6 Nisan 2016 Çarşamba

DİKKAT! REKLAMLAR BEBEĞİNİZİ YORAR…

Birçok ebeveynden duyarız, “Bebeğim televizyonda en çok reklamları izlemeyi seviyor” diye. Reklamlar çıkınca, bebek anında ekrana kilitlenir ve hipnotize olmuş gibi gözlerini televizyondan alamaz. Peki, bebekler reklamlara karşı neden bu kadar duyarlıdırlar?
DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü’nden Dr. Klinik Psikolog Ayşe Bombacı anlattı…
HIZLI, SESLİ, RENKLİ…
Bilindiği gibi, reklamların amacı 2-3 dakika gibi kısa bir zaman zarfında izleyicinin dikkatini çekerek, onun hafızasında kalıcı bir etki bırakmaktır. Dikkat uyandırabilmek için de öncelikle reklamlar sırasında ekrandaki sesin seviyesi otomatik olarak artar. Yüksek sese ilaveten, kullanılan görseller de son derece hareketli, müzikli ve ilgi çekicidir. Bunun yanı sıra reklamlarda, bir kaç saniye içinde ekran resmi değişir. Dolayısıyla reklamlar, normal yayın akışına göre daha hızlı, daha sesli ve daha renkli olması gibi bir araya gelen birçok faktörün etkisiyle algıda seçicilik yaratır. Bu durum bebekler için de geçerlidir. Dış dünyadan gelen uyaranlara büyük bir merakla tepki veren bir bebek, reklamlara bu sebeplerden ötürü aşırı duyarlıdır. 
UYKUYA GEÇİŞTE ZORLUK YAŞATIR
Reklamlardan gelen uyaranların çeşitliliğini ve hızını düşündüğümüzde, bunun gelişmekte olan bir bebeğin beyni için fazla olduğunu, onu yorabileceğini söyleyebiliriz. Çünkü bir bebeğin, etkileşim içinde kaldığı uyaranları zihninde işlemleyebilmesi, yani hazmedebilmesi için daha çok zamana ve mola vermeye ihtiyacı vardır. Yüz yüze kurulan bir anne-bebek iletişiminden duygusal ve sosyal gelişim anlamında oldukça faydalanan bebekler, yetişkinler gibi uzun süre göz teması sağlayamazlar. Çünkü göz kontağı kurmak pozitif bir yaşantı olsa da, bir yandan da bebeklerin heyecan seviyesini yükseltir. Bu yüzden bebekler iletişim sırasında ara sıra gözlerini kaçırarak kendilerini regüle etmeye çalışırlar. Göz kontağı kurarken bile yorulan bir bebek zihni söz konusuyken, televizyondaki reklamların yaratabileceği etkileri iyi tartmak gerekir. Uyaranların çeşitliliği, hızı ve sesi, gelişmekte olan bir bebeğin regülasyon sistemini zorlayabilir. Reklamlar sonrası yükselen heyecan seviyesiyle birlikte uykuya geçişte zorluklar yaşanabilir. Çünkü bebekler de fazla uyarana maruz kaldıklarında stres olurlar! Bazı bilimsel çalışmalar aşırı TV tüketiminin çocukların dil gelişimini ve sosyal becerilerini olumsuz etkilediğini de göstermiştir.

ARZU AKYOL - AKŞAM

REKLAMLARIN ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİ

Günümüz dünyasında medya, kişilerin zihinsel ve duygusal süreçlerini etkileyen faktörler arasında ilk sıralarda yer almaktadır. Özellikle elektronik medya kanalları (tv, radyo, internet) aracılığıyla her gün karşımıza çıkan reklamlar özellikle çocukları hem psikolojik hem davranışsal olarak ciddi şekilde etkilemektedir. Sekiz yaş ve altı çocuklar, televizyon reklamlarını eleştirel bir gözle değerlendirme becerisine sahip değildir. Küçük çocuklar reklamlarda verilen abartılı ve taraflı mesajları doğru ve güvenilir olarak görüp sunulan bilgilere kolayca inanma eğilimindedir. Bu durum çocukların reklamlardan etkilenerek materyalistik değerlere odaklanması, sağlıksız beslenme alışkanlıkları edinmesi, belirli ürünlerle ilgili yersiz istekler geliştirip ebeveynle çatışma yaşaması gibi gelişimsel açıdan ciddi sakıncalar doğurur.

Çocukların inanma eğilimi dolayısıyla, çocuk reklamlarının tercih oluşturma ve satın alma davranışına dönüşme gücü yetişkin reklamlarına göre oldukça yüksektir. Çocuklar bir kez bile görmüş olsalar reklamların içeriğini hatırlayabilir ve o ürünü tercih eder hale gelebilirler. Ayrıca, tekrarlanan reklamlar çocuğun ürünle ilgili isteğini arttırıp güçlenmesine neden olmaktadır. Özellikle çocukların özdeşleşmek istediği bir süper kahraman, çizgi film ya da oyun karakteri üzerinden yapılan reklamlar çocukları yönlendirme konusunda oldukça etkilidir. Çoğu reklamda karşılaştığınız özendirici içerikler ve dürüst olmayan bilgiler çocuk zihninde ürünle ilgili gerçekdışı ve yanlış imajların oluşması için yeterlidir. Örneğin, bir çocuk reklamını seyrettiği çok şekerli ya da yağlı atıştırmalıkları yemesi gereken, kendisi için uygun ürünler olarak zihnine yerleştirebilir ya da yaşına uygun olmadığı halde reklamda gördüğü oyuncağı kararlı şekilde arzulayabilir. Ebeveynlerin reklamlar tarafından teşvik edilen yanlış algıları kırabilmesi ve çocuğu doğru olana yönlendirmesi oldukça zor olabilmektedir.

Bu sorunun çözümü için ebeveynlerin çocuklara erken yaşlardan itibaren medya okuryazarlığı becerisi kazandırabilmesi gerekir. Çocukların televizyonda izledikleriyle ilgili eleştirel bir bakış açısı geliştirebilmek için yardıma ihtiyacı vardır. Reklamların çocuğunuz üzerindeki olumsuz etkisini en aza indirgemek için baştan itibaren reklamlar üzerine şöyle konuşmalar yapabilirsiniz: ‘Bu çikolatanın sana gerçekten güç vereceğini nereden bilebiliriz ki? Sabah kahvaltıda yediğin bal ve peynir seni çok daha iyi besler. Sence bu reklamı yapan kişiler senin ne düşünmeni istiyorlar?’. Farkındalık yaratan ve sorgulama becerisi geliştiren bu türden ebeveyn yaklaşımları, çocuğun reklamlarda sunulanın aksine gerçekle uyumlu bir bakış açısı kazanması ve doğru davranış alışkanlıklarını edinmesi için en etkili yöntemdir.

Sinem Olcay
Uzman Psikolog (Aile ve Çocuk Gelişimi)

BİR BAŞKA OTİZM HİKAYESİ

Kerem’in Atipik Otizm’den Kurtuluş Macerası

Blogumda yayınlamak istediğim en özel hikayelerden biri Sevgili Selin ve oğlu Kerem’in hikayesi.. Özel bir bankada iyi bir kariyeri olan sevgili arkadaşım Selin, oğlu 2 yaşındayken Atipik Otizm teşhisi ile karşılaştı ve hatırı sayılır bir mücadeleye başladı. Bu mücadeleye başlarken çalıştığı kurumdan ücretsiz izne ayrıldı. Her zaman bu konuda takdir ettim Selin’i… Erken teşhis, eğitim, ilgi, sevgi ve farkındalık ile bir çok şeyin aşılabileceğini bize gösteren bu hikayeyi soluksuz okuyacağınıza inanıyor ve sözü sevgili Selin’e bırakıyorum.

Merhaba,

Öncelikle öykümü paylaşma şansını bana verdiği için sevgili Evrim’e çok teşekkür ederim. Adım Selin; Kerem adında, nedeni bilinemeyen fatal taşikardi nedeniyle 38+1’de acil sezaryen ile doğan ve ilk iki haftasını yoğun bakımda geçiren 32 aylık bir oğlum var.

Doğum şeklinin ve yoğun bakımda kalmasının yarattığı travma ve sağlık durumunun nezaketi nedeniyle ilk aylarımızda mekanik denebilecek kadar düzenli bir hayatı oldu Kerem’in. Kesinlikle uyku ve yemek saatlerini değiştirmedik, asla uyku saatlerinde bir yere gitmedik, doktorun dediklerinden kesinlikle dışarı çıkmadık. Ve hayatımızın hatasını yapıp; yemek sorunu nedeniyle TV karşısında yedirme alışkanlığı edindik.
Bu aylarda Kerem’i tek kelime ile tarif etmemizi isteseler, ortak kelimemiz “cool” olurdu sanırım. Az gülen, etrafa dikkatli dikkatli bakan bir bebekti. “tel sarar”, “parmak oyunları” gibi taklitlerle hiç ilgisi olmadı, bunları öğretmeyi asla başaramadım. Ne kadar önemli olduklarını bilmediğim için de çok üstünde durmadım, “bu da onun huyu” diyerek boş verdim. Motor gelişimi ve sağlık durumu iyi olduğu için de henüz endişelenmek aklımın ucuna bile gelmedi.

16 aylık olduğunda henüz (anlamlı ya da anlamsız) hiçbir kelimemiz olmadığı gibi; insanları ayırma, yabancılama, taklit, komut alma, bakımını üstlenen kişilere bağlılık (ben çalıştığım için annem bakıyordu) gibi davranışların hiç birisi de yoktu. Biraz sosyalleşir umuduyla, kendi ay civarı çocukların olduğu bir kreşe verdik. İlk zamanlar annemden ayrılmak istemedi, çok ağladı. Epey bir süre annem de sınıfta Kerem ile birlikte bekledi. Daha sonra Kerem sınıfına alıştı ama sosyalleşme konusunda pek bir ilerleme olamadı. Bu durum kafamı kurcalamaya başlamış olsa da çocuk doktorumuzun “sen kendin git psikoloğa, bu çocuğun bir şeyi yok” cevabı ve benim de çok geç konuşmuş olmam gerçeği ile rahatlamıştım.

Bu arada Kerem’in kreşinde yeni çalışmaya başlayan Pedagog Hanım, Kerem’in göz temasının az olduğunu söylemeye başlamıştı. Biz evde böyle bir sorun yaşamadığımız için ve bunun ne demek olduğunu kavrayamadığımız için çok üstünde durmadık ama Kerem’i daha yakından izlemeye başladık. Bu arada iki pedagog ile görüştük. Kerem ile birkaç görüşme yapıp gelişimini test ettiler. Sonuçta net bir cevap alamadık, onlarla terapiye devam etmek için bir neden de bulamadık. Bize “amaca yönelik oyun oynayın” dediler, biz de oyun konusunda daha dikkatli davranmaya başladık.

Bu arada Kerem 2 yaşına gelmişti. Hala hiç kelimesi yoktu, parmakla işaret etme yoktu, taklit yoktu, bağlılık yoktu. Hiç unutmuyorum o tarihi; 1 Şubat 2014 Cumartesi. Eşim internette “yetersiz göz teması, komutlara cevap vermeme, konuşmama” diye arattı. Daha önce benim de okumuş olduğum, ancak konduramadığım sayfaları bir de o okuyunca yaşadığımız şoku, acıyı, korkuyu kelimelerle tarif edebilmem imkansız. Dipsiz bir kuyuya düştük, kalbimizi bir el sıktı, sıktı, sıktı…

Bu arada Kerem’i bir pedagog daha ve onun önerisiyle bir konuşma terapisti gördü. Ortak söyledikleri, çok ağır bir durum olmadığı ve özel eğitim ile aşabileceğimizdi. Bu yorumlar bizi biraz olsun rahatlatsa da, korkuyu içimizden atmamız imkansızdı.

Eşimin aklına üniversiteden arkadaşı olan ve özel eğitimci olan terapistimiz gelmeseydi, hikayemiz nasıl ilerlerdi bilmiyorum. Ama iyi ki geldi, iyi ki onu aradık, iyi ki Kerem ile tanıştı ve iyi ki oğlumuzu ona teslim ettik. 

Ondan sonraki hafta ağlamak dışında bir şey yapmadık desem yalan olmayacak. Terapistimiz, Kerem’i bir hafta sonra görebildi. Gelişimini ve davranışlarını inceledikten sonra “Ne olduğunu şu anda söyleyemem, YGB-BTA (başka türlü adlandırılamayan yaygın gelişimsel bozukluk – atipik otizm) olduğunu düşündüren belirtiler var. Ama teşhis koyma yetkim yok, bir psikiyatriste yönlenmeniz gerek. Zaten teşhis çok önemli değil. Yapacağımız şey şu: eksik olduğu alanlarda çalışmaya başlayacağız, gelişim hızı da durumumuzu belirleyen bir parametre olacak. Önce iletişimi öğretmeye çalışacağız. Üç aylık hedefler belirleyeceğiz ve o hedeflere çalışacağız“ dedi.

Bu arada ben işyerimden 6 aylık ücretsiz izin aldım. Çünkü Kerem’in durumu belirsizken ben çalışamazdım ve evde yapılacak çalışmalar bu kadar önemliyken başka birine emanet edemezdim. Bunu yapabilecek koşullarım olduğu için Allah’a çok şükür. Ve hiç sorun etmeden bana bu izni veren işyerime de sonsuz müteşekkirim.

Kerem ve terapistimiz; çalışmakta olduğu özel eğitim merkezinde haftada 4 saat çalışmaya başladılar. Her gün bir defterle gidiyorduk, Kerem’in yaptıklarını ve yapamadıklarını, bizim evde yapmamızı istediği çalışmaları terapistimiz deftere yazıyor, ben de evde olanları, yaptığımız çalışmaları ve varsa soru(n)larımı yazıyordum. İtiraf etmeliyim, bu yazma konusunda hiç başarılı olamadım. Hem çalıştırmak hem de not almak yapamadığım bir şey oldu. Ama çok sıkı çalıştık. Kerem’i hiç boş bırakmamak ve sürekli iletişimde olmak başta çok çok zordu. Çünkü iletişim diye bir şey bilmiyor ve ihtiyaç hissetmiyordu. 
Hiç unutmuyorum, terapinin üçüncü haftası yapboz yaparken yanındaydım ve sorularla olaya dahil olmaya çalışıyordum. Sırtını bana yasladı ve kolunu koluma doladı. Bu bana gösterdiği ilk fiziksel sevgi gösterisiydi. O an ne hissettim? Aklıma tek bir kelime geliyor: cennet.

İlk hedeflerimizden biri parmakla göstermekti. Kerem o dönem elini sabunlamayı çok seviyordu. Farklı dokulara dokunması için bu bizim de teşvik ettiğimiz bir şeydi. Suyu açtım ve Kerem’e “ne istiyorsun?” dedim. Kerem adet edindiği üzere benim elimi sabuna götürmeye çalıştıkça onun elini alıp sabunu gösterterek model oldum. Bunu kaç kere yaptım bilmiyorum ama birkaç gün boyunca bunu tekrarladık. Sonunda oldu! Parmağıyla sabunu gösterdi! Çok önemli bir aşamayı böylece geçmiş olduk.Daha sonra anlamlı kelimeler başladı. Sonra birkaç tane daha, birkaç daha ve hatta cümleler… Bunun yanında taklitler, jestler, mimikler, itirazlar, ufak şımarıklıklar, yalandan ağlamalar geldi. Bir mucizeye tanklık ediyordum. Terapistimiz sihirli anahtarlarla kapıları birer birer açıyor, normalde çocukların gözlemleyerek öğrendiği becerileri tek tek öğretiyordu.

Bu arada psikiyatrist randevumuzu almıştık ama yoğunluğundan ötürü 3 ay sonrasında gidebildik. Yani bizi psikiyatrist gördüğünde Kerem üç aydır özel eğitim alıyordu. (9 Mayıs) Söylediği şuydu: “Bu çocuğun genetik bir yatkınlığı varmış ama zekası ve doğru müdahaleniz ile bu durumu aşmışsınız. Şu anda yaşının çok az gerisinde, kabul edilebilir sınırlarda. Özel eğitime devam edin, üç ay sonra tekrar görüşelim.”
 Bundan sonrası çok daha kolay geçti. Artık aramızda anne-çocuk bağı kurulmuştu. İşaret ve hatta kelimelerle anlaşıyor, birlikte vakit geçiriyor, şakalaşıyor ve bol bol sarılıyorduk. Tabii ev ödevlerimizi yapmayı ihmal etmiyorduk.

Şu anki durumumuzda özel eğitime haftada iki saat olarak devam ediyoruz. Temmuzdan itibaren yarım gün kreşe de başladık. Aldığımız bildirimler çok iyi. Kerem tüm aktivitelere katılıyor, arkadaşlarıyla yaşının gerektirdiği kadar iletişim kuruyor, “okula” keyifle gidip geliyor.

Kerem şu anda neredeyse tamamen yaşıtlarını yakalamış durumda. Sadece konuşmada biraz geri, ama zamanla kapanabilecek bir fark var. Sadece içine kapanmaya meyilli bir yapısı ve sembollere sıra dışı bir merakı var. Ancak bunlar yeni şeyler öğrenmesine engel olmadığı için bizi korkutmuyor artık.
Geçtiğimiz hafta ikinci psikiyatr kontrolümüz vardı. Doktorumuz artık tamamen normale döndüğümüzü, sadece konuşma üzerinde biraz çalışmamız gerektiğini müjdeledi bize…

Hikayemiz otizm ile nerede ne kadar kesişiyordu hala bilmiyoruz. Ama bildiğimiz şu ki biz kötü bir rüya gördük ve çok şükür ki o rüyadan uyanabildik. İstiyorum ki benzer sorunları yaşayanlar kötü hikayeler kadar böyle iyi biten hikayeler de olduğunu bilsinler, umutsuzluğa kapılmasınlar. Bir aksaklık gördüklerinde derhal bir uzmana başvursunlar. “Daha bekleyelim” diyenleri dinlemesinler, zaman çok ama çok değerli. Teşhis konmasını beklemeden özel eğitim yoluna gitsinler. Ve lütfen, LÜTFEN iki yaşına kadar TV izletmesinler. TV iletişimi engelleyen bir unsur ve özellikle genetik yatkınlığı olan çocuklarda otistik belirtilere neden olabiliyor.

 Her ne kadar iki kişinin öyküsünü anlatmış gibi olsam da bizi sarıp sarmalayan, benim yükümü elinden geldiğince alan, bana güç veren babamızı da unutmamalıyım. Birçok babanın yaptığını duyduğum şeyi yapmadı o: “yok bir şey” demedi, gerçeklerle yüzleşmekten kaçmadı.
Beni arayıp soran, “ihtiyaç var mı?” diyen, duasını esirgemeyen, öyküsünü paylaşan arkadaşlarım da bu süreçte bana çok güç verdiler. Tek tek isim sayamamamı bu dünyadaki en büyük zenginliğim olarak görüyorum.

Ayrıca, şüphelendiğimiz dönemde bu bloğun sahibesi sevgili Evrim’i aramıştım. O dönem oğlu Kaan çok önemli bir beyin ameliyatı geçiriyor olmasına rağmen beni teselli etmiş, kendi fizik tedavi tecrübelerinden örnekler vermişti. Kendimi ne zaman güçsüz hissetsem, o konuşmayı hatırladım. 

Özel eğitim merkezinde tanıdığım sevgili anneler, babalar, anneanneler… Bana öyküleriyle destek oldular, önerilerde bulundular, dertlerimi dinlediler.

Ve tabii ki sevgili terapistimiz bir mucize yaşattı. Ona ne kadar çok borçluyuz. Ona ne kadar güveniyoruz. Onunla bu yola girmiş olduğumuz için ne kadar şanslıyız.
Çok teşekkür ediyorum hepinize.

Alıntı: http://www.prematureanneleri.com/

Selin Güneş
Kerem’in Annesi
http://araflisehrazad.com (Burada da otizmle ilgili pek çok yazı bulabilirsiniz.)

OTİZM VE BUZ PATENİ

Otizmli bireyler, alışkanlıklarından vazgeçemezler, çevrelerinde herhangi bir değişiklik olduğunda anında farkederler. Alışkanlıklardan vazgeçemezler derken birşeyi öğrenip bir daha onu bırakmazlar olarak düşünmemek gerekiyor. Mesela otizmli birey sürekli olarak evde duran, dışarı çıkmayan bir birey olarak karşımıza çıksın. Bu bireyin dışarı çıkarıp  gezmesini sağlamazsak bu duruma alışır ve sürekli olarak bu şekilde davranmak ister. Ancak eğer sürekli olarak dışarı çıkarılır, birlikte birşeyler yapılırsa çocuk her zaman dışarı çıkmak ister. Çünkü artık bu duruma alışmıştır ve devamlı olarak yapmak ister. İşte bireylerin bu alışkanlık durumlarından farklı şekillerde yararlanmak mümkündür. Özellikle spor alanında kullanmak yararlı olmaktadır. Zira sürekli olarak herhangi bir spor dalıyla ilgili eğitim alan birey, bunu bir alışkanlık haline getirir ve eğitimi devam etmeden duramaz. Yani otizmli bireyler öğrendiklerini yaparlar ve onların yaşam standartlarını yükseltmek için de spor alışkanlığı kazandırmak gerekir. Bugün otizm ve buz pateni üzerine birşeyler yazmak istiyorum. Bakalım buz pateninin otizmli bireylere sağladığı faydalar nelermiş?

Otizm ve Buz Pateni

Buz pateni, her yaştan bireylerin yapabileceği ve vücudumuz için çok büyük yararları olan bir spor türüdür. Son yıllarda özellikle kadınların başvurduğu bir spor türü olsa da otizmli bireyler tarafından da sıklıkla tercih edilmektedir. Zira buz pateninin gerçekten de yadsınamayacak kadar yararı vardır. Dilerseniz hemen buz pateninin faydalarını incelemeye geçelim.

Buz Pateninin Faydaları

    Düzenli olarak yapılan buz pateni antremanlarının kardiyovasküler sistemi geliştirdiği düşünülmektedir. Özellikle kalp, damar ve dolaşım sistemine yararlı olabileceği söylenmektedir.
    Normalden farklı bir yapıya sahip olduğu için vücudun ve zihnin farklı şekilde çalışmasını sağlar.
    Düzenli olarak yapılacak buz pateni antremanları, stresin en büyük düşmanlarından biridir.
    Özellikle kilo sorunu olan bireylere çok fayda sağladığı düşünülmektedir. Zira buz pateni esnasında çok fazla kalori harcanır.
    Dayanıklılık sorunları olanların başvurması gereken spor dallarından biridir. Çünkü düzenli olarak yapıldığında bireylerin fiziksel dayanıklılığını üst seviyelere çıkarır. Bunun sonucunda da bireyler daha zinde, daha enerjik, daha dirençli ve hareketli bir görüntü çizerler.
    Otizmli bireylerde genellikle zayıf olan denge koordinasyonunu geliştirmek için oldukça önemli bir spordur. Gelişen denge ile beraber, otizmli bireylerde öz bakım becerilerinde gelişmeler görülür. Örneğin; eşofmanını giyip, çıkartırken tek ayak üstünde dengede durabildiği için giyme ve çıkarmada eskisi kadar zorlanmaz.

    Atagün BALTACIOĞLU
    Spor Eğitmeni & Yaşam Koçu

BEBEĞİNİZİ İLK 2 YIL TELEVİZYONDAN UZAK TUTUN

Televizyon, çocuklar için çizgi film ve reklâmlarla; yetişkinler için de dizi, film ve programlarla hayatımızın olmazsa olmazlarından biri haline geldi. Son yıllarda özellikle küçük çocukların uzun süreler TV seyretmelerinin sosyal gelişim üzerine olası olumsuz etkileri tartışılırken 0-2 yaş bebekler için de televizyon ekranlarının zararlı olduğu belirtiliyor. Memorial Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Bölümü’nden Pedagog Dr. Melda Alantar, “ 0-2 yaş bebeklerin gelişmesinde televizyonun zararlı etkileri ve dil gelişimi” ile ilgili bilgi verdi.

İlk 2 yıl çocuğunuza televizyon izletmeyin

Yapılan araştırmalar 2 yaş öncesinde televizyon izleyen çocukların bilişsel gelişimlerinin olumsuz olarak etkilendiğini, dil gelişimlerinin geciktiğini ortaya koymaktadır. Bu dönemde aşırı televizyon izleme ile; dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu ve otizm arasında ilişki olduğunu gösteren pek çok araştırma bulunmaktadır. Bu nedenle Amerikan Pediatri Akademisi, önlem olarak 0-2 yaş çocuklarının televizyon ekranlarından uzak durmaları gerektiğini vurgulamaktadır.

Dil gelişimi, doğumla başlayan ve yaşam boyu devam eden bir süreçtir. Çocuklar dünyaya geldikleri günden itibaren; çevrelerindeki sesleri algılamaya, sesler çıkarmaya ve anadilin temel yapısını kazanmaya başlarlar.

Bebeğin dil gelişimi şu şekilde gerçekleşir:

Bebek ilk bir ayda ağlama, öksürme, hapşırma gibi doğal sesler çıkarır. Birinci ayın sonunda ağlamaları çeşitli durumlara göre farklılaşmaya başlar. 

İkinci ve üçüncü aylarda bebek güler, ” k” ve “g” gibi ünsüz ve “a” “e”, “o” gibi ünlü harfleri çıkarmaya başlar. 

4 ve 6. aylar arasında ünlü ve ünsüz seslerin sayısında artış gözlenir, altıncı ayın sonuna doğru ünsüz ile ünlü sesleri birleştirmeye başlar; örneğin ba, da, ma v.b. 

7 ve 10. aylar arasında ma-ma gibi hece tekrarları gözlenir. Bebek yetişkin konuşmasına benzeyen ancak anlaşılmayan diziler meydana getirir. On birinci aydan itibaren anlaşılmayan ses dizileri arasına tek heceli sözcükler yerleştirmeye başlar. İlk anlamlı sözcükleri telaffuz etmeye başlar. 

12 ve 18. sekiz aylar arasında sözcükleri amaçlı olarak kullanır. 3-50 sözcükten oluşan sözcük dağarcığı vardır. Nesneleri ve vücut bölümlerini gösterir. 

18 ve 24. aylar arasında basit yönergeleri yerine getirir, nesneleri ve resimleri isimlendirir. Sözcük dağarcığı 50-70 sözcük içerir. 

İki yaş çocuğun yürümeye, konuşmaya, kendi benliğini fark etmeye başladığı bir dönemdir. Yaşamın ikinci yılındaki hızlı gelişim çocuğu pek çok açıdan bağımsız hale getirir. Motor yeteneklerle dil becerisinin kazanılmasının çocuğun bağımsızlığındaki etkisi büyüktür. İki yaş çocuğu koşar, tutunarak merdivenleri inip, çıkar. Bu dönemde bildiği 70 veya daha fazla sözcüğü kullanır, iki sözcükten oluşan basit cümleler kurar. İki yaş sorgu çağıdır. Bu evrede çocuk nasıl ve niçin sorularını ısrarla sorar. 

0-2 yaş çocuğunun dil gelişimini desteklemek için neler yapabilirsiniz? 

Bebeğinizin gözlerinin içine bakarak ve gülümseyerek onunla konuşun. Onu ismi ile çağırın. 

Yatağın üzerine bebeğin göz teması kurabileceği, renkli, farklı sesler çıkaran hareketli oyuncaklar asın. Seslere yönelmesi, hareketleri izlemesi için yönlendirin. Dördüncü aydan sonra oyuncağa uzanması ve dokunması için destekleyin. 

3-4. aydan itibaren bebeğinizi kucağınıza alarak ayna karşısına geçin. Ona ismi ile seslenin, çıkardığı sesleri tekrar edin. 

Bebeğinizi olabildiğince çok aile görüşmelerine dahil edin. Akşam yemeğinde masada diğerlerinin konuşmalarını dinleyerek çok sayıda kelime öğrenir. 

12. aydan itibaren çocuğunuzun eline orta büyüklükte kırılmayan çelik ayna vererek “Bak benim burnum burada, senin burnun nerede ?” şeklinde oyun oynayabilirsiniz. 

Resimli kitaplar okuyun. Sayfaları çevirmesi için fırsat yaratın. Okuduğunuz hikayeler hakkında basit sorular sorun. Resim göstererek “Bu ne?” diye sorun. 

Masal, çocuk şarkıları, ninni, klasik müzik dinletin. 

 Radyonuzu açın ve programları değiştirin. Müzik ve haberler bebeğinizin değişik tonlu sesler duymasını sağlayacak, duyduklarına tepki verecektir. 

Çocuğunuzla bebeksi konuşmak yerine onunla doğal şekilde konuşmaya özen gösterin. 

Onun çıkardığı sesleri taklit edin. Bebeğinizin söylediği ”ba ba” “de de” gibi sesleri içeren cümleler kurun ; “Ba-ba seni seviyor”, “De-de geldi” gibi. 

Altını değiştirirken yumuşak sesle şarkılar söyleyin. Günlük hayatınızda neler yaptığınız hakkında, bebeğinizin hayatında olan kişiler; abla, ağabey, büyükanne v.b., ev hayvanlarına ilişkin şarkılar yaratarak söylemeyi deneyebilirsiniz. 

Bir yaşından itibaren bebeğinize çevresini keşfetmesi için fırsat tanıyın. 

Etrafındaki insanlara, çocuklara tepki göstermesi için onu cesaretlendirin; gülümsemek, el sallamak gibi. Oyun alanlarında yaşıtlarıyla zaman geçireceği ortamlarda bulunmasını sağlayın. 

1.5 yaşından itibaren bebeğinize resim kağıdı ve boyalar vererek resim yapması için destekleyin. 

Bebeğinizi 18 aylıktan itibaren müzik eşliğinde dans etmesi için teşvik edin. Hızlı müzikle hızlı dans ederek “hızlı” sözcüğünü kullanın. Dingin müzikle yavaş hareket ederek “yavaş” sözcüklerini öğrenmesini sağlayın. 

2 yaşından itibaren bebekler gözledikleri olayları taklit etmeye başlarlar. Bu dönemde çocuğunuzla birlikte günlük yaşantıyla ilgili oyunlar oynayabilirsiniz. Örneğin bebeği yıkama, uyutma, yemek yedirme v.b. 

Çocuğunuzun dil gelişimi konusundaki endişelerinizi uzmanlarla paylaşmaktan kaçınmayın. 

Pedagog Dr. Melda ALANTAR
Memorial Şişli Hastanesi


UMUT IŞIĞI / ANNESİNİN KALEMİNDEN BİR DAHİNİN HİKAYESİ

OTİZM  VE BİR DEHA ÜZERİNE YAZILMIŞ BİR KİTAP...
“Benim adım Kristine Barnett, oğlum Jacop matematik ve bilim alanında dahi olarak kabul ediliyor. Dokuz yaşındayken üniversiteye kabul edildi. Çok geçmeden, izafiyet teorisi alanında özgün bir teori üzerinde çalışmaya başladı. Denklemler o kadar uzundu ki evimizdeki devasa beyaz tahtadan pencerelere taşıyordu. Onun adına temas kurduğum tanınmış fizikçi Jake’in gerçekten de özgün bir teori üzerine çalıştığını doğruladı ve teorinin kabul edilmesi durumunda Jake’in Nobel Ödülü adaylığı bile getirebileceğini söyledi.”
Bu cümleler iki yaşındayken otizm teşhisi konan, 16 yaşında ancak ayakkabılarının bağcıklarını bağlayabileceği söylenen Jacop’ın annesi Kristine Barnett’a ait. Kristine, Einstein’ınkinden daha yüksek bir IQ puanına sahip, kendi kendine iki haftada yüksek matematik öğrenebilen otizmli oğlunun hikayesini kitaplaştırdı.
BAŞARININ SIRRI MUTLULUKTA
Biz anne babaların isteği yavrularımızın başarılı olması kuşkusuz. Ancak hepimiz en önemli şeyi çoğu zaman atlıyoruz. Sözde mutlu olsunlar istiyoruz ama hiç sevmedikleri ve başaramadıkları alanlarda onlardan üstün performans bekliyoruz. Her çocuğun matematik veya fizik dersinin iyi olamayacağını unutup kendi egomuzun esiri oluyoruz. Kendi çocukluğumuzu, sevmediğimiz faaliyetler yapmaya zorlandığımızdaki memnuniyetsizliğimizi hatırlamıyoruz. Farklı bireyleriz ve ilgi alanlarımız da bir o kadar başka. Resim dersi zayıf diye memnuniyetsiz bir veli duymadım açıkçası ya da resim dersinden özel ders alan öğrenci.
Evet tam da buradan hareketle her çocuğun ilgi alanlarını mutlu olduğu aktiviteleri belirleyip yapamadıklarından ziyade yapabildiklerinin üzerine gitmek gerekiyor. Bu yöntemin nasıl başarı getirdiğini “Umut Işığı” kitabının yazarı Kristine Barnett sarsıcı gerçek bir hikayeyle anlatmış. Kitap “annesinin kaleminden bir dâhinin”, Jacop’ın hikâyesi.
Otizm teşhisi konan Jacop’ın gelişimi hızla geriliyor ve ailesiyle iletişimi kesiyor. Özel eğitimlerin çocuğunda işe yaramadığını fark eden Kristine Barnett, eşinin ve terapistlerin tüm itirazlarına rağmen sıra dışı bir yöntem geliştiriyor. Metot basit ama bir o kadar da etkili oluyor. Kristine Barnet oğlunun yapamadıklarının yerine yapmak istedikleri şeylere yoğunlaşarak farklı bir yöntem deniyor. Üç yaşındayken, ileride okuma, yazma bile öğrenemeyeceği öngörülen Jacop, şimdi 16 yaşında kuramsal fizik alanında yüksek lisansını tamamladı ve üniversitede kuantum fiziği dersleri veriyor. Oğlunun temel yetilerini geri kazanması için uğraşan Kristine Barnett bir dahi yaratıyor.
Kristine’ın öncülük ettiği bu yaklaşım ABD’de diğer otizmli çocukların da hayatını değiştirdi.
ÇOCUĞUNUZUN İÇİNDEKİ KIVILCIMI ATEŞLEYİN
Kitap bir annenin yılmadan, usanmadan oğluna ve kendine inancının, azminin hikayesi.
Kitabın sonunda Kristine diyor ki; “bir çocuğun içindeki kıvılcımı ateşlerseniz, hayal edebileceğinizden çok daha yüksek noktalara erişebilir. Eğer hiç konuşamayacağı ve okuyamayacağı söylenen bir çocuk bu kadar inanılmaz yerlere gelebildiyse, böyle zorlukları olmayan çocukların neler başarabileceğini ve kanatlarını açmalarını teşvik edersek ne kadar uzaklara uçabileceklerini düşünün.”
Kristine bu nedenle kitabında sık sık çocukların sevdiği uğraşlara yoğunlaşmasının diğer yeteneklerini de geliştirdiğinin altını çiziyor.
Herkesin kendine bir pay çıkarabileceği bu kitabı otizmli çocuk annelerinin yanı sıra, tüm anne ve babalara şiddetle öneriyorum. Çocuğunuzla ilişkinizde farklı bir bakış açısı yaratacağı kesin. Sık sık notlar almak isteyeceğiniz bu kitabı okurken, yanınızda göz yaşlarınız için de mendil bulundurmayı unutmayın.
Deniz BİLİROĞLU GÜREL
Anne ve İletişim Uzmanı

ATİPİK OTİZMDE EVDE UYGULANANİLECEK AKTİVİTELER

HAMBURGER OYUNU
Battaniye veya mat içinde çocuğu yatırın, döndürerek rulo yapın, ve siz üstüne baharat koyarmış gibi yapıp, hamburgerin üstünü ovalayın. Her baharat çeşidine farklı bir dokunum yaparsanız, uyarıyı daha ismi söylendiğinde tanır ve hazırlıklı olur veya öğrendikten sonra siz ona sorup, bulmasını sağlayabilirsiniz. Mat veya battaniye kalın gelecek olursa alıştığı bir örtü ile de deneyebilirsiniz.

YERDE YÜZME OYUNU
Yere üst üste birkaç mat sererek bir yüzme havuzu oluşturun. Çocuğunuz havuza atlayarak, karnının üstünde sürünerek öbür uca dek yüzmeli. Çıktığında çıplak ayak ve elleri havlu ile kurulanmalı. Değişik yüzme stilleri de bu aktiviteye ilave edilebilir. (Mat yerine halı veya battaniye de koyabilirsiniz.) Yüzmeye gitse de bu aktiviteden alacağı çok farklı uyaranlar var.

HALIDA EMEKLEME OYUNU
Emekleme, yuvarlanma, komando sürünmesi, kalçaların üzerinde ilerleme gibi aktiviteler bir rampa üzerinde veya mat- yastık benzeri materyallerle oluşturulan bir tepe üzerinde “lideri takip et” tarzında bir dramatizasyonla uygulanabilir. Ayrıca fok, yılan veya yerde yuvarlanan bir köpek olabilir.

HALIDA SÜRÜKLEME OYUNU
Yere alçaklı-yüksekli matlar, halılarla bir alan oluşturun. Çocuk sırt üstü veya yüzükoyun pozisyonda biri tarafından sürüklensin. Farklı yönlerde deneyin. Bir mat üzerinde inip-çıkma şeklindeki bu oyunu, kontrollü olarak arkadaşları ile birlikte birbirlerini çekmesi sağlanabilir. Hem çeken hem çekilen çocuk için faydalı bir aktivitedir.

TOP YUVARLAMAK
Çocuğunuz, yüzükoyun veya sırt üstü yatarken vücudunun üzerinde biraz basınçla top yuvarlayın. Eğer çok kaçınırsa, ısrarcı olmayın. Top dışında etrafta kullandığınız pek çok materyali bu eylem için kullanabilirsiniz.

NOKTAYI BULMA OYUNU
Çocuğunuzun vücudunun muhtelif yerlerine yumuşak tebeşirle işaret koyun. Çocuğun bu noktaları dokunarak, ovarak, silkeleyerek veya bir bez, havlu ile temizlemesini sağlayın.

DAĞA TIRMANMAK
Bir çeşit dağ süsü verilmiş bir tepeye karnının üzerinde sürünerek, sadece elleriyle kendisini itmesini sağlayın. Tepeye tırmanıştan sonra yuvarlanma veya kayma ödül olarak verilebilir.

EL ARABASI
Çocuğunuz elleri üzerinde yürürken siz veya daha güçlü bir çocuk tarafından bacaklarından tutulur (bir ip veya yol üzerinde de olabilir) ileriye gitmesi sağlanır. Oyunun varyasyonları arttırılabilir. Rampalar, merdivenlerde uygulanabilir. Bunu çok dikkatlice çok zorlamadan uygulayalım. 

RESİM TAHTASI
Tahta üzerinde her iki elle çizim yapma veya her iki elle aynı/farklı hareketlerle temizleme işlevleri yapılabilir. Traş köpüğü veya yoğun bir kremle aynada ya da farklı bir yüzeyde aynı aktivite uygulanabilir. Ağzına götürme riski nedeniyle krem şanti de uygulanabilir.

DUVAR İTME
Her iki elle çocuğun duvarı itmesi ve itebileceği ağırlıkta bir nesneyi yer değiştirmesi sağlanabilir. Arkasından destek oluşturabilirsiniz. Omuzların ve kolların eşit itmelerine dikkat ediniz.

EVDE UYGULAMALARA ÖRNEKLER
- Yuvarlanmak,takla atmak, atlamak, koşmak, hoplamak.
- Bir çok baş ve vücut hareketiyle dans etmek.
- Baş üzerinde bir nesneyi tutarken yuvarlanmak.
- Sırt üstü yatıp,dizleri göğüs üzerinde kavrayıp sallanmak.
- Oyun alanı eşyalarını hareket ettirmek, oturmak ve dönmek, trambolinde zıplamak.
- Bir duvarı (ya da bir yetişkini) ellerle, bir diğerini ayaklarla itmek.
- Çocuk sırt üstü uzanmış ve kolları vücuda dik iken kollar, sizi geri itene dek itmek.
- Halat çekme, emekleme, dirsekler üzerinde sürünme, diz üzerinde yürüme (öne,yana,ortaya)
- Plastik bir bisiklete binerek itmek
- Hayvan yürüyüşleri;
Ayı : Açık bacaklar açık kollara dayanarak
Yengeç : Kalça yere değmeden el ve ayaklar üzerinde.
Ördek : Ayak bileklerini ellerle tutarak.
Sakat Köpek : İki ayakla aynı anda kısa süreli sıçrayışlar.
Yılan : Karın üzerinde, el ve ayağın yardımı olmadan.
Solucan : Sırt üstü, bacakları yukarı itip sonra vücudu çekerek.
Mors : Karın üzerinde, açık kollarla.
- El arabası yürüyüşü
- Dikey bir kara tahtada uzun bir çizim yapmak.
- Sabit olmayan yüzeylerde hareket etmek (şişirilmiş deniz yatağı gibi) gelişimsel pozisyonları sürdürmek. (emekleme, diz üstü, sırt üstü, yüz üstü)
- Tırmanış aktiviteleri
- Engelli bir plan izleme.
- Engelli plan sırasında kaykay sürmek.
- Çocuğun aktiviteler oluşturmasına izin vermek ve çevre düzenlemesine yardım etmesini sağlamak.
- Çocuğun sakız ya da şeker çiğnemesine / emmesine izin verilmelidir.
- Çocuğun gerçekleştirmesi için bir görev sırası hazırlamak, bir görevle başlayıp, üzerine yapılandırmak.
- Çeşitli inşa oyuncakları ve inşa blokları ile oynamak.
- Çocuğun sınıf içinde uygunsa veya evde uyarılmışlık seviyesi düşene dek oturma ve dönmesine imkan sağlanmalıdır.
- Sallanan bir düzlemde sallanma.
- Çocuğun bir hoplama topu üzerinde hoplaması.
- Bir mat üzerinde, farklı pozisyonlarda yuvarlanma
- Oyun alanında çocuğu sallama ve çocuğun kendini durdurmasına izin verme.
- Oyun alanında ya da spor salonunda kaba motor aktiviteler yapma. (koşma, çok hızlı koşma, zıplama)
- Gün içinde çocuğa ağır kitaplar ve objeler taşıtın.
- Çocuğun, ellerini sıranın altına koyup, yukarı doğru itişler yapmasını sağlayın.
Çocuğunuz ile oyun oynarken ilk aşamada çocuk kendi kendine oynarken amaçlı bir oyun ortaya çıkarmasını öğretmek gerekir.
İkinci aşamada , oyuna başka birisini de katmasını öğretmemiz gerekir.
mesela , yakalamaca , ceee oyunları gibi v.s.
Daha sonra ´´Sıra Kimde´´ oyunları gibi , basit oyunlarla , çocuğun farkına bile varmadan , beraberce oynanan oyunlara teşvik etmek gibi....
Mesela, çocuğun kolunu veya bacağını kaşıyın, sonra Sıra sende diyerek onun sizin kolunuzu kaşımasını teşvik edin ( gerekirse çocuğun elini tutup kolunuzu kaşımasını öğretmek amacıyla yardımcı olun ),ve yine Sıra bende diyerek siz onun kolunu kaşıyın , bu arada size kısa bakışlar atacaktır , ve sizde onun bakisini yakalamaya calisin.bu oyun çeşitlilik kazanması açısından , kaşıma-ufalama , gıdıklama seklinde genişletilebilir.

Bu basit oyunlarla çocuğunuzun bir sürü duyusunu harekete geçirmiş oluyorsunuz,sıra beklemek, tende değişik algılamalar , göz kontağı ve beraber oynanan bir oyun seklinde vb.


Göz kontağı kurmak için;
· İstediği nesneleri vermeden önce nesneyi göz hizanıza tutup size bakmasını sağlayıp sonra verin. Bu arada vereyim mi diye sorup kısa bir süre beklerseniz ona cevap vermesi gerektiğini, hafifçe ‘ver’ diyerek de ne cevap vermesi gerektiğini öğretmiş olursunuz. Bu ‘ver’i üçüncü bir kişinin söyleyerek model olması daha da iyi olur.
· Baloncuk yapmak göz kontağı kurmada genellikle işe yarar. Burada da aynı şekilde ‘üfleyeyim mi?’’ Üfle’ kalıbını çalışabilirsiniz.

Alıcı dili desteklemek için;
· Yönergenizi kısa net sözcüklerle verin. (al, ver, gel, bak, otur) bu ,daha rahat anlamasını, daha çabuk taklit etmesini sağlayacaktır. Yönergenizi anlamazsa fiziksel yardımla yaptırın.
· Çevresinde gördüğü her şeyin adını söyleyin. Ama 'bak oğlum bu top ‘ şeklinde uzun cümlelerle değil, ‘bu top’ şeklinde kısaca.
· Aile albümü, resimli kitaplar, market broşürlerine birlikte bakın. Her seferinde parmağınızla gösterip’ bak dede’’ bak kek ‘diyerek bakmasını sağlayın. Ondan da göstermesini isteyin.
· Çocuğun ilgi alanlarını izleyin. Herkes ilgilendiği şey hakkında konuşmak ister. Arabalara ilgi gösteriyorsa hedef sözcüklerini ve etkinliklerini arabalarla ilgi konulardan seçin.
· Aynı eylemler için hep aynı sözcükleri tekrar tekrar kullanın. Sütünü içerken; iç, giydirirken giy, tuvaleti veya yemeği bittikçe ‘bitti’top atması için;’at’beklemesi için her seferinde;’bekle’ gibi.
Çocuk ne kadar çok duyarsa taklit etmesi o kadar mümkün.
· Konuşma organları ile egzersiz. Özellikle üfleme; flüt, mum, kağıt parçaları, pinpon topu, tüy vs. pipetle içme çalışmalısınız. Çocuklar nefeslerini ve konuşma organlarını koordine etmekte güçlük çekiyorlar.
· Hayvan sesleri taklit etme çalışabilirsiniz. Daha geniş tutarsak, duymaktan hoşlandığı sesleri yakalamaya çalışın. Şarkı nakaratı olabilir, şşşt sesi veya çuf çuf,düdüüüt gibi ,deneyerek bulabilirisiniz.
· Oyun oynamayı öğretmelisiniz. Bunun için belki önce siz öğrenmelisiniz. Birkaç öneri; şişeye boncuk atma, kağıdı karalama veya resim, saklambaç, sepete top atma, fış fış kayıkçı,oyuncak arabaya çeşitli nesneler koyarak sürme,bebek sallama,yedirme,kutu kutu pense vb. sizinle oyun ve etkinlikleri paylaşması çok önemli.

Ayrıca salıncağı çok kullanmanızı, takla atmayı,tek ayak üzerinde zıplamayı, emeklemeyi, iki eli üzerinde yürüme (siz ayaklarını tutuyor olacaksınız) çalışmalar önerilmektedir.


ÇOCUKLAR SORULARINA YANIT BEKLER

Çocuk dış dünyayı kendi bilişsel olanaklarıyla tanımaya, keşfetmeye çalışır. Bu çabası sırasında ebeveynin yardımını bekler. Yollar neden düzdür? Kaldırımlar neden yapılmıştır? Biz yürürken neden Ay da bizimle birlikte yürümektedir? Allah kimdir? Çocuk nasıl dünyaya gelir?

Burada önemli olan onu dışlamadan, ayıplamadan, sabırla, yaşına uygun olan kısa, özlü ve doğru yanıtı vermektir.

Örneğin 3 yaş çocuğu için, çocuklar nereden dünyaya gelir? sorusuna, “Annenin karnında sıcacık bir yer var. Çocuk orada büyür. Annenin bacaklarının arasında bir delik var oradan dünyaya gelir”; “Peki oraya nasıl girer?” sorusuna da “Annenin tavuk yumurtasına benzemeyen yumurtasıyla, babanın tohumunun sevgiyle birleşmesi sonucu oluşur” şeklinde verilecek cevap yeterli olur.

Cevap verirken çocuğun “bilişsel gelişim düzeyi” dikkate alınmalıdır. Bu gelişim düzeyinin önde gelen özellikleri arasında çocuğun ancak “somut kavramları” öğrenebilmesi ile “benmerkezci olması” yani dünyayı kendi gözüyle görerek değerlendirmesi sayılabilir.

Soruları yanıtlama konusunda aceleci davranmadan zaman zaman çocukların kendi sorularına cevap üretmelerine fırsat vermek de uygulanabilecek bir başka yöntemdir.

KAYNAK: Haluk Yavuzer
Çocuk Eğitimi El Kitabı

BOŞANMA ÇOCUKLARI NASIL ETKİLİYOR?

Boşanma özellikle ergenler açısından son derece sarsıcı olabiliyor.
Çok olgun ve güvenli olduğunu düşündüğünüz bir ergen bile anne-babasının boşanması ve ailesinin dağılması karşısında sarsıntı yaşayabilir.
Boşanma anne ve baba açısından son derece travmatik bir durum olduğundan, kendi sorunları ile uğraşırken çocuğun duygularını ve yaşadığı acıyı fark etmeyebilirler.
Oysa boşanma anne-baba için zorsa, çocuk için de zor olacaktır. Önemsenen konular ve bunları ifade etme biçimi farklı olsa da, anne-babalar gibi, çocuklar da zorluklar yaşayacaktır.

Çocuğun kendini suçlaması

Boşanan çiftlerin çocuklarının boşanmadan dolayı kendilerini suçlayabildikleri bir gerçektir.
Çocukların boşanma nedeniyle kendilerini suçlamaları çok sık görülen bir durumdur ve bundan dolayı boşanma konusunun çocuk ve özellikle de ergen çocuk ile ilgili tüm konulardan ayrı tutulması son derece önemlidir.
Çocuğa boşanmanın, tıpkı evlenme kararı gibi yetişkinler tarafından verilen ve yetişkinlere ait bir karar olduğu mutlaka anlatılmalıdır.

Anne ya da babayı koruma isteği

Boşanmanın ergenler üzerindeki önemli bir etkisi de anne-babalarına karşı besledikleri sadakat duygusunun zarar görmesidir.
Örneğin, erkekler, özellikle başka bir kadının söz konusu olması halinde, kendilerini annelerini korumak zorunda hissedebilirler.

Kızların korkuları babaları ile ilgili

Kızlar da örneğin babalarının her akşam konserve yiyeceği, ütüsüz gömlekler giyeceği gibi konuları düşünerek üzüntü yaşayabilirler.
Bu nedenle, anne-babaların, anne-baba gibi davranmaya devam etmeleri ve çocukların anne-baba olmasına izin vermemeleri gerekir.


ANNE - BABALARA TAVSİYELER

Sevgili anne- babalar çocuğunuzun derslerdeki başarısı için aşağıdaki hususlara lütfen önem veriniz:

1. Çocuğunuzun kılık- kıyafetine özen gösteriniz. Kıyafetlerinin okul kurallarına uygun olmasına ve temizliğine dikkat ediniz.

2. Çocuğunuzun derslerinin ve davranışlarının daha iyiye yönelmesi için, öğretmenlerle sıkı bir işbirliği kurunuz. Veli toplantılarına mutlaka katılınız.

3. Çocuğunuzun yaşamındaki en etkili çevre aile çevresidir. Çocuk yaşamında en çok etkili örnekleri ailesinden alır. Anne-baba olarak tüm davranışlarınızla çocuklarınıza örnek olunuz.

4. Çocuğunuzu iyi tanıyınız. Çocuklardan yapamayacağı şeyleri istemeyiniz. Onları yeteneklerinin ötesinde başarı göstermeye zorlamayınız.

5. Çocuğun tüm arzularının yerine getirilmesi ona her istediği şeyi yapabileceği, elde edilebileceği kanısının verilmesi veya tam tersi isteklerinin çok sınırlandırılması, hiç yerine getirilmemesi çeşitli uyumsuz davranışlar geliştirmelerine neden olacaktır. Bu konuda titiz olunuz.

6. Çocuğunuza yeteri kadar harçlık veriniz. Harçlığını mümkünse aylık veya haftalık olarak toptan veriniz. Böylelikle kendisini yönetmesini öğrenecek ve sorumluluk kazanacaktır.

7. Çocuklarınızı başka çocuklarla veya kardeşleri ile mukayese etmeyiniz. Her insanın sahip olduğu nitelikler farklıdır. Onları olduğu gibi kabul ediniz.

8. Çocuklarınızla iyi notların yanında zayıf not almasının da normal olduğunu ve çalışmakla durumunu düzeltebileceğini telkin ediniz.

9. Çocuğunuzun okul yaşantısı ile ilgileniniz. Anlattıklarını dinleyiniz.

10. Çocuğunuzun okul dışındaki arkadaşlarının kontrol ediniz.

11. Çocuğunuzun okul ve öğretmenler hakkında şikayetleri olursa onu dinledikten sonra okul yönetimi ve öğretmenler ile görüşünüz.

12. Öğretmenler öğrencisinden makul olan ders araç ve gereçlerini almasını istemişlerse, bunları zamanında ve yeterince temin ediniz.

13. Ders çalışırken, çocuğunuzu ev işi, çarşı, Pazar işi için kaldırmayınız.

14. Çocuğunuzun mümkün olduğu kadar sosyal yaşantılar içinde, sosyal olmasını sağlayınız. Okul ve çevresindeki sosyal faaliyetlere katılmasına izin veriniz.

15. Çocuğunuzu sık sık eleştirmeyiniz. Hele bunu başkalarının yanında asla yapmayınız. Onun aşağılık duygusuna kapılmasını önleyiniz.
16. Beğendiğiniz takdir ettiğiniz taraflarını söyleyiniz. Onun kendine güven duymasını sağlayınız. Çocuklarınız arasında ayrım yapmayınız. Çocukları kıskandırmayınız. Hepsine sevgi ve ilgi gösteriniz.

17. İçinde bulundukları yaşlarda arkadaş çocuğunuz için çok önemlidir. Arkadaşı olmasına, iyi arkadaş seçmesine yardımcı olunuz.

18. Tv izlemede çocuğunuza iyi alışkanlıklar kazandırınız. Sürekli TV izlemek çocuğunuzun başarısını olumsuz yönde etkiler. Ancak bunu zor kullanarak değil ikna ederek gerçekleştiriniz.
 
19. Çocuğunuzun okuluna ve eve zamanında gelişini sağlayınız, varsa geç kalma alışkanlığını önleyiniz.

20. Evde çocuğunuza rahat bir çalışma ortamı hazırlayınız. Çocuklarınızın zararlı alışkanlıklar edinmesine engel olunuz. Onları zararlı alışkanlıklara karşı duyarlı hale getiriniz.

21. Çocuklar önünde yapılan tartışmalar, kavgalar onları mutsuz, güvensiz ve endişeli olmalarına neden olur. Sorunlarınızın yanında konuşmayınız, münakaşa etmeyiniz.

22. Çocuğunuzun evde ders çalışmasını kontrol ediniz. Ancak sürekli şekilde “dersine çalış” ikazı olumsuz etki yapmaktadır. Ona güvendiğinizi belli ederek uyarınız.

23. Çocuğunuzun okula devam durumunu yakından izleyiniz.

24. Çocuğunuzun yanında ona uygulanan eğitimin tartışmasını yapmayınız. Okul ve öğretmenler ile ilgili görüşlerinizi çocuğun yanında açığa vurmayınız. Çocuğunuzun çalışma programı yapmasına, uygulamasına yardımcı olunuz. Planlı çalışma üzerinde durunuz.

25. Çocuklarınıza karşı sabırlı, soğuk kanlı ve anlayışlı olunuz. Doğal olarak onlar hata yapacaklardır. Kusurları ve kötü hareketleri olacaktır. Çocuklar düşündüğünüz, istediğiniz gibi tavır ve davranışlar göstermiş olsalardı ailede ve okulda eğitim denilen şeye gerek kalmazdı.


ÇOCUK VE OYUN İHTİYACI

     Oyun çocuk için gerçek bir ihtiyaçtır ve onun bedensel, psikolojik, sosyal ve zihinsel gelişimi açısından çok önemlidir. Genellikle kendiliğinden doğan, içten, hür iradeye dayalı olarak ortaya çıkan bir süreçtir.

    Erişkinler oyunu çocuğun eğlenmesine, oyalanmasına yarayan amaçsız bir uğraş olarak görürler. Oysaki oyun çocuk için ciddiye alınması gereken, önemli bir iştir. Çocuk 3-6 yaşta oyuna doymaz. Oyun sırasında açlığını, hatta tuvaletinin geldiğini bile unutur. Oyun bitirilmesi gereken bir görevdir.

    Oyun, çocuğun fiziksel, zihinsel, dil ve sosyal kapasitesinin gelişmesine fırsat vererek toplum içindeki sosyal rolünün ve kendini diğer bireylerden ayıran özelliklerin farkına varmasını sağlar. Çocuk oyun sırasında kendisini ve çevresiyle ilgili bilgileri ifade etme olanağı bulur.

    Oyun, çocuğa kurallara uymayı, sorumluluk almayı, işbirliğini ve diğer insanlara saygılı olmayı öğretir. Ayrıca girişimci olma, tehlikeyi göze alma, karar verme ve problem çözme yeteneğinin gelişmesine yardımcı olan önemli bir unsurdur. Bunların yanı sıra, oyun sırasında çocuğun kendisine olan güvenini geliştirme, duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını karşılamada, kendi kendine yeterli olabilme gibi nitelikler kazandırır.

    Çocuklar oyun yoluyla öğrenirler, farklı beceriler geliştirirler. Farklı yaşlarda farklı oyunlar çocuğun ilgi alanına girer. Her oyun, çocuğun gelişim aşamalarında farklı ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ortaya çıkar. Çocuk, oyun yoluyla kendini ifade eder, kendi deneyimleriyle öğrenir, kendi yeteneklerini anlama ve değerlendirme fırsatı bulur.

   Oyunu sadece çocuğu oyalayan, vakit geçirmesini sağlayan bir araç olarak görmek, oyunun çocuğun iç dünyasındaki yeri ve önemini çok aza indirmek anlamına gelir. Oyun, çocuğu tanımakta ve onun sorunlarına yardımcı olmakta iyi bir araçtır. Erişkinlerin, oyunun çocuğun öğrenme ve rahatlama yolu olduğunu bilmeleri gerekir.

   Çocuk mutsuz olduğunda, korktuğunda, çevresinde olanları anlayamadığında, rahatlamak, korkularını atmak için oyun oynama yolunu seçer. Aynı dili konuşmayan çocuklar oynarken hiç zorlanmazlar. Yine oyun çocuğun saldırganlık dürtüsünü boşaltmasına yardımcı olur.

   Yaşıtlarıyla oynama olanağı bulamayan çocuklar insan ilişkilerinde zorluk çekerler. Çocuk oyunda kendi hakkını korumayı, başkalarının hakkını gözetmeyi, işbirliği ve paylaşmayı öğrenir, toplumsallaşır. Anne babalar okul başlayınca oyun bıçakla kesilmiş gibi bitsin, çocuk sadece ders çalışsın isterler. Oyun çocuk için bir gereksinimdir. Yaşı büyüdükçe biçim değiştirerek devam edecektir. Oyuna doymamış bir çocuk okula hazır değildir. Okul çocuğun ruhsal gelişimi ve kişilik kazanması için sevgiden sonra gelen en önemli gereksinimdir. İlk yıllarda çocuk için sevgi sonra uyku gelir. Üçüncü dönemde bu yerini önce sevgi sonra oyuna bırakır.

    Oyun oynamanın çocuğun gelişiminde ve eğitiminde yarattığı etkiler birkaç açıdan değerlendirilebilir. Bu etkilerden biri oyunun çocuğa sağladığı bedensel faydalardır. Çocuk oyun oynarken bedeninde biriken enerjiyi boşaltma fırsatı bulur. Ve bunu toplum tarafından kabul edilen bir yolla yapmış olur. Koşma, atlama, zıplama ve alet kullanımını gerektiren oyunlarda enerji boşaltmanın yanı sıra çocuğun kas sistemi de gelişir.

    Çocuklar oynadıkları nesneler yoluyla zihinsel gelişimlerini ilerletirler. Her yaşta oynamak için seçilen nesneler, o yaşın ihtiyaçlarına göre şekillenir. Çocuklar farklı şekillerde, boyutlarda, renklerde oyun malzemeleriyle oynayarak objelerin anlamını, renklerini, boyutlarını değerlendirmeyi öğrenir. Oyun yoluyla, çocuk çevresini ve hayatı keşfeder.

    Yaş ilerledikçe oyunların içerikleri değişir. Arkadaşlarla oynanan oyunlar sayesinde, çocuk toplumsal ve ahlaki kurallara uyum sağlamayı öğrenir. Arkadaşlarıyla oynamak, ona işbirliği yapmayı, kurallara uymayı, vermeyi ve almayı, gerektiğinde paylaşmayı öğretir.   

    Çocuk oyunlarının birçoğu dilin kullanımını gerektirir ve çocukların dil gelişimlerini destekleyici niteliktedir. Oyun sırasında çocuk hem kendisini ifade etmek, hem de karşısındakini anlamak zorundadır. Çocuk oyunda dili, sözlü olarak ifade edilenleri anlama, kullanma, soru sorma, cevap verme, komut verme, sıralama, tahminde bulunma, bilgileri birbirine aktarma, nesnelerin, araç ve gereçlerin adlarını işlevlerini ve kullanımlarını öğrenme gibi amaçlar için kullanırlar.

    Çocuk oyun oynamak zorundadır. Çocuk gelişim basamaklarını oyun oynayarak denemek zorundadır. Çocuk nesnelerin kendisi tarafından verilen yeni biçimlerini görmek zorundadır. Çocuk duygularını çevresiyle, çevresindeki nesnelerle ilişkiye geçirmek zorundadır. Duyularının gelişimi onu zorlamakta, enerjiyi yaşama biçimlerine dönüştürmek zorundadır.

    Oyun çocuğun kendisini ifade etmesidir ve yaratıcı düşünce de beraberinde gelişir.

5 Nisan 2016 Salı

OYUN ZİHNİ AÇIYOR, BEYNİ GELİŞTİRİYOR

Çocukların sağlıklı gelişimi için sevgi ne kadar gerekliyse oyun ve oyuncakların da o kadar gerekli olduğu, oyunun çocuğun bedensel, duygusal, sosyal, zihinsel ve dil gelişiminde önemli rol oynadığı ve hayal gücünü genişlettiği bildirildi.

Sosyal Hizmet Uzmanı Hicran Karadoğan Kınık, 0-6 yaş grubu çocukların gelişiminde oyun ve oyuncakların önemine dikkat çekerek, çocuk için yaşamı öğrenme aracı olan oyunun büyük öneme sahip olduğuna işaret etti. Oyun oynarken çocukların mutlu olduğunu, çocuğun büyümesi ve sağlıklı gelişmesi için beslenme, sevgi, bakım ne kadar gerekli ise oyun ve oyuncakların da o kadar gerekli olduğunu, oyunun çocuğun bedensel, duygusal, sosyal, zihinsel ve dil gelişiminde önemli rol oynadığını belirten Hicran Karadoğan Kınık, oyun oynamanın çocuğun gelişimindeki etkileri hakkında da bilgi verdi.

Oyun yoluyla çocukların düşünmeyi ve kendi başına karar vermeyi, sorumluluk almayı, işbirliği yapmayı ve paylaşmayı öğrendiğini, hayal gücünü, becerilerini geliştirdiğini, dikkatini bir noktaya toplamayı ve becerilerini organize etmeyi öğrendiğini ifade eden Kınık, "Çocuk oyun oynayarak kendini tanır. En güçlü ve doğal dürtülerinden biri olan, saldırganlık dürtüsünü boşaltma olanağı bulur. Değişik sosyal rolleri deneme, duygularını dışa vurma imkanını elde eder ve başka nesneler ya da insanlarla ilişkilerini inceler. Oyun, kas gelişimini hızlandırır ve güçlendirir. Çevresini araştırma, objeleri tanıma ve problem çözme imkanı sağlar. Kendisini ifade etmeyi, sözlü olarak ifade edilenleri anlamayı öğrenir, yeni sözcükler kazanır. Çocuk toplu yaşam için gerekli olan kuralları öğrenir" dedi.

Anne-babanın çocukla birlikte oyun oynarken karşılıklı gülümseyerek ve mümkün olduğunca göz göze gelerek, neşeli bir atmosfer oluşturmaya çalışması gerektiğini de kaydeden Hicran Karadoğan Kınık, bebeğin el ve ayak parmaklarıyla oynayarak, vücudundaki organlara dokunarak ismini söylemesi gerektiğini vurguladı. Kınık, "Çocuğun, aynada kendini ve anne-babayı görmesi sağlanmalı. Anne-baba çocuğun farklı şekiller, renkler görmesini ve sesler duymasına yardımcı olmalı. Eşyalara dokunmasına fırsat verip, anlayabilmesi için zaman bırakıp ve daha sonra da tanıyabilmesi için ne olduğunu tekrarlamalı. Bebeğin elinde tutması için, mandal, plastik bardak, kaşık, çıngırak gibi değişik şekillerde eşya ve oyuncaklar vererek, ellerini bol bol kullanmasını sağlamalı. Yumuşak ses tonuyla konuşup, nazik hareketlerle yaklaşıp, şarkılar söylenmeli. Çocukla birlikte resimlere, kitaplara bakıp, kitap okuyup, müzik dinletip, el çırptırırsa çocuk için en iyi oyun ortamını oluşturmuş olur. Oyun oynarken geçen zamanın mutlu, neşeli ve öğretici olmasına yardımcı olur. Oyun düşünceler, duygular ve ilişkiler içinde, beceri ve kontrol kazanmanın önemli yoludur. Oyuncak ise çocuğun beş duyusu ve duygularını uyaran, değerlendirme ve uygulama yetilerini geliştiren, hayal gücünü zenginleştiren, bedensel ve sosyal gelişimini hızlandıran oyun aracıdır" diye konuştu.

Çocuğun yaş, ilgi ve gereksinmelerine göre oyun ve oyuncak tercihlerinin de değiştiğini ifade eden Kınık, yaş gruplarına göre seçilmesi gereken oyuncaklar hakkında şu bilgileri verdi:

0-6 aylık dönemde:
İlk 6 ayında çocuk ses, şekil ve renklere karşı duyarlıdır. Bu dönemde görsel ve işitsel duyulara yönelen hareketli oyuncaklar çocuğun dikkatini çeker ve neşelendirir. Çocuk yeni ve ilginç olan her şeye bakmak, dokunmak, seyretmek ister. Bu çocuğun öğrenme yoludur. Yatağının üzerine asılabilen, sallanınca ses çıkaran, canlı renkleri olan objeler ve rahatça tutulabilen çıngırak bu dönemin vazgeçilmez oyuncaklarıdır. Bu aylarda yine müzik kutuları, renkli halkalar, kumaştan ve plastikten kucaklanacak bebekler tercih edilebilir. 4. ayından sonra çeşitli boylarda toplar, tutmalı çıngıraklar, bez bebekler, lastik ve plastik sıkmalı oyuncaklar, diş kaşıyıcı halkalar, iç içe geçen kutular seçilebilir ve radyo-teyp dinletilebilir.

7-12 aylık dönemde:
Oturmaya başladığı 7. aylarından itibaren çocuk uzanabildiği her şeyi yakalamaya, yakaladığı her şeyi de ağzına götürmeye çalışır. En çok hoşlandıkları; bir elinden diğerine kolayca geçirebildiği renkli halkalar, avuçlayabildiği plastik küpler, kemirebildiği kauçuk nesneler, hırpalandığı zaman bozulmayan yumuşak bebek ve hayvancıklardır. Tutunarak da olsa ayağa kalkabildiğinde eline geçen her şeyi yere atmaktan zevk aldığından, zıplayan, yere düşünce ses çıkaran oyuncaklar ilgi odağıdır. Boy boy renkli toplar, iç içe geçebilen kutular, renkli makaralar, bebekler, kitaplar, renkli büyük resimler bu dönemin oyuncakları arasında yer alır. Ayrıca 7. ayından itibaren oynanmaya başlanan, annenin tekrar kendine geri döneceğini öğrenmesini sağlayan "cee e" oyunu çocuğun anneden ayrılma kaygısını kontrol etmesine yarar. Annenin her gözden kayboluşunda duyulan gerginlik, anne görüldükten sonra gerginlikten, memnuniyete dönüşür. 10-12. aylarında tef, davul, kapaklı kutular, düdük, kitaplar, resimler, kalın kalemler, bahçe ve kum oyuncakları, banyo oyuncakları, balonlar, toplar, itilen ya da çekilen tekerlekli oyuncaklar telefon çevirme gibi etkinlik setleri tercih edilebilir. Bu dönemde oynanılabilecek kum ve su, çocuğun dokunma hissinin gelişimini sağlar ve çocuğa büyük haz verir. Deneyim ve keşif olanakları sağlayan kum ve su sayesinde utangaç çocuk uyarılır, saldırgan çocuk sakinleşir.

13-18 aylık dönemde:
Bu aylarda itmeli, çekmeli ses çıkaran oyuncaklar, üstüne ve içine oturulabilecek büyüklükte tahta veya plastik büyük hayvan türü oyuncaklar, boş tahta ve mukavva kutuları, küçük sandık, sepet ve tabureler ayrıca oyuncak süpürge, faraş ve bezler, öykü kasetleri, çocuk şiir ve resim kitapları tercih edilebilir.

19-24 aylık dönemde:
Bu aylarında çocuk, bütünü parçalara ayırmaktan, kutuyu doldurup boşaltmaktan, kule ve köprü yapmaktan büyük zevk alır. Bu dönemde çocuğun ilgisini çeken oyuncaklar arasında mutfak eşyaları, farklı büyüklükteki plastik parçalar, saçları ve elbiseleri olan bebekler ve arabalar yer alır. Bu dönemin sonuna doğru çocuk, tahta parçasını arabaymış gibi hareket ettirebilir. Bazı hareketleriyle anne-babayı taklit edebilir. Bu dönemde minyatür marangoz oyuncakları (tahta çekiç ve çiviler), mutfak setleri gözde oyuncaklardır. Ayrıca bu dönemde yine tahta, bez veya plastik hayvanlar, evde ve sokakta kurulan salıncaklar, kova, kürek, çocuk şiir kasetleri ve kitapları tercih edilebilir.

25-30 aylık dönemde:
Bu dönemde çocuk, hayal gücüne dayanan oyunlardan hoşlanır. Oyuncaklarıyla konuşur, onlara kızıp bağırabilir. Bedensel olarak gelişmiş olduğundan rahatlıkla takla atar, topa tekme atar, çok aktif olduğundan yeni oyunlar yaratır ve bu oyunları uygular. Evcilik, bakkalcılık, postacılık ve doktorculuk oyunlarında çeşitli kıyafetlere girip, canlandırmayı sever. Bu dönemde çocuğun oyun malzemeleri; sorun çözmeyi, yaratıcılığı ve duygularının arıtılmasını, yansıtılmasını destekleyici oyun hamuru, kil ve inşa blokları gibi "yapılandırılmamış" oyun araçlarından oluşabilir.

Bu dönemde çocuğun oynaması için; parmak boyası, keskin olmayan makaslar ve kağıtlar, renkli çıkartmalar, öykü ve masal kitapları, teyp ve çocuk şarkı kasetleri, bebek, bebek arabaları gibi itmeli ve çekmeli tekerlekli araçlar, üç tekerlekli bisiklet, basit bilmeceler ve tahmin oyunları (hayvanları, ağaçları, çiçekleri bilmesi gibi), küçük süpürge, faraş, küçük tencere, tabak, fincan gibi ev işi araçları, tahtadan veya plastikten çekiç, kerpeten, tornavida gibi araçlar, hayvanat bahçesi gezileri veya yakın çevre gezileri, su, kum, kil gibi doğal oyun malzemeleri çocuğun dokunma duygusunun gelişimine, deneyim ve keşif olanaklarının sağlanmasına, utangaç çocuğun uyarılmasına, saldırgan çocuğun sakinleşmesine ve çocuğun dikkatini bir konu üzerinde toplamasına yardımcı olduğu için tercih edilebilir.

49-60 aylık dönemde:
Bu dönemde çocuk, grup oyunlarına ilgi duyar. Yavaş yavaş çevresini tanımaya başlar, yaşıtlarıyla arkadaşlık kurar. Oynadıkları oyunların kurallarına saygılı olmayı öğrenir. Bu dönemde çocuğun oynaması için; kesme-yapıştırma, çizim yapma, resim boyama ve öykü, masal kitapları, şekil verebileceği, el becerisini geliştirmenin yanında hayallerini gerçekleştirebileceği oyun hamuru, kum, kil, su gibi malzemeler, 3 tekerlekli bisiklet, tekerlekli patenler, ip atlama, seksek, bilye, körebe, saklambaç, çember çevirme gibi oyunlar, oyun parkları ve doğa gezintileri önerilebilir."

Kınık, oyuncak seçme konusunda ise şunları söyledi: "Çocuğun gelişimine uygun oyuncaklar seçilmelidir. Oyuncağın tüyleri çocuğun ağzına, burnuna kaçmamalıdır. Zehirsiz boyalarla boyanmış olmalı, zehirli maddeler içermemelidir. Yıkanabilir, dayanıklı, sağlam olmalıdır. Yutulacak ve kolayca kopup, çocuğun ağzına atacağı kadar küçük parçaları olmamalıdır. Sivri uçları, kesici kenarları, parmaklarının sıkışabileceği ek yerleri ve gözlerine zarar verebilecek çıkıntıları olmamalıdır. Çocuğun bedenine uygun büyüklükte ve ağırlıkta olmalıdır. Oyuncaklar düzenli olarak gözden geçirilmeli, hasarlı ve kırık olanlar tehlikeli olabilecekse atılmalıdır. Bozuk para, kibrit, çakmak, sigara gibi malzemeler çocuğa zarar verebileceğinden oynaması için verilmemelidir. Oyuncakların oyun değeri olmalı, bedensel, zihinsel, sosyal ve dil gelişim alanlarının tümünü birden destekleyebilecek zengin uyarıcıları içermeli, çok fonksiyonlu olmalıdır."

ÇOCUK AİLE İLETİŞİMİ

Kendiniz İçin
Kendi Hedeflerinizi Unutmayın
Çocuğunuzu yetiştirirken kendiniz için yapabileceğiniz ve yapmak istediğiniz şeyleri yapmanız hem sizi daha rahatlatacak, hem de ilişkinizi geliştirecektir.
Çocuğunuzun gelişim yolunda attığı her adımla sizden ayrı biri olarak var olmayı istemesi son derece doğaldır. O yapabildikleri ve başardıklarıyla sizden farktı biri olarak var olacaktır.
Sizin yapabildiklerinizden ve başara-bildiklerinizden tamamen koparak sadece onun için yaşayıp, kendinizi unutarak ve giderek sadece onun yaptıklarıyla varlığınızı sürdürmeniz, sizin için ve uzun vadede onun için kayıp olacaktır.
Bir anne babanın en çok gereksinim duyabileceği üç şeyi; Reinhold NlEBUHR'a ithaf edilen aşağıdaki şiir, çok güzel özetliyor:
"Değiştiremeyeceğim şeyleri
Kabul etmek için
Sükûnet,
Değiştirebileceğimi
Değiştirmek için
Cesaret,
İkisini birbirinden ayırt edebilmek için de
Akıl istiyorum."
Kendinizi Zoraki Seçimler Yapmaya Zorlamayın
Özellikle çalışan anne ve babalar için önemli bir seçim:
Evim mi?
İşim mi?
Çocuğum mu?
"Bütün bunlara ne kadar zaman ayırmak zorundayım?"
"İşim için kullandığım her dakika çocuğumdan uzak kalıyorum. Acaba bundan nasıl etkileniyor?"
"Ben bütün bunları yaparken çocuğumun başka biriyle birlikte olması doğru mu?"
Başka pek çok konuyla ilgilenmeden çocuğunuzla ilgilenmeniz bir seçimdir.
Ancak bu seçiminizin size ve çocuğunuza maliyeti ne olacaktır. Örneğin: ev hanımı olduğunuzda bu konunun sorumluluğunu çocuğunuza yüklemeden siz üstlenebilecek misiniz?
Yoksa sorumlu olarak çocuğu görüp belki de farkında bile olmadan ona kızgınlığınızı hatta öfkenizi yansıtacak mısınız?
Ayrıca çocuğunuzla her an birlikte olmanız onunla bu zamanları çok kaliteli geçirdiğiniz anlamına gelmez. Sürekli onunla birlikte olup, zamanı pek bir şey yapmadan geçiriyor olabilirsiniz.
Aynı zamanda daha az zamanı birlikte geçirip paylaşıma, yeni şeyler öğrenmeye ve üretmeye dayalı bir ilişki de oluşturabilirsiniz. Önemli olan sağlığınız, iş yaşamınız, eşiniz gibi yaşamınızdaki diğer boyutları da sağlıklı bir dengede birleştirebilmektir.
Kısaca: İster çalışın ve zaman sıkıntısı yaşayın, isterseniz zaman sorununuz olmasın, yapmanız gereken seçim; neyi yapıp neyi yapmayacağınız değil "nasıl yapacağınız"ile ilgili olmalıdır.
Kendinizi Gözlemlemek
Çocuğunuzla ilişkinizde kendinizi dışarıdan bakan gözlerle izleyebilirseniz, çocuk veya gençken annem babam gibi olmayacağım, dediğiniz neleri hayatınıza katmış olduğunuzu göreceksiniz. Mimikler, bazı tavırlar, yaşama bakış açısı, kişilik özellikleri, sorun çözme biçimi ve belki de çocuğunuza davranış biçiminiz. Aşağıya değiştirmek istediğiniz davranışlarınızı sıralayın. Değiştirmek istediğiniz davranışların neler olduğuna karar vermek davranışınızdaki değişimin yarısıdır.
…………………………………………….......................
-Şimdi bu özelliklerinizden öncelik verdiğiniz birini seçin.
…………………………………………….......................
-Küçük adımlarla ilerleyerek, başarabileceklerinizden başlayın.
Şimdi bu konuda değişiklik için yine küçük adımlarla çalışmalara başlayın. Nelere gereksiniminiz olduğunu saptayın.
…………………………………………….......................
Harekete geçin ve uygulayın.
Uygulamada eksiklik olursa geriye doğru nerede hata yapmış olabileceğinizi bulmaya çalışın ve yanlışlığı düzelttiğiniz aşamadan ilerlemeye devam edin.
"Var olmak Gelişmek Uzlaşmak" adlı kitabında Prof. Dr. Üstün Dökmen'in aktardığı bir öykü çocuklara bakış açısına yönelik anlamlı bir mesaj içeriyor .
Eski İstanbul'da aydınların, sanatçıların zaman zaman toplanıp sohbet ettikleri, münazara (fikir yarışması) yaptıkları kahveler varmış. Bir gün münazara konusu olarak şunu seçmişler: "Louvre Müzesi yanıyor; Leonardo'nun bir tablosu ve bir de küçük çocuk var; ikisini birden kucaklamanız mümkün değil, hangisini kapıp kaçmayı tercih edersiniz?" Bir grup aydın "Biz olsak tabloyu alırdık, çünkü onda tüm insanlığın ve gelecek nesillerin hakkı vardır" demiş, diğer grup ise "Biz olsaydık çocuğu alırdık, çünkü o çocuğun İlerde Leonardo'dan daha büyük bir sanatçı olmayacağı, bir aşı bulup insanlığı kurtarmayacağı ne malum" diye savunmuş. Bir sanatçı ise (yanlış hatırlamıyorsam Abasıyanık) tartışmaya katılmamış. Bir ara birisi O'na dönüp, "Sen olsan hangisini alırdın?" diye sorduğunda bu sanatçı şöyle cevap vermiş: "Ben olsaydım çocuğu kapar kaçardım; fakat yalnızca insan olduğu için."
Çocuğunuz İçin
Çocuğunuzu Nasıl Değerlendiriyorsunuz?
Çocuğunuzu düşündüğünüzde aklınıza ilk gelen, çocuğunuzun dört özelliği neler olur?
1………………
2……………….
3………………
4………………
Yazdıklarınızdan kaçı olumluydu?
Eğer yazdıklarınızdan biri bile olumsuz ise, hemen yeni bir liste düzenleyin ancak bu kez sadece olumlu özelliklerine yer verin:
1………….
2…………..
3…………..
4……………..
Çocuğunuzu hangi sıfatlarla bağdaştırırsınız?
• Akıllı mı? • Dikkatsiz mi?
• Düzenli mi? • Beceriksiz mi?
• Düşünceli mi? • Düşüncesiz mi?
• Yaratıcı mı? • Savurgan mı?
• İçten ve doğal mı? • Tembel mi?
Ona nasıl seslendiğinize, arkadaşa, eşe, dosta nasıl tanıştırdığınıza bakın. Unutmayın ne göreceğiniz ne aradığınıza bağlıdır. Çocuğunuzu görmek istediğiniz gibi niteleyin.
Ona yapamadıklarını ve sürekli olumsuz yanlarını gösterirken bir gün ondan, "ben zaten tembel ve uyumsuzum, bunu yapamam ki" dediğini duyar veya öyleymiş gibi davrandığını görürseniz bunları nereden öğrendiğine şaşırmayın.
Olumlu Düşünmek
Her şey ve durumda olumlu tarafı görebilmeniz, önemli ölçüde sizin olumlu gözle bakmayı isteyip, buna çaba göstermenize bağlıdır. Olumlu düşünmeyi alışkanlık haline getirebilirseniz aile ortamınızdaki iyimserlik hissedilecektir.
Örneğin: Çocuğunuz sık sık sizi bunaltacak ölçüde istemediğiniz davranışlarda bulunuyor. Şimdi onun çok yaramaz, kötü ve işe yaramaz bir çocuk olduğunu düşünün.
Böyle düşündüğünüzde çocuğunuza karşı ne hissediyorsunuz? Aşağıya belirtiniz.
……………………..
Ardından çocuğunuzun bütün bu davranışlarının "aslında onun sorunlarla baş etme biçimi" olduğunu ve sadece bu yolla ilginizi çekmeye çalıştığını düşünün.
Böyle düşündüğünüzde çocuğunuza karşı ne hissediyorsunuz? Aşağıya belirtiniz.
…………………….
• Bu iki değerlendirme biçimine göre çocuğunuzu değerlendirme biçiminiz büyük olasılıkla farklılık gösterecektir.
Kısaca;
• Olumsuz düşünme yaşamı bir an önce tüketmek isteyenler içindir.
• Olumlu düşünme yaşamını sürekli geliştirmek isteyenler içindir.
Olumlu Düşünmek İçin Ortam Yaratmak
Çocuğunuzla kurmakta olduğunuz ilişkinizin mutlu, gelişen bir ilişki olmasını istiyor iseniz, mutluluk sizi butsun diye beklemeyin. Var olan güzellikleri görün ve bunları büyütün, arttırın. Çünkü mutluluk; peşinden yıllarca koşulan bir şey değil, kendimizin yarattığı ve büyüttüğü bir varoluştur.
Her gün bir saatliğine sizin çocuğunuz için en iyi anne-baba olduğunuzu ve çocuğunuzun da sizin dünyaya getirebileceğiniz en iyi evlât olduğunu düşünün. Şimdiye kadar yaptığı iyi ve güzel şeyleri düşünün.
Aşağıdaki boşluğa; çocuğunuzun sizin hakkınızdaki olumlu düşüncelerini yazınız.
………………………..
Aşağıdaki boşluğa; sizin çocuğunuz hakkındaki olumlu düşüncelerinizi yazınız.
…………………….
Bu düşünme saatlerini arttırdıkça hemen olmasa da zamanla çocuğunuzu değerlendirme biçiminizin ve ilişkinizin değişmeye başlayacağını, olumlulukların arttığını göreceksiniz.
Ayrıca olumsuzlukların olabileceğini kabul edip olumlu düşünce ve olayları vurgulayarak da olumlulukları arttırabilirsiniz.
Çocuğunuz ve Eşinizle İlişkinizi Birbirine Karıştırmayın
Bir çiftin çocuklarına verebilecekleri en iyi eğitim, özellikle de okul öncesi dönemde eşlerin birbirleriyle olan ilişkileri yoluyla olacaktır.
Eşlerin birbirleriyle kurdukları ilişkinin dengeli bir ilişki olması, hoşgörü, saygı ve sevginin olduğu bir ortamın olma sı çocuğun gelişiminde son derece önemli olacaktır.
Çocuğunuzla ve eşinizle yaşadığınız ilişkileri birbirinden ayırın.
Biri eşiniz,
diğeri çocuğunuzdur.
• Eşinize kızdığınızda bunun acısını çocuğunuza çektiriyorsanız,
• Eşinizden göremediğiniz ilgiyi ve Özeni çocuğunuzdan istiyorsanız
yanlış yapıyorsunuz.
• Eşinizle ilgili yaşadığınız sorunların çözümü, çocuğunuz aracılığıyla olamaz. Henüz eşinizle konuşmayı ve tartışmayı bilmiyor ve birlikte problemleri çözemiyorsanız
İki yetişkinin sorunlarını bir çocuğun çözmesini beklemek haksızlık olacaktır.
• Çocuk için en uygun olan; anne ve babasının yaşadıkları sorunları çözebildiklerini görerek, hem aile içindeki bağlılığı yaşaması, hem de sorunların çözülebildiğini görebilmesidir.
• Böylece ona, yaşamında karşılaşacağı sorunlarla baş etme yolunu da göstermiş olursunuz.
Keşke Dememek İçin
Çocuk yetiştirip büyüttükten sonra bir anne-babayı en çok yaralayabilecek kelime KEŞKE 'dir.
Keşkelerin öncesinde bütün süreç boyunca ZATEN kelimeleri vardır.
Çocuğunuza zaman ayırın: Kaliteli zaman.
ZATEN çalışıyorum ve işimden çok yorgun geliyorum.
HEM ZATEN babasıyla da /annesiyle de anlaşamıyoruz. Genellikle sinirli oluyorum.
ZATEN evin bütün yükü bende.
ZATEN bizim anne babamızdan gördüğümüz neydi ki, biz de çocukla ilgilenelim.
Birde bakmışsınız ki, çocuklarınız büyüyor ve yaşamınızda bazen açıklanması güç olan KEŞKE'ler başlıyor.
Her gün belli bir zamanınızı en azından haftada bir kaç gün belli zaman dilimlerinizi sadece çocuğunuzla birlikte olmak için ayırın. Ama bu zaman dilimlerini daha çok ona ve oyununa gerçekten katılarak, onu dinleyerek geçirin. Bu zamanlar onu gözlemeniz ve ilişkinizi geliştirmeniz için eşsiz zamanlara dönüşecektir.
• Bir akşam için hazırladığınız bir öğün yemeği düşünün, ne kadar zamanınızı alıyor?
• Her gün işinize gidip gelmek için tükettiğiniz zaman ne kadar?
• Televizyon başında geçirdiğiniz zamanınız yaşamınızın ne kadarını kaplıyor?
• Her gün oyunda veya iletişimde çocuğunuza gerçek anlamda katıldığınız ve onunla paylaştığınız kaç dakikanız var?
Ona Değer Vermek
Dünyadaki en değerli varlığınız nedir? Sorusuna hemen tüm anne-babaiar "çocuklarımız" cevabını verir. O halde bunu onlar da bilsin.
Birinin size değer verip vermediğini nasıl anlarsınız? Bunu anlamaları için çocuklarınıza öyle davranın.
Çocuğunuzla:
• Göz iletişimi kurun,
• Konuşurken veya oynarken, onunla aynı boy seviyesinde olun,
• Sözünü kesmeyin,
• Anlamaya çalışın,
• Olumlu değerler kazandırmak konusunda kararlı olun,
• Sorun olarak yaşadığı şeyle alay etmeyin,
• Onu dinlemeyi öğrenin,
• Ona verdiğiniz değeri ve onunla duyduğunuz gururu ona söylemekten çekinmeyin.
• Hayır demesine izin verin. Böylece sınırlarını belirleyebilmesine yardım etmiş olursunuz.
• Bedeninin kendisine ait olduğu bilincini kazandırın ki, kendisini yeri geldiğinde koruyabilsin.
Onu Dinleyin
Arkadaşıyla yaşadığı bir sorununu size anlatan çocuğunuzu ele alalım ona :
Sorunundan ilk söz etmeye başladığında:
Sen zaten geçimsizin birisin, sen ……………… yapmalıydın, "boş ver geçer" veya "sen niçin……………. dedin" dediğinizde veya ona isim takıp alay eder bir tavra girdiğinizde, sorunu anlatmasına engel olarak başka konularda daha sonra anlatacakları konusunda da onu kendinizden uzaklaştırmış olursunuz.
Bazen sadece sessiz kalarak, bazen söylediklerinin ardında gerçek söylemek istediklerini kavrayarak ancak taraf tutmadan sadece dinleyin. Onun paylaşmak istediği şeyi anlayın. Onu sizinle konuşmaya çabalarken yargılamayın, eleştirmeyin, alay etmeyin, hemen akıl vermeyin, sadece dinleyin. Çocuğunuz kendini anlatıp, sizin söylediklerinizi duyup anlayabilecek kadar olayın dışına çıkabildiğinde birlikte çözümler üretebilirsiniz.
Elbette çocuğunuza akıl da vereceksiniz, öneride de bulunacaksınız, şakalaşacaksınız, eleştireceksiniz ancak, size sorununu anlatmaya çalışırken bunu yaparsanız, kendisini anlatmasına ve aranızdaki ilişkinin sağlamlaşmasına izin vermemiş olursunuz. Dinleyerek gerçek sorunun ne olduğunu birlikte bulmanız, onun başarma duygusunu, sizinle işbirliğini, saygıyı ve sevgiyi öğrenmesini sağlayacaktır. Bunu yapabilmek ancak gerçekten onu anlamaya çalışarak dinlemekle mümkündür.
Onu gerçekten dinleyebilmeniz için; zaman, sabır ve anlama çabanız dışında hiç bir şeye gereksiniminiz yok.
Birbirleriyle Kıyaslamamak
Çocuklarınızı birbirleriyle veya arkadaşlarıyla karşılaştırmayın. Her biri bir diğerinden farklı. Her biri biricik, tek, aynı onun gibi yeryüzünde biri daha yok.
• Karşılaştırma yapmak sadece kardeşleri veya arkadaşları birbirinden hoşlanmamaya hatta nefret etmeye yönlendirir.
• Eşinizin sizi kapı komşunuzla sürekli kıyasladığını düşünün, böyle bir yaşantıdan kimse memnun kalmayacaktır. Size söylesin veya söylemesin çocuğunuzun da hoşlanmadığından emin olabilirsiniz.
• Ayrıca, bu yolla çocuğunuza kendisinin dışındaki uyaranlarla harekete geçmesini öğretmiş olursunuz. İç denetimden uzaklaştırırsınız.
Gelişmelerinin Her Adımı Anlamlıdır. Bunları Fark etmek
İlk kelimesini,
İlk adımını hatırlayın.
Onlara gösterdiğiniz tepkileri düşünün.
• Şu anda da aynı hızla ve aynı konularda değil ama gelişimi devam ediyor.
• Üşüdüğünü, acıktığını hissedip bir şeyler istediğinde veya bir konudaki düşüncesini anlatabildiğinde, birini taklit ederken gelişimi devam ediyor. Sürekli öğreniyor.
• Onlar için neleri yapabiliyor olduklarını görmek, başarıyı tatmak ve özellikle de bunu başkalarının fark ettiğini hissetmek son derece önemlidir.

KAYNAK: ANNE BABA EĞİTİMİ EL KİTABI (Milli Eğitim Bakanlığı)

YATMA ZAMANI

GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...