1 Mart 2021 Pazartesi

DOST KAZANMA VE İNSANLARI ETKİLEME SANATI

Carnegie, Missouri’de tren yoluna on mil uzaktaki bir çiftlikte doğmuş ve 12 yaşına kadar araba-tramvay görmemiştir. Fakat bu çocuk Hong Kong’dan Kuzey Kutbu’na kadar dünyanın dört bucağını dolaşmayı, bütün kurumların yöneticilerine ders vermeyi başarmıştır. Güney Dakota’da sığır çobanlığı yapan bir çocukken, İngiltere’de veliahtın himayesinde konferans veren birisi olabilmiştir.

Carnegie yaptığını şöyle açıklıyordu:

‘İnsanların korkularını yenmelerine çalışıyorum. Başarısızlık, korkunun neticesidir. Korkularını yenenler, kendilerine güveniyorlar, atak oluyorlar.

Gün geçtikçe kurslarıma katılanların yalnız etkili konuşmak değil, sosyal münasebetlerden başarı sağlamanın diğer yollarını da öğrenmek ihtiyacında olduklarını gördüm.

Teknik bir meslekte bile başarının % 15 bilgiye, % 85 insanları idare etme sanatındaki maharete bağlı olduğu ortaya çıkmıştır.

Yaşayan meşhurlarla yüz yüze görüşmeler yaptım. Marconi, Roosevelt, Young, C. Gable, Pickford, Johnson bunların arasındaydı.

Yanımda çalışan 314 kişi bana selam bile vermezdi. Beni gördüklerinde yollarını değiştirirlerdi. Şimdi 314 düşmanım yerine, 314 dostum var. Çünkü artık onları başaramadıkları ile değil, başarabildikleri ile değerlendiriyorum. Azarlayarak değil, takdir ederek yaklaşıyorum’.

İNSANLARI İDARE ETMENİN TEKNİK ESASLARI

1-Tenkit Çok Tehlikeli Bir Kıvılcımdır

Yıllarca birçok cinayet işlemiş, insanları sindirerek haraca bağlamış, bir sürü soygun yapmış insanlar bile suçlu olduklarına inanmadıklarına göre, sizinle her gün görüşen insanlar, tenkitlerinizin doğru olduğunu hemen kabul edecekler midir? Sert tenkitleriniz bir işe yarayacak mıdır?

Bütün tenkitler yuvalarından uçan güvercinler gibi yuvalarına dönmeye mahkumdurlar.

Tenkit, insanın en çok değer verdiği ‘benliğini’ yaralıyor. O’nun hiddetlenmesine sebep oluyor.

Alman Ordusu’nda hiçbir asker olayın hemen sonrasında şikayette bulunamaz. Önce hiddeti yatışacak, olayı daha soğukkanlı değerlendirebileceği bir zaman geçecek, sonra şikayette bulunabilecektir.

Karısı veya başkaları iç harp sırasında Güney halkı için ağır sözler sarf ettiklerinde Lincoln şöyle diyordu: ‘Onları tenkit etmeyiniz. aynı şartlar içinde bulunsaydık, aynı şekilde hareket edebilirdik’.

Dünyadaki karışıklıkların ve anarşinin birçok sebeplerinden biri de kendisi düzeltilmeye muhtaç olan insanların dünyayı düzeltmeye kalkmalarıdır.

Konfiçyus der ki: ‘Evinizin eşiğini temizlemeden, komşunuzun damındaki karlardan şikayet etmeyiniz.

Çok tehlikeli bir kıvılcımdır tenkit. Bu kıvılcım, bir barut fıçısından farksız olan insan gururunu anında infilak ettirebilir.

Büyük adam, küçük adamlara karşı takındığı tavırlardan anlaşılır.

2-İnsanları İdare Etmenin Büyük Sırrı

İnsanlara iş yaptırmanın en kestirme yolu insanlarda o işi yapma arzusu uyandırmaktır. İnsanlara tehditle, zulümle, kaba davranışlarla da iş yaptırmak mümkündür ama bu tarz davranışların, katlanmanız gereken ağır neticeleri vardır.

Samimi bir takdiri, iltifatı hangimiz özlemeyiz? Hangimiz bulduğumuz zaman reddederiz?

Yoksul bir bakkal çırağını bir evin döküntüleri arasında bulduğu hukuk kitaplarını okumaya sevk ederek sonunda onu Lincoln yapan duygu önemli olma arzusuydu.

George Washington kendisine Haşmetli Birleşik Devletler Başkanı denilmesini isterdi. Kristof Kolomb Okyanus Amirali ve Hindistan Naibi ünvanını istemişti. İmparatoriçe Büyük Katerina üzerinde İmparatoriçe Hazretleri yazmayan zarfları açmazdı.

Bazı ilim adamlarına göre, yaşadığımız dünyada önemli olma fırsatı bulamayanlar kendilerine ayrı bir dünya kuruyorlar. O dünyada çok önemli biri olarak yaşıyorlar.

Ben insanlara heyecan verebiliyorum. İnsanın yeteneklerini geliştirmesi ve kullanması takdir ve teşvik edilmesine bağlıdır. İdarecilerin tenkitleri kadar insanın çalışma ve başarma ihtirasını öldüren bir şey yoktur. Ben insana hız vermek için O’nu överim. İnsanlarda kusur bulmaktan nefret ederim. Beğendiğim bir şeyi takdir etmekte gecikmem. Bundan da zevk alırım. Ünü makamı ne olursa olsun tenkit yerine iltifat duyup da daha çok gayrete gelmeyen hiç kimseyi tanımadım.

Burada kendisinden daha akıllı ve yetenekli insanları etrafında toplamayı bilen bir adam yatıyor.

İnsanların iyi taraflarını düşünelim. Bunları takdir edelim. Takdirimizi söyleyelim. O zaman bu sözleriniz siz öldükten ya da söylediğinizi unuttuktan sonra bile söylediğiniz insanlarda yaşarlar.

3-Oltaya Uygun Yem Takmayanlar, Balık Tutamazlar

Ben kremalı çilekten hoşlanırım. Balıklar ise kurt yemeyi seviyorlar. Onun için Maine üzerinde balığa çıktığımda oltaya kremalı çilek takmayı aklımdan bile geçirmem. Oltamdaki kurtlara koşan balıkları kolaylıkla avlayabilirim. İnsanları elde etmek için de aynı yolu takip etmek mecburiyetindeyiz. İşte, vazgeçilmez kural: Oltaya doğru yemi takmak...

Bir insanı etkilemenin biricik çaresi, onun istekleriyle ilgilenmek, onun isteklerine değer vermek, onun isteklerinin önemini kabul etmektir.

Oğlunuza saatlerce sigara içmemesini istediğinizi anlatsanız ne elde edebilirsiniz? Sizin bu isteğiniz onu niçin etkilesin? Siz onun isteğini ön plana çıkarın. Oğlunuz futbolu çok mu seviyor? Ona sigara içtiği takdirde iyi bir futbolcu olamayacağını anlatın. Kendi isteğinin gerçekleşemeyeceği ihtimali onu daha çok etkileyecektir.

Prof. Harry A. Averstreet şöyle yazar: ‘Davranışlarımızın kaynağı arzu ve isteklerimizdir. Hangi alanda çalışıyor olursanız olun, başkalarında kuvvetli bir istek meydana getirebilirseniz insanlar yanınızda olur. Bunu başaramayan yalnızlığa mahkumdur.

Carnegie, ilk oğlundan uzun zaman mektup alamadığı için üzgün olan baldızına ‘Endişelenme’ demişti: ‘Şimdi onlara bir mektup yazacağım ve derhal cevap gelecek’ Carnegie annelerini ihmal eden çocuklara bir mektup yazdı ve zarfın içinde para yolladığını söyledi. Derhal cevap geldi: ‘Mektubunuzu aldık. Ama zarfın içinden para çıkmadı’.

Yarın siz de belki başkasına bir şey yaptırmak isteyeceksiniz. Kendinize sorun: ‘Bu adamın (veya bu kadının) bu işi yapmak istemesini nasıl sağlayabilirim?’

Başarının bir sırrı varsa, karşınızdakinin bakış açısını kavramak ve onun gözüyle görebilmektir.

Kendisini başkalarının yerine koyup, onları anlayabilen kimsenin geleceği için kaygı duymasına gerek yoktur.

İnsan tabiatının en zaruri ihtiyacı kendini tanımak ve ifade etmektir.

SEVİLMEK İÇİN ALTI YOL

1-Başkaları ile ilgileniniz.

Tippy herkesi severdi. O, herkesi sevdiği için de herkes onu severdi.

Psikoloji ilminin zirvelerinden Alfred Adler diyor ki: ‘Başkaları ile ilgilenmeyen insanlar hayatta daima büyük güçlüklerle karşılaşmaya mahkumdurlar’.

Roosevelt, yerini Taft’a bıraktıktan sonra bir gün Beyaz Saray’ı ziyaret etmişti. Bütün görevlileri, hizmetçileri hatta mutfakta çalışan kadınları bile isimleri ile selamlamıştı. Archie Butt diyor ki: ‘Roosevelt mutfakta çalışan Alice’i gördüğünde ona hala çavdar ekmeği yapıp-yapmadığını sordu. Alice de ona, yaptığını, ama yalnızca hizmetçilerin yediğini söyledi. Roosevelt, Alice’in tepsi içinde ikram ettiği bir dilim çavdar ekmeğini yiye yiye bahçeye çıkmış, bahçıvan ve işçileri selamlamıştı. Bu adamlar o günü gözyaşları içinde hatırlarlar. Bunlardan Ike Hoover der ki: ‘O gün, son iki yıl içinde mutlu olduğum tek gündü’.

Telefonla konuşurken bile muhatabınız ses tonunuzdan bu konuşmadan ne kadar mutlu olduğunuzu anlamalıdır. Sizin ona değer vermeniz, onu size samimi olarak yaklaştıracaktır.

Başkalarına karşı samimi ve derin bir ilgi gösteriniz.

2-Gülümseyiniz

İnsanın yüzünde taşıdığı, sırtında taşıdığından daha önemlidir.

İnsanları hareketleri kelimelerden daha yüksek bir sesle konuşur. Kelimelerinin dilini pek sevmediğimiz nice insanlara hallerinin güzel dili yüzünden bağlanıveririz.

Büyük bir şirketin yöneticisi ‘İşe alacağım insanları seçerken, gülümsemeyi bilen bir lise mezununu, asık suratlı bir üniversite mezununa tercih ederim’ demişti.

Gülümseyin. Öyle samimi ve sıcak olunuz ki, her sıktığınız ele, ruhunuzu da katınız.

Düşmanlarınızı düşünerek zaman kaybetmeyin.

Korkuya kapılıp hedef değiştirmeyiniz.

Aklınızı hedefinizde yoğunlaştırınız.

Güçlü ve faydalı olma düşüncenizi zihninizde yaşattıkça gerçekten de öyle olmaya başladığınızı göreceksiniz. Siz ısrar ettikçe fırsatlar çıkacaktır.

Fikir, imanla bağlanırsa, kudret haline gelir. İmanla bağlanın. Cesur, açıkgöz ve neşeli olun.

Kalbiniz neye bağlanırsa, varlığınız onun mahiyetine bürünür. Bürüneceğiniz mahiyeti doğru tespit edin.

3-İsimleri Hatırınızda Tutunuz

Sıradan bir adam bile kendi ismine dünyadaki bütün isimlerden fazla önem verir.

Bir insanı uzun zaman sonra hatırlayıp, ismi ile hitap etmek, büyük bir iltifat kabul edilir. Fakat ismi yanlış hatırlasanız veya yanlış telaffuz ederseniz, bu, zararlı olabilir. Adam yeterince önemsenmediğini düşünüp, gücenebilir.

Eserlerini kendilerine ithaf ettirmek için yazarlara para teklif eden zenginleri de biliyoruz. Siyasal adamlarının aldıkları ilk ders şudur: ‘Bir seçmenin ismini hatırlamak devlet idaresine hazır olmanın ilk şartıdır. Başkalarının isimlerini hatırınızda tutunuz. Çünkü bir insan için dünyanın en tatlı ve önemli sesi, kendi ismidir.

4-Dinlemeyi Biliniz

Dinleyen birisini bulduğunuzda dinletmeyi sevmeyenimiz yoktur.

Heyecanlı dikkat ve ilgiden zevk almayacak insan yoktur.

En sert, en saldırgan, tenkitçiler bile sabırlı ve sevimli bir dinleyici karşısında yumuşarlar. Böyle dinleyiciler zehrini akıtan tenkitçinin dilinin tutulacağını bilirler ve sabırla zehrini akıtmasını beklerler.

Detner Yünlüler Şirketi’nin 15$’lık borcu için mektup yağmuruna tuttuğu bir müşteri, şirketin kurucusu Julian F. Detner’in odasına öfke ile dalmıştı: ‘Muhasebeniz hesabımı yanlış tutmuş. Size borcum falan yok 15$ ödemeyeceğim gibi, bir daha on paralık alışveriş de yapmayacağım’ diye gürleyen müşteriyi Detner dikkatle dinlemişti:

-Hiç sözünü kesmedim. İçini boşalttı. Rahatladığını görünce şöyle konuştum: ‘Şikago’ya kadar gelip bu gerçekleri bildirdiğiniz için teşekkür ederim. Siz dikkatli bir müşterisiniz. Hatayı binlerce hesapla uğraşan memurlarımızın yaptığına eminim. Bir daha bizden alışveriş de yapmayacağımıza göre, ben size diğer iyi firmaları tanıtayım’.

Çok etkilenmişti. Şikago’ya geldikçe beraber yemek yerdik. Bu defaki yemek davetimin sonunda yüklü bir sipariş vererek ayrıldı. Birkaç gün sonra da hesapları tekrar incelediğini, 15$’lık bir borcunun olduğunu bildiren mektubu geldi. Bu adam oğluna Detner adını vermiş ve ölünceye kadar dostumuz olarak kalmıştır.

Önemli insanlarla çok sevilen röportajlar yapan Isaac Marcosson der ki: ‘Birçok insan dikkatle dinlemeyi bilmediğinden, iyi bir izlenim bırakmaz. Bunlar hep daha sonra söyleyeceklerini düşündükleri için, kulak açmazlar. Benim röportaj yaptığım büyük adamların hepsi de, konuşmaktan çok, iyi bir dinleyici olmayı tercih ettiklerini söylemişlerdir’. Karşınızdakini dinlemeyi biliniz. Başkalarına kendilerinden bahsetme imkanı veriniz.

5-İnsanların İlgilerini Paylaşınız

Bir insanın gönlünü kazanmak için onun ilgilendiği konuları konuşmanın çok etkili olduğu bilinmelidir.

Avrupa’da düzenlenen büyük bir izci toplantısına katılacaktık. Oymağımdaki izcilerden birisi yol masrafını karşılayamayacak durumdaydı. Dev şirketlerden birinin yöneticisinden bu çocuk için yardım istemeye karar verdim.

Görüşmeye gitmeden önce şirket yöneticisinin bir zamanlar bir milyon dolarlık bir çek yazdığını, karşılığı ödendikten sonra bu çeki çalışma odasına astığını öğrenmiştim. Odasına girer girmez bu çekten bahsetmeye başladım. Şimdiye kadar hiç bir milyon dolarlık bir çek görmediğimi, şimdi böyle bir çeki gördüğümü izcilerime anlatacağımı söyledim. Yöneticiden çekin hikayesini de anlatmasını istedim. Bana o günü, tekrar yaşayarak, zevkle anlattı.

Görüyorsunuz ya, Chalif söze yardım isteği ile değil, yöneticiyi çok heyecanlandıran bir konuyla başlamıştı. Bakalım bunun sonucunda ne elde etmiş?

-Çek bahsi bitince yönetici candan bir ilgiyle ziyaretimin amacını sordu. Ben de anlattım. O, bir değil, beş çocuğun masrafını karşılayabileceğini söyledi. Bin dolarlık bir çek yazdı. Şirketin Avrupa’daki şubelerine bize her konuda yardımcı olmalarını isteyen birer mektup hazırlattı. Üstelik Paris’te bizi bizzat karşılayıp şehri gezdirdi. Çek hikayesi aramızda öyle bir dostluk doğurdu ki, hala elinden gelen hiçbir yardımı izcilerimden esirgemez. O gün sözlerime onu çok ilgilen bir konu ile başlamamış olsaydım, herhalde bu başarıyı elde edemezdim.

Karşınızdakilerin ilgilerini paylaşınız.

6-Başkalarına Önemli Birisi Olduklarını Hissettiriniz

Başkalarına, size nasıl davranılmasını istiyorsanız, öyle davranın.

Hepimiz saygı görmek, samimiyetle takdir edilmek isteriz. Hakkımızda güzel sözler söylenilmesinden hoşlanırız. Önemli birisi olduğumuzun fark edilmesinden mutluluk duyarız. Evet, hepimiz önemli birisi değil miyiz?

Bu takdir etme uygulamasına başlamanız için Amerika’nın Ankara Büyükelçisi ya da FIFA Başkanı olmayı beklemeyiniz. Herkesin takdir edilmeye ihtiyacı vardır ve takdir etmesini bilmelidir. İşimiz dost kazanmak değil mi?

Size zahmet verdiğim için üzgünüm’, ‘Rica ederim’, ‘Lütfen’, ‘Teşekkür ederim’ gibi söylenmesi hiç de zor olmayan cümleler karşınızdaki insana kendisine değer verildiğini düşündüreceği gibi sizin iyi yetişmiş olduğunuzu da gösterir. Başkalarına önemli biri olduklarını hissettiriniz. Bunu samimiyetle yapınız.

İNSANLARI KAZANABİLMENİN ON İKİ YOLU

1-Hiçbir Münakaşanın Galibi Yoktur

Bir münakaşayı kazanmanın en iyi yolu, o münakaşaya hiç girmemektir. Uzun politika hayatım, bana bir gerçeği öğretti: ‘Cahil bir adamı münakaşa yoluyla mağlup etmeye imkan yoktur.

2-Kimseye Yanlış Düşündüğünü, Yanlış Bir Şekilde Söylemeyiniz

Hiçbir zaman yüzde yüz isabetli davranamayacağınıza göre, niçin yanlış hareket ettiklerini başkalarının yüzüne vurup duruyorsunuz?

Bir şey ispatlayacaksanız, bunu iddianızı ve niyetinizi belli etmeden yapınız. Öğreniyormuş gibi davranarak öğretiniz. Hatırlamaya çalışıyormuş gibi hatırlatınız.

Acaba yanlış mı düşünüyorum?

Çünkü bizim esas korumaya çalıştığımız şey fikirlerimiz değil, şahsiyetimizdir.

3-Yanlışınızı Kabul Ediniz

Hatayı kabullenmek hatta üstlenmek aynı zamanda bir asalet işidir. Üstün bir karakterin belirtisidir.

Yanıldığınız takdirde bunu çabuk ve kesin bir şekilde kabul ediniz.

4-İşe Dostça Başlayınız

Bir damla bal, bir varil ziftin çekemeyeceği kadar sinek toplar.

Nezaket ve dostluk, sertlikten kuvvetlidir.

5-Hayır’ın Geri Dönüşü Zordur

Söze doğrudan doğruya anlaşmazlık bulunan konulardan başlamayınız. Başlangıç noktanız ortak düşünceleriniz olsun.

Muhatabınızın ilk sözlerinin ‘Evet’ olmasını sağlayınız. Muhatabınıza konuşmanın başında ‘Hayır’ dedirtmeniz büyük strateji hatası olacaktır.

6-Şikayete Karşı Sigorta

Çok kimse düşüncelerini kabul ettirebilmek için çok konuşmaları gerektiğini zanneder.

Değişik bir fikri dinlerken sabırsızlanıp lafa karışmayın. Kendi fikrinizi ifade etmek için konuşmanın bitmesini bekleyin. Muhatabınızı düşündüğü bir şeyi anlatması için teşvik edin. Bunu samimimi olarak yapın. Konuşmasına müsaade etmediğiniz biri, sizin düşüncelerinizden etkilenmez. Onun aklı, söyleyemediklerinde kalır.

New York Herald Tribune gazetesinin ekonomi sayfasındaki ilanda yetenekli bir adam arandığı bildiriliyordu. Charles T. Cubellis de müracaat etti ve mülakata çağırıldı. Cubellis mülakata girmeden önce görüşeceği adam hakkında Wall Street’de epey bilgi topladı. Mülakat esnasında şu bilgileri araya sıkıştırdı: ‘28 yıl önce büyük bir odada tek memurla bu işe başladınız ve bu noktaya geldiniz değil mi? Sizinle çalışmak, benim için şereftir’.

Hayattaki mücadelesini anlatmaktan hoşlanmayan adam var mıdır? Bu adam da neler çektiğini, engelleri nasıl aştığını, işlerini nasıl büyüttüğünü saatlerce anlattıktan sonra Personel Müdürü’nü çağırmıştı: ‘Aradığınız adam bu. Hemen işe başlatın’.

Cubelis önce bilgi toplamakla, sonra da bu bilgiler vasıtasıyla karşısındaki adama uzun uzun konuşma, kendinden bahsetme imkanı vermekle bir iş sahibi olmayı başarmıştı.

7-Düşüncelerinizi Başkalarına Söyletebilmenizin Önemi

Kendi fikirlerimize başkaları tarafından fikirlerden daha çok önem veririz. Başkalarının fikirlerini daima belirli bir direnmeyle karşılarız. Öyleyse fikrimizi kabul ettirmenin yolu nedir? Çok basit, Kendi fikrimizi karşımızdakine sanki kendi fikriymiş gibi söyletebilmek.

Theodore Roosevelt New-York valisi iken siyasi liderlerin sıcak bakmadığı işleri, onların onayını alarak yapıyordu. Nasıl mı?

‘Önemli bir makama atama yapacağım zaman, siyasi liderlere haber verir, teklifte bulunmalarını isterdim. İlk verdikleri ismin yeterli birisi olmadığını söyler, ikinci bir isim isterdim. Bunun da sakıncalı olabilecek taraflarını anlatır başka bir teklifte bulunmalarını rica ederdim. Bu, biraz daha iyi bir isim olurdu. Onlar benim istediğim adamı teklif ettiklerinde ‘tamam’ derdim, ‘kabul ediyorum’. Böylece onların istediği adamı atamış olurdum. Sonra da döner şöyle derdim: ‘Ben size destek oluyorum. Şimdi sıra sizde.. Bu usulle hiç istemedikleri konularda bile yanımda olmalarını sağlıyordum’.

Bir fikrimi ona, üzerine giderek kabul ettirmeye çalışmazdım. Laf arasında şöyle bir dokunup geçerdim. fikrim, onda adeta demlenir, birkaç gün sonra Wilson tarafından kendi fikriymiş gibi açıklanırdı.

Beni alacağım sonuç ilgilendirdiğinden, bu fikir benimdi demezdim. Böylece demleme olunu devam edebilirdi. Wilson da öne sürdüğü fikirlerin bana ait olduğunu anlamazdı bile.

Karşınızdaki insana fikrin kendisine ait olduğunu düşündürünüz. Başkalarının, fikirlerinizi kendilerine mal etmelerinden kaçınmayınız.

8-Büyük Neticelerin Küçük Formülü

Çocuklar işbirliği yapmak, bir işi birlikte başarmak fikrinden çok etkileniyorlar. Başarımı, olaya onların gözüyle bakmama borçluyum.

Unutmayın ki karşınızdaki insan hatalı olduğunu hemen kabul etmeyecektir. Bu yüzden onu suçlamadan önce, düşüncesine kuvvet veren sebepleri anlamaya çalışmalısınız. İnsanların düşüncelerinin sebeplerini keşfederseniz. onun şahsiyetinin anahtarını ele geçirmiş olursunuz. Kapıyı açmak kolaydır artık. Bunu sağlamak için kendinizi onun yerine koymalısınız. ‘Onun yerinde olsaydım, onun şartları altında bulunsaydım, nasıl hareket ederdim acaba?’

Olayları tam bir samimiyetle başkalarının bakış açılarından da görmeye çalışınız.

9-Sempatinin Gücü

A-Bu şekilde insanların ihtiyacı olan şey sempati görmektir. Çocuk, yarasını herkese bunun için gösterir. Hatta daha fazla sempati görebilmek için bir yerini yaraladığı bile olur. Büyük insanlar da yanı sebepten maddi-manevi yaralarını-berelerini anlatıp dururlar. Geçirdikleri kazalardan, ameliyatlardan bahsederler. Neler çektiklerini, başlarına ne felaketler geldiğini anlatıp aniden sırlarını dökerler. Bütün dünyada herkes kendi gerçek ya da hayali ıstıraplarına karşı acınıp durur.

Diğer insanların düşüncelerine, arzularına, tavırlarına sempati gösteriniz.

10-Asil Duyguların Harekete Geçirilmesi

Gerçek şu ki, karşılaştığınız herkes, aynada gördüğünüz adam dahil, kendisine büyük bir saygı duyar. Başkalarının da bu saygıyı kendisine göstermesini ister.

John D. Rockfeller Jr. a gazetelerde çocuklarının resimlerinin basılmasını asil duygulara hitap ederek önlemişti. Onun dediği şuydu: ‘Sizler de çocuk sahibisiniz. Küçüklere vaktinden önce şöhret sağlamanın iyi yetişmelerini engelleyeceğini takdir edersiniz’.

Bir müşteri hakkında kesin bilgileriniz yoksa, ona dürüst, samimi, namuslu borcuna sadık adam olduğuna inandığınızı söyleyin. Siz böyle söylerseniz, o da kendisini böyle olmak zorunda hisseder. Kendisine bu vasıflar verilen bir insan başka türlü hareket etmek istemez. A-Bir adama namussuz olduğunu söylerseniz, o zaman da namuslu davranmak istemez. Bu kuralın istisnası çok azdır.

11-Fikirlerin Gösterisi

Rakamlar, konuşmaktan çok daha büyük bir fayda sağlar. Grafiğin gücü ise rakamı aşar. Rakamların şekillerle ifadesi daha etkili olur.

12-Son Çare

İyi ve çok iş yaptırabilmek için rekabeti körüklemek gerekir. Bu, herkesi birbirine ezdiren bir rekabet değildir. Daha mükemmeli yakalama arzusunun ateşlenmesidir.

İnsanlara vasıflarını ortaya çıkarabilecek cesareti veriniz. Bu cesareti vermenin en emin yolu da onlara meydan okumaktır.

İNSANLARI KOLAYLIKLA DEĞİŞTİRMENİN DOKUZ YOLU

1-Mutlaka Kusur Bulacaksanız...

Sekreter bu uyarıdan hiç alınmadı. Çünkü az evvel üstün bir yanı söylenmişti. İnsan övüldükten sonra, kusurunun söylenmesine tahammül edebilir. Tamamen gözden çıkarılmadığını düşünüp, rahatlar. Kusurunu düzeltecek gücü kendisinde bulabilir. Berber de tıraş etmeden önce, müşterisinin sakalını sabunlamaz mı?

Önce övgü, sonra tenkit sonra itimat. İşte insanı öldürmeden kazanmanın formülü: ‘Çok iyisin. Şu hataların var. Sana itimat ediyorum’.

Söze samimi bir takdirle başlayınız.

2-Düşman Kazanmadan Tenkit Etmenin Yolu

İnsanlara hatalarını dolaylı olarak anlatınız. Böylece kaş yapayım derken, göz çıkartmazsınız; düşman kazanmazsınız.

3-Önce Kendi Hatalarınızı Söyleyiniz

Hatan, benim yaptığım hatadan daha küçük ama sen bunu yapmamalısın.

Kendi hatalarımızdan bahsetmemiz, başkalarının da kendi hatalarını kabullenmelerini kolaylaştırır.

4-Hiç Kimse Emir Almaktan Hoşlanmaz

Doğrudan emirler yağdırmak yerine yapmaları gerektiğini insanlara hissettiriniz.

5-İnsanların Gururlarını Koruyunuz

Yıkılan gurur çoğu zaman beraberinde başkalarını da alır götürür.

6-Küçük Bir Takdir Büyük Başarıya Sevk eder

Her insanda gördüğünüz en küçük bir yeteneği ve başarıyı bile samimiyetle takdir ediniz. İnsanlar bu takdir cümlelerin verdiği hızla büyük başarı yollarına girerler. Unutmayınız, böyle davranılmaya sizin de ihtiyacınız var.

7-Değer Vermek

Herhangi bir insana bir meziyetinden veya faziletinden ötürü saygı duyduğunuzu hissettirirseniz, onu idare etmek son derece kolaylaşır.

Baştan çıkmış bir adamı yola getirmek için ona namuslu adam muamelesi yapmak gerekir. Bu muamele onu öyle sevindirir ki, layık görüldüğü şekilde karşılık vermek ister. Bir başkasının gösterdiği itimat ona gurur verir.

Bir insana öyle bir değer veriniz ki, o değere gerçekten sahip olmak istesin. İnsanlara değerli olarak yaşama imkanlarının ve fırsatlarının önünü açınız.

8-Zorlaştırmayınız

Bir çocuğa, bir eşe, bir memura beceriksiz ve yeteneksiz olduğunu söylerseniz, onun bütün gelişme, başarılı olma ümit ve arzusunu kırarsınız. Tam tersini yapınız. Yapılacak işin zor değil kolay olduğunu söyleyiniz. Teşvik ediniz. Yapamadıklarını tenkit etmeden önce yapabildiklerini övünüz. Onun yeteneğine güvendiğinizi hissettiriniz. O zaman daha iyi olmak için elinden geleni yapacaktır. İnsanlara eksikliklerinin kolayca getirebileceğini, hatalarının kolayca düzeltilebileceğini söyleyiniz. Yapmaları gereken işlerin zor olmadığını hissettiriniz. Ne kendi işinizi, ne onların işini zorlaştırmayınız. Daima cesaret aşılayınız.

9-Sevdiriniz

Yapılmasını istediğiniz işi karşınızdakine sevdirerek yaptırınız.

AİLE HAYATIMIZI DAHA MUTLU YAPACAK YEDİ YOL

1-Aile Hayatınızın Mezarını Kazmak İstemiyorsanız...

Kıskançlığın zehirli dumanları bu evliliği de boğmuştu. Kadın dırdırı ile imparatoru bile evinden kaçırtmıştı.

Kocaların evlerini terk etmelerinin en önemli sebebinin karılarının dırdırı olduğunu gördüm.

2-Sev ve Yaşat

Karşısında kendisinde kusur arayan, kusurlarını büyüten bir kadın değil, sadece yorgun başını dinlendirmeye çalışan bir kadın bulmuştur.

Karısının kendisine güvendiği bir erkek dik durur, güçlü olur. Bu konuda verilebilecek en çarpıcı örnek Hz. Muhammed ile Hz. Hatice’nin bir konuşmasıdır. Günlerce süren ruhi gerginlikten sonra Hz. Muhammed eşi Hz. Hatice’ye Peygamberlikle görevlendirildiğini açıkladığında tereddütsüz aldığı cevap şudur: ‘Eğer hakikaten bir Peygamber gelecekse, bu ancak sen olabilirsin’.

Evlilikte başarı yalnızca aranan eşi bulmak değildir. Aynı zamanda aranılan eş olmalıdır.

Eşinizi ‘Aradığım bu değildi’ diye suçlamayın. Acaba onun da aradığı siz miydiniz?

Hayat arkadaşınıza önem veriniz. Onu olduğu gibi kabul ediniz.

3-Soluğu Mahkemede Almamak İçin

İmparatoriçe Katerina da evinde aynı diplomasiyi uyguluyordu. Güçlü bir imparatorluğun bütün tebaasını avucunun içinde tutan, düşmanlarına işkence yapmaktan çekinmeyen, hasımlarını kurşuna dizdiren gereksiz savaşlar ilan eden bu kadar evinde kimseyi incitmezdi. Aşçısının önüne koyduğu yanmış eti bile hiç bir şey söylemeden yerdi. Hatta aşçısına gülümserdi. Catherine dışarıda ne kadar zalimse, evinde de o kadar sabırlı, kibar ve hoşgörülüydü.

Evlilik gemisinin sert kayalara çarpıp parçalanmasına sebep olan dev dalgalar yıkıcı tenkitlerden başka bir şey değildir.

Kırıcı, aşırı, lüzumsuz, yıkıcı tenkitten kaçının. Aksi halde soluğu mahkemede alırsınız.

4-Herkesi Mutlu Etmenin Kestirme Yolu

Kadının mutlu ve evine bağlı olması için kocası tarafından takdir edilmesi gerekir. Katını mutlu eden erkek kendisinin de mutluluğunu sağlamış olur.

5-Kadın İçin Küçük Bir Dikkatin Büyük Değeri Vardır

Lütfen bir demet çiçek götürmek için karınızın hasta olmasını beklemeyin.

Kadınlar doğum, nişan, nikah günlerine büyük önem verirler. Bunların unutulmasını kendilerinin sevilmediği şeklinde yorumlarlar. İçlerinde hakaret kabul edenler de vardır. Erkeklerin eşlerinin doğum günlerini, evlilik yıldönümlerini, benzeri önemli günleri mutlaka ezberlemelidirler. Bunların hatırlanmaması halinde üzülebilecek erkekler varsa, kadınlar bu günleri unutmadıklarını göstermelidirler...

Birçok insan küçük dikkatlerinin değerini takdir etmez. Küçük ihmaller birikir, ortaya koskocaman bir boşanma davası çıkar. Küçük bir dikkatsizliğin orman yangınına sebep olduğunu unutmamalıyız.

6-Bunu İhmal Etmemelisiniz

Hollanda’da bir eve girmeden önce ayakkabılarınızı çıkarmak zorundasınızdır. Bu, günün sıkıntılarını kapının önünde bırakmak anlamına gelir. Hepimiz ayakkabılarımızı çıkarıp, eve öyle girmeliyiz. Bu çok önemli bir derstir.

Müşterisine kötü söz söylemeyi aklından bile geçirmeyen adam, karısına ağzına geleni söyler. Ne budalalıktır. Mutlu olması için karısı ona daha çok lazımdır. Bir kadın, yüz bin müşterinin veremeyeceği mutluluğu verebilir.

Yazan: Dale Carnegie

60 SANİYEDE MOTİVASYON

Ne kadar güçlü, kendinden emin ve kendi ayaklarımızın üzerinde duruyor olursak olalım nihayetinde insanız. Doğamız gereği de kabul görmeye, beğenilmeye, motive edilmeye ihtiyaç duyarız. Aceleniz var, zamanınız kısıtlı ,gün içinde yapacak çok işiniz var. Ama kendinizi motive etmek adına harcayacak 60 saniyeniz de mi yok?

İnsan olduğumuzu, doğamız gereği takdir edilmek istediğimizi vurguladık. Pekala o gün etrafımızdaki herkes kendi işleriyle meşgulse ve bizi onaylayacak tek bir cümle duymak şansımız yoksa ne olacak?

Gün boyunca ´Beyaz atlı takdir prensi´nin bir şekilde bize ulaşıp takdir etmesini mi bekleyeceğiz?

Elbette bizim dışımızda kalan insanlardan takdir görmek güzel ve muhteşem bir motivasyon kaynağıdır. Ancak dilerseniz gelin özellikle sabahları bu işi hiç kimselere bırakıp kimseleri beklemeden kendimiz yaparak güne güzel bir başlangıçla ´Merhaba´ diyelim.

* Güne Kendinize Günaydın diyerek başlayın :

Unutmayalım, biz birer bireyiz ve tartışmasız değerliyiz. Annemiz, babamız, çocuğumuz, öğrencilerimiz, çalışanlarımız, arkadaşlarımız, hiç kimse için değilse bile bu evrenin bir parçası olduğumuzdan biz değerliyiz.

O halde her sabah gözümüzü açtığımızda;

-Öncelikle kendimize günaydın diyerek günümüzün güzel geçmesini dileyelim. Kendimize ismimizle hitap ederek, örneğin ´Sevgili Ayşe günaydın bu gün bol ışıklı ve güzel bir gün olsun senin için´ dediğimizde zannederim buna kimsenin bir itirazı olmaz ve pek fazla da zamanımızı almaz.

- İnsanın kendi kendisine ismi ile seslenmesi başlarda belki biraz komik gelebilir ancak denendiğinde kendimizle iletişime geçtiğimiz ve kendimizi kabul ettiğimiz için mutlak bir fayda sağlayacaktır. Öte yandan kendimize değer verdiğimizde başkalarının ne kadar değerli olduğunu anlamamız daha kolay olacaktır.

- Bundan sonra sıra elbette diğer aile bireylerine günaydın demeye geldi ki, bunu yaparken yüzümüzde bir gülücük olmasına özen gösterelim. Yataktan kalkar kalkmaz, yüz kaslarımıza hareket verip, bunu bir gülücükle desteklersek, günün devamında, yüzünüzde bir gülümseme ile dolaşmanız daha da kolaylaşacaktır.

* Kendinizi şımartın:
-Değerli olduğumuzu kabul etikten sonra kendimizi biraz olsun şımartmayı da ihmal etmeyelim.

Acaba bugün canımız güne kahve ile mi başlamak ister, bir bardak bitki çayıyla mı, yoksa şöyle bir koca bardak süt veya çikolata mı? Genellikle süt veya bitki çayları daha sağlıklıdır bu kesin ancak karar size ait konu da kendinizi şımartmak olduğundan tercihinizi siz yapacaksınız. İçeceğimizi de seçtikten sonra bu aşama bitti.
Satırları okuyan bir kısım arkadaşların şöyle dediğini duyar gibi oluyorum ´Ne kahvesi ne sütü, ben dişlerimi fırçalayıp kendimi evden dışarı zor atıyorum´
Vakti bu kadar kısıtlı olanlara önerim evlerinde kağıt bardak bulundurmaları olacaktır. Evden çıkarken yanınıza yarım bardak kahve alıp hem yürüyüp hem de yudumlayalım. Denemeden ne kadar keyifli olduğunu tahmin bile edemezsiniz.

Aynaya bakma zamanı:
-Pamuk prensesin üvey annesi kötü ruhlu cadı bile aynaya bakıp kendisine iltifatlar yağdırıp kendisini motive ediyordu.

Dikkatinizi kendinize odaklayarak aynaya bakın. Sakın kenarda devrik duran diş macunu tüpüne veya arkalarda asılı duran ancak düzeltilmesi gereken havluya falan takılmayın. Sadece kendinize bakın. Kendinize iyi olan ve beğendiğiniz bir yönünüz için iltifat edin.
Bugünkü iltifat sebebiniz çocuklarla iyi iletişim kurmanız veya bir önceki gün başardığınıza inandığınız güzel bir iş olabilir. Konunun çok önemli olması gerekmiyor, sadece sizin beğenmiş olmanız yeterli. Kendinizi bu ufak başarı ile güzel ve değerli bulduğunuzu sesli olarak ifade edin.

- Bunu yaptıktan sonra hoşunuza giden fiziki bir özelliğinizi seçerek yine kendinize bu konuyu vurgulayın. ´Saçların çok parlak´ veya ´Bu yeni diş macunu dişlerini daha çok beyazlattı´ gibi basit bir şey olabilir. Hiç birimiz dünya güzeli veya kusursuz yakışıklı değiliz. Sonuç olarak herkesin bir dönem taptığı, benzemek için uğraş verdiği Marilyn Monroe bile kendisini beğenmediği bir dönem geçirmiş.

- Evden ayrılıp yola çıktığınızda, karşınıza çıkan ağaçlara, çiçeklere bakmayı, tanıdıklarınıza gülümseyerek günaydın demeyi de ihmal etmeyin. Çiçeklere bakmak sizi rahatlatacak, tanıdıklarınıza günaydın demekse hem onların hem sizin kendinizi daha iyi hissetmenize yardımcı olacaktır.

- Güne güzel bir moralle başlamak öncelikle kendimize olan sorumluluğumuzdur.
Elbette gün içerisinde iyi, kötü, stresli olaylar gelip bizi bulacak ve kaçınılmaz olarak moralimizin de bozulduğu anlar yaşanacaktır. Bunların hayatın normal cilveleri olduğunu aklımızda tutup yaşadığımız sürece kimi zaman bizi rahatsız edebileceklerini kabuk etmek gerekir.

Önemli olan kendimizi olayları karşılayacak denli güçlü hissetmemizdir. Güne güzel bir başlangıç yapmaksa durumu kolaylaştıracaktır.

Bu arada kendimize günaydın dememiz, bir içecek ikram edip, tercih hakkı tanımamız veya ufak birkaç iltifat sözü söylememiz acaba 60 saniyeden fazla zamanımızı almış mıdır ? Almamıştır diye düşünüyorum. O zaman lütfen güne güzel bir moralle başlamak adına bu bir dakikayı kendinizden esirgemeyin. 

  
Yazan : Patricia Muradi

TEK KOLLU ŞAMPİYON

Çoğu insan eksik düşündüğü yönlerini göstermek istemez. Eksikliklerini herkesten saklamanın daha büyük bir eksiklik olduğunu anlamaz. Aşağıdaki hikayeyi okuduğunuzda bir eksikliğin üstünlüğe nasıl dönüştüğünü göreceksiniz.
9 yaşındaki bir Japon çocuğun en büyük hayali günün birinde çok iyi bir judocu olmaktır. Fakat talihsiz bir trafik kazası sonucu sol kolunu tamamıyla kaybeder. Hem çocuk hem de ailesi yıkılır. Ailesi sırf çocuk oyalansın diye, Japonların en unlu hocalarından birini tutarlar.
Hoca kolları sıvar, çocuğa tek kolla yapabileceği yegane fırlatma hareketini öğretir. Gece gündüz çocukla beraber bu hareketi çalışırlar. Bir müddet sonra çocuk hareketi gayet iyi ve hızlı bir şekilde yapmaya baslar, fakat hocası çocuğa her gün saatler boyu aynı hareketi adeta ezberletir. Çocuk bu hareketten sıkılır ve yeni hareketler öğrenmek istedikçe hocası bu hareketi dünyada en hızlı yapan o olana dek çalışmasını ve başka hareket öğretmeyeceğini söyler. Bir müddet sonra çocuk bu hareketi yıldırım hızıyla yapmaya alışır. Bunun üzerine hoca çocuğa artık bir turnuvaya katılma zamanının geldiğini söyler. Olacak şey değildir. Tek kollu bir judocu tek hareketle turnuvaya katılacak. Çocuk itiraz ettikçe hocası "Evlat; sen öğrendiğin hareketi yap, gerisini merak etme" diye öğütte bulunur.
1. tur 2. tur derken çocuk turları gayet rahat geçer. En nihayet finale gelir. Tek hareket bilgisi ile finale kadar gelen çocuğun finaldeki rakibi bölgenin en iyi judocusudur. Çocuk dev cüsseli rakibini görünce korkar. Hocası yine sakindir, "evlat sen bu harekette dünyada teksin, kendi oyununu yap yeter" der. Çocuk rakibine kendi hareketini şimşek hızıyla uygular, rakip kalktıkça aynı hareketi yineler. İnanılır gibi değildir, çocuk tek kolla tek hareket sayesinde şampiyon olmuştur.
Çocuk dayanamaz ve hocasına sorar "hocam inanamıyorum, ben nasıl şampiyon oldum?" der. Hocası yine sakin ifade ile söyle cevaplar, "Bu zaferin iki sırrı var oğlum. Birincisi judonun en güç hareketlerinden birini çok iyi yapabilmendir. İkincisi bu harekete karşı tek bir savunma vardır. O da hareketi yapanın sol kolunu tutmak!...

EŞEK

Günlerden bir gün, köylerden birinde, adamın birinin eşeği, kuyunun birine  düşmüş.

Niye düşer, nasıl düşer sormayın. Eşek bu. Düşmüş iste. Belki kör bir kuyuydu, ağzı tahtayla kapatılmıştı, belki üzerine de toprak dökülmüştü. Zamanla tahta çürüdü, zayıfladı, üzerindeki toprakta biten otları yemek isteyen  eşeğin ağırlığını çekemedi ve güm diye eşeği  yuttu kuyu. Hayvancık saatlerce acı içinde kıvrandı, bağırdı kendi dilinde. Sesini duyan sahibi gelip baktı ki vaziyet kötü.

Zavallı eşeği kuyunun dibinde melül mahzun bakınıyor. Üstelik yaralanmış. Karşılaştığı bu durumda kendini eşeği kadar zavallı hisseden adamcağız köylüleri yardıma çağırdı. Ne yapsak, ne etsek, nasıl çıkarsak soruları havada kaldı. Sonunda karar verildi ki kurtarmak için çalışmaya değmez.  Tek çare, kuyuyu toprakla örtmek ve hayvanı kuyuya gömmek.

Ellerine aldıkları küreklerle etraftan  kuyunun içine toprak attılar.  Zavallı hayvan, üzerine gelen toprakları, her seferinde silkinerek dibe doktu. Ayaklarının altına aldığı toprak sayesinde her an biraz daha yükseldi ve sonunda yukarıya kadar çıkmış oldu. Köylüler ağzı açık kalakaldı. Kıssadan hisse;  Hayat, bazen bizim de üzerimize abanır. (Ne bazeni, çoğu zaman.) Üstümüzü toz toprakla örtmeye çalışanlar çok olur.  Bunlarla baş etmenin tek yolu, yakınıp sızlanmak değil, düşünüp silkinmek  ve kurtulmak, aydınlığa adım atmaktır. Kör kuyuda olsak bile !

KAZANAN VE KAYBEDEN

Kazanan her zaman çözümün bir parçasıdır,
Kaybeden her zaman problemin bir parçasıdır.
Kazananın her zaman bir programı vardır,
Kaybedenin her zaman bir özrü vardır.
Kazanan "Bu isi senin için yaparım" der,
Kaybeden "Benim isim değil ki" der.
Kazanan her sorunda bir çözüm görür,
Kaybeden her çözümde bir sorun görür.
Kazanan "Uzak ama yolu biliyorum" der,
Kaybeden "Yakın ama yolu bilmiyorum" der.
Kazanan çakılların yanındaki çimeni görür,
Kaybeden çimenin yanındaki çakılları görür.
Kazanan "Zor olabilir ama mümkün" der,
Kaybeden "Mümkün ama çok zor" der.
Kazanan konuşmak yerine yapar,
Kaybeden yapmak yerine konuşur.
Kazanan ağlamak yerine çalışır,
Kaybeden çalışmak yerine ağlar.
Kazanan beynini çalıştırır,
Kaybeden çenesini .....

MAYMUN TUZAĞI

Asya'da maymun yakalamak için kullanılan bir çeşit tuzak vardır. Bir Hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır.
Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur. Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı kadar büyüklüktedir, yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz.
Maymun, tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar ve yiyeceği kavrar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapılmış el, bu yarıktan dışarı çıkmaz. Avcılar geldiğinde, maymun çılgına döner, ama kaçamaz.
Aslında bu maymunu, tutsak eden hiçbir şey yoktur. Onu sadece onun kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.
Bizi tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken, elimizi açıp benliğimizi ve bağımlı olduğumuz şeyleri
serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır.

YARATICI BİÇİMDE DÜŞÜNMENİN YOLLARI

1. Yapabileceğinize inanın: Bir şeyin yapılabileceğine inandığınızda aklınız onu yapmanın çözüm yollarını bulacaktır. Bir çözüme inanmak o çözümün yolunu açar.”İmkansız”, “işe yaramaz”, “yapamam”, “denemeye değmez” laflarını düşünme ve konuşma sözcüklerinizden çıkarın.

 2. Geleneklerin aklınızı dondurmasına izin vermeyin: Yeni fikirlere açık olun. Denemeci olun. Yeni yaklaşımları deneyin. Yaptığınız her şey ilerleyici olsun.

 3. Kendinize her gün şunu sorun: “Daha iyi nasıl yapabilirim?” Kişisel gelişimin sınırı yoktur. Kendinize “Daha iyi nasıl yapabilirim?” diye sorduğunuzda işe yarar cevaplar belirecektir. Deneyin, göreceksiniz.

 4. Kendinize sorun: “Daha çok nasıl yapabilirim?” Kapasite aklın o anki durumuna bağlıdır. Kendinize bu soruyu sorduğunuzda aklınızı pratik yollar bulmaya itmiş olursunuz.

 5. Sormayı ve dinlemeyi öğrenin: Sorun ve dinleyin; böylece parlak kararlara ulaşmak için gerekli hammaddeyi elde edeceksiniz. Unutmayın: Büyük insanlar dinlemeyi, küçük insanlar konuşmayı tekellerine alırlar.

 6. Zihninizi genişletin: Kıvılcımlara açık olun. Sizde yeni düşünceler üretmede ya da işleri yapmak için yeni çözümler bulmanızda yardımcı olacak kişilerle ilişki kurun. Farklı meslek dalları ve ilgi alanlarında insanlarla bir araya gelin.

Dr.David J.Schwartz ©

Kaynak: “Büyük Düşünmenin Büyüsü”

YATMA ZAMANI

GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...