1 Nisan 2016 Cuma

ÇOCUĞUNUZUN FİKİRLERİNE DEĞER VERİN

Uzmanlar çocuklarla iletişimde velileri, “Çocuk deyip geçmeyin, adam yerine koyun, evinize bir kanepe, koltuk ya da otomobil alırken bile çocuğunuzun fikrini alın. “O çocuk bu işlerden anlamaz” yaklaşımı çocuğun kendine olan güveninde ağır yaralar bırakır” diyerek uyarıyor.


Sevgi özgüveni arttırıyor
Uzmanlar, dayak yerine sevgi ve şefkat gören çocuklarda özgüven duygusunun gelişeceğini, aksi takdirde ailesinden sürekli azar işiten, kötü yakıştırmalar gören, hiçbir konuda fikri sorulmayan, konuştuğu zaman da dinlenmeyen çocukların hırçın ve okul başarısında geri kalmasının kaçınılmaz olacağını anlattı.


Çocuklarınızı kötü sıfatlandırmayın
Bazı ailelerin çocukları yaramazlık yaptığı zaman çirkin yakıştırmalarda bulunduklarına işaret eden  uzmanlar, “Çocuklarınıza (deli), (geri zekalı), (aptal) gibi küçültücü sözler yerine, (büyük adam ol), (Allah seni büyütsün) gibi olumlu vasıflar yamayın. Halk arasında (birine 40 gün deli dersen deli olur) sözünde gerçek payı bulunduğunu unutmayın. Çocuğunuzla kuracağınız güçlü iletişim mutlu, başarılı, özgüvenli bir evlat olarak size geri dönecektir” diye belirtti.


Büyükler yalan söylememeli
Uzmanlar, anne ve babanın çocuğunu kucağına alıp, sevip okşamasının, günün nasıl geçtiğini sormasının, o konuşurken maç izlemek ya da başka işlerle uğraşmak yerine can kulağı ile dinlemesinin çocuk için büyük anlam ifade ettiğini kaydetti. Çocukların söyleneni değil gördüklerini öğrendiklerini vurgulayan uzmanlar, “Yalan söyleyen ve bu yalanı çocuğu tarafından bilinen anne ya da baba inandırıcı olamaz. Bu nedenle yaptığınız her hareketin çocuklarınız tarafından kopya edildiğini unutmayın” diye konuştu. Uzmanlar, toplumun temelinin aile olduğunu, aile bireylerinin birbirlerine bağlılıklarının güçlü olmasının ise daha sağlıklı, başarılı bireyler yetişmesine olanak sağladığını sözlerine ekledi.


Çocuğunuzun sorumluluk sahibi olmasını istiyorsanız ne yapmalısınız?
İlköğretime başlayan bir öğrencinin, okuldan eve döndükten sonra, okul giysilerini çıkartarak ev giysileri giymesi, kendi öz bakımını (el, yüz yıkama, dış fırçalama gibi) yapabilmesi, bir süre dinlendikten sonra kendi ödevlerini tek başına tamamlayabilmesi gerekir. Tabii ki bunları yaparken, zaman zaman anne ve babasından da küçük yardımlar alabilmelidir. Bu sorumlulukların yapılmaması, sürekli aksaklıkların gözlenmesi ya da anne babanın uyarılarıyla yapılması, ödevlerin de anne babayla birlikte yapılması durumunda, çocuğun bu sorumlulukları yerine getirirken zorlandığı ya da bu konuda yardım alması gerektiği düşünülebilir.


Çalışma programını çocuğunuzla hazırlayın
Çocuğunuzla yapacağınız programı birlikte belirleyin. Odasında mutlaka bir saat bulundurun, çalışma süresini birlikte paylaşarak belirleyin. Çalışma masasını ve kütüphanesini zaman zaman birlikte düzenleyin. Çalışma odasında bir pano bulundurun. Bu panoda ders programı, sınav tarihleri ya da kendisi için özel olan bilgilerin yer aldığı bölümlere yer verilebilir. Çocuğunuzun ders çalışma masasının, dikkatini dağıtacak bir ortamda bulunmamasına özen gösterin. Çocuğunuzun odasında televizyon bulundurmayın. Ödevlerini yapmak istemiyorsa zorlamayın, unutmayın ki anneler babalar öğretmen rolünde değildir. Yapması gereken sorumlulukları yerine getirdiğinde değer verin. Çocuğunuzun düzenli uyumasını ve yeterli dinlenmesini sağlamak için gerekli ortamı hazırlayın. Anne ve baba olarak, davranışlarınızla söylediklerinizin paralel olmasına özen gösterin. Çocuğunuzun sorumluluklarını yerine getirmesi için, anne ve baba olarak siz de örnek davranışlarda bulunun. Çocuğunuz bu becerileri kazanırken, zaman zaman sorumluluklarını unutabilir. Eğer sorumluluklarını yerine getirmekte sürekli aksaklıklar gösteriyorsa, bir uzman desteği gerekebilir.

ÇOCUKLARINIZA SİNİRLENMEDEN DOĞRU SINIR KOYMA

Dokuz yaşındaki bir çocuğun, arkadaşına vurduğu için okuldan evine gönderildiğini düşünelim. Babası ona uzun uzun nutuk çekiyor ve sonunda bir tokat atıyor. Çocuk babasının kuralını nasıl algılamıştır? Babası sözleriyle, “Okulda söz dinlemelisin.” diyor ama şiddet uygulayarak farklı bir mesaj veriyor: ”Vurmak sorunları çözer.”

Ebeveynlerin bir kural ve beklentiyi öğretebilmek için kullandıkları sürece sınır koyma denir. Sınır koyma aynı zamanda çocuğa bakım veren kişinin, çocukla aralarındaki güvenli ilişkiye zarar vermeden, çocuğun davranışlarını kısıtlamasıdır. Burada aradaki güvenli ilişkiyi koruma çabası oldukça önemlidir. Çünkü eğer bakım veren kişi ile çocuk arasında güvenli ve yakın bir ilişki yoksa sınır koyma davranışının etkili olması da beklenemez.

Bazı ebeveynler bu eğitimi ağır cezalarla verir. Bazıları da yumuşak yöntemler kullanarak hatırlatma yolunu seçer. Bu iki yöntem arasında gidip gelen ebeveynler de vardır. Bazıları da net ve açık mesajlar verirler. Yöntemler farklı olabilir ama mesajımızı vermek için aynı araçları kullanırız; sözlerimiz ve davranışlarımızı. Bu iki mesajdan biri net değilse iletişimde kopukluk olur. Örneğin; ”Oynamadan önce odanı temizle.” dediğimizde sözlerimiz davranışlarımızla uyuşmuyorsa ve çocuk odasını temizlemeden oyuna gidiyor, onun görevini anne yapıyorsa çocuk, koymak istediğimiz kural ve ondan beklediğimiz şey hakkında belirsiz, karmaşık bir mesaj almış olur. Sözlerimiz ”Odanı temizle.” derken davranışlarımız, ”Odanı temizlemesen de olur.” demektedir. Asıl kural hangisi? Asıl kural, ”Odanı temizleme zamanı” deyip hemen akabinde davranışımızla ”Ali veya Ayşe, şimdi odanı böyle temizlemen gerekir.” şeklinde ifade edip bunu göstermemiz gerekir. Emirli ve olumsuz cümle kullanmak yerine, bir yönerge açık, net, olumlu ve anlaşılır basit bir şekilde ifade edilmelidir ki çocuk kendini bir birey ve değerli olduğunu hissedebilsin.

Dokuz yaşındaki bir çocuğun, arkadaşına vurduğu için okuldan evine gönderildiğini düşünelim. Babası ona uzun uzun nutuk çekiyor ve sonunda bir tokat atıyor. Çocuk babasının kuralını nasıl algılamıştır? Babası sözleriyle, “Okulda söz dinlemelisin.” diyor ama şiddet uygulayarak farklı bir mesaj veriyor: ”Vurmak sorunları çözer.” Sınırlar Neden Önemlidir? Sınırlar, çocukların hem kendilerini hem de yaşadıkları ortamı kavramalarını sağlar; onlara keşif ve öğrenme fırsatı sunar. Koyduğunuz sınırlar yol gösteren levhalar gibidir. Sanıldığı gibi sınırlar, çocukların haklarını kısıtlamak, onlara baskı uygulamak değildir.
Çocuklar neden sınırlara ihtiyaç duyarlar?
Sınırlar, çocuklara korundukları, güvende oldukları ve değer verildikleri duygusu kazandırır. Aile içi kurallara uymalarını, işbirliği yapmalarını, otoriteye saygı duymalarını sağlar. Sorumluluk kazandırır. Sınırlar, onaylanan davranışları tanımlayan, çocuğa hatalı davranışlarını düzeltme fırsatı veren eğitici ve öğretici bir etkiye sahiptir.
Sınırlar, çocukların araştırma yapmasını sağlar. Sınırlar etkili ve uygun bir şekilde ise çocukların araştırma yapmalarına yardımcı olur. Çocuklar sınırlarımızı yaklaşık olarak bir yaşlarına doğru keşfetmeye başlarlar ve bu süreçte en önemli araştırmalarının cevabını ararlar.
“Doğru olan nedir?” 
“Hangisi yanlıştır?” 
“Yetkili kimdir?” 
“Ne kadar ileri gidebilirim?” 
“Çok ileri gittiğimde ne olur?”
Sınırlar onaylanan davranışları tanımlar. Bir kuralın sonucunda ne oluyor ise o bizim onayladığımız davranıştır. Çocukların ilerlemeleri beklenen yolun hangisi olduğunu anlamaları için net sınırlara ihtiyaçları vardır.
Sınırlar ilişkileri tanımlar. Çocuklar, yetişkinlerle ilişkilerinde ne kadar güç sahibi olduklarını ve bu ilişkiyi ne kadar kontrol edebildiklerini, gün içinde yetişkinlerle etkileşimde bulunurken araştırma yaparak keşfederler. Bu araştırmaların çoğu evde yapılır. Evde öğrettiğimiz kurallar, dış dünyada onaylanan davranışlar açısından standartları oluşturacaktır. Çocuklar güç, kontrol ve otorite konusunda evde gözlemlediklerini hiç kaçırmazlar ve davranışlarını buna göre ayarlamayı öğrenirler. Çocuklar sınırlar sayesinde toplum kurallarına uymayı ve anne-baba otoritesini öğrenirler. Örneğin, okula ilk başladığında karşısına çıkan toplum kurallarına uymayı, olumsuz duygularla başetme becerisini evde edindiği deneyimlerine göre şekillendirir. Çocuklar sınırlar sayesinde kendilerini güvende hissederler. Kendisine veya başkasına zarar verebileceği durumlarda anne-babasının kendisini durduracağını bilmenin rahatlığını yaşar.
Sınırlar güvenlik sağlar. Düşünün ki üç yaşındasınız, henüz tabureye basmadan musluğa ulaşamıyorsunuz. Tüm bakımınızı başkaları sağlıyor, ama ebeveyninize bir şey söyleyince yapıyorlar. Onlar size bir şey söyleyince küsüp somurtuyorsunuz, onlar da vazgeçiyorlar! Neler hissederdiniz? Gücün sizde olduğunu mu? Evet. Güvende olduğunuzu mu? Pek sayılmaz. Çocukların pek çoğu için ebeveynlerinden daha güçlü ve kontrol sahibi olduklarını hissetmek rahatsızlık verici bir durumdur. Saygılı sınırların belirlenmesi çocuklara güçlü mesajlar verir: Ben senin annenim, babanım. Bana güvenebilirsin, sana doğru yolu gösteririm.

Sınır belirleme dinamik bir süreçtir. Çocuklar büyür ve değişir. Değiştikçe de daha çok özgürlük, ayrıcalık ve sorumluluk yüklenmeye hazır hale gelirler. Çocuklar, çevrelerini keşfetmeye, becerilerini geliştirmeye, yeni yetenekler kazanmaya ve bağımsız olmaya fırsat bulmalıdır. Onların işi budur. Bizim işimiz de bu normal gelişim sürecini engellemeden, onlara destek olacak sınırlar koymaktır.
Çocuklar Kurallarınızı Nasıl Öğrenir?
Net mesajlar ve etkin davranışlar, sınırlarımızı öğretmenin en iyi yoludur. Çocuklar kuralları ve onaylanan davranışları bilerek doğmazlar. Bu da öğretme ve öğrenme süreciyle, zamanla kazanılır. Bizim işimiz öğretmektir. Görevimiz, kurallarımızı en açık ve net biçimde anlatmaktır. Çocuklar biz yetişkinlerden farklı olarak somut yollarla öğrenirler. Biz kurallarımızı iki temel yoldan öğretiriz, sözlerimiz ve davranışlarımızla. İkisi de bir ders verir ama somut olan davranışlarımızdır. Sözler değil, davranışlarımızı kuralları belirler. Sözlerimizle davranışlarımız uymadığında çocuklar, sözlerimizi duymazdan gelmeyi ve inançlarını deneyimlerine göre ayarlamayı öğrenirler.
Sınır koymayı güçleştiren durumlarda da bütün çocuklar kurallarımızı ve beklentilerimizi belirlemek için sınırları zorlarlar. Bu normaldir ama tüm çocuklar aynı denemeleri yapmazlar. Çocuğun mizaç özelliklerinden kaynaklanan güçlükler araştırma yöntemlerini ve ebeveynlerinin sınırlarını zorlama derecesini etkiler. Bunun yanı sıra çocukla ebeveyn arasındaki olumsuz ilişki sınır koymayı güçleştirmektedir. Sınırlarımız, günümüzde birçok ebeveyn, çocuklarının yanlış davranışlarını durdurmak için yanlış sinyaller göndermektedir. Dur işaretinin gerçekten durmayı zorunlu kılmadığını, “hayır”ların aslında “evet” ya da “olabilir” anlamına geldiğini göremezler. Çoğu durumda sorun, sınırlar konusunda net olmayan iletişimden kaynaklanır.
Aile içi etkisiz iletişimin dinamikleri:

1. Tekrarlama ve hatırlatma
2. Konuşmalar, nasihatler ve nutuk çekmeler
3. Yanlış davranışı görmezden gelme
4. Net olmayan mesajlar
5. Etkili bir model oluşturamama
6. Pazarlık
7. Tartışma ve çekişme
8. Rüşvetler ve özel ödüller
9. Ebeveynler arasındaki tutarsızlık
10. Arkadan takipte etkili olamama

“Etkisiz Sözel Mesaj” Örnekleri:
“Banyo zamanı geldi, tamam mı?” 
“Hiç olmazsa bir kez biraz nazik olmayı deneyemez misin?” 
“Bana bir iyilik yapıp, bir kez benimle işbirliği yapmaz mısın?” 
“Telefonda olduğumu görmüyor musun?” 
“Daha yumuşak bir sesle konuşsan, bebeği uyandıracaksın” 
“Tavırlarını beğenmiyorum.” 
“Artık bu kadar yeter!”

“Etkisiz Davranışsal Mesaj” Örnekleri:
Çocukların dağınıklıklarını onların yerine toplamak. Çocuklar kendileri giyinebilecekken onları giydirmek. Vuran bir çocuğa nasıl bir duygu olduğunu anlaması için ona vurmak. Sizin keyfiniz yerindeyken, kabul edilemeyecek bir davranışı görmezden gelmek.
İster ebeveyn, ister öğretmen olun yetişkin olarak çevresinde değişiklikler yaparak çocuğunuzun davranışını değiştirebilirsiniz. Çocuğunuzun olumlu davranışını desteklemek için ortamı hazırlayarak ya da çevre düzenleyerek ona ”uygun” olarak tanımladığınız davranışı sergileme fırsatı vermiş olursunuz. Çevre düzenlemesi, olumsuz davranışı olumlu bir şekilde değiştirmenin etkili ve basit bir yoludur. Burada, çocuğunuzun davranışını etkileyen çevreyi fark ederek çocuğunuzu destekleme söz konusudur.
Çocuğunuzun Uygun Davranışlar Gösterdiği Zamanlar Yakalayın
Çocuğunuzun sevdiğiniz ya da istediğiniz, uygun bir davranış yaptığında ve bunu tekrarlamasını istediğinizde çocuğunuzun bunu bilmesini sağlayın. Bunun için sözel övgüler kullanın. Sözel övgüler kullanmak, çocuğunuzun uygun bir şekilde davranmaya devam etmesini sağlayan en iyi yoldur. Bu aslında, uygun davranışın devam etmesi için çocuğunuzun çevresinde neyin olumlu olduğunun farkına varmasıdır.
”Bugün benimle çok güzel oynadın yada çalıştın.”
”Oyuncağını paylaşman çok hoşuma gitti.”
”Seninle oyun oynamak, seninle kitap okumak gerçekten çok eğlenceli.”
” Oyuncaklarını, odanı temizlediğin için teşekkürler.”
” Etrafı toplamamda, masayı hazırlamamda bana yardım ettin.”
” Sessizce okuman, oyuncaklarınla oynaman çok hoş.”

Çevre Düzenlemeye Önem Verin
Çocuğunuz ilgi gösterdiği, sevdiği nesne oyuncak ve etkinliklerle çevresini (odasını, oyun alanı) düzenlemeniz, uygun olmayan davranışı önlemenin ve durdurmanın en etkili yollarından biridir. Çocuğun yakın çevresinde, çocuğa farklı etkinlikler, oyuncaklar ya da araç gereçler sağlayarak çevreyi zenginleştirebilirsiniz.
Çevredeki Uyaranları Azaltın
Bazen çocuk, çok kalabalık olmayan bir çevreye ihtiyaç duyar. Evde bunun en iyi örneği yatma zamanıdır. Bazen çocuğunuz uyumak üzereyken, çocuğun çevresinde aşırı uyaranlar ya da çocuğun rahatsız edici şeyler olabilir. Bu strese neden olabilir ve stres kendini olumsuz davranış olarak gösterebilir. Örneğin, gürültü gibi rahatsız edici etkenleri azaltarak çocuğunuzun daha uygun davranmasına yardımıcı olabilirsiniz. Ayrıca, çocuğunuza evde oyun alanları düzenlemek çocuğunuzun olumlu bir şekilde davranmasına yardımcı olur.
Çevreyi Sadeleştirin
Çocuklar hareket alanlarını sınırlandıran bir çevrede uygun olmayan davranışlarda bulunabilir. Uygun olmayan davranışlar (fırlatmak, kaçmak, ağlamak, veya bir dizi rahatsız edici davranış) çocukların bazen yardım bazen de sakinleşmek istedikleri anlamına gelebilir. Bu nedenle çocuğunuzun sizin yardımınız olmadan rahat hareket edebileceği ve etkinliklerde bulunabileceği şekilde çevreyi sadeleştirerek düzenlemeniz uygun olmayan davranışları önlemenize yardımcı olabilir.
Oyun Alanlarını Belirleyin ve Sınırlandırın
Bazen evinizde çocuğunuzun özgürce oynayabileceği bir bölge ya da alan düzenlemek size yardımcı olur. Bu yer, çocuğunuzun gürültü yapabileceği, oyuncakları ile rahat oynayabileceği bir yer olabilir. Böyle özel bir oyun alanı sağlayarak, çocuğunuza özgürce davranabileceği bir yer oluşturmuş ve bazı etkinlik ya da hareketleri evin başka bölümlerinde yapmaması gerektiğini de göstermiş olursunuz.
Güvenli Bir Çevre Oluşturun
İlaçları, kesici aletleri, temizlik malzemeleri gibi çocuğun güvenliğini tehdit edebilecek zararlı maddeler ya da tehlikeli, yetişkin gözetimi gerektiren araç gereçler çocuğun ulaşamayacağı yerlere kaldırma, çocuk için güzenli ve sağlıklı bir ortam düzenlemek demektir.
Bir Etkinliği Diğer Bir Etkinlikle Değiştirin
Eğer çocuğunuz evde istemediğiniz bir davranışı yapmak üzereyken görürseniz, ona oynayabileceği, sevdiği, ilgi gösterdiği başka şeyler verin ya da etkinlikler sunun. Eğer çocuğunuza eğlenceli bir alternatif sunmadan, yapmak üzere olduğu olumsuz davranışı engellerseniz, ağlama ve kızgınlık tepkileri (öfke nöbeti) ile karşılaşabilirsiniz. Sakin bir şekilde seveceği ya da ilgileneceğini bildiğiniz bir alternatif sunarsanız, çocuk genellikle bunu kabul edecektir. Bir diğer yardımcı strateji ise, çocuğunuza iki farklı seçenek sunmaktır. Bu durumda çocuğun dikkati dağılır ve siz ona istediği, hoşuna gideceği seçenekler sunarak, istediğine sahip olmasını sağlayabilirsiniz.
Çevresindeki Değişikler İçin Çocuğunuzu Hazırlayın
Olası değişikliklere önceden çocuğunuzu hazırlayarak pek çok uygun olmayan davranışa engel olabilirsiniz. Örneğin, evde çocuğunuzu uykuya hazırlarken 5 dakika sonra ”uyku zamanı”; okula gitme zamanından birkaç dakika önce ”birazdan okula gitme zamanı” yemek yedirmeden önce ” yemek zamanı” diyebilirsiniz. Eğer olaylar gerçekleşmeden önce çocuğunuzun olacakları bilmesini sağlarsanız, çocuğunuz değişikliklere daha kolay uyum sağlayacaktır.
Böylelikle, çocuğunuza hoşlandığı ve yoğunlaştığı bir etkinlikten ayrılma zamanının geldiğini önceden söylediğinizde, onun önündeki zaman içerisinde gerçekleşecek değişikliklerin farkına varmasına ve iş birliği yapmasına yardımcı olursunuz.
Kaynak:
1.     Robert J. Mackenzie, Çocuğunuza Sınır Koyma, Yakamoz Yayınları
2.     Ali Çankırılı, Çocuklara Söz Geçirme Sanatı, Zafer Yayınları
3.     Yrd. Doç. Dr. İbrahim H. Diken, Erken Çocukluk Döneminde Davranış Problemleri İle Başetme, Maya Akademi


Alıntı: https://indigodergisi.com

28 Mart 2016 Pazartesi

YENİ KARDEŞE HAZIRLIK

Kıskançlık duygusu, sevilen bir canlı ya da nesnenin paylaşılmasını engelleme ve kısıtlamadır. Kıskançlık, hemen hemen her yaş grubunda hissedilebilir. Fakat bu durum çocuk yaşlarda daha da yoğun yaşanır. İnsanı oldukça mutsuz eden bu duygu, çocuklarda önüne geçilemez bir duygu karmaşası yaratabilir.

İkinci kardeşin dünyaya gelmesiyle çocuk, sahip olduğu her şeyi kaybedeceği ve artık sevilmeyeceği hissine kapılabilir. Kardeş kıskançlığı, kendine acıma, üzüntü, küçük düşme korkusu, can sıkıntısı, öfke, nefret ve intikam alma düşüncelerinin yanı sıra sevgi, koruma ve yakınlık hissetme isteği gibi karışık duyguların bir bileşiminden oluşmaktadır.

Eyvah bir kardeşim olacak!
Çocuklarda kardeş kıskançlığı, annenin ikinci çocuğa hamile olması ile birlikte başlar. Ortalama 3 ile 8 yaş arasında daha yoğun yaşanır. Çünkü bu dönemde, çocuklar mantık kavramıyla değil, daha çok duygu yönlendirmeleriyle yaşamı analiz ederler. Ufak bir çocuk için yeni bir kardeş, çocuğun artık anne ve babası tarafından daha az sevileceğine, bütün ilginin yok olacağına, oyuncaklarının bir başkası tarafından alınacağına işarettir. Çocukların kardeş kıskançlığını yoğun şekilde yaşaması çocukta davranış bozukluklarına, iştah kaybına ve psikolojik birçok rahatsızlığa yol açabilir. Bu durum zamanla bir psikiyatri yardımı gerektirebilir.

Kardeş kıskançlığının belirtileri
Bazı çocuklar kardeşlerini kıskandığını açıkça belli ederler. Bebeği sevmediğini, onu istemediğini ve evden gitmesini istediğini söylerler. Bazen bebeğe zarar vermeye veya anne bebekle ilgilendiğinde aşırı tepkiler göstererek buna engel olmaya çalışabilirler. Bazı çocuklarsa, kardeşe aşırı ilgi ve sevgi gösterip, anne ve babasının kaybettiği ilgisini geri kazanmaya çalışır. Hatta bebeğin ebeveyni gibi davranarak, anne-babayı bebeğe dikkat etmesi konusunda uyarabilirler. Kardeşe aşırı ilgi gösteren çocuklar yaşadıkları doğal kıskançlığı bastırmaktadırlar. Bazı çocuklar da ebeveynlerinin olumsuz tepkisini çekmekten korktukları için kardeşlerine aşırı ilgili davranabilirler.

Kardeşini kıskanan çocuklar üzüntü, öfke, intikam alma ile sevgi, koruma duyguları arasında çatışma yaşarlar. En sık görülen sorunlar, daha önce kazanılmış davranışlarda gerileme, alt ıslatma, parmak emme gibi durumlardır. Bebeksi davranışlarının altında, anne ve babanın kaybettiği ilgisini, rakibinin yöntemiyle geri kazanma çabası yatmaktadır. 

Huzursuz, öfkeli ve saldırgan davranışlar, evden ayrılma ve okula gitmek istememe sorunları bu dönemde sıklıkla yaşanır. Çocuk yaşadığı durumla başa çıkmakta zorluk çektiğinde stres belirtileri artar ve bu duyguyu baş ağrısı, mide bulantısı gibi belirtiler aracılığıyla bedeniyle ifade edebilir. Anne ile bebeği yalnız bırakmak istemediğinden okula gitmek veya evden başka bir yere ayrılmak istemez. Stresli bir dönem olduğu için kavgacı davranışlar sergileyebilir. Örneğin oyuncaklarına şiddet uygulayabilir. Bazı çocuklarda daha yoğun yaşandığı için kardeşine saldırgan davranışlarda bulunabilir.

Anne ve babalar nasıl davranmalı?
Ebeveynlerin bilmeleri gereken en önemli şey, kardeş kıskançlığının evrensel ve doğal bir duygu olduğudur. Çocuğu bu duygusundan ötürü suçlamak, yargılamak, cezalandırmak son derece yanlıştır. Çocuğun kardeşini, büyük ve değişmez bir mutluluk içinde kabul etmesini beklemek doğru değildir.

·         Öncelikle aile doğumdan önce kardeşi olacağını çocukla paylaşmalı ve yeni düzen için bazı değişikliklerde bulunmalıdır.

·         Gelecek olan kardeşle beraber evdeki düzen farklılaşsa da, ebeveynlerinin ona karşı olan duygularının hiçbir zaman değişmeyeceği anlatılmalıdır.

·         Bebek için seçilen isimde ve eşyalarda çocuğun fikri alınarak aile bütünlüğü vurgulanmalıdır.

·         Çocuğun alışık olduğu ev düzeni mümkün olduğunca korunmalıdır.

·         Anne hamilelik, doğum ve sonrada bebeğin bakımıyla daha fazla meşgul olacağından ailede başka bir kişi mesela baba, doğumdan önce çocuğun yaşamsal rutinlerini üstlenmelidir. (Parka gitme, yemek saati gibi)

·         Çocuk bebeğe zarar veriyorsa, aşırı tepki göstermeden, çocuğa net ama sert olmayan bir uyarıda bulunulmalıdır. Yeterince net sınır koyamayan veya büyük çocuğuna karşı suçluluk hisseden ebeveynler, bebeğin zarar görmesine sebebiyet verebilirler. Çocuğa bebeğin daha çok küçük olduğu ve henüz kendi gereksinimlerini karşılayamadığı anlatılmalıdır.

·         Kardeşi doğduktan sonra çocuğa “artık sen ablasın, abisin” gibi cümleler kurulmamalı onunda bir çocuk olduğu unutulmamalıdır.

·         Kardeşler arasında kıskançlık hissedildiğinde onları birbirinden uzaklaştıracak değil, yakınlaştıracak ortamlar yaratılması ve fiziksel şiddet olmadığı sürece kardeşlerin arasına anne ve babanın girmemesi daha uygun olacaktır.

·         Anne ve baba yeni kardeşe övgü dolu cümleler kurmamalı ayrıca çocuklar arasında ayrımcı cümleler kullanmamalıdır. Örneğin "O daha zeki, sen geç anlıyorsun, senin derslerin kötü, sen zaten hep böylesin" gibi cümleler çocukları bir birinden uzaklaştırır ve kardeş kıskançlığı hayatları boyunca devam edebilir.

·         Çocuğun durumu düşünüldüğünden daha kötüyse, mutlaka bir çocuk psikoloğu ile görüşülmelidir. Unutmayın ki, çocuklar ne kadar birbirlerine kızsalar da, onlar kardeştir ve aslında birbirlerini çok severler.

Nöroloji Uzm. Dr. Mehmet YAVUZ


Kaynak: Banvit Çocuğum ve Ben dergisi Mayıs 2011

KARDEŞ KISKANÇLIĞINA SON VEREN ÖNERİLER LİSTESİ

Siz ikinci çocuk için hazırsınız. Peki evin minik üyesi yeni bir bebeğe hazır mı? Kardeş kıskançlığını engellemek için size büyük görevler düşüyor. Önleminizi önceden alırsanız ailenin yeni üyesini huzur içinde karşılayabilirsiniz...

Yeni bebeğin doğacağının öğrenildiği andan itibaren çocukları kardeş olgusuna hazırlamak, kardeş kıskançlığını önlemenin en önemli adımı oluyor. Öncelikle, çocuğa kardeşinin doğacağı söylenmeli, bunun nasıl bir süreç olacağı anlatılmalı. Aile Terapisi Uzmanı Klinik Psikolog Nevin Işık, kardeş kıskançlığını önlemek için yapılması gerekenleri sıraladı.

1) İşe bütün süreci çocuğunuza anlatmakla başlayın. Bu süreç, çocuk 1-2 yaşlarında ise elinin anne karnına konması ve bebeğin orada büyüdüğünün, annenin karnının da zamanla büyüyeceğinin anlatılması ile başlatılmalı. Hatta bu süreçte çocuğun yaşına uygun olarak bebeğin anne karnında gelişim fotoğrafları da gösterilerek 9 aylık süreçlerinin nasıl olacağı anlatılabilir. Annenin eski hamilelik fotoğraflarını çocuğa göstermesi, onun da aynı süreçten geçtiğini anlamasına yardımcı olacaktır.

2) Hamilelik döneminde bebeğin isminin ve mobilyalarının seçilmesi, eşyalarının yerleştirilmesi, alışverişlerinin yapılması gibi süreçlere çocuğunuzu da dahil edin. Bir aile olunduğunun ve birliktelik mesajının çocuğa verilmesi bu süreçte büyük önem taşıyor. Çocuk etkilenmesin diye bebekle ilgili durumlardan çocuğun dışlanması, ayrımcılık hissine neden olabilir. Bir anda evde bebeğin odasını ve eşyalarını gören çocuk şaşıracak; bebeğin de evde bir yeri olduğunu ani bir şaşkınlıkla fark edecektir. Sürece dahil olan çocuk ise bebeğin evdeki konumunu ani bir şekilde fark etmeyecek, bir sonraki aşamaya sürekli hazırlandığı için hiçbir şey ona kötü birer sürpriz olmayacaktır. Özellikle çocuk ve yenidoğan aynı odayı paylaşacaksa, sürece dahil olmayan çocuk bir anda odasına, oyuncaklarına ortak olan bir canlının varlığından rahatsız olabilir.

3) Doğuma yaklaştıkça, doğumun nasıl olacağını soran çocuğa doğum basitçe anlatılmalı. Ayrıntıları ile anlatılan bir doğumda çocuk anneyi kaybetme ve bebeğin anneye zarar verebileceği kaygısını yaşayabilir. Doğumun bir kutlama şeklinde olacağı, bunun sevinçli bir olay olduğu, doğum şekerlerinin hazırlandığı ve misafirlerin olacağı çocuğa anlatılmalı. “3 kişi arasındaki sevginin artık 4 kişi arasında olacağı yani bu sevginin daha da büyüyeceği” çocuğa söylenmeli.

4) Ne kadar başarılı bir hazırlık dönemi geçirilmiş olursa olsun, “Kardeş istiyorum” diyerek anne-babasını bıktıran bir çocuk bile doğumdan sonra kıskançlık belirtileri gösterebiliyor. Yeni bireyin eve gelmesi ile evdeki bütün dengeler değişim gösterir, anne sürekli bebekle ilgilenmek zorunda kalır ve gelen misafirlerin hepsi de bebekle ilgilenirler. Bu durumda çocuğun kardeşine olan kıskançlık ve kızgınlık duygusu aslında çocuğun anne-baba ve çevresine olan kızgınlığı oluyor. Çocuk kendisinin de var olduğunu ispatlamaya çalışıp, anne babasının ilgisini çekmek için farklı davranış biçimleri sergilemeye başlayabilir. Anne-babanın “Seni kardeşinden daha çok seviyoruz” sözleri işe yaramaz, çünkü çocuk daha çok sevilmek değil sadece sevilmek ister. Bu sözler arada bir rekabet olduğunu çocuğa kanıtlar nitelikte olacaktır. Bebekle ilgilenmek zorunda olan annenin bu sözlerinin de kıymeti olmaz. Çocuğun sadece değerinden bir şey kaybetmediğini anlamaya ihtiyacı vardır.

5) Küçük ve bakıma muhtaç olduğu için kardeşinin aşırı ilgi gördüğünü gören çocukta ‘geriye dönme’ denilen biberonla süt içmek isteme, tuvaletini kaçırma, parmak emme gibi bazı davranışlarının geri dönmesi ile karşılaşılabilir. Bu durumda, çocuğun artık büyüdüğü, bunlara ihtiyacının olmadığı anlatılmalı, çok ısrar ederse biberon bir kereliğine verilmeli. Ancak çoğu durumda çocuklar biberonla içmekten rahatsız olabiliyor. Ayrıca bunun geçici bir durum olduğu unutulmamalı.

6) 5 yaşına kadar çocuklar karşısındakine zarar verdiklerini fark edemezler. Çocuk kardeşine zarar verici davranışlarda bulunursa bu durum gerçekten zarar verme değil, kızgınlık içeren bir inceleme davranışı olarak algılanmalı. Aile çocuğun kardeşine ne kadar zarar verici bir davranışta bulunduğunu, sonucunda neler olabileceğini çocuğa anlatmalı; zarar vermemesi gerektiğini kesin bir dille belirtmeli ve bu konuda taviz vermemeli. Ancak çocuk kardeşine zarar vermiyor dahi olsa, ikisini yalnız bırakmamak gerekiyor.

Formsante Dergisi Mayıs 2011 Sayısı - Bebek Eki

KARDEŞ KISKANÇLIĞINA ÇÖZÜM İÇİN YAPILABİLECEKLER

Kardeş kıskançlığı esasen bir iletişim çatışması olduğu için, en önemli nedenleri aile bireyleri arasındaki ilişkilerin sağlıksız veya tutarsız olmasında aranmalıdır; özellikle de anne babaların tutarsız tutumlarında:

- Anne babaların sık yaptıkları hatalardan bir tanesi kardeşler arasındaki ilişkilerde onlara rol vermektir. Büyük kardeşin "sen büyüksün" ifadesi ile küçüğe karşı sınırlanması, küçük olanın kollanması anlamına gelebilir. Aynı şekilde; küçük kardeşin de "sen küçüksün" ifadesi ile büyüğe karşı sınırlanması, büyük olanın kollanması anlamına gelebilir. Büyük kardeşi küçüğe sahip çıkmaya zorlamak, kardeşlerden birine, diğerini kışkırtabilecek ayrıcalıklar sunmak gibi hatalı tutumlar kardeşler arasında hınç duygusuna yol açabilir.

- Rekabetin olduğu ortamlarda, rekabeti körükleyen koşullar da akla gelmelidir. Anne babalar veya çocukların yakın çevresindeki başka bireyler, kardeşlerin birisine ait olumlu özellikleri; bilmeyerek veya bazen de olumsuz kardeşi terbiye etmek adına bilinçli olarak daha çok vurgularlar. Bu durumda bir kardeşin okul başarısı, sevimliliği, konuşkanlığı gibi özellikleri ön planda vurgulanırken, diğerinin zayıflıkları öne çıkar. Olumlu özellikleri öne çıkan kardeş, diğerinin öfkesini üzerine çeker.

- Anne babalar, bazen kendilerini kardeşlerin hepsine eşit davranmak zorunda hissederler. Aynı eşyalar veya oyuncaklar aynı anda bütün kardeşlere alınır veya birisi için alışveriş yapılırken diğeri de unutulmaz. Hatta aynı oda ve eşyalar paylaşılır. Kardeşler arasında kıskançlık olmasın diye takınılan bu tutum, tam tersine rekabeti daha da körükleyebilir. Bir an gelir; anne baba herhangi bir durumda eşit davranamayabilirler (gerekmeyebilir) ve eşitliğe alışmış kardeşlerin "aşık atmalarına" tanık olabilirler. Anne babalar bilmeliler ki, yaşları yakın, hatta ikiz bile olsalar; her bir çocuğun duygusal özellikleri, kişilik özellikleri, davranış örüntüleri farklıdır.

- Anne babalar, kardeşler arasındaki gündelik, olağan tartışmalara dayanamazlar ve çocukları arasında uzlaştırıcı role soyunurlar. Haklı haksızı ayırmaya çalışabilirler, kendi sıkıntıları nedeniyle çocuklarının tartışmalarına aşırı tepki verebilirler. Böylece; kendi haline bırakılsa kolayca sonlanabilecek bir kardeş tartışması, anne babanın hakemlik yapmaya çalışması yüzünden, kardeşlerden birinin haksız duruma düşmesine ve diğerine öfke duymasına yol açabilir.

- Kardeşlerden birisinin; hastalık tedavisi, sınav hazırlığı vs gibi herhangi bir nedenle ev içinde ayrıcalıklı konuma gelmesi, diğer kardeşte yalnız kalma ve ihmal edilme duygusu uyandırabilir, bu da kardeşler arasındaki ilişkiyi bozabilir

- Çocuğun, annesi ile duygusal bağının çok güçlü olduğu ilk yaşlarda yeni kardeş doğumu; küçük çocukta, annesinden mahrum kalma duygusu uyandıracaktır. Böyle bir durumda, eve gelen bebeğe zarar verici davranışlar sergileyebilir. Anneye daha çok sarılma, yemeğini anneye yedirme, üzerini annesine giydirme gibi bebeksi davranışlar gözlenebilir.

- Annesine aşırı bağımlı büyüyen, zihinsel, bedensel ve duygusal zayıflıkları olan çocuklar kardeşleri ile rekabete girmeye daha yatkındırlar.

Elbette ki hiçbir anne baba çocuklarının birbirlerine zarar verici kavgalara girmelerinden hoşlanmaz ancak ne yapmaları gerektiğini de kestiremezler. Kardeşlerin hemen her gün yaka paça olduğu durumlarda ise işleri daha da zordur.
..................................................................................................................................
Çocuklar arasında rekabet duygusu gelişmeden önce bazı temel önlemler alınabilir:

Bütün çocuklar, özellikle de tek çocuk olarak büyümüşlerse, annelerinin yeni bir bebek getirmesinden hoşnut olmazlar. Bebeği hemen benimsemelerini beklemek gerçekçi olmaz. Bunu biraz zamana yaymak; küçük bebek ile arasında duygusal bir bağ kurmasına öncülük etmek, hatta bebeğin uyku, yemek gibi bazı günlük rutinlerine (uygunsa) onu da katmak yararlıdır. Bebeğin bakımı anneye bahane olmamalı, büyük kardeşin bakımı ve sevgi gereksinimi ihmal edilmemelidir.

- Her çocuk ayrı bir kişiliktir. Yetenekleri, duyguları, mizaç özellikleri birbirlerinden farklıdır. Bir kardeşteki olumlu özelliklerin diğerlerinde de olması gerekmez. Olumlu veya olumsuz özelliklerini karşılaştırarak kardeşler arasında kıyaslama yapmak aralarında rekabeti körükler

- Kardeşlere her zaman ve her durumda eşit davranma kaygısı hem anne babayı çocukların karşısında tutuklaştırır, hem de çocukların, kendi aralarındaki farklılıkları kabullenmelerini güçleştirir.

- Annenin, çocuk bakımında yetersiz kaldığı durumlarda dışardan bakım yardımı alınmalıdır. Bu, babanın yardımı, bir akrabanın veya paralı bakıcıların yardımı vb şekillerde olabilir.

Birden fazla çocuğu olan ve kardeş kıskançlığının yoğun yaşandığı evlerde anne babalara düşen ise:

- Her bir kardeşe ayrı ve kaliteli geçirilen zamanlar ayırabilmek

- Kardeşlerin, aralarında çıkan anlaşmazlıkları kendi içlerinde (aile büyüklerini katmadan) çözmeyi öğrenmeler gerekir. Aile büyüklerinin karışmaları doğru olmaz.

- Aile büyükleri karıştığı sürece, her kavgada hakem rolüne soyunurlar, bu da tartışmayı daha da alevlendirmekten başka işe yaramaz.

- En doğrusu, dışardan müdahale etmeden; (sadece çocukları görme alanında tutarak), anlaşmazlığa bir çözüm getirmelerini söyleyip baş başa bırakmak

- Müdahale gereken durumlarda, kimin haklı olduğu üzerinde değil, birlikte bulacakları çözüm üzerinde durulmalıdır


Bazı durumlarda, kardeşler arasındaki kıskançlık duygusu yaşam kalitelerini bozmaya başlar, çünkü aile içinde çözülemez ve profesyonel yardım gerekebilir. Anne babalar, aşağıda özetlenen durumlarda bir çocuk psikiyatrdan tıbbi yardım almalıdırlar:

- Kardeşler arasındaki kıskançlığın, kardeşlerden ruhsal yönden örselenmelerine, fiziksel açıdan zarar görmelerine yol açarsa

- Ailede çok çocuklu olup da, anneye çocuk bakımında destek olan yok ise

- Kardeşler arasındaki kıskançlık; çocuklardan en az birinin anneye aşırı bağımlı olması nedeniyle ortaya çıkıyorsa

- Aile içinde kardeşlerden birini ayrıcalıklı duruma yükselten önemli bir hastalık tedavisi, anne baba çatışması, boşanma süreci vb gibi bütün aileyi ilgilendiren travmatik bir yaşantı var ise

- Büyük kardeşin, yenidoğan bebeğe olan tepkisi çok uzun sürmüş ve fiziksel zarar verme noktasına gelmişse (örn; birkaç aydan fazla)

Kardeş kıskançlığı, eğer zamanında önlem alınmaz ise yaşam boyu sürebilir, bu nedenler bütün kardeşlerin kendi aralarında sağlıklı iletişim kurabilmeyi öğrenmeleri gerekir.

Çocuk psikiyatride kardeş kıskançlığının kendisi tedavi edilmez. Tedavideki amaç; yukarda sayılan nedenleri yok etmek, kardeşlerin ve ailenin gördüğü zararları onarma ve aile içinde sağlıklı iletişimi sağlamaktır.

- Anne babadan kaynaklanan tutarsızlıklar ve tutum hataları mutlaka düzeltilmelidir, çünkü tutarsızlıklar ve etkileri yaşam boyu sürebilir

- Kardeş kıskançlığı kardeşlerden birinin anneye aşırı duygusal bağımlılığına bağlı ise, bağımlı çocuğun bireyselleşmesi desteklenmelidir

- Kardeşler arası problemler, bir kardeşin ihmaline bağlı ise anne babalar ile çocuklar arasında düzenli ve kaliteli birliktelik sağlanmalıdır

- Kardeş kıskançlığına bağlı yatak ıslatma, bağlanma bozuklukları, depresif belirtiler vb daha şiddetli problemler başlamışsa, bu sorunların tedavisi ayrıca yapılmalıdır.

- Kardeşler arasında yaşanan sıkıntı anne veya babanın ruhsal durumundaki problemlerle ilişkili ise anne babaların da mutlaka psikiyatrik yardım almaları gerekir.

Uzm. Dr. Ahmet Çevikaslan

KARDEŞ KISKANÇLIĞI

Kıskançlık, kardeşler arasında varolması beklenen, doğal bir duygudur. İlk çocuğun gelen kardeşine yönelik yoğun kıskançlık duyguları ortaya çıktıkça bu duygu anne babalar tarafından zor kabul edilir ve baş edilebilmesi oldukça güç hale gelebilir.

Anne babalar çocuklarından “kardeş istiyorum” cümleleri duyduklarında her şeyin yolunda gideceğini düşünürler. Kardeşini hiç kıskanmayacak ve gelişini büyük bir mutlulukla karşılayacaktır. İşler çoğu zaman böyle olmaz. Çünkü genellikle çocuğun istediği kardeş, birlikte oyun oynayabileceği ve birlikte bir şeyler paylaşabileceği biridir. Bebeklikten çocukluğa geçişin ne kadar emek ve süre istediğini tahmin edemiyordur. Oysa gelen kardeş henüz bir bebektir ve onunla hemen oyun oynamaya başlaması mümkün değildir. Aynı zamanda gelen bebeğin fiziksel bakımı ve ihtiyaçları nedeniyle annenin böylesine yoğun zamanını alacağını ve kendisini ikinci planda kalmış hissedeceğine yönelik bir öngörüsü yoktur. O kendisine belki de sadece bir oyun arkadaşı aramaktadır.

Etrafındakilere kardeş istediğini sıklıkla tekrarlayan ancak kardeşi dünyaya geldikten sonra yoğun kıskançlık duyguları içinde kalan ve hatta gelen bebeğin yeniden iade edilmesini isteyen çocuklarla karşılaşırız. Annesinin kucağı o zamana kadar kendisine ait iken artık annesinin kucağında bir başka bebek vardır. Bir şekilde tahtını kaybetmiştir. Taht artık kardeşine verilmiştir. Tüm bu hissedişler ve deneyimler çocuğun kardeşine yönelik kıskançlık duyguları hissetmesine yol açar. Buradaki zorluk çocuğun kıskançlık yaşamasından çok, anne babanın kıskançlık duygusuna tahammül edememesinde, kıskançlığı olmaması gereken ve hemen ortadan kalkması gereken olumsuz bir duygu olarak tanımlamasında yatar.
Kıskançlık dinamik ve doğal bir duygudur. Çocuğun ileriye doğru yol almasını sağlar. Çocuk yerini ve konumunu kaybetmiştir ve yeni bir rakip gelmiştir. Bu durum kendisine farklı bir mücadele alanı açmıştır. Kıskançlığın ortaya çıkışı da çok doğaldır.

Kardeş ilişkisi içinde kıskançlığın doğal olandan uzaklaşıp arttığı, alevlendiği iki nokta vardır;

·     Çocukların ihtiyaçlarının iyi ve doğru karşılanmaması. İhtiyacı yeterince karşılanamayan çocuk bu durumun tek kaynağının kardeşi olduğuna inanır. Kardeşine verilen bakım, ilgi ve sevginin kendisine bunların verilmesini engellediğini düşünür.
 
·     Anne babanın kıskançlık duygusunu kabul edememesi ve bu duyguya katlanamaması. Anne babaların kıskançlığı kabul edemeyişi ve  çocuğun kardeşini sevmiyor oluşu olarak değerlendirmesi çocuklarda suçluluk duygusu uyandırırlar. “Kardeşini sevmediğin için utanmıyor musun? Kardeşin olduğu için mutlu olmalısın.” Bunlar gerçekten yıkıcı cümlelerdir.

Kıskançlığın ifadesi her çocuk için farklıdır; Kardeşine yönelik bir savaş başlatabilir, onu reddebilir, ona verilen bakıma talip olup bebeksi davranabilir…

·     “Anne bak ne pis, altına yapıyor…. Hiç söz dinlemiyor, hep ağlıyor… Seni hiç uyutmuyor…” şeklinde konuşmalarla kardeşinin eksiklerini ortaya koyar, asıl sevilmesi gereken kişinin kendileri olduğuna inandırmaya çalışırlar.
 
·     Bazı çocuklar kardeşlerine hoyratça bir sevgi gösterip canını acıtabilirler ya da tamamen reddedip uzak durarak o yokmuş gibi davranarak da kabullenmeyişini gösterebilirler.
 
·     Bazı zamanlarsa gerileme davranışı göstererek nasıl ki kardeşi altını ıslatıyorsa o da alt ıslatmaya başlayabilir, bardağı bırakıp biberona geri dönebilir. Kısacası ge­rileyerek, küçülmüştür. “Ben de küçüğüm. Bana da kardeşime davrandığınız gibi davranın.” demektedir.

Aslında kardeş sahibi olmak güzeldir. Kıskançlıklar yaşansa da, kardeşler arasındaki sevginin yeri çok özeldir. Kardeşler arasındaki güzelliklerin yaşanabilmesi için gerekli ortamı hazırlayacak olan ise anne babalardır. Yapılabilecekler şöyle sıralanabilir:

·     Her çocuk farklı boyutlarda da olsa kardeşini kıskanır ve bu doğaldır. Anne babalar kıskançlığın doğal bir duygu olduğuna önce kendilerini inandırmalıdır. Kıskançlık duygusu tanınmalı ve kabullenmelidir. Bu duygunun abartılması ya da engellenmesi gereksizdir. Engellenmesi gereken, çocuklar arasında zarara yol açabilecek davranışlardır.
 
·     Büyük çocuğun küçüğün gelişine hazırlaması önemli bir noktadır. Bebek dünyaya gelmeden büyük çocuğun küçüklüğüne ait fotoğrafların, video çekimlerinin, giysilerin, büyürken geçirdiği evrelerin paylaşılması çocuğun psikolojik olarak hazırlanmasına olanak sağlar..
 
·     Anne babalar kendilerine çocuklarının ihtiyaçlarının neler olduğunu, hangi çocuklarına nasıl davranırlarsa ihtiyaçlarını gerektiği şekilde karşılayabilecekleri sorusunu sormalıdır. Böylece her çocuğun ihtiyacı yaşına ve kişiliğine göre uygun şekilde belirlenip ve karşılanabilir. Örneğin bir yaşındaki çocuğun ihtiyacı ile beş yaşındaki çocuğun ihtiyacı farklıdır. Biri daha fazla fiziksel bakım ve ilgiye ihtiyaç duyarken, diğerinin sohbet etmeye, anne babasıyla ortak aktiviteler yapmaya, kendi başına vakit geçirebilmeye, bununla birlikte arkadaşlarıyla sosyalleşmeye ihtiyacı olur.
 
·     Kendinizi çocuklarınıza adil olarak paylaştırmaya çalışmayın. Çünkü her çocuğun ihtiyaçları ve beklentileri farklıdır. Önemli olan bunları fark etmek ve sağlamaktır. Büyük çocuğu kıskanacak diye annenin küçük çocuğa daha az fiziksel ilgi ve yakınlık göstermesi, kardeşinin yanında öpüp okşamaktan kaçınması küçük çocuğun ihtiyaçlarının tam anlamıyla karşılanamaması anlamına gelir. Aksine abartılmadan, gereğince ve ihtiyacı kadar sevip okşanan kardeşini gören büyük çocuk kardeşini nasıl sevebileceğini öğrenirken, küçük çocuğun da ihtiyaçları karşılanmış olur.
 
·     Birbirleriyle ilişki kurmaları için zaman verin. Çocukların aralarındaki çatışmaları kendi başlarına çözülebilmesine olanak tanıyın. Kardeşler arasındaki çatışmalarda anne babalar hakemlik görevi yapmamalıdır. Anne babaları yanlarında olmadığı durumlarda kardeşler çoğunlukla kavgalarını uygun şekilde sonlandırabilir, birbirlerine karşı nasıl davranmaları gerektiğini öğrenebilirler.
 
·     Büyük çocuğa kaldırabileceğinin üzerinde sorumluluk yüklememek gerekir. Küçüğün gelişiyle büyük olandan  “bakıcı” veya  “yetişkin” tavırları beklenmemelidir. Mümkün olduğunca alışkın düzenine devam edebilmesine ve ihtiyaçlarının karşılanmasına özen gösterilmelidir.
 
·     Birden fazla çocuk sahibi olduğunuzda anne babalığınızı paylaşmış olmazsınız. Kalabalık ailelerde de aslında her çocuğun yalnız kendisine ait bir tane anne babası vardır.
 
·     Kardeş kıskançlığının çocuklar arasında ve aile içi ilişkilerde çözülemeyecek sorunlara yol açmaya başlamasının sinyalleri iyi değerlendirilmeli ve gerektiğinde profesyonel yardım alınmalıdır.        

Meltem CANVER KOZANOĞLU - Uzman Psikolojik Danışman
AGAPE Danışmanlık Merkezi 
Bu makale Apple Baby sayı 2, Kasım 2007 sayısında yayınlanmıştır.

25 Mart 2016 Cuma

YENİ KARDEŞİN DOĞUMUNA TEPKİLER

Kimi zaman çepeçevre saran, sıcacık bir ilişki… Kimi zaman bitmek bilmez tartışmalar eşliğinde güç mücadelesi… Kardeş ilişkileri… Ebeveynlerin en çok istedikleri şey, kendileri olmadığı zaman çocuklarının hayatta güvenebileceği, dayanak bulacağı birisinin olmasıdır. Öyle biri olmalıdır ki, çıkarsızca, koşulsuzca sevsin. Öyle biri olmalı ki, onun acısını acısı, sevincini sevinci yapsın… Elbette tüm bu koşulları sağlayacak kişi bir kardeşten başkası değildir! Peki gerçekten böyle midir?

İlk kez psikolojinin öncü isimlerinden biri olan Alfred Adler tarafından, ailedeki diğer çocukların varlığına ve bunun çocuğun gelişimi üzerindeki etkilerine dikkat çekilmiştir. Ona göre, çocuğun diğer kardeşler arasındaki durumu, özellikle dünyaya geliş sırası hem kardeş ilişkilerinde hem de diğer insanlarla olan ilişkisinde önemlidir. Başka bir ifadeyle Adler, doğuş sırasının çocuğun hayatında kendine özgü bazı sorunları da birlikte getirdiğine inanmaktadır.

Adler’e göre “En büyük çocuk, tacını yitirmiş kraldır.” Yaşamının ilk yıllarında anne-babasının tek sahibi olan ilk çocuk, aynı zaman da tüm ilgi ve sevginin de tek hakimidir. Anne-baba ilk çocuğuyla büyür, ebeveynliği onunla birlikte öğrenirler. Bir süre sonra doğan yeni kardeş ile bu saltanat sarsılır ve büyük kardeşin hayatı bir daha eski haline gelemeyecek şekilde değişir. Artık sahibi olduğu en değerli iki varlığın –anne ve babasının- ilgisi ve sevgisinin tek sahibi değildir. Üzerinde oturduğu tahtı paylaşması gereken biri vardır; Kardeşi… Düşünüldüğünde pek de kolay bir kayıp olmadığı açıktır.

Ruhsal yapının katmanları arasında meydana ge­len çatışmalar şiddetlendiğinde, kişi çatışma çözü­cü savunma mekanizmaları ile duruma karşı koyma­ya çalışır. Savunma mekanizmaları sağlıklı olan her insanda vardır. Ve ruhsal çatışma halinde kişi farkın­da olmadan devreye girerler.
Kardeşinin doğumu ile birlikte özellikle annesinin ona olan ilgisini kaybetme korkusu yaşayan büyük kardeş, savunma mekanizmalarından biri olan gerilemeyi kullanarak içinde bulunduğu yoğun stres halinden kurtulmaya çalışır.

Gerileme savun­ma mekanizması; kişinin daha önce kazandığı geliş­me basamaklarında geri adım atması yani daha alt basamaklara inmesidir. Böylece çocuk daha önce ka­zandığı gelişme basamaklarında gerilemiştir. Yani ka­zandığı çiş kontrolünü kaybetmiş ve bardağı bırakıp biberona yani emmeye geri dönmüştür. Kısacası ge­rileyerek, küçülmüştür. “Ben de küçüğüm. Bana da kardeşime davrandığınız gibi davranın.” demektedir.

Yeni kardeşin doğumuna tepkiler çeşitlidir. Bazı çocuklar büyük bir kıskançlıkla, sahip olduklarını kaybetmemek adına bir savaş başlatırlar. “Anne bak ne pis, altına yapıyor…. Hiç söz dinlemiyor, hep ağlıyor… Seni hiç uyutmuyor…” şeklinde belli belirsiz konuşmasıyla kardeşinin eksiklerini ortaya koyarken, hoyratça sevip canını acıtmak ona zevk verebilir. Ya da tamamen reddedip uzak durarak o yokmuş gibi davranarak da kabullenmeyişini gösterebilir. Yaptığı hiçbir resimde kardeşinin olmaması ya da kardeşini hala annesinin karnında yaparak doğuşunu kabullenmeyen resimler// yapması da olasıdır. Bazı zamanlarsa gerileme davranışı göstererek nasıl ki kardeşi altını ıslatıyorsa o da alt ıslatmaya başlayabilir, bardağı bırakıp biberona geri dönebilir. İlgi çekmek için ya da içinde bulunduğu durumun ağırlığını taşıyamadığı için görülen bu tür gerilemeler, aslında “Ben bu durumu kabullenmiyorum.” mesajının şekil değiştirmiş ifadesidir.

Kaybolan tuvalet terbiyesi ve bardak kullanımı için, dayak dahil alacağınız hiçbir tedbir, dökeceğiniz hiçbir dil başarıya ulaşmaz. Ona, kardeşine davrandı­ğınız gibi de davranamazsınız. Çünkü küçük çocuğu­nuzla, temel ihtiyacı olan bağlanma ve güven duygusunu oluşturabilmeniz için adeta yapışık yaşamanızı, onun her istediğini anında yapmanızı bizzat biz öğütledik. Öte yandan dört yaşındaki çocuğunuzun da sizden bağımsız kendi yaşamı olmasını gerektiğini yine biz söylüyoruz. O halde, bi­ri bebek, diğeri 4 yaşında iki çocuğa eşit davranamayacaksınız. Eşitsizlik kıskançlığı arttırmayacak mı? Bebeğin her an yanında olmanız büyüğü iyice zıvana­dan çıkarmaz mı?

Kardeşler arasında kıskançlığı alevlendirmek için kusursuz eşitliği egemen kılmaya çalışmak gibisi yoktur. Çocuklar işte bu noktada anne babasının suçluluk duygusunun farkına varırlar. Bu, onlar için kullanmayı çok iyi bildikleri, kolay ve etkin bir silahtır. Oysa anne babalar kabul etmelidir ki çocuklar arsında kusursuz eşitliği sağlamak mümkün değildir.

Bu kabulden hareketle, yapılması gereken her çocuğa -büyük kardeşe de küçük kardeşe de- yaşının gerektirdiği şekilde davranmak, büyüme sürecinde kardeşler arasında yaşanan kıskançlığın doğal olduğunu bilip sabırla ve anlayışla beklemektir. Unutulmamalıdır ki büyük çocuk, hayatını yeni doğan bir kardeşle paylaşmak zorunda olduğunu öğrendiğinde, bu olayı ondan beklediği gibi bir peri masalı şeklinde yaşamayacaktır. Yeni geleni kıskanacak ve ondan kurtulmak isteyecektir, bu onun kötü kalpli olduğunu göstermez, bu onun için bir hayatta kalabilme sorunudur.

Anne babalar, küçük bir kardeşleri doğduğunda çocuklarda suçluluk duygusu uyandırmamaya dikkat etmelidir. “Kardeşini sevmediğin için utanmıyor musun? Kardeşin olduğu için mutlu olmalısın.” Bunlar gerçekten yıkıcı cümlelerdir.

Anne baba çocuğa, bebeği sevmeme hakkına sahip olduğunu, bebeğe zarar vermesine engel olacaklarını, kendisini sevdikleri gibi onu da seveceklerini açıklayarak, durumu dramatik olmaktan çıkaracaktır.
Yeni gelenin büyük kardeşiyle, büyük kardeşin de yeni gelenle paylaşacağı hiçbir şey yoktur, çünkü anne baba her biri için özel bir pasta hazırlayacaktır. Her çocuğun ağız tadı ve beklentileri kardeşlerininkinden farklıdır. Çocuklar, bu anlayışı, yalnızca kendilerine ait olan şeye sahip olmayı severler. Ama anlaşılan o ki, anne babalar, haksızlık yapma korkusuyla, bunu kabullenmekte zorlanıyor. Ne pahasına olursa olsun, kendilerini çocukları arasında hakça paylaştırmak ister gibiler. Oysa kalabalık bir ailede her çocuğun yalnızca kendine ait bir annesi, bir babası vardır, tıpkı her çocuğun anne babası için “tek” olması gibi.
Her doğumda baba, anne ve çocuk arasında kurulan bağ özel bir bağdır ve üçü arasında özel bir ilişki kurulur.

Çocuk yetiştirirken her şeyi benzer kılmaya çalışmak neden? Neden her şey cilalanmak, yumuşatılmak istenir? Oysa çatışmaların, üzüntülerin ve rekabetlerin varlığı bir gerçektir.

Ayşen Evliçoğlu - Psikolog
AGAPE Danışmanlık Merkezi

* Çocuğum ve Ben Dergisi Mayıs 2007 sayı:47

YATMA ZAMANI

GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...