasif okumak; okuyacağınız yazıya zihninizi yönlendirmeden, ana fikri, yazarın düşünce ve olaylara bakış biçimini, üslubunu anlamadan yapılan okumadır. Yazıyı ne amaçla okuduğunuzu bilmeden yapılan okumalar, okuma hızını düşürür. Dikkat yoğunlaşması olmadığı için de anlama olayı oluşmaz. O nedenle önce okunacak konuyu niçin okuyacağınızı belirlemeniz gerekir. Sonra bir ön okuma yaparak sorular belirlemek, soruları yanıtlamak için tekrar dikkatinizi yoğunlaştırarak yeniden okumak, etkili okumayı sağlar.
Bilgi ve kültür düzeyi eksikliği; okuma hızınızı yavaşlatan en önemli nedenlerden biridir. Yeni edinilmek istenen bilgilerin iyi kavranabilmesi, daha önce o konu ile ilgili kavramların kazanılmış olmasına bağlıdır. Hiç temel bilgimizin olmadığı bir konuyu anlamak çok zordur. Temel olmadan inşaat yapılmaz. Yani bilgi ve kültür eksikliği, okunacak konunun anlaşılmasını zorlaştırdığı için, okuma hızı da düşer. Bunun için parçada geçen, anlamını bilmediğiniz kelimelerin anlamını öğrendikten sonra dikkatle okumanız anlamanızı kolaylaştırır.
Okumanın ne anlama geldiğini iyi bilin; Okumak yalnızca sözcük kümeleri görmek değildir. Okumak yazarla aktif bir söyleşi şeklinde sürdürülen zihinsel bir süreçtir. Bu anlamda okuyabilmek için görmenin ötesinde zihinsel beceriler gereklidir. Bu zihinsel beceriler de öğrenme yolu ile gerçekleştirilebilir.
Örneğin bir metne bir bakışta en fazla iki- üç sözcük algılayabilen bir okuyucu belirli bir eğitim programı sonucunda bir bakışta cümlenin ya da paragrafın tümünü algılayabilir hale gelir. Yine öğrenme sonucunda, sürekli olarak her okuma çabasında yazarla aktif bir söyleşi içinde yazarın görüşlerini açığa çıkarmayı öğrenerek etkin bir okuyucu olabilir.
Okumanın gerçek amacı, anlamı çabuk ve doğru kavramaktır. Bu okumanın geliştirilmesi için, etkili okumanın temeli olan hız, kavrama ve bellek arasında bağ kurulmasını gerektirir. Okumada kavrama ile hız arasında yakın bir ilişkinin varlığı kabul edilmekte, kavramaya ilişkin becerilerin arttırılması hızlı okuma ile olası görülmektedir.

HIZLI OKUMA
Hızlı okuma için, okuma yanlışlarımızı düzelterek kendimizi hazırladık. Şimdi de hızlı okuma yöntemlerine geçmeden önce, düşünce olarak atmamız gereken adımlar var.
a- Gözlerimizle aklımızı birlikte çalışmaya alıştırmak.
b- Bir metinde her sözcüğü okumak zorunda olmadığımıza inanmak.
c- Her metinin ya da kitabın aynı değerde olmadığını kabul etmek. Yani bazılarının zor, bazılarının kolay olduğunu bilmek.
d- Okuyacağınız her metin ve kitapta amaçlarınızın farklı olduğunu kabul etmek okuma hızınızı da buna göre ayarlamak gerektiğini bilmek.

HIZLI OKUMA YÖNTEMLERİ
Göz Devinimlerimiz: Daha hızlı okumak, etkili bir okuyucu olabilmek için gözlerimizle aklımızı birlikte çalıştırmaya alıştırmamız gerekiyor.
Okuma sırasında, gözümüz satırlar üzerinde soldan sağa, sağdan sola, yukarıdan aşağıya (bazen aşağıdan yukarıya) göz sıçramaları ile ilerler. Okuma olayı, işte bu sıçramadaki duraklamalar (saplama) sırasında, yakalayabileceğimiz sözcük kümesini algılayarak, gerçekleştirilir. Bu yüzden hızlı ve usta bir okuyucu olabilmek için, göz sıçramalarını hızlandırmak, duraklama süresini kısaltmak, duraklama süresince çok sayıda sözcük görebilmek (4-5sözcük) yani görme yelpazemizi genişletmemiz gerekiyor. Bu üç özelliği kontrol etmek beynin işidir. Zihnimizin kontrolü dışında gerçekleşen sıçrama ve duraklamalardan görüş alanına girenleri algılamak olanaksızdır. Öyleyse aklımız sürekli emir veren, kontrol eden ve gönderilenleri algılayacak biçimde hazırlıkta ve işlerlikte olmalıdır.

Sapmalar: Daha çok sayıda sözcük kümesini algılamak için; sözcük kelimelerinde gözün önce belli bir noktaya sapması, sonra bu saptığı noktanın sağından ve solundan mümkün olduğunca çok sayıda sözcüğü algılaması gerekir.

Lezzetli ve Temiz yemekler yapan bir aşçıdır.

1. Sapma noktası 2. Sapma noktası

Kolon Okuma: Günümüzde metinler gittikçe daha dar kolonlar halinde basılmaktadır. Gazetelerde dergilerde ve büyük magazinlerde bu kolonlara daha sık rastlanmaktadır. Bu kolonlar, ortalama 5-7 cm den oluşan sıfatlardan meydana gelmektedir. Dar kolanlar büyük bir gidiş- gelişi zorunlu kılan geniş satırlardan daha kolay gözden geçirilmektedir. Diğer yandan yukarıdan aşağıya doğru okuma dikkati daha çok uyarmaktadır. Dar kolonlar genellikle her satırda bir ya da iki sapmayı gerektirdiğinden, ritim konusunda büyük yarar sağlamaktadır.
Göz Gezdirme: Görme yelpazemiz genişledikçe, metnin bütününü dikkatli bir şekilde görme, düşünceleri yakalama hızına da ulaşırsınız.
Etkili okuyucu, metnin özelliklerine göre hızını ayarlayabildiği gibi, her metinle ilgili ihtiyaç ve amaçlarının farkı olacağını kabul eder. Amacını belirledikten sonra metnin bütününe yönelik yaptığı "Göz Gezdirme" Tekniği ile dikkatli bir okuma yapabilir.
Göz gezdirme ile çok yüksek hızlar elde edersiniz. Neye ve nasıl göz gezdireceğimizi iyi belirlersek bu, hız kavrayışımızı düşürmez.
Göz gezdirme, bir metni okumaya başlamadan önce yapılan "Göz atma" dan farklıdır. Göz gezdirme de amacımız belirli olduğu için daha dikkatli bir inceleme yaparız. Okunan metin çok kolay ve okuyucunun bildiği konuyu içeriyorsa göz gezdirme de yeterli bilgi edinilebilir.
Etkili bir göz gezdirme davranışında; metin başlığı alt başlıkları, giriş ve ilk paragrafı, sonraki paragrafların ilk ve son cümleleri numaraları, büyük harfle ya da italik yazılmış yerleri son paragraf ve varsa özeti okumalıdır.


Esnek Okuma: Okuma yöntemimizi ve hızımızı belirleme okuma amacımız ve metnin özellikleri önemli rol oynamaktadır. Etkili okumada okuyucu, her durumda uygun okuma tutumunu alabilmelidir. Uygun okuma tutumunu alabilmek, esnek okumayı gerektirir.
Eğer günlük yaşamda karşımızı çıkan yeni bilgilerden gereğince ve uygun bir şekilde yararlanmasını bilmezsek, bir çok şeyi kaçırır, önemli bilgileri edinemeyiz . Ayrıca daha az zaman ayırarak yapacağımız okumayı, hem daha fazla zaman harcayarak yapar, hem de okuduğumuz metinden yeterince doyum alamayız. Oysa okuma hızını ve yöntemini, okuma amacına ve metnin özelliklerine göre ayarlayabilen, yani "Esnek Okuma" yapabilen bir okuyucu en kısa zamanda, en çok bilgiyi alabilir.


Her gün karşılaştığımız yeni okuma durumlarını incelediğimizde, esnek okumayı daha iyi anlayabiliriz. Okunacak şeyler değişik türde olduğundan, bunları okuma amacımız da değişir. Farklı teknikler kullanırız. Örneğin güne gazete okuyarak başardığınızı düşünelim. Ancak zamanınız sınırlı, derse yetişmek durumundasınız. O zaman sadece başlıklara bakar ilginizi çeken haberlere de şöyle göz atarsınız. Okula gittiğinizde, derse girmeden önce eğer konu anlatacak iseniz, bildiğiniz şeyleri eleyebilmek için göz gezdirirsiniz. Bildiklerinizi atlar yeni bilgileri okursunuz. Öğleden sonra arkadaşınız size bir dergiyi verdi diyelim. İlginç bir makale var mı diye dergiyi tararsınız. İlginizi çeken bir makale bulduğunuzda, yeni bir bilgiye rastlamak için göz atarsınız. Akşam iyi bir film ya da program bulabilmek için gazetelerden programları tararsınız. Yarınki dersinizi hazırlama durumunda ise, metindeki her şeyi okumanız gerekmediği düşüncesinden hareketle kitabınızın o bölümüne göz atar, elde etmek istediğiniz bilgilere göre önemli başlık ve alt başlıkları belirlerseniz. Konusunu ana fikir ve ayrıntılarını araştırır, önemli kısımlar üzerinde daha fazla zaman harcayarak, ayrıntılar üzerinde daha hızlı geçerek ya da atlayarak okumanızı sürdürürsünüz. Gördüğünüz gibi, okuduğunuz bu çeşitli türden malzemelerin her birine göre okuma amacınız da farklı olacaktır. Yine malzemenin türüne göre yöntem ve hızınızı  da değiştirmeniz gerekecektir. Eğer bunu uygun bir şekilde yapmayı başarırsanız esnek bir okuyucusunuz demektir.

Esnek okuyucu, nasıl okuyacağına karar verirken, metinin türünü de dikkate alarak zaman zaman teknik değiştirebilir. Metin, açık bir dille yazılmış ve izlenmesi kolay bir anlatımı olduğunda, hızlı bir okuma yapılabilir. Ancak metin açık bir dille yazılmamış, anlatımı kolayca özlemeye elverişli olmadığında daha yavaş ve dikkatli bir okuma yapılabilir. Eğer bu şekilde esnek davranamazsak, amacımıza ulaşamadığımız gibi zamanımızı da boşa harcamış oluruz.
Esnek okuyucu, okuma yöntemini kararlaştırırken zamanını dikkate alır. Örneğin bir metni ne kadar dikkatli okuması gerekirse gereksin, eğer yeterli zamanı yoksa, ya bir kısmı okur, bir kısmına göz atar ya da baştan sona dikkatle göz gezdirir. Ayrıca, eğer o anda fiziksel bir rahatsızlığı varsa, genel düşünceyi anlamak için sadece göz atar. Özetle esnek okuyucu, durumuna göre hızlarını bilen ve uygulayan kişidir.

Kavrama ve Sezme: Görme, her sözcüğü anlamanız için yeterli değildir. Görme yeteneği, anlama, görme ve zihin yeteneklerinin bir sentezi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Bunun sonucu, yazılı bir sözcüğü görür görmez tahmin ediliyor, tamam olmadan profilini ve diğer özelliklerini tamamlıyor, böylece görüşünüzü kontrol etmiş oluyorsunuz.

Okuma sürecinde, sözcükleri sadece görmek yeterli değildir. Aynı zamanda bir sözcüğü diğerinden ayırmak gerekir. Yazmada ise, dil bilgisi ve sözcükleri birleştirmede kullanılan bağlama kuralları etkili olmaktadır. Sonuç olarak okumak, soyut ve göze dayalı anlamlar üretmektir. Bu üretimi sözcüklerin doğru seçimi, sözcüklerin anlamları, tipleri, türleri ve yaptıkları belirlemektedir.
İyi bir okuyucu olmak, sizin etkili okumanızı sağlayacak çeşitli teknikler uygulamanız gerekmektedir. Şimdi yapacağınız alıştırmalarda, okurken eksik bırakılan sözcüğü izleyen sözcüklerden tahmin etmeye çalışın. Böylelikle anlama ve sezme yeteneğinizi geliştirebilirsiniz.
UYGULAMA: Aşağıdaki kısa metinde boş bırakılan yerlerde konuşulması gereken sözcükleri düşünerek, kavrayarak bulup yazınız. Bu tür çalışmaları sık sık yaparsanız kavrama ve sezme gücünüz artar.

Oğlumuz
Karlı b.... şubat g..... doğmuştu. Babanın k.... verirken b.... tuhaftım. İsim a....., kamus b...... ne kadar b ..... gelmişti . O...... ışıl ı..... , kainat g..... manalı b..... kelime b..... istiyorum. S...... Ömer d....... Bu da o.....yakışmıştı. O...... tarihe girme b...... Ömer´in ikbaline layık, g......
İlk g...., i..... diş, i..... kelime, annesine doğru genç, g...... ve mes´ut a..... doğru i..... adım.

Seçici Okuma: Bundan önceki bölümlerde etkili ve hızlı okumayı geliştirmek, okuma verimini arttırmak için bir takım stratejiler geliştirdik. Bu aşamadan sonra hedefimiz, okumaya, ayırdığımız zamanı daha verimli kullanabilmek, kısa zamanda daha çok bilği edinebilmek. Bu hedefe ulaşabilmek, hızlı ve seçici olmayı gerektiriyor. Aslında her okuma da seçici olunmalı. Ancak hızlı okurken buna daha çok ihtiyacımız var.
Okumada önemli olan, yazarın iletmek istediği mesajı, okuyucunun yazılı sözcükler arasından bulup çıkarmasıdır. Daha önceki bölümlerde, yazarın düşüncesini kavramada etkili olan bir takım etkili okuma tekniklerinden bahsetmiştik. Bu tekniklerde hız , çabukluk, esneklik derecelerine nasıl ulaşacağımız, okumamızı nasıl düzelteceğimiz konularında yoğunlaştık. Ancak bu tür okumalarımızda gözümüz temel olan noktayı, bir çok ayrıntılarla birlikte kavrama durumunda kalabiliyordu. " Seçici okuma" adı altında şimdi açıklayacağımız teknikte ise, tüm ayrıntıya girmeden, daha az sözcük okuyarak, yazarın düşünce bütünlüğünü yoklamamız hedeflenir.
Burada önemli olan her hangi bir metni mikroskopla incelemek değil, genel hatlarıyla bilmektir. Bu teknik, pratik okumamıza büyük yarar sağlamakta, bize zamandan kazandırmaktadır. Örneğin, 15 dakikada günlük gazeteyi okuyabilmek, üç saatte 500 sayfalık bir yapıtta bulunan bilgileri yakalamak gibi

Buraya kadar yapılan açıklamaları özetlemek gerekirse:
1. Gözümüzle ve beyninizle okuyun. (Dudaklarınız ve ses telleriniz kımıldamasın)

2. Gözünüzle kelime gurupları görmeye çalışın ( birden fazla kelime)

3. Okurken yazıya konsantre olmaya çalışın. (geri dönüş yapmayı kendinize yasaklayın)

4. Her kelimeyi okumak yerine, asıl anlamı veren kelimeler üzerinde durarak gereksiz kelimeleri atmaya çalışın.

5. Kendinizi hızlı okumaya zorlayın.

6. Kendinize okurken belli bir süre vererek, okuduğunuzu o süre içinde bitirmeye çalışın.

7. Fırsat buldukça değişik tipte yazılar okuyun.
(Kendinize mutlaka okumak için zaman ayırın)

8. Gereksiz ayrıntılar yerine ana fikir için okuyun.
Ana fikri bulmak için;
a) Birinci paragrafta yazarın tarzını çıkarmaya çalışın.
b) Ana fikri nereye yazmış olabileceğini düşünün. Her paragrafta bunu bulmaya çalışın.
c) Ana fikrin her paragrafta bulunabileceğine dikkat edin.
Başlangıçta bunları uygulamanız ve hatta başarmanız size çok güç gelebilir. Ama unutmayın ki bunları başarıp bilginin özüne çok daha pratik, çok daha kısa sürede ulaşabilen insanlar çok fazla. Neden bizde onlardan biri olmayalım? Yapılması gereken tek şey ümidimizi yitirmemek.
İnatla uygulama yapın.
Sonucun adım adım geldiğini göreceksiniz...

HIZLI OKUMA TEKNİĞİ

Bir resme, bir karikatüre bakarız ama bir yazıyı okuruz. Aslında ikisi arasında bir fark yoktur. Gözümüz şekilleri görür, beyin de değerlendirir. Ancak okumayı öğrenmeye başladığımızdan beri edindiğimiz ve hemen herkeste bulunduğu için farkına varamadığımız bazı alışkanlıklar nedeni ile okuma hızımız, insanın sahip olduğu kapasiteye göre hayli yavaştır.

İnsanlar sadece göz ve beyin arasında olması gereken okuma işleminin arasına bazı lüzumsuz alışkanlıklar katarlar. Kimi duyulacak şekilde (özellikle çocuklar) sesli okur, kiminin okurken dudakları kıpırdar, kimileri ise yazıyı içinden kelime kelime okur.

Bütün bu kötü alışkanlıklar okuma süresince ekstra bir güç sarf ettirdiğinden okurken çabucak yorulmaya da sebep olurlar. Halbuki okuma sırasında ağız, dil, dudak, damak ve gırtlak gibi organların çalışmalarına hiç gerek yoktur.

Yavaş okumamızın birinci nedeni gözümüzün görme alanını iyi kullanmamamız yani okurken her kelimeye tek tek bakmamızdır. Bu şekilde normal bir satırı okumak için gözümüzü 8-12 kere hareket ettirmemiz gerekir. Halbuki gözümüzün bir bakışında birden fazla kelimeyi görebildiğimizden aynı uzunluktaki bir kelimeyi 2-3 göz hareketi ile okumamız mümkündür.

Günümüzün baş döndürücü temposunda yavaş okuyarak zaman kaybetme lüksümüz yoktur. Örneğin 400 sayfalık bir kitapta yaklaşık 96 000 kelime vardır. Bu kitabı dakikada 150 kelime okuyan bir kişi 10 saatte, 500 kelime okuyan 3 saatte,  1000 kelime okuyabilen ise 1,5 saatte bitirebilir. Basit fakat disiplinli bir eğitimle kazanılacak zaman muazzamdır.

Okumamızı yavaşlatan en önemli psikolojik etken ise hızlı okursak anlayamayacağımızı zannetmemizdir. Etrafındakilerden sürekli 'tane tane oku' veya 'yüksek sesle oku' direktiflerini alan bir çocuğun bu alışkanlığı zamanla kökleşmiş hale gelir.

Halbuki dakikada 6 000 kelime okuyarak küçük yaşta üniversiteye giden Mariel Aragon, dakikada 2 500 kelime okuyarak ABD'yi yöneten John Kennedy hızlı okuyarak daha iyi anlamanın mümkün olduğunun kanıtlarıdır.

Süratli okuma teknikleri ise paragraf okumak, sütun okumak, çapraz okumak gibi çeşitlidir. Bunların içinde anlama bakımından sütun okuma en etkin olanıdır. Bu teknikte 3-4 kelimelik dar bir sütunu okuyorsanız, sütunun ortasından bir doğru boyunca gözleri aşağıya doğru kaydırmak yeterlidir. Devamlı bir çalışma sonunda sütunu tamamıyla anladığınızı göreceksiniz.

Daha geniş sütunlarda da yine aynı şekilde ancak her satırda kelimeleri birer atlayarak yani 4-5 kelimelik bir satırda ikinci ve dördüncü kelimeleri okuyarak sütunu taramak yeterli olmaktadır. Gözler diğer kelimelerin resimlerini çekecek ve beyne ileteceklerdir.

Çok fazla kişisel yetenek gerektirmeyen hızlı okuma tekniği ile okumak, konsantrasyonun yanında kültür ve sürekli egzersiz yapmaya da bağlıdır. Tüm bu koşulları sağlayanlar rahatlıkla dakikada 1000 kelime okuma seviyesine çıkabilmektedirler.

DOST KAZANMA VE İNSANLARI ETKİLEME SANATI

Carnegie, Missouri’de tren yoluna on mil uzaktaki bir çiftlikte doğmuş ve 12 yaşına kadar araba-tramvay görmemiştir. Fakat bu çocuk Hong Kong’dan Kuzey Kutbu’na kadar dünyanın dört bucağını dolaşmayı, bütün kurumların yöneticilerine ders vermeyi başarmıştır. Güney Dakota’da sığır çobanlığı yapan bir çocukken, İngiltere’de veliahtın himayesinde konferans veren birisi olabilmiştir.

Carnegie yaptığını şöyle açıklıyordu:

‘İnsanların korkularını yenmelerine çalışıyorum. Başarısızlık, korkunun neticesidir. Korkularını yenenler, kendilerine güveniyorlar, atak oluyorlar.

Gün geçtikçe kurslarıma katılanların yalnız etkili konuşmak değil, sosyal münasebetlerden başarı sağlamanın diğer yollarını da öğrenmek ihtiyacında olduklarını gördüm.

Teknik bir meslekte bile başarının % 15 bilgiye, % 85 insanları idare etme sanatındaki maharete bağlı olduğu ortaya çıkmıştır.

Yaşayan meşhurlarla yüz yüze görüşmeler yaptım. Marconi, Roosevelt, Young, C. Gable, Pickford, Johnson bunların arasındaydı.

Yanımda çalışan 314 kişi bana selam bile vermezdi. Beni gördüklerinde yollarını değiştirirlerdi. Şimdi 314 düşmanım yerine, 314 dostum var. Çünkü artık onları başaramadıkları ile değil, başarabildikleri ile değerlendiriyorum. Azarlayarak değil, takdir ederek yaklaşıyorum’.

İNSANLARI İDARE ETMENİN TEKNİK ESASLARI

1-Tenkit Çok Tehlikeli Bir Kıvılcımdır

Yıllarca birçok cinayet işlemiş, insanları sindirerek haraca bağlamış, bir sürü soygun yapmış insanlar bile suçlu olduklarına inanmadıklarına göre, sizinle her gün görüşen insanlar, tenkitlerinizin doğru olduğunu hemen kabul edecekler midir? Sert tenkitleriniz bir işe yarayacak mıdır?

Bütün tenkitler yuvalarından uçan güvercinler gibi yuvalarına dönmeye mahkumdurlar.

Tenkit, insanın en çok değer verdiği ‘benliğini’ yaralıyor. O’nun hiddetlenmesine sebep oluyor.

Alman Ordusu’nda hiçbir asker olayın hemen sonrasında şikayette bulunamaz. Önce hiddeti yatışacak, olayı daha soğukkanlı değerlendirebileceği bir zaman geçecek, sonra şikayette bulunabilecektir.

Karısı veya başkaları iç harp sırasında Güney halkı için ağır sözler sarf ettiklerinde Lincoln şöyle diyordu: ‘Onları tenkit etmeyiniz. aynı şartlar içinde bulunsaydık, aynı şekilde hareket edebilirdik’.

Dünyadaki karışıklıkların ve anarşinin birçok sebeplerinden biri de kendisi düzeltilmeye muhtaç olan insanların dünyayı düzeltmeye kalkmalarıdır.

Konfiçyus der ki: ‘Evinizin eşiğini temizlemeden, komşunuzun damındaki karlardan şikayet etmeyiniz.

Çok tehlikeli bir kıvılcımdır tenkit. Bu kıvılcım, bir barut fıçısından farksız olan insan gururunu anında infilak ettirebilir.

Büyük adam, küçük adamlara karşı takındığı tavırlardan anlaşılır.

2-İnsanları İdare Etmenin Büyük Sırrı

İnsanlara iş yaptırmanın en kestirme yolu insanlarda o işi yapma arzusu uyandırmaktır. İnsanlara tehditle, zulümle, kaba davranışlarla da iş yaptırmak mümkündür ama bu tarz davranışların, katlanmanız gereken ağır neticeleri vardır.

Samimi bir takdiri, iltifatı hangimiz özlemeyiz? Hangimiz bulduğumuz zaman reddederiz?

Yoksul bir bakkal çırağını bir evin döküntüleri arasında bulduğu hukuk kitaplarını okumaya sevk ederek sonunda onu Lincoln yapan duygu önemli olma arzusuydu.

George Washington kendisine Haşmetli Birleşik Devletler Başkanı denilmesini isterdi. Kristof Kolomb Okyanus Amirali ve Hindistan Naibi ünvanını istemişti. İmparatoriçe Büyük Katerina üzerinde İmparatoriçe Hazretleri yazmayan zarfları açmazdı.

Bazı ilim adamlarına göre, yaşadığımız dünyada önemli olma fırsatı bulamayanlar kendilerine ayrı bir dünya kuruyorlar. O dünyada çok önemli biri olarak yaşıyorlar.

Ben insanlara heyecan verebiliyorum. İnsanın yeteneklerini geliştirmesi ve kullanması takdir ve teşvik edilmesine bağlıdır. İdarecilerin tenkitleri kadar insanın çalışma ve başarma ihtirasını öldüren bir şey yoktur. Ben insana hız vermek için O’nu överim. İnsanlarda kusur bulmaktan nefret ederim. Beğendiğim bir şeyi takdir etmekte gecikmem. Bundan da zevk alırım. Ünü makamı ne olursa olsun tenkit yerine iltifat duyup da daha çok gayrete gelmeyen hiç kimseyi tanımadım.

Burada kendisinden daha akıllı ve yetenekli insanları etrafında toplamayı bilen bir adam yatıyor.

İnsanların iyi taraflarını düşünelim. Bunları takdir edelim. Takdirimizi söyleyelim. O zaman bu sözleriniz siz öldükten ya da söylediğinizi unuttuktan sonra bile söylediğiniz insanlarda yaşarlar.

3-Oltaya Uygun Yem Takmayanlar, Balık Tutamazlar

Ben kremalı çilekten hoşlanırım. Balıklar ise kurt yemeyi seviyorlar. Onun için Maine üzerinde balığa çıktığımda oltaya kremalı çilek takmayı aklımdan bile geçirmem. Oltamdaki kurtlara koşan balıkları kolaylıkla avlayabilirim. İnsanları elde etmek için de aynı yolu takip etmek mecburiyetindeyiz. İşte, vazgeçilmez kural: Oltaya doğru yemi takmak...

Bir insanı etkilemenin biricik çaresi, onun istekleriyle ilgilenmek, onun isteklerine değer vermek, onun isteklerinin önemini kabul etmektir.

Oğlunuza saatlerce sigara içmemesini istediğinizi anlatsanız ne elde edebilirsiniz? Sizin bu isteğiniz onu niçin etkilesin? Siz onun isteğini ön plana çıkarın. Oğlunuz futbolu çok mu seviyor? Ona sigara içtiği takdirde iyi bir futbolcu olamayacağını anlatın. Kendi isteğinin gerçekleşemeyeceği ihtimali onu daha çok etkileyecektir.

Prof. Harry A. Averstreet şöyle yazar: ‘Davranışlarımızın kaynağı arzu ve isteklerimizdir. Hangi alanda çalışıyor olursanız olun, başkalarında kuvvetli bir istek meydana getirebilirseniz insanlar yanınızda olur. Bunu başaramayan yalnızlığa mahkumdur.

Carnegie, ilk oğlundan uzun zaman mektup alamadığı için üzgün olan baldızına ‘Endişelenme’ demişti: ‘Şimdi onlara bir mektup yazacağım ve derhal cevap gelecek’ Carnegie annelerini ihmal eden çocuklara bir mektup yazdı ve zarfın içinde para yolladığını söyledi. Derhal cevap geldi: ‘Mektubunuzu aldık. Ama zarfın içinden para çıkmadı’.

Yarın siz de belki başkasına bir şey yaptırmak isteyeceksiniz. Kendinize sorun: ‘Bu adamın (veya bu kadının) bu işi yapmak istemesini nasıl sağlayabilirim?’

Başarının bir sırrı varsa, karşınızdakinin bakış açısını kavramak ve onun gözüyle görebilmektir.

Kendisini başkalarının yerine koyup, onları anlayabilen kimsenin geleceği için kaygı duymasına gerek yoktur.

İnsan tabiatının en zaruri ihtiyacı kendini tanımak ve ifade etmektir.

SEVİLMEK İÇİN ALTI YOL

1-Başkaları ile ilgileniniz.

Tippy herkesi severdi. O, herkesi sevdiği için de herkes onu severdi.

Psikoloji ilminin zirvelerinden Alfred Adler diyor ki: ‘Başkaları ile ilgilenmeyen insanlar hayatta daima büyük güçlüklerle karşılaşmaya mahkumdurlar’.

Roosevelt, yerini Taft’a bıraktıktan sonra bir gün Beyaz Saray’ı ziyaret etmişti. Bütün görevlileri, hizmetçileri hatta mutfakta çalışan kadınları bile isimleri ile selamlamıştı. Archie Butt diyor ki: ‘Roosevelt mutfakta çalışan Alice’i gördüğünde ona hala çavdar ekmeği yapıp-yapmadığını sordu. Alice de ona, yaptığını, ama yalnızca hizmetçilerin yediğini söyledi. Roosevelt, Alice’in tepsi içinde ikram ettiği bir dilim çavdar ekmeğini yiye yiye bahçeye çıkmış, bahçıvan ve işçileri selamlamıştı. Bu adamlar o günü gözyaşları içinde hatırlarlar. Bunlardan Ike Hoover der ki: ‘O gün, son iki yıl içinde mutlu olduğum tek gündü’.

Telefonla konuşurken bile muhatabınız ses tonunuzdan bu konuşmadan ne kadar mutlu olduğunuzu anlamalıdır. Sizin ona değer vermeniz, onu size samimi olarak yaklaştıracaktır.

Başkalarına karşı samimi ve derin bir ilgi gösteriniz.

2-Gülümseyiniz

İnsanın yüzünde taşıdığı, sırtında taşıdığından daha önemlidir.

İnsanları hareketleri kelimelerden daha yüksek bir sesle konuşur. Kelimelerinin dilini pek sevmediğimiz nice insanlara hallerinin güzel dili yüzünden bağlanıveririz.

Büyük bir şirketin yöneticisi ‘İşe alacağım insanları seçerken, gülümsemeyi bilen bir lise mezununu, asık suratlı bir üniversite mezununa tercih ederim’ demişti.

Gülümseyin. Öyle samimi ve sıcak olunuz ki, her sıktığınız ele, ruhunuzu da katınız.

Düşmanlarınızı düşünerek zaman kaybetmeyin.

Korkuya kapılıp hedef değiştirmeyiniz.

Aklınızı hedefinizde yoğunlaştırınız.

Güçlü ve faydalı olma düşüncenizi zihninizde yaşattıkça gerçekten de öyle olmaya başladığınızı göreceksiniz. Siz ısrar ettikçe fırsatlar çıkacaktır.

Fikir, imanla bağlanırsa, kudret haline gelir. İmanla bağlanın. Cesur, açıkgöz ve neşeli olun.

Kalbiniz neye bağlanırsa, varlığınız onun mahiyetine bürünür. Bürüneceğiniz mahiyeti doğru tespit edin.

3-İsimleri Hatırınızda Tutunuz

Sıradan bir adam bile kendi ismine dünyadaki bütün isimlerden fazla önem verir.

Bir insanı uzun zaman sonra hatırlayıp, ismi ile hitap etmek, büyük bir iltifat kabul edilir. Fakat ismi yanlış hatırlasanız veya yanlış telaffuz ederseniz, bu, zararlı olabilir. Adam yeterince önemsenmediğini düşünüp, gücenebilir.

Eserlerini kendilerine ithaf ettirmek için yazarlara para teklif eden zenginleri de biliyoruz. Siyasal adamlarının aldıkları ilk ders şudur: ‘Bir seçmenin ismini hatırlamak devlet idaresine hazır olmanın ilk şartıdır. Başkalarının isimlerini hatırınızda tutunuz. Çünkü bir insan için dünyanın en tatlı ve önemli sesi, kendi ismidir.

4-Dinlemeyi Biliniz

Dinleyen birisini bulduğunuzda dinletmeyi sevmeyenimiz yoktur.

Heyecanlı dikkat ve ilgiden zevk almayacak insan yoktur.

En sert, en saldırgan, tenkitçiler bile sabırlı ve sevimli bir dinleyici karşısında yumuşarlar. Böyle dinleyiciler zehrini akıtan tenkitçinin dilinin tutulacağını bilirler ve sabırla zehrini akıtmasını beklerler.

Detner Yünlüler Şirketi’nin 15$’lık borcu için mektup yağmuruna tuttuğu bir müşteri, şirketin kurucusu Julian F. Detner’in odasına öfke ile dalmıştı: ‘Muhasebeniz hesabımı yanlış tutmuş. Size borcum falan yok 15$ ödemeyeceğim gibi, bir daha on paralık alışveriş de yapmayacağım’ diye gürleyen müşteriyi Detner dikkatle dinlemişti:

-Hiç sözünü kesmedim. İçini boşalttı. Rahatladığını görünce şöyle konuştum: ‘Şikago’ya kadar gelip bu gerçekleri bildirdiğiniz için teşekkür ederim. Siz dikkatli bir müşterisiniz. Hatayı binlerce hesapla uğraşan memurlarımızın yaptığına eminim. Bir daha bizden alışveriş de yapmayacağımıza göre, ben size diğer iyi firmaları tanıtayım’.

Çok etkilenmişti. Şikago’ya geldikçe beraber yemek yerdik. Bu defaki yemek davetimin sonunda yüklü bir sipariş vererek ayrıldı. Birkaç gün sonra da hesapları tekrar incelediğini, 15$’lık bir borcunun olduğunu bildiren mektubu geldi. Bu adam oğluna Detner adını vermiş ve ölünceye kadar dostumuz olarak kalmıştır.

Önemli insanlarla çok sevilen röportajlar yapan Isaac Marcosson der ki: ‘Birçok insan dikkatle dinlemeyi bilmediğinden, iyi bir izlenim bırakmaz. Bunlar hep daha sonra söyleyeceklerini düşündükleri için, kulak açmazlar. Benim röportaj yaptığım büyük adamların hepsi de, konuşmaktan çok, iyi bir dinleyici olmayı tercih ettiklerini söylemişlerdir’. Karşınızdakini dinlemeyi biliniz. Başkalarına kendilerinden bahsetme imkanı veriniz.

5-İnsanların İlgilerini Paylaşınız

Bir insanın gönlünü kazanmak için onun ilgilendiği konuları konuşmanın çok etkili olduğu bilinmelidir.

Avrupa’da düzenlenen büyük bir izci toplantısına katılacaktık. Oymağımdaki izcilerden birisi yol masrafını karşılayamayacak durumdaydı. Dev şirketlerden birinin yöneticisinden bu çocuk için yardım istemeye karar verdim.

Görüşmeye gitmeden önce şirket yöneticisinin bir zamanlar bir milyon dolarlık bir çek yazdığını, karşılığı ödendikten sonra bu çeki çalışma odasına astığını öğrenmiştim. Odasına girer girmez bu çekten bahsetmeye başladım. Şimdiye kadar hiç bir milyon dolarlık bir çek görmediğimi, şimdi böyle bir çeki gördüğümü izcilerime anlatacağımı söyledim. Yöneticiden çekin hikayesini de anlatmasını istedim. Bana o günü, tekrar yaşayarak, zevkle anlattı.

Görüyorsunuz ya, Chalif söze yardım isteği ile değil, yöneticiyi çok heyecanlandıran bir konuyla başlamıştı. Bakalım bunun sonucunda ne elde etmiş?

-Çek bahsi bitince yönetici candan bir ilgiyle ziyaretimin amacını sordu. Ben de anlattım. O, bir değil, beş çocuğun masrafını karşılayabileceğini söyledi. Bin dolarlık bir çek yazdı. Şirketin Avrupa’daki şubelerine bize her konuda yardımcı olmalarını isteyen birer mektup hazırlattı. Üstelik Paris’te bizi bizzat karşılayıp şehri gezdirdi. Çek hikayesi aramızda öyle bir dostluk doğurdu ki, hala elinden gelen hiçbir yardımı izcilerimden esirgemez. O gün sözlerime onu çok ilgilen bir konu ile başlamamış olsaydım, herhalde bu başarıyı elde edemezdim.

Karşınızdakilerin ilgilerini paylaşınız.

6-Başkalarına Önemli Birisi Olduklarını Hissettiriniz

Başkalarına, size nasıl davranılmasını istiyorsanız, öyle davranın.

Hepimiz saygı görmek, samimiyetle takdir edilmek isteriz. Hakkımızda güzel sözler söylenilmesinden hoşlanırız. Önemli birisi olduğumuzun fark edilmesinden mutluluk duyarız. Evet, hepimiz önemli birisi değil miyiz?

Bu takdir etme uygulamasına başlamanız için Amerika’nın Ankara Büyükelçisi ya da FIFA Başkanı olmayı beklemeyiniz. Herkesin takdir edilmeye ihtiyacı vardır ve takdir etmesini bilmelidir. İşimiz dost kazanmak değil mi?

Size zahmet verdiğim için üzgünüm’, ‘Rica ederim’, ‘Lütfen’, ‘Teşekkür ederim’ gibi söylenmesi hiç de zor olmayan cümleler karşınızdaki insana kendisine değer verildiğini düşündüreceği gibi sizin iyi yetişmiş olduğunuzu da gösterir. Başkalarına önemli biri olduklarını hissettiriniz. Bunu samimiyetle yapınız.

İNSANLARI KAZANABİLMENİN ON İKİ YOLU

1-Hiçbir Münakaşanın Galibi Yoktur

Bir münakaşayı kazanmanın en iyi yolu, o münakaşaya hiç girmemektir. Uzun politika hayatım, bana bir gerçeği öğretti: ‘Cahil bir adamı münakaşa yoluyla mağlup etmeye imkan yoktur.

2-Kimseye Yanlış Düşündüğünü, Yanlış Bir Şekilde Söylemeyiniz

Hiçbir zaman yüzde yüz isabetli davranamayacağınıza göre, niçin yanlış hareket ettiklerini başkalarının yüzüne vurup duruyorsunuz?

Bir şey ispatlayacaksanız, bunu iddianızı ve niyetinizi belli etmeden yapınız. Öğreniyormuş gibi davranarak öğretiniz. Hatırlamaya çalışıyormuş gibi hatırlatınız.

Acaba yanlış mı düşünüyorum?

Çünkü bizim esas korumaya çalıştığımız şey fikirlerimiz değil, şahsiyetimizdir.

3-Yanlışınızı Kabul Ediniz

Hatayı kabullenmek hatta üstlenmek aynı zamanda bir asalet işidir. Üstün bir karakterin belirtisidir.

Yanıldığınız takdirde bunu çabuk ve kesin bir şekilde kabul ediniz.

4-İşe Dostça Başlayınız

Bir damla bal, bir varil ziftin çekemeyeceği kadar sinek toplar.

Nezaket ve dostluk, sertlikten kuvvetlidir.

5-Hayır’ın Geri Dönüşü Zordur

Söze doğrudan doğruya anlaşmazlık bulunan konulardan başlamayınız. Başlangıç noktanız ortak düşünceleriniz olsun.

Muhatabınızın ilk sözlerinin ‘Evet’ olmasını sağlayınız. Muhatabınıza konuşmanın başında ‘Hayır’ dedirtmeniz büyük strateji hatası olacaktır.

6-Şikayete Karşı Sigorta

Çok kimse düşüncelerini kabul ettirebilmek için çok konuşmaları gerektiğini zanneder.

Değişik bir fikri dinlerken sabırsızlanıp lafa karışmayın. Kendi fikrinizi ifade etmek için konuşmanın bitmesini bekleyin. Muhatabınızı düşündüğü bir şeyi anlatması için teşvik edin. Bunu samimimi olarak yapın. Konuşmasına müsaade etmediğiniz biri, sizin düşüncelerinizden etkilenmez. Onun aklı, söyleyemediklerinde kalır.

New York Herald Tribune gazetesinin ekonomi sayfasındaki ilanda yetenekli bir adam arandığı bildiriliyordu. Charles T. Cubellis de müracaat etti ve mülakata çağırıldı. Cubellis mülakata girmeden önce görüşeceği adam hakkında Wall Street’de epey bilgi topladı. Mülakat esnasında şu bilgileri araya sıkıştırdı: ‘28 yıl önce büyük bir odada tek memurla bu işe başladınız ve bu noktaya geldiniz değil mi? Sizinle çalışmak, benim için şereftir’.

Hayattaki mücadelesini anlatmaktan hoşlanmayan adam var mıdır? Bu adam da neler çektiğini, engelleri nasıl aştığını, işlerini nasıl büyüttüğünü saatlerce anlattıktan sonra Personel Müdürü’nü çağırmıştı: ‘Aradığınız adam bu. Hemen işe başlatın’.

Cubelis önce bilgi toplamakla, sonra da bu bilgiler vasıtasıyla karşısındaki adama uzun uzun konuşma, kendinden bahsetme imkanı vermekle bir iş sahibi olmayı başarmıştı.

7-Düşüncelerinizi Başkalarına Söyletebilmenizin Önemi

Kendi fikirlerimize başkaları tarafından fikirlerden daha çok önem veririz. Başkalarının fikirlerini daima belirli bir direnmeyle karşılarız. Öyleyse fikrimizi kabul ettirmenin yolu nedir? Çok basit, Kendi fikrimizi karşımızdakine sanki kendi fikriymiş gibi söyletebilmek.

Theodore Roosevelt New-York valisi iken siyasi liderlerin sıcak bakmadığı işleri, onların onayını alarak yapıyordu. Nasıl mı?

‘Önemli bir makama atama yapacağım zaman, siyasi liderlere haber verir, teklifte bulunmalarını isterdim. İlk verdikleri ismin yeterli birisi olmadığını söyler, ikinci bir isim isterdim. Bunun da sakıncalı olabilecek taraflarını anlatır başka bir teklifte bulunmalarını rica ederdim. Bu, biraz daha iyi bir isim olurdu. Onlar benim istediğim adamı teklif ettiklerinde ‘tamam’ derdim, ‘kabul ediyorum’. Böylece onların istediği adamı atamış olurdum. Sonra da döner şöyle derdim: ‘Ben size destek oluyorum. Şimdi sıra sizde.. Bu usulle hiç istemedikleri konularda bile yanımda olmalarını sağlıyordum’.

Bir fikrimi ona, üzerine giderek kabul ettirmeye çalışmazdım. Laf arasında şöyle bir dokunup geçerdim. fikrim, onda adeta demlenir, birkaç gün sonra Wilson tarafından kendi fikriymiş gibi açıklanırdı.

Beni alacağım sonuç ilgilendirdiğinden, bu fikir benimdi demezdim. Böylece demleme olunu devam edebilirdi. Wilson da öne sürdüğü fikirlerin bana ait olduğunu anlamazdı bile.

Karşınızdaki insana fikrin kendisine ait olduğunu düşündürünüz. Başkalarının, fikirlerinizi kendilerine mal etmelerinden kaçınmayınız.

8-Büyük Neticelerin Küçük Formülü

Çocuklar işbirliği yapmak, bir işi birlikte başarmak fikrinden çok etkileniyorlar. Başarımı, olaya onların gözüyle bakmama borçluyum.

Unutmayın ki karşınızdaki insan hatalı olduğunu hemen kabul etmeyecektir. Bu yüzden onu suçlamadan önce, düşüncesine kuvvet veren sebepleri anlamaya çalışmalısınız. İnsanların düşüncelerinin sebeplerini keşfederseniz. onun şahsiyetinin anahtarını ele geçirmiş olursunuz. Kapıyı açmak kolaydır artık. Bunu sağlamak için kendinizi onun yerine koymalısınız. ‘Onun yerinde olsaydım, onun şartları altında bulunsaydım, nasıl hareket ederdim acaba?’

Olayları tam bir samimiyetle başkalarının bakış açılarından da görmeye çalışınız.

9-Sempatinin Gücü

A-Bu şekilde insanların ihtiyacı olan şey sempati görmektir. Çocuk, yarasını herkese bunun için gösterir. Hatta daha fazla sempati görebilmek için bir yerini yaraladığı bile olur. Büyük insanlar da yanı sebepten maddi-manevi yaralarını-berelerini anlatıp dururlar. Geçirdikleri kazalardan, ameliyatlardan bahsederler. Neler çektiklerini, başlarına ne felaketler geldiğini anlatıp aniden sırlarını dökerler. Bütün dünyada herkes kendi gerçek ya da hayali ıstıraplarına karşı acınıp durur.

Diğer insanların düşüncelerine, arzularına, tavırlarına sempati gösteriniz.

10-Asil Duyguların Harekete Geçirilmesi

Gerçek şu ki, karşılaştığınız herkes, aynada gördüğünüz adam dahil, kendisine büyük bir saygı duyar. Başkalarının da bu saygıyı kendisine göstermesini ister.

John D. Rockfeller Jr. a gazetelerde çocuklarının resimlerinin basılmasını asil duygulara hitap ederek önlemişti. Onun dediği şuydu: ‘Sizler de çocuk sahibisiniz. Küçüklere vaktinden önce şöhret sağlamanın iyi yetişmelerini engelleyeceğini takdir edersiniz’.

Bir müşteri hakkında kesin bilgileriniz yoksa, ona dürüst, samimi, namuslu borcuna sadık adam olduğuna inandığınızı söyleyin. Siz böyle söylerseniz, o da kendisini böyle olmak zorunda hisseder. Kendisine bu vasıflar verilen bir insan başka türlü hareket etmek istemez. A-Bir adama namussuz olduğunu söylerseniz, o zaman da namuslu davranmak istemez. Bu kuralın istisnası çok azdır.

11-Fikirlerin Gösterisi

Rakamlar, konuşmaktan çok daha büyük bir fayda sağlar. Grafiğin gücü ise rakamı aşar. Rakamların şekillerle ifadesi daha etkili olur.

12-Son Çare

İyi ve çok iş yaptırabilmek için rekabeti körüklemek gerekir. Bu, herkesi birbirine ezdiren bir rekabet değildir. Daha mükemmeli yakalama arzusunun ateşlenmesidir.

İnsanlara vasıflarını ortaya çıkarabilecek cesareti veriniz. Bu cesareti vermenin en emin yolu da onlara meydan okumaktır.

İNSANLARI KOLAYLIKLA DEĞİŞTİRMENİN DOKUZ YOLU

1-Mutlaka Kusur Bulacaksanız...

Sekreter bu uyarıdan hiç alınmadı. Çünkü az evvel üstün bir yanı söylenmişti. İnsan övüldükten sonra, kusurunun söylenmesine tahammül edebilir. Tamamen gözden çıkarılmadığını düşünüp, rahatlar. Kusurunu düzeltecek gücü kendisinde bulabilir. Berber de tıraş etmeden önce, müşterisinin sakalını sabunlamaz mı?

Önce övgü, sonra tenkit sonra itimat. İşte insanı öldürmeden kazanmanın formülü: ‘Çok iyisin. Şu hataların var. Sana itimat ediyorum’.

Söze samimi bir takdirle başlayınız.

2-Düşman Kazanmadan Tenkit Etmenin Yolu

İnsanlara hatalarını dolaylı olarak anlatınız. Böylece kaş yapayım derken, göz çıkartmazsınız; düşman kazanmazsınız.

3-Önce Kendi Hatalarınızı Söyleyiniz

Hatan, benim yaptığım hatadan daha küçük ama sen bunu yapmamalısın.

Kendi hatalarımızdan bahsetmemiz, başkalarının da kendi hatalarını kabullenmelerini kolaylaştırır.

4-Hiç Kimse Emir Almaktan Hoşlanmaz

Doğrudan emirler yağdırmak yerine yapmaları gerektiğini insanlara hissettiriniz.

5-İnsanların Gururlarını Koruyunuz

Yıkılan gurur çoğu zaman beraberinde başkalarını da alır götürür.

6-Küçük Bir Takdir Büyük Başarıya Sevk eder

Her insanda gördüğünüz en küçük bir yeteneği ve başarıyı bile samimiyetle takdir ediniz. İnsanlar bu takdir cümlelerin verdiği hızla büyük başarı yollarına girerler. Unutmayınız, böyle davranılmaya sizin de ihtiyacınız var.

7-Değer Vermek

Herhangi bir insana bir meziyetinden veya faziletinden ötürü saygı duyduğunuzu hissettirirseniz, onu idare etmek son derece kolaylaşır.

Baştan çıkmış bir adamı yola getirmek için ona namuslu adam muamelesi yapmak gerekir. Bu muamele onu öyle sevindirir ki, layık görüldüğü şekilde karşılık vermek ister. Bir başkasının gösterdiği itimat ona gurur verir.

Bir insana öyle bir değer veriniz ki, o değere gerçekten sahip olmak istesin. İnsanlara değerli olarak yaşama imkanlarının ve fırsatlarının önünü açınız.

8-Zorlaştırmayınız

Bir çocuğa, bir eşe, bir memura beceriksiz ve yeteneksiz olduğunu söylerseniz, onun bütün gelişme, başarılı olma ümit ve arzusunu kırarsınız. Tam tersini yapınız. Yapılacak işin zor değil kolay olduğunu söyleyiniz. Teşvik ediniz. Yapamadıklarını tenkit etmeden önce yapabildiklerini övünüz. Onun yeteneğine güvendiğinizi hissettiriniz. O zaman daha iyi olmak için elinden geleni yapacaktır. İnsanlara eksikliklerinin kolayca getirebileceğini, hatalarının kolayca düzeltilebileceğini söyleyiniz. Yapmaları gereken işlerin zor olmadığını hissettiriniz. Ne kendi işinizi, ne onların işini zorlaştırmayınız. Daima cesaret aşılayınız.

9-Sevdiriniz

Yapılmasını istediğiniz işi karşınızdakine sevdirerek yaptırınız.

AİLE HAYATIMIZI DAHA MUTLU YAPACAK YEDİ YOL

1-Aile Hayatınızın Mezarını Kazmak İstemiyorsanız...

Kıskançlığın zehirli dumanları bu evliliği de boğmuştu. Kadın dırdırı ile imparatoru bile evinden kaçırtmıştı.

Kocaların evlerini terk etmelerinin en önemli sebebinin karılarının dırdırı olduğunu gördüm.

2-Sev ve Yaşat

Karşısında kendisinde kusur arayan, kusurlarını büyüten bir kadın değil, sadece yorgun başını dinlendirmeye çalışan bir kadın bulmuştur.

Karısının kendisine güvendiği bir erkek dik durur, güçlü olur. Bu konuda verilebilecek en çarpıcı örnek Hz. Muhammed ile Hz. Hatice’nin bir konuşmasıdır. Günlerce süren ruhi gerginlikten sonra Hz. Muhammed eşi Hz. Hatice’ye Peygamberlikle görevlendirildiğini açıkladığında tereddütsüz aldığı cevap şudur: ‘Eğer hakikaten bir Peygamber gelecekse, bu ancak sen olabilirsin’.

Evlilikte başarı yalnızca aranan eşi bulmak değildir. Aynı zamanda aranılan eş olmalıdır.

Eşinizi ‘Aradığım bu değildi’ diye suçlamayın. Acaba onun da aradığı siz miydiniz?

Hayat arkadaşınıza önem veriniz. Onu olduğu gibi kabul ediniz.

3-Soluğu Mahkemede Almamak İçin

İmparatoriçe Katerina da evinde aynı diplomasiyi uyguluyordu. Güçlü bir imparatorluğun bütün tebaasını avucunun içinde tutan, düşmanlarına işkence yapmaktan çekinmeyen, hasımlarını kurşuna dizdiren gereksiz savaşlar ilan eden bu kadar evinde kimseyi incitmezdi. Aşçısının önüne koyduğu yanmış eti bile hiç bir şey söylemeden yerdi. Hatta aşçısına gülümserdi. Catherine dışarıda ne kadar zalimse, evinde de o kadar sabırlı, kibar ve hoşgörülüydü.

Evlilik gemisinin sert kayalara çarpıp parçalanmasına sebep olan dev dalgalar yıkıcı tenkitlerden başka bir şey değildir.

Kırıcı, aşırı, lüzumsuz, yıkıcı tenkitten kaçının. Aksi halde soluğu mahkemede alırsınız.

4-Herkesi Mutlu Etmenin Kestirme Yolu

Kadının mutlu ve evine bağlı olması için kocası tarafından takdir edilmesi gerekir. Katını mutlu eden erkek kendisinin de mutluluğunu sağlamış olur.

5-Kadın İçin Küçük Bir Dikkatin Büyük Değeri Vardır

Lütfen bir demet çiçek götürmek için karınızın hasta olmasını beklemeyin.

Kadınlar doğum, nişan, nikah günlerine büyük önem verirler. Bunların unutulmasını kendilerinin sevilmediği şeklinde yorumlarlar. İçlerinde hakaret kabul edenler de vardır. Erkeklerin eşlerinin doğum günlerini, evlilik yıldönümlerini, benzeri önemli günleri mutlaka ezberlemelidirler. Bunların hatırlanmaması halinde üzülebilecek erkekler varsa, kadınlar bu günleri unutmadıklarını göstermelidirler...

Birçok insan küçük dikkatlerinin değerini takdir etmez. Küçük ihmaller birikir, ortaya koskocaman bir boşanma davası çıkar. Küçük bir dikkatsizliğin orman yangınına sebep olduğunu unutmamalıyız.

6-Bunu İhmal Etmemelisiniz

Hollanda’da bir eve girmeden önce ayakkabılarınızı çıkarmak zorundasınızdır. Bu, günün sıkıntılarını kapının önünde bırakmak anlamına gelir. Hepimiz ayakkabılarımızı çıkarıp, eve öyle girmeliyiz. Bu çok önemli bir derstir.

Müşterisine kötü söz söylemeyi aklından bile geçirmeyen adam, karısına ağzına geleni söyler. Ne budalalıktır. Mutlu olması için karısı ona daha çok lazımdır. Bir kadın, yüz bin müşterinin veremeyeceği mutluluğu verebilir.

Yazan: Dale Carnegie

60 SANİYEDE MOTİVASYON

Ne kadar güçlü, kendinden emin ve kendi ayaklarımızın üzerinde duruyor olursak olalım nihayetinde insanız. Doğamız gereği de kabul görmeye, beğenilmeye, motive edilmeye ihtiyaç duyarız. Aceleniz var, zamanınız kısıtlı ,gün içinde yapacak çok işiniz var. Ama kendinizi motive etmek adına harcayacak 60 saniyeniz de mi yok?

İnsan olduğumuzu, doğamız gereği takdir edilmek istediğimizi vurguladık. Pekala o gün etrafımızdaki herkes kendi işleriyle meşgulse ve bizi onaylayacak tek bir cümle duymak şansımız yoksa ne olacak?

Gün boyunca ´Beyaz atlı takdir prensi´nin bir şekilde bize ulaşıp takdir etmesini mi bekleyeceğiz?

Elbette bizim dışımızda kalan insanlardan takdir görmek güzel ve muhteşem bir motivasyon kaynağıdır. Ancak dilerseniz gelin özellikle sabahları bu işi hiç kimselere bırakıp kimseleri beklemeden kendimiz yaparak güne güzel bir başlangıçla ´Merhaba´ diyelim.

* Güne Kendinize Günaydın diyerek başlayın :

Unutmayalım, biz birer bireyiz ve tartışmasız değerliyiz. Annemiz, babamız, çocuğumuz, öğrencilerimiz, çalışanlarımız, arkadaşlarımız, hiç kimse için değilse bile bu evrenin bir parçası olduğumuzdan biz değerliyiz.

O halde her sabah gözümüzü açtığımızda;

-Öncelikle kendimize günaydın diyerek günümüzün güzel geçmesini dileyelim. Kendimize ismimizle hitap ederek, örneğin ´Sevgili Ayşe günaydın bu gün bol ışıklı ve güzel bir gün olsun senin için´ dediğimizde zannederim buna kimsenin bir itirazı olmaz ve pek fazla da zamanımızı almaz.

- İnsanın kendi kendisine ismi ile seslenmesi başlarda belki biraz komik gelebilir ancak denendiğinde kendimizle iletişime geçtiğimiz ve kendimizi kabul ettiğimiz için mutlak bir fayda sağlayacaktır. Öte yandan kendimize değer verdiğimizde başkalarının ne kadar değerli olduğunu anlamamız daha kolay olacaktır.

- Bundan sonra sıra elbette diğer aile bireylerine günaydın demeye geldi ki, bunu yaparken yüzümüzde bir gülücük olmasına özen gösterelim. Yataktan kalkar kalkmaz, yüz kaslarımıza hareket verip, bunu bir gülücükle desteklersek, günün devamında, yüzünüzde bir gülümseme ile dolaşmanız daha da kolaylaşacaktır.

* Kendinizi şımartın:
-Değerli olduğumuzu kabul etikten sonra kendimizi biraz olsun şımartmayı da ihmal etmeyelim.

Acaba bugün canımız güne kahve ile mi başlamak ister, bir bardak bitki çayıyla mı, yoksa şöyle bir koca bardak süt veya çikolata mı? Genellikle süt veya bitki çayları daha sağlıklıdır bu kesin ancak karar size ait konu da kendinizi şımartmak olduğundan tercihinizi siz yapacaksınız. İçeceğimizi de seçtikten sonra bu aşama bitti.
Satırları okuyan bir kısım arkadaşların şöyle dediğini duyar gibi oluyorum ´Ne kahvesi ne sütü, ben dişlerimi fırçalayıp kendimi evden dışarı zor atıyorum´
Vakti bu kadar kısıtlı olanlara önerim evlerinde kağıt bardak bulundurmaları olacaktır. Evden çıkarken yanınıza yarım bardak kahve alıp hem yürüyüp hem de yudumlayalım. Denemeden ne kadar keyifli olduğunu tahmin bile edemezsiniz.

Aynaya bakma zamanı:
-Pamuk prensesin üvey annesi kötü ruhlu cadı bile aynaya bakıp kendisine iltifatlar yağdırıp kendisini motive ediyordu.

Dikkatinizi kendinize odaklayarak aynaya bakın. Sakın kenarda devrik duran diş macunu tüpüne veya arkalarda asılı duran ancak düzeltilmesi gereken havluya falan takılmayın. Sadece kendinize bakın. Kendinize iyi olan ve beğendiğiniz bir yönünüz için iltifat edin.
Bugünkü iltifat sebebiniz çocuklarla iyi iletişim kurmanız veya bir önceki gün başardığınıza inandığınız güzel bir iş olabilir. Konunun çok önemli olması gerekmiyor, sadece sizin beğenmiş olmanız yeterli. Kendinizi bu ufak başarı ile güzel ve değerli bulduğunuzu sesli olarak ifade edin.

- Bunu yaptıktan sonra hoşunuza giden fiziki bir özelliğinizi seçerek yine kendinize bu konuyu vurgulayın. ´Saçların çok parlak´ veya ´Bu yeni diş macunu dişlerini daha çok beyazlattı´ gibi basit bir şey olabilir. Hiç birimiz dünya güzeli veya kusursuz yakışıklı değiliz. Sonuç olarak herkesin bir dönem taptığı, benzemek için uğraş verdiği Marilyn Monroe bile kendisini beğenmediği bir dönem geçirmiş.

- Evden ayrılıp yola çıktığınızda, karşınıza çıkan ağaçlara, çiçeklere bakmayı, tanıdıklarınıza gülümseyerek günaydın demeyi de ihmal etmeyin. Çiçeklere bakmak sizi rahatlatacak, tanıdıklarınıza günaydın demekse hem onların hem sizin kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olacaktır.

- Güne güzel bir moralle başlamak öncelikle kendimize olan sorumluluğumuzdur.
Elbette gün içerisinde iyi, kötü, stresli olaylar gelip bizi bulacak ve kaçınılmaz olarak moralimizin de bozulduğu anlar yaşanacaktır. Bunların hayatın normal cilveleri olduğunu aklımızda tutup yaşadığımız sürece kimi zaman bizi rahatsız edebileceklerini kabuk etmek gerekir.

Önemli olan kendimizi olayları karşılayacak denli güçlü hissetmemizdir. Güne güzel bir başlangıç yapmaksa durumu kolaylaştıracaktır.

Bu arada kendimize günaydın dememiz, bir içecek ikram edip, tercih hakkı tanımamız veya ufak birkaç iltifat sözü söylememiz acaba 60 saniyeden fazla zamanımızı almış mıdır ? Almamıştır diye düşünüyorum. O zaman lütfen güne güzel bir moralle başlamak adına bu bir dakikayı kendinizden esirgemeyin. 

  
Yazan : Patricia Muradi

TEK KOLLU ŞAMPİYON

Çoğu insan eksik düşündüğü yönlerini göstermek istemez. Eksikliklerini herkesten saklamanın daha büyük bir eksiklik olduğunu anlamaz. Aşağıdaki hikayeyi okuduğunuzda bir eksikliğin üstünlüğe nasıl dönüştüğünü göreceksiniz.
9 yaşındaki bir Japon çocuğun en büyük hayali günün birinde çok iyi bir judocu olmaktır. Fakat talihsiz bir trafik kazası sonucu sol kolunu tamamıyla kaybeder. Hem çocuk hem de ailesi yıkılır. Ailesi sırf çocuk oyalansın diye, Japonların en unlu hocalarından birini tutarlar.
Hoca kolları sıvar, çocuğa tek kolla yapabileceği yegane fırlatma hareketini öğretir. Gece gündüz çocukla beraber bu hareketi çalışırlar. Bir müddet sonra çocuk hareketi gayet iyi ve hızlı bir şekilde yapmaya baslar, fakat hocası çocuğa her gün saatler boyu aynı hareketi adeta ezberletir. Çocuk bu hareketten sıkılır ve yeni hareketler öğrenmek istedikçe hocası bu hareketi dünyada en hızlı yapan o olana dek çalışmasını ve başka hareket öğretmeyeceğini söyler. Bir müddet sonra çocuk bu hareketi yıldırım hızıyla yapmaya alışır. Bunun üzerine hoca çocuğa artık bir turnuvaya katılma zamanının geldiğini söyler. Olacak şey değildir. Tek kollu bir judocu tek hareketle turnuvaya katılacak. Çocuk itiraz ettikçe hocası "Evlat; sen öğrendiğin hareketi yap, gerisini merak etme" diye öğütte bulunur.
1. tur 2. tur derken çocuk turları gayet rahat geçer. En nihayet finale gelir. Tek hareket bilgisi ile finale kadar gelen çocuğun finaldeki rakibi bölgenin en iyi judocusudur. Çocuk dev cüsseli rakibini görünce korkar. Hocası yine sakindir, "evlat sen bu harekette dünyada teksin, kendi oyununu yap yeter" der. Çocuk rakibine kendi hareketini şimşek hızıyla uygular, rakip kalktıkça aynı hareketi yineler. İnanılır gibi değildir, çocuk tek kolla tek hareket sayesinde şampiyon olmuştur.
Çocuk dayanamaz ve hocasına sorar "hocam inanamıyorum, ben nasıl şampiyon oldum?" der. Hocası yine sakin ifade ile söyle cevaplar, "Bu zaferin iki sırrı var oğlum. Birincisi judonun en güç hareketlerinden birini çok iyi yapabilmendir. İkincisi bu harekete karşı tek bir savunma vardır. O da hareketi yapanın sol kolunu tutmak!...

YATMA ZAMANI

GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...