Uzmanlar çocuklarla iletişimde velileri, “Çocuk deyip geçmeyin, adam
yerine koyun, evinize bir kanepe, koltuk ya da otomobil alırken bile
çocuğunuzun fikrini alın. “O çocuk bu işlerden anlamaz” yaklaşımı çocuğun
kendine olan güveninde ağır yaralar bırakır” diyerek uyarıyor.
Sevgi özgüveni arttırıyor
Uzmanlar, dayak yerine sevgi ve şefkat gören çocuklarda özgüven duygusunun
gelişeceğini, aksi takdirde ailesinden sürekli azar işiten, kötü yakıştırmalar
gören, hiçbir konuda fikri sorulmayan, konuştuğu zaman da dinlenmeyen
çocukların hırçın ve okul başarısında geri kalmasının kaçınılmaz olacağını
anlattı.
Çocuklarınızı kötü
sıfatlandırmayın
Bazı ailelerin çocukları yaramazlık yaptığı zaman çirkin yakıştırmalarda
bulunduklarına işaret eden uzmanlar, “Çocuklarınıza (deli), (geri
zekalı), (aptal) gibi küçültücü sözler yerine, (büyük adam ol), (Allah seni
büyütsün) gibi olumlu vasıflar yamayın. Halk arasında (birine 40 gün deli
dersen deli olur) sözünde gerçek payı bulunduğunu unutmayın. Çocuğunuzla
kuracağınız güçlü iletişim mutlu, başarılı, özgüvenli bir evlat olarak size
geri dönecektir” diye belirtti.
Büyükler yalan söylememeli
Uzmanlar, anne ve babanın çocuğunu kucağına alıp, sevip okşamasının, günün
nasıl geçtiğini sormasının, o konuşurken maç izlemek ya da başka işlerle
uğraşmak yerine can kulağı ile dinlemesinin çocuk için büyük anlam ifade
ettiğini kaydetti. Çocukların söyleneni değil gördüklerini öğrendiklerini
vurgulayan uzmanlar, “Yalan söyleyen ve bu yalanı çocuğu tarafından bilinen
anne ya da baba inandırıcı olamaz. Bu nedenle yaptığınız her hareketin
çocuklarınız tarafından kopya edildiğini unutmayın” diye konuştu. Uzmanlar,
toplumun temelinin aile olduğunu, aile bireylerinin birbirlerine
bağlılıklarının güçlü olmasının ise daha sağlıklı, başarılı bireyler
yetişmesine olanak sağladığını sözlerine ekledi.
Çocuğunuzun sorumluluk sahibi
olmasını istiyorsanız ne yapmalısınız?
İlköğretime başlayan bir öğrencinin, okuldan eve döndükten sonra, okul
giysilerini çıkartarak ev giysileri giymesi, kendi öz bakımını (el, yüz yıkama,
dış fırçalama gibi) yapabilmesi, bir süre dinlendikten sonra kendi ödevlerini
tek başına tamamlayabilmesi gerekir. Tabii ki bunları yaparken, zaman zaman
anne ve babasından da küçük yardımlar alabilmelidir. Bu sorumlulukların
yapılmaması, sürekli aksaklıkların gözlenmesi ya da anne babanın uyarılarıyla
yapılması, ödevlerin de anne babayla birlikte yapılması durumunda, çocuğun bu
sorumlulukları yerine getirirken zorlandığı ya da bu konuda yardım alması
gerektiği düşünülebilir.
Çalışma programını
çocuğunuzla hazırlayın
Çocuğunuzla yapacağınız programı birlikte belirleyin. Odasında mutlaka bir
saat bulundurun, çalışma süresini birlikte paylaşarak belirleyin. Çalışma
masasını ve kütüphanesini zaman zaman birlikte düzenleyin. Çalışma odasında bir
pano bulundurun. Bu panoda ders programı, sınav tarihleri ya da kendisi için
özel olan bilgilerin yer aldığı bölümlere yer verilebilir. Çocuğunuzun ders
çalışma masasının, dikkatini dağıtacak bir ortamda bulunmamasına özen gösterin.
Çocuğunuzun odasında televizyon bulundurmayın. Ödevlerini yapmak istemiyorsa
zorlamayın, unutmayın ki anneler babalar öğretmen rolünde değildir. Yapması
gereken sorumlulukları yerine getirdiğinde değer verin. Çocuğunuzun düzenli
uyumasını ve yeterli dinlenmesini sağlamak için gerekli ortamı hazırlayın. Anne
ve baba olarak, davranışlarınızla söylediklerinizin paralel olmasına özen
gösterin. Çocuğunuzun sorumluluklarını yerine getirmesi için, anne ve baba
olarak siz de örnek davranışlarda bulunun. Çocuğunuz bu becerileri kazanırken,
zaman zaman sorumluluklarını unutabilir. Eğer sorumluluklarını yerine
getirmekte sürekli aksaklıklar gösteriyorsa, bir uzman desteği gerekebilir.
1 Nisan 2016 Cuma
ÇOCUKLARINIZA SİNİRLENMEDEN DOĞRU SINIR KOYMA
Dokuz yaşındaki bir çocuğun, arkadaşına vurduğu için
okuldan evine gönderildiğini düşünelim. Babası ona uzun uzun nutuk çekiyor ve
sonunda bir tokat atıyor. Çocuk babasının kuralını nasıl algılamıştır? Babası
sözleriyle, “Okulda söz dinlemelisin.” diyor ama şiddet uygulayarak farklı bir
mesaj veriyor: ”Vurmak sorunları çözer.”
Ebeveynlerin bir kural ve beklentiyi öğretebilmek için
kullandıkları sürece sınır koyma denir.
Sınır koyma aynı zamanda çocuğa bakım veren kişinin, çocukla aralarındaki
güvenli ilişkiye zarar vermeden, çocuğun davranışlarını kısıtlamasıdır. Burada
aradaki güvenli ilişkiyi koruma çabası oldukça önemlidir. Çünkü eğer bakım
veren kişi ile çocuk arasında güvenli ve yakın bir ilişki yoksa sınır koyma
davranışının etkili olması da beklenemez.
Bazı ebeveynler bu eğitimi ağır cezalarla verir.
Bazıları da yumuşak yöntemler kullanarak hatırlatma yolunu seçer. Bu iki yöntem
arasında gidip gelen ebeveynler de vardır. Bazıları da net ve açık mesajlar
verirler. Yöntemler farklı olabilir ama mesajımızı vermek için aynı araçları kullanırız; sözlerimiz ve davranışlarımızı. Bu
iki mesajdan biri net değilse iletişimde kopukluk olur. Örneğin; ”Oynamadan
önce odanı temizle.” dediğimizde sözlerimiz davranışlarımızla uyuşmuyorsa ve
çocuk odasını temizlemeden oyuna gidiyor, onun görevini anne yapıyorsa çocuk,
koymak istediğimiz kural ve ondan beklediğimiz şey hakkında belirsiz, karmaşık
bir mesaj almış olur. Sözlerimiz ”Odanı temizle.” derken davranışlarımız,
”Odanı temizlemesen de olur.” demektedir. Asıl kural hangisi? Asıl kural,
”Odanı temizleme zamanı” deyip hemen akabinde davranışımızla ”Ali veya Ayşe,
şimdi odanı böyle temizlemen gerekir.” şeklinde ifade edip bunu göstermemiz
gerekir. Emirli ve olumsuz cümle kullanmak yerine, bir yönerge açık, net,
olumlu ve anlaşılır basit bir şekilde ifade edilmelidir ki çocuk kendini bir
birey ve değerli olduğunu hissedebilsin.
Dokuz yaşındaki bir çocuğun, arkadaşına vurduğu için okuldan evine
gönderildiğini düşünelim. Babası ona uzun uzun nutuk çekiyor ve sonunda bir
tokat atıyor. Çocuk babasının kuralını nasıl algılamıştır? Babası sözleriyle,
“Okulda söz dinlemelisin.” diyor ama şiddet uygulayarak farklı bir mesaj
veriyor: ”Vurmak sorunları çözer.” Sınırlar Neden Önemlidir? Sınırlar,
çocukların hem kendilerini hem de yaşadıkları ortamı kavramalarını sağlar;
onlara keşif ve öğrenme fırsatı sunar. Koyduğunuz sınırlar yol gösteren levhalar
gibidir. Sanıldığı gibi sınırlar, çocukların haklarını kısıtlamak, onlara baskı
uygulamak değildir.
Çocuklar
neden sınırlara ihtiyaç duyarlar?
Sınırlar, çocuklara korundukları, güvende oldukları ve değer verildikleri
duygusu kazandırır. Aile içi kurallara uymalarını, işbirliği yapmalarını,
otoriteye saygı duymalarını sağlar. Sorumluluk kazandırır. Sınırlar, onaylanan
davranışları tanımlayan, çocuğa hatalı davranışlarını düzeltme fırsatı veren
eğitici ve öğretici bir etkiye sahiptir.
Sınırlar, çocukların araştırma yapmasını sağlar. Sınırlar etkili ve uygun
bir şekilde ise çocukların araştırma yapmalarına yardımcı olur. Çocuklar
sınırlarımızı yaklaşık olarak bir yaşlarına doğru keşfetmeye başlarlar ve bu
süreçte en önemli araştırmalarının cevabını ararlar.
“Doğru olan nedir?”
“Hangisi yanlıştır?”
“Yetkili kimdir?”
“Ne kadar ileri gidebilirim?”
“Çok ileri gittiğimde ne olur?”
“Hangisi yanlıştır?”
“Yetkili kimdir?”
“Ne kadar ileri gidebilirim?”
“Çok ileri gittiğimde ne olur?”
Sınırlar onaylanan davranışları tanımlar. Bir kuralın sonucunda ne oluyor
ise o bizim onayladığımız davranıştır. Çocukların ilerlemeleri beklenen yolun
hangisi olduğunu anlamaları için net sınırlara ihtiyaçları vardır.
Sınırlar ilişkileri tanımlar. Çocuklar, yetişkinlerle ilişkilerinde ne
kadar güç sahibi olduklarını ve bu ilişkiyi ne kadar kontrol edebildiklerini,
gün içinde yetişkinlerle etkileşimde bulunurken araştırma yaparak keşfederler.
Bu araştırmaların çoğu evde yapılır. Evde öğrettiğimiz kurallar, dış dünyada
onaylanan davranışlar açısından standartları oluşturacaktır. Çocuklar güç,
kontrol ve otorite konusunda evde gözlemlediklerini hiç kaçırmazlar ve
davranışlarını buna göre ayarlamayı öğrenirler. Çocuklar sınırlar sayesinde
toplum kurallarına uymayı ve anne-baba otoritesini öğrenirler. Örneğin, okula
ilk başladığında karşısına çıkan toplum kurallarına uymayı, olumsuz duygularla
başetme becerisini evde edindiği deneyimlerine göre şekillendirir. Çocuklar
sınırlar sayesinde kendilerini güvende hissederler. Kendisine veya başkasına
zarar verebileceği durumlarda anne-babasının kendisini durduracağını bilmenin
rahatlığını yaşar.
Sınırlar güvenlik sağlar. Düşünün ki üç yaşındasınız,
henüz tabureye basmadan musluğa ulaşamıyorsunuz. Tüm bakımınızı başkaları
sağlıyor, ama ebeveyninize bir şey söyleyince yapıyorlar. Onlar size bir şey
söyleyince küsüp somurtuyorsunuz, onlar da vazgeçiyorlar! Neler hissederdiniz?
Gücün sizde olduğunu mu? Evet. Güvende olduğunuzu mu? Pek sayılmaz. Çocukların
pek çoğu için ebeveynlerinden daha güçlü ve kontrol sahibi olduklarını
hissetmek rahatsızlık verici bir durumdur. Saygılı sınırların belirlenmesi
çocuklara güçlü mesajlar verir: Ben senin annenim, babanım.
Bana güvenebilirsin, sana doğru yolu gösteririm.
Sınır belirleme dinamik bir süreçtir. Çocuklar büyür ve değişir. Değiştikçe
de daha çok özgürlük, ayrıcalık ve sorumluluk yüklenmeye hazır hale gelirler.
Çocuklar, çevrelerini keşfetmeye, becerilerini geliştirmeye, yeni yetenekler
kazanmaya ve bağımsız olmaya fırsat bulmalıdır. Onların işi budur. Bizim işimiz
de bu normal gelişim sürecini engellemeden, onlara destek olacak sınırlar
koymaktır.
Çocuklar
Kurallarınızı Nasıl Öğrenir?
Net mesajlar ve etkin davranışlar, sınırlarımızı öğretmenin en iyi yoludur.
Çocuklar kuralları ve onaylanan davranışları bilerek doğmazlar. Bu da öğretme
ve öğrenme süreciyle, zamanla kazanılır. Bizim işimiz öğretmektir. Görevimiz,
kurallarımızı en açık ve net biçimde anlatmaktır. Çocuklar biz yetişkinlerden
farklı olarak somut yollarla öğrenirler. Biz kurallarımızı iki temel yoldan
öğretiriz, sözlerimiz ve davranışlarımızla. İkisi de bir ders verir ama somut
olan davranışlarımızdır. Sözler değil, davranışlarımızı kuralları belirler.
Sözlerimizle davranışlarımız uymadığında çocuklar, sözlerimizi duymazdan
gelmeyi ve inançlarını deneyimlerine göre ayarlamayı öğrenirler.
Sınır koymayı güçleştiren durumlarda da bütün çocuklar kurallarımızı ve
beklentilerimizi belirlemek için sınırları zorlarlar. Bu normaldir ama tüm
çocuklar aynı denemeleri yapmazlar. Çocuğun mizaç özelliklerinden kaynaklanan
güçlükler araştırma yöntemlerini ve ebeveynlerinin sınırlarını zorlama
derecesini etkiler. Bunun yanı sıra çocukla ebeveyn arasındaki olumsuz ilişki
sınır koymayı güçleştirmektedir. Sınırlarımız, günümüzde birçok ebeveyn,
çocuklarının yanlış davranışlarını durdurmak için yanlış sinyaller
göndermektedir. Dur işaretinin gerçekten durmayı zorunlu kılmadığını,
“hayır”ların aslında “evet” ya da “olabilir” anlamına geldiğini göremezler.
Çoğu durumda sorun, sınırlar konusunda net olmayan iletişimden kaynaklanır.
Aile içi etkisiz iletişimin dinamikleri:
1. Tekrarlama ve hatırlatma
2. Konuşmalar, nasihatler ve nutuk çekmeler
3. Yanlış davranışı görmezden gelme
4. Net olmayan mesajlar
5. Etkili bir model oluşturamama
6. Pazarlık
7. Tartışma ve çekişme
8. Rüşvetler ve özel ödüller
9. Ebeveynler arasındaki tutarsızlık
10. Arkadan takipte etkili olamama
2. Konuşmalar, nasihatler ve nutuk çekmeler
3. Yanlış davranışı görmezden gelme
4. Net olmayan mesajlar
5. Etkili bir model oluşturamama
6. Pazarlık
7. Tartışma ve çekişme
8. Rüşvetler ve özel ödüller
9. Ebeveynler arasındaki tutarsızlık
10. Arkadan takipte etkili olamama
“Etkisiz Sözel Mesaj” Örnekleri:
“Banyo zamanı geldi, tamam mı?”
“Hiç olmazsa bir kez biraz nazik olmayı deneyemez misin?”
“Bana bir iyilik yapıp, bir kez benimle işbirliği yapmaz mısın?”
“Telefonda olduğumu görmüyor musun?”
“Daha yumuşak bir sesle konuşsan, bebeği uyandıracaksın”
“Tavırlarını beğenmiyorum.”
“Artık bu kadar yeter!”
“Banyo zamanı geldi, tamam mı?”
“Hiç olmazsa bir kez biraz nazik olmayı deneyemez misin?”
“Bana bir iyilik yapıp, bir kez benimle işbirliği yapmaz mısın?”
“Telefonda olduğumu görmüyor musun?”
“Daha yumuşak bir sesle konuşsan, bebeği uyandıracaksın”
“Tavırlarını beğenmiyorum.”
“Artık bu kadar yeter!”
“Etkisiz Davranışsal Mesaj” Örnekleri:
Çocukların dağınıklıklarını onların yerine toplamak. Çocuklar kendileri giyinebilecekken onları giydirmek. Vuran bir çocuğa nasıl bir duygu olduğunu anlaması için ona vurmak. Sizin keyfiniz yerindeyken, kabul edilemeyecek bir davranışı görmezden gelmek.
Çocukların dağınıklıklarını onların yerine toplamak. Çocuklar kendileri giyinebilecekken onları giydirmek. Vuran bir çocuğa nasıl bir duygu olduğunu anlaması için ona vurmak. Sizin keyfiniz yerindeyken, kabul edilemeyecek bir davranışı görmezden gelmek.
İster ebeveyn, ister öğretmen olun yetişkin olarak çevresinde değişiklikler
yaparak çocuğunuzun davranışını değiştirebilirsiniz. Çocuğunuzun olumlu
davranışını desteklemek için ortamı hazırlayarak ya da çevre düzenleyerek ona
”uygun” olarak tanımladığınız davranışı sergileme fırsatı vermiş olursunuz.
Çevre düzenlemesi, olumsuz davranışı olumlu bir şekilde değiştirmenin etkili ve
basit bir yoludur. Burada, çocuğunuzun davranışını etkileyen çevreyi fark ederek
çocuğunuzu destekleme söz konusudur.
Çocuğunuzun
Uygun Davranışlar Gösterdiği Zamanlar Yakalayın
Çocuğunuzun sevdiğiniz ya da istediğiniz, uygun bir
davranış yaptığında ve bunu tekrarlamasını istediğinizde çocuğunuzun bunu
bilmesini sağlayın. Bunun için sözel övgüler kullanın. Sözel övgüler kullanmak,
çocuğunuzun uygun bir şekilde davranmaya devam etmesini sağlayan en iyi yoldur.
Bu aslında, uygun davranışın devam etmesi için çocuğunuzun çevresinde neyin
olumlu olduğunun farkına varmasıdır.
”Bugün benimle çok güzel oynadın yada çalıştın.”
”Oyuncağını paylaşman çok hoşuma gitti.”
”Seninle oyun oynamak, seninle kitap okumak gerçekten
çok eğlenceli.”
” Oyuncaklarını, odanı temizlediğin için teşekkürler.”
” Etrafı toplamamda, masayı hazırlamamda bana yardım
ettin.”
” Sessizce okuman, oyuncaklarınla oynaman çok hoş.”
Çevre Düzenlemeye Önem Verin
Çocuğunuz ilgi gösterdiği, sevdiği nesne oyuncak ve etkinliklerle çevresini
(odasını, oyun alanı) düzenlemeniz, uygun olmayan davranışı önlemenin ve
durdurmanın en etkili yollarından biridir. Çocuğun yakın çevresinde, çocuğa
farklı etkinlikler, oyuncaklar ya da araç gereçler sağlayarak çevreyi
zenginleştirebilirsiniz.
Çevredeki Uyaranları Azaltın
Bazen çocuk, çok kalabalık olmayan bir çevreye ihtiyaç duyar. Evde bunun en
iyi örneği yatma zamanıdır. Bazen çocuğunuz uyumak üzereyken, çocuğun
çevresinde aşırı uyaranlar ya da çocuğun rahatsız edici şeyler olabilir. Bu
strese neden olabilir ve stres kendini olumsuz davranış olarak gösterebilir.
Örneğin, gürültü gibi rahatsız edici etkenleri azaltarak çocuğunuzun daha uygun
davranmasına yardımıcı olabilirsiniz. Ayrıca, çocuğunuza evde oyun alanları
düzenlemek çocuğunuzun olumlu bir şekilde davranmasına yardımcı olur.
Çevreyi Sadeleştirin
Çocuklar hareket alanlarını sınırlandıran bir çevrede uygun olmayan
davranışlarda bulunabilir. Uygun olmayan davranışlar (fırlatmak, kaçmak,
ağlamak, veya bir dizi rahatsız edici davranış) çocukların bazen yardım bazen
de sakinleşmek istedikleri anlamına gelebilir. Bu nedenle çocuğunuzun sizin
yardımınız olmadan rahat hareket edebileceği ve etkinliklerde bulunabileceği
şekilde çevreyi sadeleştirerek düzenlemeniz uygun olmayan davranışları
önlemenize yardımcı olabilir.
Oyun Alanlarını Belirleyin ve Sınırlandırın
Bazen evinizde çocuğunuzun özgürce oynayabileceği bir bölge ya da alan
düzenlemek size yardımcı olur. Bu yer, çocuğunuzun gürültü yapabileceği,
oyuncakları ile rahat oynayabileceği bir yer olabilir. Böyle özel bir oyun
alanı sağlayarak, çocuğunuza özgürce davranabileceği bir yer oluşturmuş ve bazı
etkinlik ya da hareketleri evin başka bölümlerinde yapmaması gerektiğini de
göstermiş olursunuz.
Güvenli Bir Çevre Oluşturun
İlaçları, kesici aletleri, temizlik malzemeleri gibi çocuğun güvenliğini
tehdit edebilecek zararlı maddeler ya da tehlikeli, yetişkin gözetimi
gerektiren araç gereçler çocuğun ulaşamayacağı yerlere kaldırma, çocuk için
güzenli ve sağlıklı bir ortam düzenlemek demektir.
Bir Etkinliği Diğer Bir Etkinlikle Değiştirin
Eğer çocuğunuz evde istemediğiniz bir davranışı yapmak üzereyken
görürseniz, ona oynayabileceği, sevdiği, ilgi gösterdiği başka şeyler verin ya
da etkinlikler sunun. Eğer çocuğunuza eğlenceli bir alternatif sunmadan, yapmak
üzere olduğu olumsuz davranışı engellerseniz, ağlama ve kızgınlık tepkileri
(öfke nöbeti) ile karşılaşabilirsiniz. Sakin bir şekilde seveceği ya da
ilgileneceğini bildiğiniz bir alternatif sunarsanız, çocuk genellikle bunu
kabul edecektir. Bir diğer yardımcı strateji ise, çocuğunuza iki farklı seçenek
sunmaktır. Bu durumda çocuğun dikkati dağılır ve siz ona istediği, hoşuna
gideceği seçenekler sunarak, istediğine sahip olmasını sağlayabilirsiniz.
Çevresindeki Değişikler İçin Çocuğunuzu Hazırlayın
Olası değişikliklere önceden çocuğunuzu hazırlayarak pek çok uygun olmayan
davranışa engel olabilirsiniz. Örneğin, evde çocuğunuzu uykuya hazırlarken 5
dakika sonra ”uyku zamanı”; okula gitme zamanından birkaç dakika önce ”birazdan
okula gitme zamanı” yemek yedirmeden önce ” yemek zamanı” diyebilirsiniz. Eğer
olaylar gerçekleşmeden önce çocuğunuzun olacakları bilmesini sağlarsanız,
çocuğunuz değişikliklere daha kolay uyum sağlayacaktır.
Böylelikle, çocuğunuza hoşlandığı ve yoğunlaştığı bir etkinlikten ayrılma
zamanının geldiğini önceden söylediğinizde, onun önündeki zaman içerisinde
gerçekleşecek değişikliklerin farkına varmasına ve iş birliği yapmasına
yardımcı olursunuz.
Kaynak:
1.
Robert J. Mackenzie, Çocuğunuza Sınır
Koyma, Yakamoz Yayınları
2.
Ali Çankırılı, Çocuklara Söz Geçirme
Sanatı, Zafer Yayınları
3.
Yrd. Doç. Dr. İbrahim H. Diken, Erken
Çocukluk Döneminde Davranış Problemleri İle Başetme, Maya Akademi
Alıntı: https://indigodergisi.com
28 Mart 2016 Pazartesi
YENİ KARDEŞE HAZIRLIK
Kıskançlık duygusu, sevilen bir canlı ya da nesnenin
paylaşılmasını engelleme ve kısıtlamadır. Kıskançlık, hemen hemen her yaş
grubunda hissedilebilir. Fakat bu durum çocuk yaşlarda daha da yoğun yaşanır.
İnsanı oldukça mutsuz eden bu duygu, çocuklarda önüne geçilemez bir duygu
karmaşası yaratabilir.
İkinci kardeşin dünyaya gelmesiyle çocuk, sahip olduğu
her şeyi kaybedeceği ve artık sevilmeyeceği hissine kapılabilir. Kardeş
kıskançlığı, kendine acıma, üzüntü, küçük düşme korkusu, can sıkıntısı, öfke,
nefret ve intikam alma düşüncelerinin yanı sıra sevgi, koruma ve yakınlık
hissetme isteği gibi karışık duyguların bir bileşiminden oluşmaktadır.
Eyvah bir kardeşim olacak!
Çocuklarda kardeş kıskançlığı, annenin ikinci çocuğa hamile olması ile birlikte başlar. Ortalama 3 ile 8 yaş arasında daha yoğun yaşanır. Çünkü bu dönemde, çocuklar mantık kavramıyla değil, daha çok duygu yönlendirmeleriyle yaşamı analiz ederler. Ufak bir çocuk için yeni bir kardeş, çocuğun artık anne ve babası tarafından daha az sevileceğine, bütün ilginin yok olacağına, oyuncaklarının bir başkası tarafından alınacağına işarettir. Çocukların kardeş kıskançlığını yoğun şekilde yaşaması çocukta davranış bozukluklarına, iştah kaybına ve psikolojik birçok rahatsızlığa yol açabilir. Bu durum zamanla bir psikiyatri yardımı gerektirebilir.
Çocuklarda kardeş kıskançlığı, annenin ikinci çocuğa hamile olması ile birlikte başlar. Ortalama 3 ile 8 yaş arasında daha yoğun yaşanır. Çünkü bu dönemde, çocuklar mantık kavramıyla değil, daha çok duygu yönlendirmeleriyle yaşamı analiz ederler. Ufak bir çocuk için yeni bir kardeş, çocuğun artık anne ve babası tarafından daha az sevileceğine, bütün ilginin yok olacağına, oyuncaklarının bir başkası tarafından alınacağına işarettir. Çocukların kardeş kıskançlığını yoğun şekilde yaşaması çocukta davranış bozukluklarına, iştah kaybına ve psikolojik birçok rahatsızlığa yol açabilir. Bu durum zamanla bir psikiyatri yardımı gerektirebilir.
Kardeş kıskançlığının belirtileri
Bazı çocuklar kardeşlerini kıskandığını açıkça belli ederler. Bebeği sevmediğini, onu istemediğini ve evden gitmesini istediğini söylerler. Bazen bebeğe zarar vermeye veya anne bebekle ilgilendiğinde aşırı tepkiler göstererek buna engel olmaya çalışabilirler. Bazı çocuklarsa, kardeşe aşırı ilgi ve sevgi gösterip, anne ve babasının kaybettiği ilgisini geri kazanmaya çalışır. Hatta bebeğin ebeveyni gibi davranarak, anne-babayı bebeğe dikkat etmesi konusunda uyarabilirler. Kardeşe aşırı ilgi gösteren çocuklar yaşadıkları doğal kıskançlığı bastırmaktadırlar. Bazı çocuklar da ebeveynlerinin olumsuz tepkisini çekmekten korktukları için kardeşlerine aşırı ilgili davranabilirler.
Bazı çocuklar kardeşlerini kıskandığını açıkça belli ederler. Bebeği sevmediğini, onu istemediğini ve evden gitmesini istediğini söylerler. Bazen bebeğe zarar vermeye veya anne bebekle ilgilendiğinde aşırı tepkiler göstererek buna engel olmaya çalışabilirler. Bazı çocuklarsa, kardeşe aşırı ilgi ve sevgi gösterip, anne ve babasının kaybettiği ilgisini geri kazanmaya çalışır. Hatta bebeğin ebeveyni gibi davranarak, anne-babayı bebeğe dikkat etmesi konusunda uyarabilirler. Kardeşe aşırı ilgi gösteren çocuklar yaşadıkları doğal kıskançlığı bastırmaktadırlar. Bazı çocuklar da ebeveynlerinin olumsuz tepkisini çekmekten korktukları için kardeşlerine aşırı ilgili davranabilirler.
Kardeşini kıskanan çocuklar üzüntü, öfke, intikam alma
ile sevgi, koruma duyguları arasında çatışma yaşarlar. En sık görülen sorunlar,
daha önce kazanılmış davranışlarda gerileme, alt ıslatma, parmak emme gibi
durumlardır. Bebeksi davranışlarının altında, anne ve babanın kaybettiği
ilgisini, rakibinin yöntemiyle geri kazanma çabası yatmaktadır.
Huzursuz, öfkeli ve saldırgan davranışlar, evden
ayrılma ve okula gitmek istememe sorunları bu dönemde sıklıkla yaşanır. Çocuk
yaşadığı durumla başa çıkmakta zorluk çektiğinde stres belirtileri artar ve bu
duyguyu baş ağrısı, mide bulantısı gibi belirtiler aracılığıyla bedeniyle ifade
edebilir. Anne ile bebeği yalnız bırakmak istemediğinden okula gitmek veya
evden başka bir yere ayrılmak istemez. Stresli bir dönem olduğu için kavgacı
davranışlar sergileyebilir. Örneğin oyuncaklarına şiddet uygulayabilir. Bazı
çocuklarda daha yoğun yaşandığı için kardeşine saldırgan davranışlarda
bulunabilir.
Anne ve babalar nasıl davranmalı?
Ebeveynlerin bilmeleri gereken en önemli şey, kardeş kıskançlığının evrensel ve doğal bir duygu olduğudur. Çocuğu bu duygusundan ötürü suçlamak, yargılamak, cezalandırmak son derece yanlıştır. Çocuğun kardeşini, büyük ve değişmez bir mutluluk içinde kabul etmesini beklemek doğru değildir.
Ebeveynlerin bilmeleri gereken en önemli şey, kardeş kıskançlığının evrensel ve doğal bir duygu olduğudur. Çocuğu bu duygusundan ötürü suçlamak, yargılamak, cezalandırmak son derece yanlıştır. Çocuğun kardeşini, büyük ve değişmez bir mutluluk içinde kabul etmesini beklemek doğru değildir.
·
Öncelikle aile doğumdan önce kardeşi
olacağını çocukla paylaşmalı ve yeni düzen için bazı değişikliklerde
bulunmalıdır.
·
Gelecek olan kardeşle beraber evdeki
düzen farklılaşsa da, ebeveynlerinin ona karşı olan duygularının hiçbir zaman
değişmeyeceği anlatılmalıdır.
·
Bebek için seçilen isimde ve eşyalarda
çocuğun fikri alınarak aile bütünlüğü vurgulanmalıdır.
·
Çocuğun alışık olduğu ev düzeni mümkün
olduğunca korunmalıdır.
·
Anne hamilelik, doğum ve sonrada bebeğin
bakımıyla daha fazla meşgul olacağından ailede başka bir kişi mesela baba,
doğumdan önce çocuğun yaşamsal rutinlerini üstlenmelidir. (Parka gitme, yemek
saati gibi)
·
Çocuk bebeğe zarar veriyorsa, aşırı
tepki göstermeden, çocuğa net ama sert olmayan bir uyarıda bulunulmalıdır.
Yeterince net sınır koyamayan veya büyük çocuğuna karşı suçluluk hisseden
ebeveynler, bebeğin zarar görmesine sebebiyet verebilirler. Çocuğa bebeğin daha
çok küçük olduğu ve henüz kendi gereksinimlerini karşılayamadığı
anlatılmalıdır.
·
Kardeşi doğduktan sonra çocuğa “artık
sen ablasın, abisin” gibi cümleler kurulmamalı onunda bir çocuk olduğu
unutulmamalıdır.
·
Kardeşler arasında kıskançlık
hissedildiğinde onları birbirinden uzaklaştıracak değil, yakınlaştıracak
ortamlar yaratılması ve fiziksel şiddet olmadığı sürece kardeşlerin arasına
anne ve babanın girmemesi daha uygun olacaktır.
·
Anne ve baba yeni kardeşe övgü dolu
cümleler kurmamalı ayrıca çocuklar arasında ayrımcı cümleler kullanmamalıdır.
Örneğin "O daha zeki, sen geç anlıyorsun, senin derslerin kötü, sen zaten
hep böylesin" gibi cümleler çocukları bir birinden uzaklaştırır ve kardeş
kıskançlığı hayatları boyunca devam edebilir.
·
Çocuğun durumu düşünüldüğünden daha
kötüyse, mutlaka bir çocuk psikoloğu ile görüşülmelidir. Unutmayın ki, çocuklar
ne kadar birbirlerine kızsalar da, onlar kardeştir ve aslında birbirlerini çok
severler.
Nöroloji Uzm. Dr. Mehmet YAVUZ
Kaynak: Banvit Çocuğum ve Ben dergisi
Mayıs 2011
KARDEŞ KISKANÇLIĞINA SON VEREN ÖNERİLER LİSTESİ
Siz ikinci çocuk için hazırsınız. Peki evin
minik üyesi yeni bir bebeğe hazır mı? Kardeş kıskançlığını engellemek için size
büyük görevler düşüyor. Önleminizi önceden alırsanız ailenin yeni üyesini huzur
içinde karşılayabilirsiniz...
Yeni bebeğin doğacağının öğrenildiği andan itibaren çocukları kardeş olgusuna hazırlamak, kardeş kıskançlığını önlemenin en önemli adımı oluyor. Öncelikle, çocuğa kardeşinin doğacağı söylenmeli, bunun nasıl bir süreç olacağı anlatılmalı. Aile Terapisi Uzmanı Klinik Psikolog Nevin Işık, kardeş kıskançlığını önlemek için yapılması gerekenleri sıraladı.
1) İşe bütün süreci çocuğunuza anlatmakla başlayın. Bu süreç, çocuk 1-2 yaşlarında ise elinin anne karnına konması ve bebeğin orada büyüdüğünün, annenin karnının da zamanla büyüyeceğinin anlatılması ile başlatılmalı. Hatta bu süreçte çocuğun yaşına uygun olarak bebeğin anne karnında gelişim fotoğrafları da gösterilerek 9 aylık süreçlerinin nasıl olacağı anlatılabilir. Annenin eski hamilelik fotoğraflarını çocuğa göstermesi, onun da aynı süreçten geçtiğini anlamasına yardımcı olacaktır.
2) Hamilelik döneminde bebeğin isminin ve mobilyalarının seçilmesi, eşyalarının yerleştirilmesi, alışverişlerinin yapılması gibi süreçlere çocuğunuzu da dahil edin. Bir aile olunduğunun ve birliktelik mesajının çocuğa verilmesi bu süreçte büyük önem taşıyor. Çocuk etkilenmesin diye bebekle ilgili durumlardan çocuğun dışlanması, ayrımcılık hissine neden olabilir. Bir anda evde bebeğin odasını ve eşyalarını gören çocuk şaşıracak; bebeğin de evde bir yeri olduğunu ani bir şaşkınlıkla fark edecektir. Sürece dahil olan çocuk ise bebeğin evdeki konumunu ani bir şekilde fark etmeyecek, bir sonraki aşamaya sürekli hazırlandığı için hiçbir şey ona kötü birer sürpriz olmayacaktır. Özellikle çocuk ve yenidoğan aynı odayı paylaşacaksa, sürece dahil olmayan çocuk bir anda odasına, oyuncaklarına ortak olan bir canlının varlığından rahatsız olabilir.
3) Doğuma yaklaştıkça, doğumun nasıl olacağını soran çocuğa doğum basitçe anlatılmalı. Ayrıntıları ile anlatılan bir doğumda çocuk anneyi kaybetme ve bebeğin anneye zarar verebileceği kaygısını yaşayabilir. Doğumun bir kutlama şeklinde olacağı, bunun sevinçli bir olay olduğu, doğum şekerlerinin hazırlandığı ve misafirlerin olacağı çocuğa anlatılmalı. “3 kişi arasındaki sevginin artık 4 kişi arasında olacağı yani bu sevginin daha da büyüyeceği” çocuğa söylenmeli.
4) Ne kadar başarılı bir hazırlık dönemi geçirilmiş olursa olsun, “Kardeş istiyorum” diyerek anne-babasını bıktıran bir çocuk bile doğumdan sonra kıskançlık belirtileri gösterebiliyor. Yeni bireyin eve gelmesi ile evdeki bütün dengeler değişim gösterir, anne sürekli bebekle ilgilenmek zorunda kalır ve gelen misafirlerin hepsi de bebekle ilgilenirler. Bu durumda çocuğun kardeşine olan kıskançlık ve kızgınlık duygusu aslında çocuğun anne-baba ve çevresine olan kızgınlığı oluyor. Çocuk kendisinin de var olduğunu ispatlamaya çalışıp, anne babasının ilgisini çekmek için farklı davranış biçimleri sergilemeye başlayabilir. Anne-babanın “Seni kardeşinden daha çok seviyoruz” sözleri işe yaramaz, çünkü çocuk daha çok sevilmek değil sadece sevilmek ister. Bu sözler arada bir rekabet olduğunu çocuğa kanıtlar nitelikte olacaktır. Bebekle ilgilenmek zorunda olan annenin bu sözlerinin de kıymeti olmaz. Çocuğun sadece değerinden bir şey kaybetmediğini anlamaya ihtiyacı vardır.
5) Küçük ve bakıma muhtaç olduğu için kardeşinin aşırı ilgi gördüğünü gören çocukta ‘geriye dönme’ denilen biberonla süt içmek isteme, tuvaletini kaçırma, parmak emme gibi bazı davranışlarının geri dönmesi ile karşılaşılabilir. Bu durumda, çocuğun artık büyüdüğü, bunlara ihtiyacının olmadığı anlatılmalı, çok ısrar ederse biberon bir kereliğine verilmeli. Ancak çoğu durumda çocuklar biberonla içmekten rahatsız olabiliyor. Ayrıca bunun geçici bir durum olduğu unutulmamalı.
6) 5 yaşına kadar çocuklar karşısındakine zarar verdiklerini fark edemezler. Çocuk kardeşine zarar verici davranışlarda bulunursa bu durum gerçekten zarar verme değil, kızgınlık içeren bir inceleme davranışı olarak algılanmalı. Aile çocuğun kardeşine ne kadar zarar verici bir davranışta bulunduğunu, sonucunda neler olabileceğini çocuğa anlatmalı; zarar vermemesi gerektiğini kesin bir dille belirtmeli ve bu konuda taviz vermemeli. Ancak çocuk kardeşine zarar vermiyor dahi olsa, ikisini yalnız bırakmamak gerekiyor.
Formsante Dergisi Mayıs 2011 Sayısı - Bebek Eki
Yeni bebeğin doğacağının öğrenildiği andan itibaren çocukları kardeş olgusuna hazırlamak, kardeş kıskançlığını önlemenin en önemli adımı oluyor. Öncelikle, çocuğa kardeşinin doğacağı söylenmeli, bunun nasıl bir süreç olacağı anlatılmalı. Aile Terapisi Uzmanı Klinik Psikolog Nevin Işık, kardeş kıskançlığını önlemek için yapılması gerekenleri sıraladı.
1) İşe bütün süreci çocuğunuza anlatmakla başlayın. Bu süreç, çocuk 1-2 yaşlarında ise elinin anne karnına konması ve bebeğin orada büyüdüğünün, annenin karnının da zamanla büyüyeceğinin anlatılması ile başlatılmalı. Hatta bu süreçte çocuğun yaşına uygun olarak bebeğin anne karnında gelişim fotoğrafları da gösterilerek 9 aylık süreçlerinin nasıl olacağı anlatılabilir. Annenin eski hamilelik fotoğraflarını çocuğa göstermesi, onun da aynı süreçten geçtiğini anlamasına yardımcı olacaktır.
2) Hamilelik döneminde bebeğin isminin ve mobilyalarının seçilmesi, eşyalarının yerleştirilmesi, alışverişlerinin yapılması gibi süreçlere çocuğunuzu da dahil edin. Bir aile olunduğunun ve birliktelik mesajının çocuğa verilmesi bu süreçte büyük önem taşıyor. Çocuk etkilenmesin diye bebekle ilgili durumlardan çocuğun dışlanması, ayrımcılık hissine neden olabilir. Bir anda evde bebeğin odasını ve eşyalarını gören çocuk şaşıracak; bebeğin de evde bir yeri olduğunu ani bir şaşkınlıkla fark edecektir. Sürece dahil olan çocuk ise bebeğin evdeki konumunu ani bir şekilde fark etmeyecek, bir sonraki aşamaya sürekli hazırlandığı için hiçbir şey ona kötü birer sürpriz olmayacaktır. Özellikle çocuk ve yenidoğan aynı odayı paylaşacaksa, sürece dahil olmayan çocuk bir anda odasına, oyuncaklarına ortak olan bir canlının varlığından rahatsız olabilir.
3) Doğuma yaklaştıkça, doğumun nasıl olacağını soran çocuğa doğum basitçe anlatılmalı. Ayrıntıları ile anlatılan bir doğumda çocuk anneyi kaybetme ve bebeğin anneye zarar verebileceği kaygısını yaşayabilir. Doğumun bir kutlama şeklinde olacağı, bunun sevinçli bir olay olduğu, doğum şekerlerinin hazırlandığı ve misafirlerin olacağı çocuğa anlatılmalı. “3 kişi arasındaki sevginin artık 4 kişi arasında olacağı yani bu sevginin daha da büyüyeceği” çocuğa söylenmeli.
4) Ne kadar başarılı bir hazırlık dönemi geçirilmiş olursa olsun, “Kardeş istiyorum” diyerek anne-babasını bıktıran bir çocuk bile doğumdan sonra kıskançlık belirtileri gösterebiliyor. Yeni bireyin eve gelmesi ile evdeki bütün dengeler değişim gösterir, anne sürekli bebekle ilgilenmek zorunda kalır ve gelen misafirlerin hepsi de bebekle ilgilenirler. Bu durumda çocuğun kardeşine olan kıskançlık ve kızgınlık duygusu aslında çocuğun anne-baba ve çevresine olan kızgınlığı oluyor. Çocuk kendisinin de var olduğunu ispatlamaya çalışıp, anne babasının ilgisini çekmek için farklı davranış biçimleri sergilemeye başlayabilir. Anne-babanın “Seni kardeşinden daha çok seviyoruz” sözleri işe yaramaz, çünkü çocuk daha çok sevilmek değil sadece sevilmek ister. Bu sözler arada bir rekabet olduğunu çocuğa kanıtlar nitelikte olacaktır. Bebekle ilgilenmek zorunda olan annenin bu sözlerinin de kıymeti olmaz. Çocuğun sadece değerinden bir şey kaybetmediğini anlamaya ihtiyacı vardır.
5) Küçük ve bakıma muhtaç olduğu için kardeşinin aşırı ilgi gördüğünü gören çocukta ‘geriye dönme’ denilen biberonla süt içmek isteme, tuvaletini kaçırma, parmak emme gibi bazı davranışlarının geri dönmesi ile karşılaşılabilir. Bu durumda, çocuğun artık büyüdüğü, bunlara ihtiyacının olmadığı anlatılmalı, çok ısrar ederse biberon bir kereliğine verilmeli. Ancak çoğu durumda çocuklar biberonla içmekten rahatsız olabiliyor. Ayrıca bunun geçici bir durum olduğu unutulmamalı.
6) 5 yaşına kadar çocuklar karşısındakine zarar verdiklerini fark edemezler. Çocuk kardeşine zarar verici davranışlarda bulunursa bu durum gerçekten zarar verme değil, kızgınlık içeren bir inceleme davranışı olarak algılanmalı. Aile çocuğun kardeşine ne kadar zarar verici bir davranışta bulunduğunu, sonucunda neler olabileceğini çocuğa anlatmalı; zarar vermemesi gerektiğini kesin bir dille belirtmeli ve bu konuda taviz vermemeli. Ancak çocuk kardeşine zarar vermiyor dahi olsa, ikisini yalnız bırakmamak gerekiyor.
Formsante Dergisi Mayıs 2011 Sayısı - Bebek Eki
KARDEŞ KISKANÇLIĞINA ÇÖZÜM İÇİN YAPILABİLECEKLER
Kardeş kıskançlığı esasen bir iletişim çatışması
olduğu için, en önemli nedenleri aile bireyleri arasındaki ilişkilerin
sağlıksız veya tutarsız olmasında aranmalıdır; özellikle de anne babaların
tutarsız tutumlarında:
- Anne babaların sık yaptıkları hatalardan bir tanesi kardeşler arasındaki ilişkilerde onlara rol vermektir. Büyük kardeşin "sen büyüksün" ifadesi ile küçüğe karşı sınırlanması, küçük olanın kollanması anlamına gelebilir. Aynı şekilde; küçük kardeşin de "sen küçüksün" ifadesi ile büyüğe karşı sınırlanması, büyük olanın kollanması anlamına gelebilir. Büyük kardeşi küçüğe sahip çıkmaya zorlamak, kardeşlerden birine, diğerini kışkırtabilecek ayrıcalıklar sunmak gibi hatalı tutumlar kardeşler arasında hınç duygusuna yol açabilir.
- Rekabetin olduğu ortamlarda, rekabeti körükleyen koşullar da akla gelmelidir. Anne babalar veya çocukların yakın çevresindeki başka bireyler, kardeşlerin birisine ait olumlu özellikleri; bilmeyerek veya bazen de olumsuz kardeşi terbiye etmek adına bilinçli olarak daha çok vurgularlar. Bu durumda bir kardeşin okul başarısı, sevimliliği, konuşkanlığı gibi özellikleri ön planda vurgulanırken, diğerinin zayıflıkları öne çıkar. Olumlu özellikleri öne çıkan kardeş, diğerinin öfkesini üzerine çeker.
- Anne babalar, bazen kendilerini kardeşlerin hepsine eşit davranmak zorunda hissederler. Aynı eşyalar veya oyuncaklar aynı anda bütün kardeşlere alınır veya birisi için alışveriş yapılırken diğeri de unutulmaz. Hatta aynı oda ve eşyalar paylaşılır. Kardeşler arasında kıskançlık olmasın diye takınılan bu tutum, tam tersine rekabeti daha da körükleyebilir. Bir an gelir; anne baba herhangi bir durumda eşit davranamayabilirler (gerekmeyebilir) ve eşitliğe alışmış kardeşlerin "aşık atmalarına" tanık olabilirler. Anne babalar bilmeliler ki, yaşları yakın, hatta ikiz bile olsalar; her bir çocuğun duygusal özellikleri, kişilik özellikleri, davranış örüntüleri farklıdır.
- Anne babalar, kardeşler arasındaki gündelik, olağan tartışmalara dayanamazlar ve çocukları arasında uzlaştırıcı role soyunurlar. Haklı haksızı ayırmaya çalışabilirler, kendi sıkıntıları nedeniyle çocuklarının tartışmalarına aşırı tepki verebilirler. Böylece; kendi haline bırakılsa kolayca sonlanabilecek bir kardeş tartışması, anne babanın hakemlik yapmaya çalışması yüzünden, kardeşlerden birinin haksız duruma düşmesine ve diğerine öfke duymasına yol açabilir.
- Kardeşlerden birisinin; hastalık tedavisi, sınav hazırlığı vs gibi herhangi bir nedenle ev içinde ayrıcalıklı konuma gelmesi, diğer kardeşte yalnız kalma ve ihmal edilme duygusu uyandırabilir, bu da kardeşler arasındaki ilişkiyi bozabilir
- Çocuğun, annesi ile duygusal bağının çok güçlü olduğu ilk yaşlarda yeni kardeş doğumu; küçük çocukta, annesinden mahrum kalma duygusu uyandıracaktır. Böyle bir durumda, eve gelen bebeğe zarar verici davranışlar sergileyebilir. Anneye daha çok sarılma, yemeğini anneye yedirme, üzerini annesine giydirme gibi bebeksi davranışlar gözlenebilir.
- Annesine aşırı bağımlı büyüyen, zihinsel, bedensel ve duygusal zayıflıkları olan çocuklar kardeşleri ile rekabete girmeye daha yatkındırlar.
Elbette ki hiçbir anne baba çocuklarının birbirlerine zarar verici kavgalara girmelerinden hoşlanmaz ancak ne yapmaları gerektiğini de kestiremezler. Kardeşlerin hemen her gün yaka paça olduğu durumlarda ise işleri daha da zordur.
..................................................................................................................................
Çocuklar arasında rekabet duygusu gelişmeden önce bazı temel önlemler alınabilir:
- Bütün çocuklar, özellikle de tek çocuk olarak büyümüşlerse, annelerinin yeni bir bebek getirmesinden hoşnut olmazlar. Bebeği hemen benimsemelerini beklemek gerçekçi olmaz. Bunu biraz zamana yaymak; küçük bebek ile arasında duygusal bir bağ kurmasına öncülük etmek, hatta bebeğin uyku, yemek gibi bazı günlük rutinlerine (uygunsa) onu da katmak yararlıdır. Bebeğin bakımı anneye bahane olmamalı, büyük kardeşin bakımı ve sevgi gereksinimi ihmal edilmemelidir.
- Her çocuk ayrı bir kişiliktir. Yetenekleri, duyguları, mizaç özellikleri birbirlerinden farklıdır. Bir kardeşteki olumlu özelliklerin diğerlerinde de olması gerekmez. Olumlu veya olumsuz özelliklerini karşılaştırarak kardeşler arasında kıyaslama yapmak aralarında rekabeti körükler
- Kardeşlere her zaman ve her durumda eşit davranma kaygısı hem anne babayı çocukların karşısında tutuklaştırır, hem de çocukların, kendi aralarındaki farklılıkları kabullenmelerini güçleştirir.
- Annenin, çocuk bakımında yetersiz kaldığı durumlarda dışardan bakım yardımı alınmalıdır. Bu, babanın yardımı, bir akrabanın veya paralı bakıcıların yardımı vb şekillerde olabilir.
Birden fazla çocuğu olan ve kardeş kıskançlığının yoğun yaşandığı evlerde anne babalara düşen ise:
- Her bir kardeşe ayrı ve kaliteli geçirilen zamanlar ayırabilmek
- Kardeşlerin, aralarında çıkan anlaşmazlıkları kendi içlerinde (aile büyüklerini katmadan) çözmeyi öğrenmeler gerekir. Aile büyüklerinin karışmaları doğru olmaz.
- Aile büyükleri karıştığı sürece, her kavgada hakem rolüne soyunurlar, bu da tartışmayı daha da alevlendirmekten başka işe yaramaz.
- En doğrusu, dışardan müdahale etmeden; (sadece çocukları görme alanında tutarak), anlaşmazlığa bir çözüm getirmelerini söyleyip baş başa bırakmak
- Müdahale gereken durumlarda, kimin haklı olduğu üzerinde değil, birlikte bulacakları çözüm üzerinde durulmalıdır
Bazı durumlarda, kardeşler arasındaki kıskançlık duygusu yaşam kalitelerini bozmaya başlar, çünkü aile içinde çözülemez ve profesyonel yardım gerekebilir. Anne babalar, aşağıda özetlenen durumlarda bir çocuk psikiyatrdan tıbbi yardım almalıdırlar:
- Kardeşler arasındaki kıskançlığın, kardeşlerden ruhsal yönden örselenmelerine, fiziksel açıdan zarar görmelerine yol açarsa
- Ailede çok çocuklu olup da, anneye çocuk bakımında destek olan yok ise
- Kardeşler arasındaki kıskançlık; çocuklardan en az birinin anneye aşırı bağımlı olması nedeniyle ortaya çıkıyorsa
- Aile içinde kardeşlerden birini ayrıcalıklı duruma yükselten önemli bir hastalık tedavisi, anne baba çatışması, boşanma süreci vb gibi bütün aileyi ilgilendiren travmatik bir yaşantı var ise
- Büyük kardeşin, yenidoğan bebeğe olan tepkisi çok uzun sürmüş ve fiziksel zarar verme noktasına gelmişse (örn; birkaç aydan fazla)
Kardeş kıskançlığı, eğer zamanında önlem alınmaz ise yaşam boyu sürebilir, bu nedenler bütün kardeşlerin kendi aralarında sağlıklı iletişim kurabilmeyi öğrenmeleri gerekir.
Çocuk psikiyatride kardeş kıskançlığının kendisi tedavi edilmez. Tedavideki amaç; yukarda sayılan nedenleri yok etmek, kardeşlerin ve ailenin gördüğü zararları onarma ve aile içinde sağlıklı iletişimi sağlamaktır.
- Anne babadan kaynaklanan tutarsızlıklar ve tutum hataları mutlaka düzeltilmelidir, çünkü tutarsızlıklar ve etkileri yaşam boyu sürebilir
- Kardeş kıskançlığı kardeşlerden birinin anneye aşırı duygusal bağımlılığına bağlı ise, bağımlı çocuğun bireyselleşmesi desteklenmelidir
- Kardeşler arası problemler, bir kardeşin ihmaline bağlı ise anne babalar ile çocuklar arasında düzenli ve kaliteli birliktelik sağlanmalıdır
- Kardeş kıskançlığına bağlı yatak ıslatma, bağlanma bozuklukları, depresif belirtiler vb daha şiddetli problemler başlamışsa, bu sorunların tedavisi ayrıca yapılmalıdır.
- Kardeşler arasında yaşanan sıkıntı anne veya babanın ruhsal durumundaki problemlerle ilişkili ise anne babaların da mutlaka psikiyatrik yardım almaları gerekir.
Uzm. Dr. Ahmet Çevikaslan
KARDEŞ KISKANÇLIĞI
Kıskançlık, kardeşler arasında varolması
beklenen, doğal bir duygudur. İlk çocuğun gelen kardeşine yönelik yoğun kıskançlık duyguları ortaya çıktıkça
bu duygu anne babalar tarafından zor kabul edilir ve baş edilebilmesi oldukça
güç hale gelebilir.
Anne babalar çocuklarından “kardeş istiyorum” cümleleri
duyduklarında her şeyin yolunda gideceğini düşünürler. Kardeşini hiç kıskanmayacak
ve gelişini büyük bir mutlulukla karşılayacaktır. İşler çoğu zaman böyle olmaz.
Çünkü genellikle çocuğun istediği kardeş, birlikte oyun oynayabileceği ve
birlikte bir şeyler paylaşabileceği biridir. Bebeklikten çocukluğa geçişin ne
kadar emek ve süre istediğini tahmin edemiyordur. Oysa gelen kardeş henüz bir
bebektir ve onunla hemen oyun oynamaya başlaması mümkün değildir. Aynı zamanda
gelen bebeğin fiziksel bakımı ve ihtiyaçları nedeniyle annenin böylesine yoğun
zamanını alacağını ve kendisini ikinci planda kalmış hissedeceğine yönelik bir
öngörüsü yoktur. O kendisine belki de sadece
bir oyun arkadaşı aramaktadır.
Etrafındakilere kardeş istediğini sıklıkla
tekrarlayan ancak kardeşi dünyaya geldikten sonra yoğun kıskançlık duyguları
içinde kalan ve hatta gelen bebeğin yeniden iade edilmesini isteyen çocuklarla
karşılaşırız. Annesinin kucağı o zamana kadar kendisine ait iken artık
annesinin kucağında bir başka bebek vardır. Bir şekilde tahtını kaybetmiştir.
Taht artık kardeşine verilmiştir. Tüm bu hissedişler ve deneyimler çocuğun
kardeşine yönelik kıskançlık duyguları hissetmesine yol açar. Buradaki zorluk
çocuğun kıskançlık yaşamasından çok, anne babanın kıskançlık duygusuna tahammül
edememesinde, kıskançlığı olmaması gereken ve hemen ortadan kalkması gereken
olumsuz bir duygu olarak tanımlamasında yatar.
Kıskançlık dinamik ve doğal bir duygudur.
Çocuğun ileriye doğru yol almasını sağlar. Çocuk yerini ve konumunu
kaybetmiştir ve yeni bir rakip gelmiştir. Bu durum kendisine farklı bir
mücadele alanı açmıştır. Kıskançlığın ortaya çıkışı da çok doğaldır.
Kardeş ilişkisi içinde kıskançlığın doğal
olandan uzaklaşıp arttığı, alevlendiği iki nokta vardır;
· Çocukların ihtiyaçlarının iyi ve doğru
karşılanmaması. İhtiyacı yeterince karşılanamayan çocuk
bu durumun tek kaynağının kardeşi olduğuna inanır. Kardeşine verilen bakım,
ilgi ve sevginin kendisine bunların verilmesini engellediğini düşünür.
· Anne babanın kıskançlık duygusunu kabul
edememesi ve bu duyguya katlanamaması. Anne babaların
kıskançlığı kabul edemeyişi ve çocuğun
kardeşini sevmiyor oluşu olarak değerlendirmesi çocuklarda suçluluk
duygusu uyandırırlar. “Kardeşini sevmediğin için utanmıyor musun? Kardeşin
olduğu için mutlu olmalısın.” Bunlar gerçekten yıkıcı cümlelerdir.
Kıskançlığın ifadesi her çocuk için
farklıdır; Kardeşine yönelik bir savaş başlatabilir, onu reddebilir, ona
verilen bakıma talip olup bebeksi davranabilir…
· “Anne bak ne pis, altına yapıyor…. Hiç söz dinlemiyor, hep ağlıyor… Seni
hiç uyutmuyor…” şeklinde konuşmalarla kardeşinin eksiklerini ortaya koyar, asıl
sevilmesi gereken kişinin kendileri olduğuna inandırmaya çalışırlar.
· Bazı çocuklar kardeşlerine hoyratça bir sevgi gösterip canını acıtabilirler
ya da tamamen reddedip uzak durarak o yokmuş gibi davranarak da
kabullenmeyişini gösterebilirler.
· Bazı zamanlarsa gerileme davranışı göstererek nasıl ki kardeşi altını
ıslatıyorsa o da alt ıslatmaya başlayabilir, bardağı bırakıp biberona geri
dönebilir. Kısacası gerileyerek, küçülmüştür. “Ben de küçüğüm. Bana da
kardeşime davrandığınız gibi davranın.” demektedir.
Aslında kardeş sahibi olmak güzeldir.
Kıskançlıklar yaşansa da, kardeşler arasındaki sevginin yeri çok özeldir.
Kardeşler arasındaki güzelliklerin yaşanabilmesi için gerekli ortamı
hazırlayacak olan ise anne babalardır. Yapılabilecekler şöyle sıralanabilir:
· Her çocuk farklı boyutlarda da olsa kardeşini kıskanır ve bu doğaldır. Anne
babalar kıskançlığın doğal bir duygu olduğuna önce kendilerini inandırmalıdır.
Kıskançlık duygusu tanınmalı ve kabullenmelidir. Bu duygunun abartılması ya da
engellenmesi gereksizdir. Engellenmesi gereken, çocuklar arasında zarara yol
açabilecek davranışlardır.
· Büyük çocuğun küçüğün gelişine hazırlaması önemli bir noktadır. Bebek
dünyaya gelmeden büyük çocuğun küçüklüğüne ait fotoğrafların, video çekimlerinin,
giysilerin, büyürken geçirdiği evrelerin paylaşılması çocuğun psikolojik olarak
hazırlanmasına olanak sağlar..
· Anne babalar kendilerine çocuklarının ihtiyaçlarının neler olduğunu, hangi
çocuklarına nasıl davranırlarsa ihtiyaçlarını gerektiği şekilde
karşılayabilecekleri sorusunu sormalıdır. Böylece her çocuğun ihtiyacı yaşına
ve kişiliğine göre uygun şekilde belirlenip ve karşılanabilir. Örneğin bir
yaşındaki çocuğun ihtiyacı ile beş yaşındaki çocuğun ihtiyacı farklıdır. Biri
daha fazla fiziksel bakım ve ilgiye ihtiyaç duyarken, diğerinin sohbet etmeye,
anne babasıyla ortak aktiviteler yapmaya, kendi başına vakit geçirebilmeye,
bununla birlikte arkadaşlarıyla sosyalleşmeye ihtiyacı olur.
· Kendinizi çocuklarınıza adil olarak paylaştırmaya çalışmayın. Çünkü her
çocuğun ihtiyaçları ve beklentileri farklıdır. Önemli olan bunları fark etmek
ve sağlamaktır. Büyük çocuğu kıskanacak diye annenin küçük çocuğa daha az
fiziksel ilgi ve yakınlık göstermesi, kardeşinin yanında öpüp okşamaktan
kaçınması küçük çocuğun ihtiyaçlarının tam anlamıyla karşılanamaması anlamına
gelir. Aksine abartılmadan, gereğince ve ihtiyacı kadar sevip okşanan kardeşini
gören büyük çocuk kardeşini nasıl sevebileceğini öğrenirken, küçük çocuğun da
ihtiyaçları karşılanmış olur.
· Birbirleriyle ilişki kurmaları için zaman verin. Çocukların aralarındaki
çatışmaları kendi başlarına çözülebilmesine olanak tanıyın. Kardeşler
arasındaki çatışmalarda anne babalar hakemlik görevi yapmamalıdır. Anne
babaları yanlarında olmadığı durumlarda kardeşler çoğunlukla kavgalarını uygun
şekilde sonlandırabilir, birbirlerine karşı nasıl davranmaları gerektiğini
öğrenebilirler.
· Büyük çocuğa kaldırabileceğinin üzerinde sorumluluk yüklememek gerekir.
Küçüğün gelişiyle büyük olandan “bakıcı” veya “yetişkin” tavırları
beklenmemelidir. Mümkün olduğunca alışkın düzenine devam edebilmesine ve
ihtiyaçlarının karşılanmasına özen gösterilmelidir.
· Birden fazla çocuk sahibi olduğunuzda anne babalığınızı paylaşmış
olmazsınız. Kalabalık ailelerde de aslında her çocuğun yalnız kendisine ait bir
tane anne babası vardır.
· Kardeş kıskançlığının çocuklar arasında ve aile içi ilişkilerde
çözülemeyecek sorunlara yol açmaya başlamasının sinyalleri iyi
değerlendirilmeli ve gerektiğinde profesyonel yardım
alınmalıdır.
Meltem CANVER KOZANOĞLU - Uzman Psikolojik
Danışman
AGAPE Danışmanlık Merkezi
Bu makale Apple Baby sayı 2, Kasım 2007 sayısında yayınlanmıştır.AGAPE Danışmanlık Merkezi
25 Mart 2016 Cuma
YENİ KARDEŞİN DOĞUMUNA TEPKİLER
Kimi zaman çepeçevre saran, sıcacık bir ilişki… Kimi zaman bitmek bilmez
tartışmalar eşliğinde güç mücadelesi… Kardeş ilişkileri… Ebeveynlerin en çok
istedikleri şey, kendileri olmadığı zaman çocuklarının hayatta güvenebileceği,
dayanak bulacağı birisinin olmasıdır. Öyle biri olmalıdır ki, çıkarsızca,
koşulsuzca sevsin. Öyle biri olmalı ki, onun acısını acısı, sevincini sevinci
yapsın… Elbette tüm bu koşulları sağlayacak kişi bir kardeşten başkası
değildir! Peki gerçekten böyle midir?
İlk kez psikolojinin öncü isimlerinden biri olan Alfred Adler tarafından, ailedeki diğer çocukların varlığına ve bunun çocuğun gelişimi üzerindeki etkilerine dikkat çekilmiştir. Ona göre, çocuğun diğer kardeşler arasındaki durumu, özellikle dünyaya geliş sırası hem kardeş ilişkilerinde hem de diğer insanlarla olan ilişkisinde önemlidir. Başka bir ifadeyle Adler, doğuş sırasının çocuğun hayatında kendine özgü bazı sorunları da birlikte getirdiğine inanmaktadır.
Adler’e göre “En büyük çocuk, tacını yitirmiş kraldır.” Yaşamının ilk yıllarında anne-babasının tek sahibi olan ilk çocuk, aynı zaman da tüm ilgi ve sevginin de tek hakimidir. Anne-baba ilk çocuğuyla büyür, ebeveynliği onunla birlikte öğrenirler. Bir süre sonra doğan yeni kardeş ile bu saltanat sarsılır ve büyük kardeşin hayatı bir daha eski haline gelemeyecek şekilde değişir. Artık sahibi olduğu en değerli iki varlığın –anne ve babasının- ilgisi ve sevgisinin tek sahibi değildir. Üzerinde oturduğu tahtı paylaşması gereken biri vardır; Kardeşi… Düşünüldüğünde pek de kolay bir kayıp olmadığı açıktır.
Ruhsal yapının katmanları arasında meydana gelen çatışmalar şiddetlendiğinde, kişi çatışma çözücü savunma mekanizmaları ile duruma karşı koymaya çalışır. Savunma mekanizmaları sağlıklı olan her insanda vardır. Ve ruhsal çatışma halinde kişi farkında olmadan devreye girerler.
Kardeşinin doğumu ile birlikte özellikle
annesinin ona olan ilgisini kaybetme korkusu yaşayan büyük kardeş, savunma
mekanizmalarından biri olan gerilemeyi kullanarak içinde bulunduğu yoğun stres
halinden kurtulmaya çalışır.
Gerileme savunma mekanizması; kişinin
daha önce kazandığı gelişme basamaklarında geri adım atması yani daha alt
basamaklara inmesidir. Böylece çocuk daha önce kazandığı gelişme
basamaklarında gerilemiştir. Yani kazandığı çiş kontrolünü kaybetmiş ve
bardağı bırakıp biberona yani emmeye geri dönmüştür. Kısacası gerileyerek,
küçülmüştür. “Ben de küçüğüm. Bana da kardeşime davrandığınız gibi davranın.”
demektedir.
Yeni kardeşin doğumuna tepkiler
çeşitlidir. Bazı çocuklar büyük bir kıskançlıkla, sahip olduklarını kaybetmemek
adına bir savaş başlatırlar. “Anne bak ne pis, altına yapıyor…. Hiç söz
dinlemiyor, hep ağlıyor… Seni hiç uyutmuyor…” şeklinde belli belirsiz
konuşmasıyla kardeşinin eksiklerini ortaya koyarken, hoyratça sevip canını
acıtmak ona zevk verebilir. Ya da tamamen reddedip uzak durarak o yokmuş gibi
davranarak da kabullenmeyişini gösterebilir. Yaptığı hiçbir resimde kardeşinin
olmaması ya da kardeşini hala annesinin karnında yaparak doğuşunu kabullenmeyen
resimler// yapması da olasıdır. Bazı zamanlarsa gerileme davranışı göstererek
nasıl ki kardeşi altını ıslatıyorsa o da alt ıslatmaya başlayabilir, bardağı
bırakıp biberona geri dönebilir. İlgi çekmek için ya da içinde bulunduğu
durumun ağırlığını taşıyamadığı için görülen bu tür gerilemeler, aslında “Ben
bu durumu kabullenmiyorum.” mesajının şekil değiştirmiş ifadesidir.
Kaybolan tuvalet terbiyesi ve bardak
kullanımı için, dayak dahil alacağınız hiçbir tedbir, dökeceğiniz hiçbir dil
başarıya ulaşmaz. Ona, kardeşine davrandığınız gibi de davranamazsınız. Çünkü
küçük çocuğunuzla, temel ihtiyacı olan bağlanma ve güven duygusunu
oluşturabilmeniz için adeta yapışık yaşamanızı, onun her istediğini anında
yapmanızı bizzat biz öğütledik. Öte yandan dört yaşındaki çocuğunuzun da sizden
bağımsız kendi yaşamı olmasını gerektiğini yine biz söylüyoruz. O halde, biri
bebek, diğeri 4 yaşında iki çocuğa eşit davranamayacaksınız. Eşitsizlik
kıskançlığı arttırmayacak mı? Bebeğin her an yanında olmanız büyüğü iyice
zıvanadan çıkarmaz mı?
Kardeşler arasında kıskançlığı
alevlendirmek için kusursuz eşitliği egemen kılmaya çalışmak gibisi yoktur.
Çocuklar işte bu noktada anne babasının suçluluk duygusunun farkına varırlar.
Bu, onlar için kullanmayı çok iyi bildikleri, kolay ve etkin bir silahtır. Oysa
anne babalar kabul etmelidir ki çocuklar arsında kusursuz eşitliği sağlamak
mümkün değildir.
Bu kabulden hareketle, yapılması gereken
her çocuğa -büyük kardeşe de küçük kardeşe de- yaşının gerektirdiği şekilde
davranmak, büyüme sürecinde kardeşler arasında yaşanan kıskançlığın doğal
olduğunu bilip sabırla ve anlayışla beklemektir. Unutulmamalıdır ki büyük
çocuk, hayatını yeni doğan bir kardeşle paylaşmak zorunda olduğunu
öğrendiğinde, bu olayı ondan beklediği gibi bir peri masalı şeklinde yaşamayacaktır.
Yeni geleni kıskanacak ve ondan kurtulmak isteyecektir, bu onun kötü kalpli
olduğunu göstermez, bu onun için bir hayatta kalabilme sorunudur.
Anne babalar, küçük bir kardeşleri
doğduğunda çocuklarda suçluluk duygusu uyandırmamaya dikkat etmelidir. “Kardeşini
sevmediğin için utanmıyor musun? Kardeşin olduğu için mutlu olmalısın.” Bunlar
gerçekten yıkıcı cümlelerdir.
Anne baba çocuğa, bebeği sevmeme hakkına
sahip olduğunu, bebeğe zarar vermesine engel olacaklarını, kendisini sevdikleri
gibi onu da seveceklerini açıklayarak, durumu dramatik olmaktan çıkaracaktır.
Yeni gelenin büyük kardeşiyle, büyük
kardeşin de yeni gelenle paylaşacağı hiçbir şey yoktur, çünkü anne baba her
biri için özel bir pasta hazırlayacaktır. Her çocuğun ağız tadı ve beklentileri
kardeşlerininkinden farklıdır. Çocuklar, bu anlayışı, yalnızca kendilerine ait
olan şeye sahip olmayı severler. Ama anlaşılan o ki, anne babalar, haksızlık
yapma korkusuyla, bunu kabullenmekte zorlanıyor. Ne pahasına olursa olsun,
kendilerini çocukları arasında hakça paylaştırmak ister gibiler. Oysa kalabalık
bir ailede her çocuğun yalnızca kendine ait bir annesi, bir babası vardır,
tıpkı her çocuğun anne babası için “tek” olması gibi.
Her doğumda baba, anne ve çocuk arasında
kurulan bağ özel bir bağdır ve üçü arasında özel bir ilişki kurulur.
Çocuk yetiştirirken her şeyi benzer
kılmaya çalışmak neden? Neden her şey cilalanmak, yumuşatılmak istenir? Oysa
çatışmaların, üzüntülerin ve rekabetlerin varlığı bir gerçektir.
Ayşen Evliçoğlu - Psikolog
AGAPE Danışmanlık Merkezi
AGAPE Danışmanlık Merkezi
* Çocuğum ve Ben Dergisi Mayıs 2007
sayı:47
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
YATMA ZAMANI
GEREKLİ OLANLAR: Oyuncak hayvan Oyuncağı içine alacak büyüklükte karton kutu Eski havlu, eski kumaş parçaları, pamuk Çocuğunuz uy...
-
Türk milletinin bugün ve gelecekte tam bağımsızlığa, huzur ve refaha sahip olması, devlet yönetiminin millet egemenliği esasına dayandırılma...
-
14. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve Avrupa’nın Genel Durumu 1243 yılında Kösedağ Savaşı’nı kaybeden Türkiye Selçuklularının merkezi otorites...
-
KARADENİZ BÖLGESİ A. BÖLGENİN GENEL COĞRAFİ ÖZELLİKLERİ Türkiye’nin kuzeyinde yer alan bölge, ismini Karadeniz’den alır. Doğuda Gürc...