4 Şubat 2014 Salı

YOKSUL BİR ÇİFTÇİ

İskoçya’ da yoksul mu yoksul bir çiftçi yaşardı. Fleming’ di adı. Günlerden bir gün tarlada çalışırken bir çığlık duydu. Hemen sesin geldiği yere koştu. Bir de baktı ki beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp duruyor. Çocukcağız bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Çiftçi çocuğu bataklıktan çıkardı ve acılı bir ölümden kurtardı.

Ertesi gün Fleming’in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristokrat indi. Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini.

“Oğlumu kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum” dedi.

Yoksul ve onurlu Fleming ; ”Kabul edemem!” diyerek ödülü geri çevirdi. Tam bu sırada kapıdan çiftçinin küçük oğlu göründü.

“Bu senin oğlun mu?” diye sordu aristokrat. Çiftçi gururla "Evet!" dedi. Aristokrat devam etti;

“Gel seninle bir anlaşma yapalım. Oğlunu bana ver iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer karakteri babasına benziyorsa ilerde gurur duyacağın bir kişi olur.”

Bu konuşmalar sonunda Fleming’in oğlu aristokratın desteğinde eğitim gördü. Aradan yıllar geçti. Çiftçi Fleming’in oğlu Londra’daki St. Mary’s Hospital Tıp Fakültesi’nden mezun oldu ve tüm dünyaya adını penisilini bulan Sir Alexander Fleming olarak duyurdu.

Bir süre sonra aristokratın oğlu zatürreeye yakalandı. Onu ne mi kurtardı?  Penisilin!

Aristokratın adı : Lord Randolp Churchill’ di…

Oğlunun adı ise : Sir Winston Churchill.

SİZ HİÇ HAYALLERİNİZDEN SIFIR ALDINIZ MI ?

Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı.

Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası.. Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı.

Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi.

Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı.

Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir "0" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı. "Neden "0" aldım?" diye merakla sordu hocasına, çocuk. "Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal" dedi, hocası.. "Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun.

Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız" ve ekledi:

"Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm."


Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı. "Oğlum" dedi babası "Bu konuda kararını kendin vermelisin. Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!." Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına.. "Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin" dedi. "Ben de hayallerimi.."

O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki 1000 metrekarelik evinde oturuyor. Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde çerçevelenmiş olarak asılı. Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen, geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi. Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine "Bak" dedi, "Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken, hayal hırsızıydım. O yıllarda öğrencilerimden pek çok hayal çaldım. Allah' tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın."

27 Ocak 2014 Pazartesi

BİR ÖYKÜ

Kaba saba, soluk, yıpranmış giysiler içindeki yaşlı çift, Boston treninden inip utangaç bir tavırla rektör'ün bürosundan içeri girer girmez, sekreter masasından fırlayarak önlerini kesti... Öyle ya, bunlar gibi ne idüğü belirsiz taşralıların Harvard gibi üniversitede ne işleri olabilirdi?

Adam, yavaşça rektörü görmek istediklerini söyledi. İşte bu imkansızdı. Rektörün o gün onlara ayıracak saniyesi yoktu.. 


Yaşlı kadın, çekingen bir tavırla; "Bekleriz" diye mırıldandı... Nasıl olsa bir süre sonra sıkılıp gideceklerdi.. Sekreter sesini çıkarmadan masasına döndü.. Saatler geçti, yaşlı çift pes etmedi.. Sonunda sekreter, dayanamayarak yerinden kalktı. "Sadece birkaç dakika görüşseniz, yoksa gidecekleri yok" diyerek rektörü iknaya çalıştı. Anlaşılan çare yoktu..


Genç rektör, isteksiz bir biçimde kapıyı açtı. Sekreterin anlattığı tablo içini bulandırmıştı. Zaten taşralılardan, kaba saba köylülerden nefret ederdi. Onun gibi bir adamın ofisine gelmeye cesaret etmek, olacak şey miydi bu? Suratı asılmış, sinirleri gerilmişti.


Yaşlı kadın hemen söze başladı. Harvard'da okuyan oğullarını bir yıl önce bir kazada kaybetmişlerdi. Oğulları, burada öyle mutlu olmuştu ki, onun anısına okul sınırları içinde bir yere, bir anıt dikmek istiyorlardı.


Rektör, bu dokunaklı öyküden duygulanmak yerine öfkelendi. "Madam" dedi, sert bir sesle, "Biz Harvard'da okuyan ve sonra ölen herkes için bir anıt dikecek olsak, burası mezarlığa döner..."


"Hayır, hayır" diyerek haykırdı yaşlı kadın.. "Anıt değil... Belki, Harvard'a bir bina yaptırabiliriz". Rektör, yıpranmış giysilere nefret dolu bir nazar fırlatarak, "Bina mı?" diyerek tekrarladı, "Siz bir binanın kaça mal olduğunu biliyor musunuz? Sadece son yaptığımız bölüm yedi buçuk milyon dolardan fazlasına çıktı..."
Tartışmayı noktaladığını düşünüyordu. Artık bu ihtiyar bunaklardan kurtulabilirdi.. Yaşlı kadın, sessizce kocasına döndü: "Üniversite inşaatına başlamak için gereken para bu muymuş? Peki, biz niçin kendi üniversitemizi kurmuyoruz, o halde?" 


Rektör'ün yüzü karmakarışıktı.. Yaşlı adam başıyla onayladı. Bay ve bayan Leland Stanford dışarı çıktılar. Doğu California'ya, Palo Alto'ya geldiler. Ve Harvard'ın artık umursamadığı oğulları için onun adını ebediyyen yaşatacak üniversiteyi kurdular.


Amerika'nın en önemli üniversitelerinden birini STANFORD'u.


GEÇ KALMAYIN !

Henüz 18 yaşındaydı ama hayatının sonundaydı. Tedavisi mümkün olmayan ölümcül bir kansere yakalanmıştı. Kahır içinde eve kapatmıştı kendini... Sokağa çıkmıyordu. Annesi, bir de kendisi. O kadardı bütün hayatı...

Bir gün fena halde sıkıldı, dayanamadı, attı kendini sokağa. Bir yığın vitrin önünden geçti, tam bir CD satan dükkânı da geride bırakmıştı ki, bir an durdu, geri döndü, kapıdan içeri, gözüne hayal meyal takılan genç kıza bir daha baktı. Kendi yaşlarında harika bir genç kızdı tezgahtar... Hani, ilk bakışta aşk derler ya, öyle takılıp kalmıştı işte... İçeri girdi. Kız, gülümseyerek koştu ona; "Size nasıl yardım edebilirim?" diye. Nasıl bir gülümsemeydi o... Hemen oracıkta sarılıp öpmek istedi kızı... Kekeledi, geveledi, sonra "Evet!" diyebildi. Rastgele birini işaret ederek; "Evet, şu CD'yi bana sarar mısınız?" dedi. Kız CD'yi aldı, içeri gitti, az sonra paketle geri geldi. Genç kızdan aldı paketi, çıktı dükkandan, evine döndü. Paketi açmadan dolabına attı. Ertesi sabah gene gitti aynı dükkâna... Gene bir CD gösterdi kıza, sardırdı, aldı eve getirdi, attı paketi dolaba gene açmadan... Günler hep alınıp, sardırılan CD'lerle geçti. Kıza açılmaya bir türlü cesaret edemiyordu.

Annesine açıldı sonunda... Annesi; "Git konuş oğlum, ne var bunda?" dedi. Ertesi sabah, bütün cesaretini topladı, erkenden dükkâna gitti. Bir CD seçti. Kız gülerek aldı CD'yi, arkaya gitti paketlemeye. Kız içerdeyken bir kâğıda "Sizinle bir gece çıkabilir miyiz?" diye yazdı, altına telefon numarasını ekledi, notu kasanın yanına koydu gizlice. Sonra, paketini alıp kaçtı gene dükkândan... İki gün sonra evin telefonu çaldı... Anne açtı telefonu. Dükkândaki tezgahtar kızdı arayan. Delikanlıyı istedi, notunu yeni bulmuştu da... Anne ağlıyordu... "Duymadınız mı?" dedi. "Dün kaybettik oğlumu." Cenazeden birkaç gün sonra anne, oğlunun odasına girebildi sonunda. Ortalığa çeki düzen ermeliydi. Dolabı açtı, oraya atılmış bir yığın açılmamış paket gördü. Paketleri aldı, oğlunun yatağına oturdu ve bir tanesini açtı. İçinde bir CD vardı, bir de minik not…


"Merhaba, sizi öyle tatlı buldum ki, daha yakından tanımak istiyorum. Bir akşam birlikte çıkalım mı? Sevgiler... Jacelyn " Anne, bir paketi daha açtı, onda da bir CD ve bir not vardı: "Siz gerçekten çok tatlı birisiniz, hadi beni bu gece davet edin, artık.
Sevgiler...Jacelyn "

ANA YÜREĞİ

Delikanlı küçük bir kasabada annesiyle mutlu bir hayat yaşamaktadır. Üstelik birbirlerinin tek varlıklarıdır. Günlerden bir gün kasabaya çok güzel bir genç kız gelir. Fakat genç kızın yüreği kendisi kadar güzel değildir. Gayet kibirli, kendini beğenmiş ve gözü yükseklerde olan bir kızdır bu.

Bizim delikanlı da genç kızın güzelliğine kapılmış ve kıza sırılsıklam aşık olmuştur. Günlerce peşinden koşmuş ama kız delikanlıya hiç yüz vermemiştir. Bu arada delikanlının annesi olayın farkına varmış varmasına da hangi güç engel olabilirmiş ki, delikanlı aşık olmuştur bir kere. Ana yüreği dayanamaz ve en sonunda delikanlıyı kıza karşı uyarır.

Ne çare, delikanlının gözü kızdan başkasını görmez. Genç ve güzel kız ise delikanlıyı iyice kendisine bağlamış, avucunun içine almıştır. Ana yüreği artık delikanlının böylesine sömürülmesine daya-namaz, son defa oğlunu karşısına alıp konuşmaya çalışır, ama boşa kürek çektiğini anlar. Delikanlı eski delikanlı değildir artık...

Ertesi gün delikanlı, yine genç kızın peşinden koşarken onu ölesiye sevdiğini ve evlenmek istediğini söyler. Kalbi kendisi kadar güzel olmayan kız bu işe bir şart koşar:

– Annenin yüreğini bana getirirsen seninle evlenirim.

Delikanlının gözü aşktan başka hiçbir şey görmediği için, bu isteği düşünmeden kabul eder. Koşarak annesinin yanına gelir ve:

" Senin yüreğin genç kızla birlikte olabilmem için tek yol!" der. Annesi hiç tereddütsüz yüreğini söker ve delikanlıya verir. Delikanlı büyük bir sevinçle genç kıza geri döner fakat yolda ayağı taşa takılıp düşer. İşte o anda ana yüreğinden bir ses gelir:

" CANIN ACIDI MI YAVRUM?!..."

İÇİMİZDEKİ SIR

Bir Kızılderili masalında denir ki; kainatın yaratılışı tamamlanmış, sıra insana gelmişti. Yaratıcı, insanı yaratmadan önce bütün varlıkları yanına çağırdı ve dedi ki:

“İnsanlar hazır oluncaya kadar onlardan bir sırrı saklamak istiyorum. Bu sır onların mutluluğudur. Sizce bu sırrı nereye saklayayım?”

Kartal söz aldı:

“Bana ver Allah’ım onu aya götüreyim.”

Yaratıcı, “Hayır!” dedi. “Bir gün gelir, oraya da giderler ve onu kolayca bulabilirler.”

Yunus balığı, “Onu okyanusların derinliklerine gömeyim” diye teklif etti. Yaratıcı, “Orada da rahatlıkla bulabilirler” dedi.

Aslan ormanın derinliklerini, koyunlar ıssız meraları önerdi; ama Allah, hiçbirisinin önerisini kabul etmedi.
En sonunda köstebeğin önerisi geldi:

“Allah’ım bu sırrı insanların içine koy” dedi.

Bu yüzdendir ki; her kim mutluluğu başka yerlerde ararsa, her zaman mutsuz olmaktadır.

ANNE - BABA OKULU / DERS 1: ANNE-BABALIK EĞİTİMİ EVLİLİK ÖNCESİNE DAYANIR

GİRİŞ 
Merhaba değerli okuyucular ve ebeveynlik hassasiyetini her daim muhafaza eden sevgili ebeveynler. Şu ana kadar çeşitli yazılarıyla ebeveynliğin püf noktalarını, çocuklara yaklaşım yöntemlerini vs… sizlere aktarmaya çalışan Psikolog Yasemin Yalçın Aktosun, artık yeni bir çalışmayla sizlere merhaba diyor. Evet, bu yeni eğitim-öğretim döneminde sadece çocuklarımızın okul süreci başlamadı. Geleceğin umudu çocukların yanında sizlerin de ebeveynlik okulunu Ailem dergisiyle başlatmış bulunuyoruz. Aile okulu başlıyor! …

Niçin böyle bir eğitim?
Bazı ebeveynler aile okulları vb. eğitimlere direnç gösterirler.
Benim çocuğumu en iyi ben tanırım,
Kimse bana; çocuğuma ve eşime nasıl davranacağımı öğretemez.
Biz böyle mi büyüdük?
Bizim ailemizde sorun yok...
gibi bahanelerle eğitime direnç gösteren bireylere şöyle denilmeli:
Evet, belki bizim kuşağımız veya bizden önceki kuşakların bu nevi eğitsel imkânları olamamış olabilir. Fakat günümüzde bu tarz imkânlar madem var; niçin kullanmayalım?.. Ayrıca günümüz şartları ile geçmiş zaman şartları birbirinden çok farklı. Artık gerek teknolojinin ve gerekse çevre şartlarının etkisiyle çocukların ve gençlerin kafası çok fazla karışmakta. Ebeveynin hatalı tepkileri neticesinde eve karşı soğukluk hisseden çocukları ve gençleri bekleyen öylesine tehlikeli ortamlar var ki… Sadece bu nokta bile ebeveyn eğitiminin önemini vurgulamaktadır.

Bunların dışında bizler eğitim alan ebeveynlerin çocukları değiliz, ama psikolojik olarak sorunsuz olduğumuzu kaçımız söyleyebiliyoruz? Veya kaçımızın özgüveni tam olarak yerinde veya kaçımız mesleki olarak istediğimiz yerdeyiz? Ya da birçoğumuzun hayatında keşke dediği noktalar mutlaka vardır vs… Öyleyse daha kendini bilen, özgüvenli, pozitif ve başarılı bir nesil için lütfen üzerinize düşen görevi ihmal etmeyin. Ve aile okuluna gelmeyi sakın ihmal etmeyin… Ve unutmayın ki; eğitime katılmak için sorun yaşıyor olmanız gerekmez. Daha mutlu bir aile için eğitime katılmanızı öneririm. Sorun yaşanmadan sorunlara karşı önlem almak, sorun yaşandıktan sonra çözüm üretmekten çok daha sağlıklıdır.  

Aile okuluna kayıt ve başarılı olmak için gerekenler:
Her iki ebeveynin eğitime katılması eğitimin uygulanabilirliliğini artıracağından her iki ebeveynin okula katılması bekleniyor.
Derse önyargısız gelme, uyguladıklarınızdan sonuç almanızı kolaylaştırır.
Önceki negatif deneyimlerinizi bir kenara bırakın, gerekirse eğitime sıfırdan başladığınızı düşünün.
“Ben zaten bunu denemiştim diyerek” önerileri dikkate almamak yapılacak en büyük yanlışlardandır.
İstikrarlı olmalısınız. Sunulan yöntemler; ancak istikrarlı olunursa çocuğa ve ailenin genel yapısına pozitif yansır.
Samimi ve doğal olmalısınız.
Küçük bir not defteri alıp bazı mevzuları not etmeniz bilgilerin aklınızda kalmasını ve hedeflerinizin oluşmasını sağlar.
Öyleyse buyurun aile okuluna…

DERS 1: ANNE-BABALIK EĞİTİMİ EVLİLİK ÖNCESİNE DAYANIR
Birçok birey, anne-babalığın eğitim gerektirebileceğini, evleninceye, hatta çocukları oluncaya ve hatta çocuklar büyüyüp sorunlar baş gösterinceye kadar düşünmezler. Hele de evlilik olayı gerçekleşinceye kadar taraflar birbirlerini ağırlıklı olarak sadece “salt bireysel özellikleri ile” değerlendirirler. Yeni bir yuvanın kurulacağı düşüncesi genelde ikinci planda değerlendirilir. Taraflar muhataplarını aynı zamanda ileride kendilerine emanet olarak verilecek çocuklarının annesi veya babası olarak değerlendirmezler. Oysaki evliliğin en önemli amaçlarından biri bir neslin yetişmesine katkı sağlamaktır. Bu amacın göz ardı edilip sadece duygusallığın tesiri altında kalınarak verilen kararların çok sağlıklı olmadığı görülmektedir. Mantığın devreye girmediği evlilik kararlarında sadece doğacak çocuklar değil, aynı zamanda eşler de etkilenmektedir. Ki zaten eşler arasında tartışmaların olması evin genel havasına tesir eder ve çocukların psikolojisi kendilerine ebeveynleri tarafından pozitif yaklaşılsa da etkilenir. Bu sebeple daha evliliğe karar vermeden önce aile kavramının irdelenerek düşünülmesi gerekmektedir.

Evlilik kararı verilirken nelere dikkat edilmelidir?
Mantık kesinlikle devre dışı bırakılmamalıdır.
Evlenilmesi düşünülen birey sadece içinde bulunulan zamandaki rolü ile düşünülerek değil değişik rolleri de (anne olma, baba olma, ev hanımı olma vs… gibi) düşünülerek değerlendirilmelidir.
Birey, eş olarak düşündüğü bireyi değişik rolleri ile değerlendirirken önyargılı davranmamalı, kafasındaki soru işaretlerini muhatabı ile paylaşmalıdır.
Herhangi bir bireyin eşini değerlendirmesi kadar kendini de onu bekleyen roller ve sorumlulukları bağlamında değerlendirmesi gerekmektedir. Yani bir yuva kurmanın sorumluluğu, eş olmanın veya ebeveyn olmanın sorumluğu düşünülerek evliliğe adım atılmalıdır.
Yukarıda ifade edilen noktalar bağlamında bireyin ümitsizliğe kapılma ihtimali vardır. Çünkü çevrede görülen negatif örnekler evlenecek olan bireylerde ben bu işi yapamam düşüncesi oluşturabilir. Bu sebeple konuya objektif bir biçimde bakmak ve daha pozitif ve başarılı bir yuva kurmak için bireyler evlilikten kaçmak yerine kendilerini geliştirmeli, birtakım eğitimler almalıdırlar.

Evlilik öncesi ebeveynlik eğitimi nasıl alınabilir?
Her şeyden önce böyle bir eğitim için erken diye düşünülmemelidir. Öncelikle evlilik ve akabinde ebeveyn olmaya dair eğitim alma hedeflenmelidir. Çünkü ideal ebeveyn olabilmenin ilk sırrı ideal eş olmaktır. Pozitif ortamlarda dünyaya gelen çocuklar hem ruhsal ve hem de zihinsel olarak oldukça pozitif olurlar. Bu nedenle evvela evlilik ile ilgili eğitimler alınmalıdır diyebilirim. Eğitim için belli merkezlerdeki düzenli eğitim programlarına veya seminerlere katılınılabileceği gibi konu ile ilgili kitaplar ve makaleler okumak veya evlilik öncesi danışmanlık desteği almak önerilebilir. Bunun dışında itimat ettiğiniz ve model olabildiğine inandığınız ailelerle de bağlantı halinde olmak kuracağınız yuva için oldukça önem arz edecektir.
Böyle bir eğitsel sürece hem kadının ve hem de erkeğin katılması gerekmektedir.

Eğitimle ne kazanacağız?
1- Yeni kurulacak yuva ile birlikte taraflar kendilerini neyin beklediğini bilmiş olacaklarından hazırlıklı oluş sağlanacak ve sorunlar karşısında çözüm gücü oluşacaktır.
2- Evlenmeyi düşünen bireyler birbirlerini sadece duygusal olarak değil, çok yönlü olarak tanıyabilecek ve değerlendirme yapabileceklerdir.
3- Henüz çocukları doğmadan eşler arası diyalogun güçlenmesi sağlanacaktır.
4- Gebelik öncesinde ve gebelik sürecinde nasıl yaklaşımlar sergileneceği öğrenilmiş olacağından ebeveyn adayı çift bilinçli davranabilecektir.
5- İlk ebeveynlik ve evlilik dönemlerinde karşılaşılacak muhtemel bir sorun karşısında çiftler nasıl davranmaları gerektiğini bilecek ve yapılabilecek yanlışlıklar asgariye inmiş olacaktır.

Ailem

YATMA ZAMANI

GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...