ERGENLİK DÖNEMİNİN ZORLUKLARIYLA BAŞA ÇIKABİLMEK İÇİN ANNE-BABALAR
OLARAK BİLMEMİZ GEREKENLER
Sizlerle paylaşmak istediğim bu yazıyı Prof. Dr. Atalay
Yörükoğlu’nun “Çocuk Ruh Sağlığı” adlı kitabından aldım. Ergenlik dönemi
oldukça zor geçen bir dönemdir. Zorluklarla başa çıkabilmek için bir takım
şeyleri bilmemiz gerekir. Bunun için de en başta bu çağın genel özelliklerini
bilmek gerekiyor. Hangimiz bunlara benzer duygular yaşamadık sevgili anne
babalar. Bu dönemde çocuğunuzun size ve anlayışınıza onun size söylediğinin
aksine çok fazla ihtiyacı var. Faydalı olması dileğiyle…
GENÇLİK ÇAĞININ RUHSAL ÖZELLİKLERİ
Çocuklukla erişkinlik
arasında, gençlik yada delikanlılık adı verilen uzun bir dönem yer alır. 12
yaşından 21 yaşına dek uzanan bu çağ, ruhsal alanda önemli değişikliklerin
belirdiği, hızlı bir büyüme ve olgunlaşma çağıdır. Batı dillerinde
“Adolescence” diye bilinen bu dönemin söz anlamı da büyümedir.
Ortaokul
(ilköğretimin ikinci kademesi) yıllarına denk düşen ilk gençlik yada yeni
yetmelik yaşlarında, cinsel uyanışla birlikte yeni ruhsal özellikler ve
davranışlar kendini gösterir. Dengeli ve uyumlu ilkokul çocuğu gider, yerine
oldukça tedirgin, güç beğenen ve çabuk tepki gösteren bir genç gelir. duyguları
hızlı inişler ve çıkışlar gösterir. Çabuk sevinir, çabuk üzülür. Çabuk
sinirlenir, olur olmaz şeyi sorun yapar. Tepkileri önceden kestirilemez olur.
Derslere ilgisi azalmış, çalışma düzeni bozulmuştur. İstekleri artmıştır.
Kendisine tanınan hakları yetersiz bulur. Evdeki kuralların çokluğundan ve sıkılığından
yakınır. Anababanın kurallarına birden tepki gösterir, ters yanıtlar verir.
Sürekli bir gidiş geliş içindedir. Evde pek durmak istemez, dönüş saatine
aldırmaz, yemeğe geç kalır. Dağınık ve savruk olur. Sık sık bir şey devirip
kırar (Sayın Yörükoğlu bu dönemde fiziksel gelişime bağlı olarak yaşanan
“sakarlık”tan bahsediyor). Oburlaşır, girip çıkıp bir şeyler atıştırır.
İlgileri artmış,
gelgeç hevesleri çoğalmıştır. Gürültülü müziğe bayılır. Süse ve giyime
düşkünlük gösterir. Genç kız, ayna karşısında saatler geçirir. Bir sivilceyle
gün boyu uğraşır, kaygılanır. Genç erkek, boyasız ayakkabısına bakmaz ama
saçını uzatır, günün modasına göre kestirmekte direnir. Zayıflık, şişmanlık,
uzun boy, kısa boy, yüz çizgilerinin düzgün olup olmayışı sorun olmaya başlar.
Gizliliğe önem verir. Genç odasına kapanır, kapısını kilitli tutmak ister.
Duvarlara renkli resimler ve film oyuncularının resimlerini asar. Arkadaşları
ile gizli konuşmaları ve fısıldaşmaları olur. Kardeşlerini yanına sokmaz,
tersleyip uzaklaştırır. Uzun uzun düşler kurar. Günce tutmaya başlar. Şiir,
öykü yazmaya özenir. Kendinden habersiz, mektuplarının ve yazdıklarının
okunmasına büyük tepki gösterir.
Toplumsal olaylara ve
politikaya ilgi artar. Kulaktan dolma yada ödünç alınmış görüşler savunur,
büyüklerle tartışmaya girişir. Bunu yaparken anababasına aykırı gelen
düşünceler ileri sürer. Anababasını eleştirmek fırsatını kaçırmaz. Öğütleriyle
davranışları arasındaki aykırılığı yüzlerine vurur. Anababaya ters gelen
davranışları sürdürmekten özel bir tat alır gibidir. Onların seçtiklerini
giymez. Aykırı renkler seçer. “Okuyup da ne olacak?” der. Genç, istemekle
yıldız futbolcu olunamayacağını bilir, ama anababasının tepkisini sınamaktan da
kendini alamaz. Başka bir deyişle, karşı çıkmış olmak için karşı çıkar.
Bunun en belirgin örneğini şu öyküde bulabiliriz: Gencin biri bir gömlekçiye
gider ve kendine bir gömlek seçer. Parasını öder. Tam çıkarken satıcıya sorar:
“Annem babam beğenirse geri getirebilir miyim?”
Kısacası ilk gençlik
ve gençlik çağı çok fırtınalı bir dönemdir. Bu dönemde genç kendi kendisiyle ve
çevresiyle sürekli bir savaş içinde görünür. Ruhbilim açısından, bu çelişkili
duyuş ve davranış özellikleri bu dönem için olağan sayılır. Ancak kimi gençte
bu dönem daha gürültülü geçer. Kimi gençte de az bir çalkantı ile atlatılır.
Gençlerdeki bu coşkuyu, tedirginliği ve tutarsız davranışı en iyi tanımlayan
terimi Türkçe’de buluyoruz: Delikanlılık. Anadolu’da yalnız erkekler için
değil, kızlar için de “Delikanlı kız” deyimi kullanılır.
Şimdiye dek sayılan
belirtiler, bu çağdaki gencin bocalamalar, çelişkiler ve bunalımlar içinde
olduğunu göstermeye yeter sanırız. Gencin içine düştüğü bu ruhsal çalkantının
bir nedeni, bir anlamı vardır. Hızlı beden gelişmesiyle birlikte gelen cinsel
uyanış, genci hazırlıksız yakalamakta ve bunaltmaktadır. Genç birden bastıran
bunca değişikliğe kendini uyduracak gücü kendinde bulamamaktadır. Çünkü,
doğanın bir oyunuyla, bedensel büyüme hızlanmakta, ruhsal olgunlaşma ise geri
kalmaktadır. Dengesi bozulan genç bu yeni duruma alışmaya çabalamaktadır.
Tepkilerindeki iniş çıkışlar, davranışlarındaki tutarsızlıklar, duygulardaki
değişkenlik hep bu uyum çabasıyla açıklanabilir. Başka bir deyişle, genç, içten
gelen saldırganlık ve cinsel dürtülerin baskısı altında bunalmakta, kendisi
için yeni ve yabancı olan bu duyguları bir düzene sokmaya çalışmaktadır. Tıpkı
toy bir sürücü gibi arabasını doğru yolda tutmaya çabalamakta ama sağa sola
yalpa yapmadan yol alamamaktadır.
Genç, bir yandan
büyümek için sabırsızlanmakta, öte yandan çocuksu davranışlardan
sıyrılamamaktadır. Ergenlik belirtilerini yaşıtlarından çok önce gösteren
gençlerde bu bocalama daha da belirgindir: Yetişkin boyutlarına ulaşmış bir
gövdede çocuk kişiliği vardır. Dün seksek oynayan bir kız çocuğu, ilk aybaşını gördü
diye kendini bir günde yetişkin gibi davranmaya zorlayamaz. Bu çelişkiyi kendi
içinde duyan genç, anababasının çelişkili tutumlarıyla büsbütün bocalar. Anne
kızını sokakta oynatmak istemez, “Artık genç kız oldun!” der. Kardeşine sataşan
ağabeye, baba: “Utanmıyor musun, koskoca adam oldun!” der. Öte yandan, “Daha o
kadar büyümedin” diye tek başına veya arkadaşlarıyla maça göndermez.
Bu çağ gencin yeni
arayışlar içinde olduğu bir çağdır. Genç her şeyden önce kendini aramaktadır.
“Ben kimim? Neyim? Ne olacağım? Toplumdaki yerim neresi?” sorularını bilinçli
ve bilinçsiz olarak kendi kendine sorar. Kendi kişiliğine çeki düzen vermeye
çalışır. Sanki bütün çocukluk dönemlerini yeniden yaşar bu dönemde. Kendi
kimliğine kavuşabilmesi için, genç, önce anababa etkisinden sıyrılmaya çalışır.
Onun gözünde artık anababası hiç yanılmaz, hep haklı kişiler değillerdir.
Onları eleştirici bir gözle yeniden değerlendirmeye girişir. Dolaylı ve açık
olarak eleştirir. Beğenileriyle alay eder. Düşüncelerini eskimiş bulur. İnançlarını
kuşkuyla karşılar. Sanki anababadan öğrenecek bir şeyi kalmamıştır. Öğütleri
batar, uyarıları onu kızdırır. Bunları yaparken, genç hiç kuşkusuz çok aşırıya
gider. Kişiliği olduğuna kendini inandırmak için işe yadsımakla başlar. Bu
gerçeği gülmece yazarı Mark Twain çok iyi dile getirmiş: “On beş yaşındayken
babamı çok bilgisiz sanırdım. Yirmi beşime geldiğimde babamın geçen on yılda ne
çok şey öğrendiğini görerek şaştım.” Kuşkusuz babası tüm bildiklerini on yıl
içinde öğrenmedi. Ama genç olgunlaştı, duruldu. Babasını daha gerçekçi olarak
değerlendirmeye başladı. Altı yaşındayken çocuk, babayı en güçlü, en çok bilen,
hiç yanılmaz kişi olarak tanır. Neredeyse Tanrı’laştırır. On altı yaşında onu
tahtından indirir, “Bizim ihtiyar” diye küçümser. Yirmi altı yaşında da M.
Twain’in gördüğü gibi görmeye başlar.
Gençlik çağı
bağımsızlık çağıdır. Topluma karışma çağıdır. Genç evden kopar, çevreye
yönelir. Gerçekten bu çağda evde oturmak, gence işkence gibi gelir. spora ilgi
artar. Gelişen kaslarını çalıştırmak, içte biriken ve taşan gücünü boşaltmak
için en uygun uğraştır spor. Sporun bir alanında kazanacağı başarı kendine
güvenini artırır. Daha da önemlisi toplu sporlar, gence, yaşıtlarıyla kaynaşma
ortamı sağlar. Kendisini arkadaşlarıyla karşılaştırır. Onların da bağımsızlık
çabasında oluşları, başkaldırışları, sorunlarının benzer oluşu, kümeleşmeye yol
açar. Anababasından değişik olma eğilimi onu bir bakıma boşlukta bırakmıştır.
Bu boşluğu yeni yakınlıklar ve ilişkiler kurarak doldurmak ister. Yaşıtlarının davranış,
giyim kuşam beğenilerini benimser. Onlar gibi argo konuşur. Kendine sırdaş ve
dert ortağı seçer. Arkadaş kümesi içinde bağlılığa dayanışmaya önem verir. Genç
kümede kalmak için kendini arkadaşlarının etkisine bırakır. Onlardan ayrı
düşmeye korkar gibidir. Kendini benimsetmek için, arada, kendine aykırı gelen
davranışlara bile katılır. Örneğin topluca meyve çalmak gibi, tanımadığı
gençlerle kavgaya tutuşmak gibi. Evde arkadaşlarının eleştirilmesini tepkiyle
karşılar. Onlara söz söyletmez. Anababa ise gencin kötü arkadaşlara uyup baştan
çıkacağından korkar. Sıkı denetleme ve kimi arkadaşlıklarını yasaklama yoluna
giderler. Bu ise genci daha çok sokağa iter.
Evde ana ve babasıyla
çatışması çok olan bir gencin, arkadaşlara kendini tümden kaptırması olasılığı
daha yüksektir. Kendini bulma çabasında olan güvensiz ve yetersiz bir genç,
daha atılgan ve becerikli yaşıtlarının egemenliği altına girebilir. Bu nedenle
gencin yoldan sapması kötü arkadaşa uyma sonucu ortaya çıkmaz. Tersine, ana
babasından yeterli destek bulamayan genç, olumsuz arkadaşlıklara yönelir. Ancak
anababanın denetlemesi ve uyarısı gereklidir. En sağlıklı gençler bile ara sıra
yoldan çıkma eğilimi gösterebilir. Ana ve babasıyla ilişkileri sağlıklı gelişen
bir genç, kendini bir süre kaptırsa bile, geri dönüş yapmasını bilir.
Gençlik dönemi
hayranlıkların ve tutkunlukların bol olduğu bir dönemdir. Gençler bir yandan
anababa etkisinden sıyrılırken, öte yandan kendilerine yeni örnekler seçerler.
Bir öğretmen, bir sporcu, bir şarkıcı, genç bir siyasal önder, onların benzemek
istedikleri kişiler olur. Genç hayran olduğu bu kişilere her yönden benzemek
ister. Yeteneklerinden kusurlarına değin her şeyini körü körüne beğenir. Bir
süre sonra kendine yeni bir örnek seçer, onunla özdeşim kurar. Sürekli değişen
hayranlıklar gencin ilerde ne olmak istediğiyle ilgilidir. Bir kişilik, bir
amaç, bir ülkü geliştirirken, yoluna çıkan başarılı ve örnek insanlardan kendi
benliğine bir şeyler katmaktadır. Bu denemeleri yapan genç, kendine uyacak
giysiyi buluncaya dek giysi değiştiren bir insana benzetilebilir.
Kuşkusuz, gençlik
çağında ortaya çıkan değişikliklerin tümü olumsuz değildir. Ruhsal alanda
yaşanan çalkantı yanında, gençte pek çok olumlu gelişme gözlenir. Bir kez,
gencin düşünme yeteneğinde önemli bir sıçrama olur. Soyut kavramları daha
iyi anlar ve kullanır. İlgi alanı genişler ve çeşitlilik kazanır. İlerde
seçeceği meslekle ilgili konulara eğilir. Bir şeyler yapmak, başarılı olmak
eğilimi çok güçlenmiştir. Eski yeteneklerinden kimisi sivrilir ve öne geçer.
Toplumsal olaylara ilgi duyar. Politika ve ülke yönetimi konularında görüşler
ileri sürer. Başlangıçta derme çatma olan görüşleri, okuyup tartıştıkça oluşup
gelişir. Kendini ve başkalarını gözlem yeteneği güçlenmiştir. Hiçbir şeyi
beğenmez tutumu, giderek yerinde eleştirilere ve yorumlara dönüşür. Coşkuludur.
Duygu ve düşüncelerini inançla savunur. Haksızlıklara karşı acımasız bir tutum
takınır. Yaşanan gerçeklere pek aldırmadan, toplum düzeni birden değişsin,
eşitsizlikler birden ortadan kalksın ister. Genç, sağ yada sol bir siyasal
akımın etkisinde kalsa da bu amacı değişmez. Hakça bir düzenden, doğruluktan
yanadır. Gençlerde bu eğilim o denli güçlüdür ki, bu amaca ulaşmak için kolay
çözümlere bel bağlar, yalancı önderlerin ardından gidebilirler. Amaç uğruna,
kendilerine de başkalarına da kötülüğü dokunan eylemlere araç olabilirler.