14. Yüzyıl Başlarında Anadolu ve
Avrupa’nın Genel Durumu
1243 yılında
Kösedağ Savaşı’nı kaybeden Türkiye Selçuklularının merkezi otoritesi
bozulmuştu. Bu olaydan sonra Anadolu’nun batısında bağımsız beylikler
kurulmuştur. 14. yüzyıl başlarında Anadolu siyasal yönden parçalanmış, küçük
toprak parçalarında devletler hakimiyetlerini devam ettirmişlerdir. Farklı din,
dil ve ırklardan oluşan Anadolu halkı arasında din – mezhep savaşları
yaşanmamıştır. Bu durum Anadolu’da inanç özgürlüğünün bulunduğunu ortaya koymaktadır.
14. yüzyılın başlarında Avrupa’da güçlü devletler yoktu. İtalya’da kurulan
Ceneviz ve Venedik devletleri deniz ticaretinde ilerlemişler; İstanbul ve
Kırım’da koloniler kurarak İpek Yolu üzerinde etkili olmuşlardır. 14. yüzyıl
başlarında Avrupa’da İngiltere, Fransa, Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu,
Napoli Krallığı, Portekiz, Kastilya ve Aragonya Krallıkları gibi belli başlı
devletler bulunuyordu.
14. yüzyıl başlarında Bizans İmparatorluğu’na ait topraklar hariç, Balkanlarda
küçük krallıklar ve prenslikler egemen olmuştur. Bunlar Sırp, Bulgar ve Macar
Krallıkları, Eflak ve Boğdan Voyvodalıkları, Bosna ve Arnavutluk beylikleridir.
Bu durum Balkanlarda siyasal birliğin bulunmadığını göstermektedir.
Osmanlı Devleti’nin Kuruluşu
Osmanlı Devleti’ni kuran Kayılar, 1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu’nun
fethi için gelen Oğuz boylarının içinde yer almıştır. Zamanla Türkiye
Selçuklularının uc beyliği haline gelen Kayılar, Ertuğrul Gazi başkanlığında
Söğüt ve Domaniç’i ele geçirerek buralara yerleşmişlerdir.
Ertuğrul Gazi’nin ölümünden sonra beyliğin başına oğlu Osman geçti (1281).
Osman Bey, Kayıların etrafında toplanmış olan oymakların ve ahilerin desteğini
alarak Bizans’ın Anadolu’daki tekfurlarıyla (vali) mücadeleye başladı. Batı
Anadolu’da bu gelişmelerin devam ettiği sırada Türkiye Selçuklularının sultanı
İlhanlıların merkezi olan İran’a gitmiş ve Anadolu’da bir iktidar boşluğu
doğmuştu. Bu durumdan faydalanan Osman Bey, bağımsız hareket ederek Osmanlı
Devleti’ni kurmuştur (1299).
Osmanlı Devleti’nin Kısa
Sürede Gelişmesini Sağlayan Etkenler
Osmanlı Devleti’nin kısa sürede gelişmesinde;
- Anadolu’da ve Balkanlarda siyasal birliğin olmaması
- Merkeziyetçi bir devlet anlayışı benimsenerek hakimiyetin tek elde toplanması
- Bizans sınırında kurulan devletin, ticaret ve göç yolları üzerinde bulunması
- Doğudan gelen yoğun Türkmen göçleriyle nüfus üstünlüğünün sağlanması ve asker
ihtiyacının karşılanması
- Düzenli ve güçlü orduların kurulması
- Mevlevilik, Bektaşilik ve Ahilik tarikatları tarafından desteklenmesi
- Diğer dinlere ve kültürlere karşı hoşgörülü, adaletli ve saygılı davranılması
- Uygulanan tımar ve iskan politikalarının katkısı
gibi faktörler etkili olmuştur.
Osmanlı Devleti’nin İskan
Politikası
Türklerin Rumeli’ye geçmesinde;
- Batı Anadolu’da yoğunlaşan göçebe Türkmenlere yerleşme sahası bulma
zorunluluğu
- Osmanlıların hakimiyet alanlarını genişletmek istemeleri
- Bizans’ın zayıflamış olması ve Balkanlarda siyasal birliğin bulunmaması
gibi nedenler etkili olmuştur.
Balkanlara yerleşmeyi amaçlayan Orhan Bey, Macar, Sırp, Bulgar, Venedik,
Ceneviz, Papalık ve Bizans kuvvetleriyle tek tek veya toplu olarak savaşmayı
göze alarak hazırlıklara başlamıştır. Bu amaçla Süleyman Paşa, Bolayır ve
Tekirdağ’a kadar olan yerleri alınca Karesi bölgesinden bir kısım yörükleri bu
bölgeye yerleştirmiştir.
Osmanlıların Balkanlarda takip ettikleri iskan politikasının temel amacı; yeni
fethedilen topraklara Anadolu’dan getirilecek Türk halkı yerleştirmek, bunun
için özellikle konar – göçerleri tercih etmek ve fethedilen yerlerdeki yerli
halktan ayaklanma çıkarma ihtimali bulunanları başka yerlere göç ettirmekti.
Anadolu’dan Rumeli’ye götürülen halk, büyük yollar üzerinde askeri yönden
önemli şehir ve kasabalara yerleştirilmiştir. İskan politikasının sonucunda;
- Balkanların Türkleşmesi ve bölgede Türk kültürünün yerleşmesi sağlanmıştır.
- Geride düşman kuvveti bırakılmadığı için Osmanlıların Rumeli’de güvenle
ilerlemesi sağlanmıştır.
- Anadolu’daki yurtsuz Türkmenlere yeni yurtlar bulunmuştur.
Haçlı
Seferlerinin Başlaması
14. yüzyılın
ikinci yarısından itibaren Türklerin Balkanlara yerleşmeye başlaması üzerine
Balkan uluslarının birleşerek Osmanlı Devleti’yle yaptığı savaşlara Haçlı
Savaşları denilmiştir. Bu seferler sırasında Avrupa ulusları Balkan uluslarını
Türklere karşı desteklemiştir. 14. ve 15. yüzyıllarda Haçlı Seferlerinin
düzenlenmesinde;
- Türklerin Balkan topraklarından atılmak istenmesi
- Papanın Hristiyan dünyasını Türklere karşı kışkırtması
- Türkler karşısında başarısız olan Bizans İmparatorluğu’nun Hristiyan
dünyasından yardım istemesi
gibi nedenler etkili olmuştur.
Haçlı Savaşlarını kazanan Osmanlı Devleti, Balkanlardaki ilerleyişini devam
ettirmiştir. Sırp Sındığı Savaşı’ndan (1364) sonra Sırplar ve Bulgarlar Osmanlı
hakimiyetini kabul etmiş, Bizans’ın Trakya’daki toprakları alınarak Batı Trakya
ele geçirilmiştir. I.Kosova Savaşı’ndan (1389) sonra Türklerin Balkanlardaki
etkisi artmış; Eflak, Arnavutluk ve Karadağ Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır.
Niğbolu Savaşı’nda (1396) mağlup olan Haçlılar Türkleri Balkanlardan atma
ümitlerini kaybetmişlerdir. Niğbolu zaferiyle Osmanlı Devleti’nin Avrupa’daki
en güçlü rakibi olan Macaristan etkisiz hale getirilmiş, bu durum Yıldırım
Bayezid’in Anadolu’da Türk siyasal birliğini kurmasına elverişli bir ortam
hazırlamıştır.
Anadolu’da Türk Siyasal
Birliğinin Sağlanması
Osmanlı Devleti kuruluşundan itibaren batıya yönelmiş ve Balkanlara yerleşmeye
çalışmıştır. Ancak Osmanlı ordularının Rumeli’de bulunduğu sırada Anadolu
beylikleri Osmanlıların Anadolu’daki topraklarına saldırıyorlardı. Beylikler
içerisinde en güçlüsü olan Karamanoğulları kendilerini Anadolu Selçuklularının
varisi olarak görmüş ve Osmanlı Devleti’ni en çok uğraştıran beylik olmuştur.
Osmanlı Devleti, Orhan Bey döneminde Karesi Beyliği’ni ve Ahilerin elindeki Ankara’yı
topraklarına katarak Anadolu’da siyasal birliği sağlamak için ilk adımı
atmıştır. I. Murat döneminde Germiyanoğulları topraklarının bir kısmı çeyiz
yoluyla Osmanlı Devleti’ne katılmış ve Hamitoğulları Beyliği’nden satın alma
yoluyla toprak kazanılmıştır. Germiyanoğulları ve Hamitoğullarından savaş
yapmadan toprak alan I.Murat döneminde Karamanoğulları Beyliği’yle savaşlar
yapılmıştır.
Anadolu’da siyasal birliği sağlayan asıl faaliyetler Yıldırım Bayezid döneminde
başlamıştır. Güçlü bir devlet adamı olan Yıldırım Bayezid, Germiyanoğulları,
Aydınoğulları, Saruhanoğulları beylikleri ve Kadı Burhaneddin Devleti’nin
topraklarına hakim olmuştur. Anadolu beyliklerinin Osmanlı Devleti’ne
katılmasıyla;
- Anadolu’da Türk siyasal birliği kurulmuştur.
- Marmara, Ege, Akdeniz ve Karadeniz sahillerinin bir bölümü Osmanlıların eline
geçmiş, Osmanlı denizciliği güçlenmiştir. Adalar Denizi’ndeki gaza
faaliyetlerini Osmanlılar üstlenmiştir.
- Osmanlı Devleti; Memlükler, Dulkadiroğulları ve Akkoyunlularla komşu olmuştur.
- Anadolu Beylerbeyliği kurulmuştur.
Ankara Savaşı (1402)
Osmanlı tarihinin dönüm noktalarından biri olan Ankara Savaşı, Yıldırım Bayezid
ile Timur arasında Ankara’nın Çubuk Ovası’nda yapılmıştır (1402). Ankara
Savaşı’nın yapılmasında;
- Topraklarını kaybeden Anadolu beylerinin Timur’a sığınarak onu Osmanlı
Devleti’ne karşı kışkırtmaları
- Yıldırım Bayezid’in Timur’dan kaçan Bağdat ve Karakoyunlu hükümdarlarını
himaye etmesi
- Çin üzerine sefere çıkmaya hazırlanan Timur’un arkasında güçlü bir Osmanlı
Devleti’nin kalmasını istememesi
- İki hükümdar arasında hakaret içeren mektupların gidip gelmesi
gibi nedenler etkili olmuştur.
1402 yılında Ankara yakınlarında yapılan savaşı Timur kazanmıştır. Osmanlı
Devleti’nin mağlup olmasında; Anadolu beylerinden toplanan askerlerin ve
Tatarların Timur’un tarafına geçmesi, yardımcı kuvvet olarak alınan Sırpların
Yıldırım Bayezid’den habersiz savaş alanını terk etmeleri ve Timur’un ordusunda
fillerin bulunması etkili olmuştur.
Ankara Savaşı’nın sonucunda;
- Timur, Anadolu beyliklerinin topraklarını tekrar eski sahiplerine geri
vermiştir. Böylece Yıldırım Bayezid’in Anadolu’da kurduğu Türk siyasal birliği
bozulmuştur. Timur bu davranışıyla Anadolu’da güçlü bir devletin bulunmasını
engellemeyi amaçlamıştır.
- Osmanlı Devleti’nin batı yönündeki ilerleyişi bir süre durmuştur. Dolayısıyla
Bizans İmparatorluğu’nun yıkılması gecikmiş ve Balkanlarda Osmanlı hakimiyeti
sarsılmıştır.
- Yıldırım Bayezid’in oğulları arasında taht kavgaları başlamıştır. Osmanlı
tarihinde “Fetret Devri” olarak bilinen ve 11 yıl süren bu dönemde Osmanlı
Devleti dağılmakla karşı karşıya kalmıştır.
Fetret Devri (1402 – 1413)
Osmanlı tarihinde Ankara Savaşı’ndan sonra padişahsız geçen 11 yıla (1402 –
1413) Fetret Devri denilmiştir. Yıldırım Bayezid vefat ettiğinde Süleyman, İsa,
Mehmet, Musa, Mustafa ve Kasım adında altı oğlu bulunuyordu. Mustafa Çelebi,
Timur tarafından Semerkant’a götürüldüğünden ve Şehzade Kasım yaşı küçük
olduğundan taht kavgalarının dışında kalmışlardır.
Ankara Savaşı’ndan sonra Süleyman Çelebi Edirne’de, İsa Çelebi Balıkesir’de,
Musa Çelebi Bursa’da, Mehmet Çelebi Amasya’da bağımsızlıklarını ilan ettiler.
Kardeşler arasındaki mücadeleyi Mehmet Çelebi kazanmış ve devleti yeniden
toparlamıştır.
Osmanlı Devleti’nde Anakara Savaşı’nı kaybettikten sonra taht kavgalarının
çıkması ve devletin dağılma tehlikesi geçirmesi, Balkanlarda Osmanlı
egemenliğinin sarsılmasına neden olmuştur. Ancak, Osmanlı Devleti Balkanlardaki
bütün topraklarını kaybetmemiştir. Osmanlı Devleti’nin taht kavgalarına ve zayıflamasına
rağmen Balkanlarda tutunabilmesinde; tımar sisteminin ve planlı bir şekilde
iskan politikası uygulanması, Timur’un Osmanlı ordusunu tamamen imha edememesi,
Osmanlıların Balkanlarda takip ettiği hoşgörülü ve adaletli politikanın Balkan
halkını memnun etmesi İngiltere ile Fransa arasında Yüzyıl Savaşlarının devam
etmesi ve Bizans’ın iç karışıklıklar içinde olması gibi nedenler etkili
olmuştur.
İstanbul’un Fethi (1453)
İstanbul’un fethedilmesinde;
- Bizans’ın Osmanlı toprak bütünlüğünü bozması
- Bizans İmparatorluğu’nun Anadolu beyliklerini kışkırtması ve Osmanlı
yönetimine karşı ayaklanan şehzadeleri desteklemesi
- Bizans’ın Hristiyan dünyasını kışkırtarak Haçlı Seferlerine neden olması
- İstanbul’un kara ve deniz ticareti bakımından önemli bir coğrafi konuma sahip
olması
- Hz. Muhammed’in Müslüman komutanları İstanbul’un fethi için teşvik etmesi
gibi nedenler etkili olmuştur.
İstanbul’un Fethinin Türk ve Dünya Tarihi Bakımından Önemli Sonuçları
- Osmanlı Devleti’nin Asya ile Avrupa toprakları birleşmiş, böylece toprak
bütünlüğü sağlanmıştır.
- Karadeniz ile Akdeniz arasındaki su yolları Osmanlı Devleti’nin eline
geçmiştir.
- Boğazların savunulması kolaylaşmış ve Osmanlı Devleti tabii başkentine
kavuşmuştur.
- Osmanlı Devleti merkeziyetçi, mutlak bir imparatorluk haline gelmiş ve devlet
Yükselme Devri’ne girmiştir.
- İstanbul’un fethinden sonra Türklerin Avrupa’daki ilerleyişi hızlanmıştır.
Karadeniz, Akdeniz ve Ege ticaretinin Türklerin eline geçmesi, Avrupa
devletlerini Coğrafi Keşiflere yöneltmiştir.
- Bizans İmparatorluğu yıkılmış, ticari çıkarları elden giden Venediklilerle
Osmanlıların arası bozulmuştur.
- İstanbul’un fethi surların yıkılabileceğini göstermiş, bu durum Avrupa’da
feodalitenin yıkılmasına ve merkeziyetçi devletlerin kurulmasına ortam
hazırlamıştır.
- İstanbul’un fethi Orta Çağ’ın sonu, Yeni Çağ’ın başlangıcı kabul edilmiştir.
- İstanbul’dan İtalya’ya giden Bizanslı bilginler burada Rönesans
hareketlerinin başlamasına katkıda bulunmuştur.
- Türkler İstanbul’u fethettikten sonra halka din ve vicdan hürriyeti
tanımışlar ve Ortodoks Kilisesi’ni koruma altına almışlardır. Böylece Hristiyan
dünyasının birleşmesinin engellenmesi, Katolik Kilisesi’ne karşı güç
oluşturulması ve halka hoşgörülü davranıldığının kanıtlanması amaçlanmıştır.
Balkanlarda Fetihlerin Devam
Etmesi
Fatih Sultan Mehmet döneminde Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar üzerine
yürümesinde;
- Balkan devletlerinin her fırsatta tek tek veya birleşerek saldırıya geçmeleri
- Balkan uluslarının İstanbul’un fethinden sonra Türklerin Avrupa içlerine
ilerlemelerini engellemek amacıyla Haçlı ordusu kurmaya çalışmaları ve Fatih’in
bu birleşmeyi engellemek istemesi
- Türklerin Avrupa’da genişlemek ve önceden fethedilen yerlerde hakimiyetlerini
pekiştirmek istemeleri
gibi nedenler etkili olmuştur.
Fatih Sultan Mehmet, Balkanları kesin olarak hakimiyeti altına alabilmek
amacıyla Sırbistan, Arnavutluk, Bosna – Hersek, Eflak ve Boğdan üzerine arka
arkaya seferler düzenlemiştir: Fatih döneminde Balkanlara düzenlenen seferler
sonucunda;
- Belgrad dışında bütün Sırbistan ve Arnavutluk’un tamamı Osmanlı
İmparatorluğuna katılmıştır.
- Eflak, yıllık vergi ödeyen, Osmanlı egemenliğini kabul eden özerk bir devlet
olarak varlığını sürdürmüştür (1462).
- 1476 yılında Boğdan da Osmanlı egemenliğini kabul edilmiştir.
- Venedik’in karadan kuşatılması amacıyla ve Bosna Krallığı’nın Avrupa’da
hazırlanan Haçlı Seferleri’ne katılarak Osmanlılara zarar vermesinden dolayı,
Fatih sefere çıkarak Bosna’yı kendisine bağlamıştır (1463).
Osmanlı
– Venedik Savaşları (1463 – 1479)
Osmanlı – Venedik ilişkilerinin bozulmasında;
- Fatih’in Balkanlar ve Adalar Denizi’nde yürüttüğü fetih hareketlerinin
Venediklileri rahatsız etmesi
- Osmanlı İmparatorluğu’nun doğu ticaret yollarına hakim olmasından sonra
Venedikliler ve Cenevizlilerin ticari çıkarlarını önemli ölçüde kaybetmeleri
- Osmanlı İmparatorluğu’nun kıyılarında ve hakimiyet alanlarının yakınlarında
güçlü denizci devletlerin etkili olmasını istememesi
gibi nedenler etkili olmuştur.
Venedik, İstanbul’un fethi üzerine korkuya kapılmış, Osmanlılara karşı
Macaristan ve Arnavutlukla ittifak kurmuştur. Venedikliler bu davranışıyla hem
Avrupa devletlerinin desteğini sağlamayı hem de Osmanlı – Venedik savaşını
Haçlı savaşına dönüştürmeyi amaçlamıştır.
1479’da Osmanlı İmparatorluğu ile Venedikliler arasında İstanbul Antlaşması
imzalanmıştır. Bu antlaşmaya göre Venedikliler, işgal ettikleri yerleri
boşaltmayı, Osmanlı İmparatorluğu’na savaş tazminatı ve vergi ödemeyi kabul
etmişlerdir. Osmanlı İmparatorluğu, Hristiyan birliğini parçalamak ve doğudan
gelen ticaret mallarını Venedikliler aracılığıyla Avrupa’ya pazarlamak amacıyla
Venediklilere kapitülasyonlar vermiştir.
Kırım’ın Osmanlı
İmparatorluğu’na Bağlanması
Fatih Sultan Mehmet’in Kırım üzerine sefer düzenlemesinde;
- Cenevizlileri Kuzey Karadeniz’deki kolonilerden (Kefe, Menküp, Azak)
çıkararak Karadeniz ve İpek Yolu ticaretine tamamen egemen olmak istemesi
- Cenevizlilere karşı yardım isteyen Kırımlılar arasında iç karışıklıkların
artması
gibi nedenler etkili olmuştur.
1475’te Kırım’a düzenlenen sefer sonucunda;
- Cenevizlilerden Kefe, Menküp ve Azak gibi şehirler alınmıştır. Böylece,
Karadeniz’de Cenevizlilerin kolonisi kalmamıştır.
- Karadeniz Türk gölü haline gelmiş ve İpek Yolu tamamen Osmanlı Devleti’nin
eline geçmiştir.
- 1478’den itibaren Kırım Hanlığı Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bir devlet
haline gelmiştir. Kırım’ın Osmanlı hakimiyetine girmesiyle, devletin sahip
olduğu topraklar Lehistan ve Rus sınırına kadar genişlemiştir.
Cem Sultan İsyanı
II.Bayezid, Osmanlı tahtına çıktıktan sonra kardeşi Cem Sultan isyan etmiş ve
kardeşler arasında taht kavgaları başlamıştır. Yapılan savaşlarda başarılı
olamayan Cem Sultan, Balkanlara geçmek isterken Rodos şövalyelerine esir
düşmüştür. Papa ve Fransa kralı, Cem Sultanı Osmanlı İmparatorluğu’na karşı
kullanmaya çalışmışlarsa da başarılı olamamışlardır. Bu gelişmeden sonra Cem
Sultan Papa tarafından zehirletilerek öldürülmüştür. Cem Sultanın isyan etmesi;
- Osmanlı Devleti’nin pasif bir politika takip etmesine neden olmuştur.
- İspanya’da yaşayan Müslümanlara gerekli yardım yapılamamıştır.
Çaldıran Savaşı
Yavuz Sultan Selim’in İran Seferi’ne çıkmasında; Şah İsmail’in Osmanlı
Devleti’nin Anadolu’daki topraklarına hakim olmasının engellenmesi, Safevilerin
Anadolu’da propaganda yapmasının ve isyanlar çıkarmasının önlenmesi gibi
nedenler etkili olmuştur.
Taraflar arasında yapılan Çaldıran Savaşı’nı Osmanlı Devleti kazanmıştır
(1514). Bu savaşın sonucunda;
- Doğu ve Güneydoğu Anadolu tamamen Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altına
girmiştir. - Safevilerin Anadolu için oluşturdukları tehdit önlenmiş ve
İran’dan geçen ticaret yollarının denetimi Osmanlıların eline geçmiştir.
Çaldıran Savaşı’ndan dönen Osmanlı ordusu, Maraş, Elbistan ve Malatya çevresine
hakim olan Dulkadiroğullarını Turnadağ Savaşı’nda yenerek bu beyliği
topraklarına katmışlardır (1515). Böylece, Anadolu’da kesin olarak Türk siyasal
birliği sağlanmıştır.
Mısır Seferi
Yavuz döneminde Dulkadiroğullarının Osmanlılara katılması iki devlet arasındaki
ilişkileri gerginleştirmiştir. Yavuz Sultan Selim, Anadolu’da Türk birliğinden
sonra İslam dünyasını da birleştirmeyi amaçlıyordu. Bu nedenle Osmanlı Devleti
için tehlikeli gördüğü Memlüklere karşı hazırlık yaparak Mısır Seferi’ne
çıkmıştır (1516).
Mısır Seferi’nin sonucunda;
- Suriye, Filistin ve Mısır’ın tamamı Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti
altına girmiştir.
- Kutsal yerler (Hicaz) Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır. Halifelik Osmanlı
İmparatorluğu’na geçmiş ve kutsal emanetler İstanbul’a getirilmiştir. Böylece,
Osmanlı İmparatorluğu teokratik bir karakter kazanmıştır.
- Osmanlı İmparatorluğu, İslam dünyasının en büyük siyasal gücü haline gelmiş
ve Müslüman ulusların koruyuculuğunu üstlenmiştir.
- Memlükler Devleti yıkılmış ve Baharat Yolları Osmanlıların hakimiyeti altına
girmiştir. Ancak Avrupalıların Coğrafi Keşifleri yapmaları Osmanlıların bu
yollardan gerektiği gibi yararlanmasını engellemiştir.
Osmanlı – Avusturya
İlişkileri
Kanuni döneminde Osmanlı ve Avusturya devletleri arasında yapılan savaşların
temelinde Macaristan’a hakim olma isteği yatıyordu. Ölen Macar kralının
akrabası olan Avusturya Arşidükü Ferdinand, veraset iddiasıyla Osmanlı
İmparatorluğu’nun Macaristan’a tayin ettiği kralı tanımamış ve tahtın kendisine
ait olduğunu ileri sürmüştü. Bu nedenle Avusturya Arşidükü Ferdinand
Macaristan’a girdi. Kanuni, hem Avusturyalıları Macaristan’dan çıkarmak hem de
Alman İmparatoru Şarlken’in Avrupa’daki üstünlüğünü sona erdirmek amacıyla
sefere çıktı (1529). Bu sefer sonucunda;
- Budin geri alınarak Avusturya kuvvetleri Macaristan’dan çıkarılmıştır.
- Avusturyalıların elinde bulunan Viyana şehri Osmanlı orduları tarafından
kuşatılmış, ancak ele geçirilememiştir.
Birinci Viyana kuşatmasından sonra İstanbul’a elçi gönderen Ferdinand,
Macaristan kralı olarak tanınmasını istedi. İsteği kabul edilmeyince, Budin’i
tekrar işgal etti. Bu gelişmeler üzerine Kanuni Almanya seferine çıktı (1532).
Kanuni’nin Almanya içlerine kadar ilerlemesinden sonra Osmanlı İmparatorluğu
ile Avusturya arasında İstanbul Antlaşması imzalanmıştır (1533). Bu antlaşmaya
göre;
- Ferdinand, Macaristan’ın Osmanlı İmparatorluğu’na ait olduğunu kabul
etmiştir.
- Ferdinand, elinde bulundurduğu Macaristan toprakları için vergi ödeyecektir.
- Avusturya Arşidükü protokol bakımından Osmanlı sadrazamına denk sayılmıştır.
Osmanlı – Fransa İlişkileri
Osmanlı – Fransız dostluğu, I.Fransuva’nın Almanya’nın esaretinden
kurtarılmasıyla başlamıştır. İyi ilişkilerin devamını isteyen Fransa 1535
yılında İstanbul’a elçi gönderdi. İki taraf arasında ticaret ve dostluk
antlaşması imzalandı. Bu antlaşma iki hükümdar yaşadığı sürece yürürlükte
kalacaktı. Eşit haklar üzerine kurulan bu antlaşma ile Osmanlı İmparatorluğu;
- Coğrafi Keşiflerin etkisiyle ülkede sönükleşmeye başlayan ticaret
faaliyetlerini canlandırmayı
- Avrupa devletleri arasına girerek dengeleri kendi lehine çevirmeyi ve Türk
dünyasına karşı kurulmaya çalışılan Hristiyan birliğini parçalamayı
amaçlamıştır.
1535’te yapılan antlaşma ile Fransızlara ticari, şahsi, adli ve idari alanlarda
imtiyazlarla seyahat, ikamet, ibadet ve kazanç elde etme serbestiyeti
verilmiştir. Ticari imtiyazlarla Fransızlara, Osmanlı limanlarını kullanma ve
düşük vergi ödeme hakkı verilmiştir. Ayrıca, diğer Avrupa devletlerinin sadece
Fransız bayrağı altında Osmanlılarla ticaret yapabilmesi kararlaştırılmıştır.
Adli imtiyazlarla yabancıların işledikleri suçlardan dolayı, Osmanlı Devleti
tarafından değil, uyruğu olduğu devletin konsoloshanesi tarafından yargılanması
kabul edilmiştir. İdari imtiyazlarla yabancılara postane, okul, şirket, otel,
vakıf gibi müesseseler kurma ve işletme olanağı sağlanmıştır.
Fransa’da kapitülasyonların verilmesinden sonra;
- Osmanlı ülkesinde ticaret faaliyetleri canlanmıştır.
- Batı Avrupa’ya hakim olmak ve Osmanlı İmparatorluğu’na üstünlük sağlamak
isteyen Kutsal Roma – Cermen İmparatorluğu’na karşı Fransa güçlü tutularak
Avrupa’da Osmanlı lehine denge kurulmaya çalışılmıştır.
- Fransa – Türk yakınlaşmasına Fransız halkının tepkisini önlemek için Fransa
Kralı I.Fransuva’ya Osmanlı ülkesindeki Katoliklerin koruyuculuk hakkı tanınmıştır.
- Fransızlar Osmanlı ülkesinde diğer uluslardan daha fazla çıkar elde
etmişlerdir.
- Fransız tüccarlar Osmanlı ülkesinde, Osmanlı tüccarları Fransa’da serbestçe
ticaret yapma olanağı elde etmiştir. Böylece, Osmanlı – Fransız ticareti
artmıştır.
Fransızlar, Osmanlılarla yakınlaşmadan dolayı elde ettikleri çıkarlardan
vazgeçmedikleri için kendilerini Türk dostu olarak göstermişlerdir. Fakat zaman
zaman Osmanlı Devleti’ne karşı Avrupa devletleriyle anlaşarak ikili politika
izlemişlerdir. Herşeye rağmen Osmanlı – Fransız ilişkilerinde önemli sorunlar
çıkmamıştır. Bunu da Osmanlı Devleti sürekli tavizler vererek sağlamıştır.
UYARI: 1535 yılında imzalanan dostluk ve
ticaret antlaşması, din ayrılıklarının devletlerin çıkarları söz konusu
olduğunda ne kadar önemsiz olduğunu ortaya çıkarmıştır.
Kanuni döneminde süresi iki hükümdarın hayatıyla sınırlandırılan
kapitülasyonlar eşit koşullara dayanıyordu. Osmanlı İmparatorluğu başlangıçta
kapitülasyonlardan karlı çıkmıştır. Ancak, Kanuni’den sonra gelen padişahlar
kapitülasyonları tek taraflı olarak verdikleri gibi süresiz olarak uzatmışlar
ve diğer Avrupa ülkelerine de benzer imtiyazlar vererek kapitülasyonları
yaygınlaştırmışlardır. 17. yüzyılda Sanayi İnkılabı’nı gerçekleştirdiler.
Avrupa devletlerinin siyasal ve ekonomik yönden güçlenmesinin tersine Osmanlı
İmparatorluğu siyasal ve ekonomik yönden zayıflamıştır. Bu durum Osmanlı
ülkesinin Avrupa’nın sömürgesi haline gelmesine neden olmuştur.
1740 yılında Fransızlara verilen kapitülasyonlar sürekli hale getirilmiştir.
Kapitülasyonlar, 19. yüzyıldan itibaren “Himaye sistemi” adı altında Avrupalı
devletlerin Osmanlı gayrimüslimlerini devlete karşı isyana kışkırtmaları ile
Osmanlı içişlerine müdahalelerinin kılıfı olmuştur. Kapitülasyonlar Lozan
Antlaşması’yla kaldırılmıştır (1923).
Avrupalı Devletlerin Siyasal İlişkilerinde Osmanlı İmparatorluğu’nun Rolü
Türklerin Rumeli’ye geçmeleri, Avrupa devletleri arasındaki
siyasal ilişkilerin değişmesinde başlangıç olmuştur (1353). Bu tarihe kadar
sürekli birbirleriyle savaşan Avrupalı devletler, bundan sonra Türklere karşı
birleşme ihtiyacı duydular. Haçlı Seferlerinin başarısızlıkla sonuçlanması ve
ekonomik çıkarların tehlikeye düşmesi, bazı Avrupa devletlerinin politikalarını
değiştirmesine neden olmuştur. Örneğin, Fatih döneminde elde ettikleri ekonomik
çıkarlar nedeniyle ilk defa Venedikliler açıkça olmasa da Haçlı ittifakından
kaçınmışlardır. Aynı durum Kanuni döneminde Fransızlarda da görülmüştür.
Osmanlı İmparatorluğu, dış politikasını bütünlüğünü ve düzenini bozabilecek
faaliyetleri engelleme esası üzerine kurmuştur. Bu nedenle Avrupalı devletler
arasında birliğin kurulmasını engellemeye önem vermiştir. Ayrıca, ülkenin doğu
sınırlarında sorun olduğunda batılı devletlerle, batı sınırlarında sorunlar
yaşandığında doğudaki devletlerle barış yapma politikasını takip etmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu askeri, ticari ve diplomatik yollarla Avrupa devletleri
arasındaki ilişkileri etkilemiştir. Örneğin; Fatih döneminde Venediklilere,
Kanuni döneminde Fransızlara kapitülasyonlar vererek Haçlı ittifakından
koparılmaya çalışılmıştır.
Akdeniz’de Üstünlük
Sağlanması
II.Bayezid ve Yavuz Selim dönemlerinde Avrupa donanmalarıyla başabaş mücadele
eden Osmanlı donanması, Kanuni Sultan Süleyman döneminde Avrupalılara karşı
üstünlük sağlamıştır. 16. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu, Akdeniz’e tamamen
hakim olmak için çaba göstermiştir. Çünkü, Doğu Akdeniz’deki önemli adaların
bir kısmı hala Venedik ve Cenevizlilerin elinde bulunuyordu. Bu nedenle Osmanlı
İmparatorluğu;
- Doğu Akdeniz’deki ticaret yollarının güvenliğini sağlamak
- Sahillerini saldırılara ve yağmalara karşı korumak
- Haçlıların deniz saldırılarına engel olmak
- Avrupalı devletlerin donanmalarının yolcu ve ticaret gemilerine saldırılarını
önlemek
gibi amaçlarla Akdeniz’de üstünlük kurma faaliyetlerine önem vermiştir.
Preveze Deniz Zaferi
Barbaros, Kaptan-ı Deryalığa getirildikten sonra Ege Denizi’nde Venediklilerin
hakimiyeti altındaki adaları ele geçirdi. Adriyatik Denizi’ndeki bazı adaları
alan Barbaros, Korfu adasını kuşatarak Akdeniz’de Türk üstünlüğünü sağladı. Bu
gelişme üzerine Şarlken ve Papa’nın gayretleriyle bir Haçlı donanması kuruldu.
Andrea Doria komutasındaki Haçlı donanmasının amacı, Türklerin Akdeniz’deki
üstünlüğüne son vermekti.
Osmanlı donanmasıyla Haçlı donanması Preveze Körfezi’nde karşılaştılar. Yapılan
deniz savaşını Osmanlı donanması kazandı (1538). Preveze Deniz Savaşı’nın
sonucunda; Akdeniz egemenliği bütünüyle Osmanlıların eline geçmiş ve Akdeniz
Türk gölü haline gelmiştir.
Kıbrıs’ın Fethi
Kıbrıs, Osmanlı kıyılarına çok yakın, jeopolitik önemi fazla bir ada idi.
II.Selim döneminde Osmanlı İmparatorluğu;
- Akdeniz ticaretinin ve Anadolu sahillerinin güvenliğini sağlamak
- Kıbrıs’ta üslenen Hristiyan şövalyelerin ticaret gemilerine saldırılarını
engelleyerek Akdeniz hakimiyetini pekiştirmek
- Venedikleri Kıbrıs için ödedikleri vergileri kestiklerinden dolayı
cezalandırmak
gibi amaçlarla adanın alınmasına karar verdi. Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa yeni
bir Haçlı Seferinden çekindiği için Kıbrıs kuşatmasına karşı çıkmışsa da
padişah II.Selim adanın fethini emretmiş ve Lala Mustafa Paşa komutasındaki
Osmanlı donanması Kıbrıs’ı fethetmiştir (1571). Kıbrıs’ın fethinden sonra;
- Venedikliler Doğu Akdeniz’den çıkarılmış ve burası tamamen Osmanlı hakimiyeti
altına girmiştir.
- Anadolu sahilleri ile Mısır ve Suriye deniz yollarının güvenliği
sağlanmıştır.
- Konya ve çevresindeki illerden Türk aileler Kıbrıs’a yerleştirilmiştir.
Kıbrıs’ın fethi Avrupalıları harekete geçirmiş, Papa’nın kışkırtmaları
sonucunda İspanya, Malta, Venedik, Ceneviz ve diğer İtalyan devletleri
birleşerek bir Haçlı donanması kurmuşlardır. Haçlı donanması İnabahtı
Körfezi’nde Osmanlı donanmasını yakmıştır (1571). Osmanlı donanmasının
İnebahtı’da yanması, Akdeniz’de Osmanlı hakimiyetinin sarsılmasına neden
olmuştur. 1572 yılında yeni donanmanın Akdeniz’e açılması üzerine Venedikliler
Osmanlı İmparatorluğu’ndan barış istemişler ve Kıbrıs’ın Osmanlılara ait
olduğunu kabullenmişlerdir.
Hint Okyanusu’nda Üstünlük Sağlama Mücadeleleri
Hindistan’daki Müslüman devletlerin yardım istemesi üzerine Kanuni döneminde;
- Hint deniz ticaret yolunu açmak ve denetimini ele geçirmek
- Portekizlileri Hint Okyanusu’ndan atmak
- Müslüman devletlere ve tüccarlara yardım etmek
gibi amaçlarla Hindistan’a dört defa deniz seferi yapılmıştır. Seferler
genellikle Osmanlıların başarısızlıklarıyla sonuçlanmıştır. Hint deniz
seferinin başarısızlıkla sonuçlanmasında;
- Portekizlilerin Hindistan bölgesinin ekonomik değerini kavramaları ve
savaşlara iyi hazırlanmaları
- Hindistan’daki Müslüman devletlerin Osmanlı İmparatorluğu’na gerekli yardımı
yapmamaları
- Osmanlı gemilerinin okyanus koşullarına uygun olmaması
gibi nedenler etkili olmuştur.
Hint deniz seferlerinin sonucunda;
- Yemen, Eritre, Sudan sahilleri ve Habeşistan’ın bir bölümü Osmanlı hakimiyeti
altına girmiştir. - Kızıldeniz ve Basra Körfezi Osmanlıların denetimi altına
alınmış, Arabistan Yarımadası tamamen Osmanlı egemenliğine girmiştir.
- Portekiz’in Hindistan’daki faaliyetleri engellenememiştir.
Sokullu’nun Kanal Projeleri
Don – Volga Kanalını Açma
Girişimi
16. yüzyılın sonlarında,
- Rusların Orta Asya ile Osmanlı ticaretini kendi kontrolleri altına almaları
- Rusların Türk ticaret kervanlarına ve hac kafilelerine saldırmaları
- Orta Asya’daki Türklerin Ruslara karşı Osmanlı İmparatorluğu’ndan yardım
istemeleri
Don – Volga kanal projesini gündeme getirmiştir. Osmanlı İmparatorluğu, Don –
Volga kanalını açmakla;
- Rusların güneye yayılmasını, güçlenmesini ve Türk hanlıklarına verdiği
zararın önlenmesini
- Karadeniz’den çıkılacak donanmayı Hazar Denizi’ne geçirerek İran’ı kıskaç
altında tutmayı
- İpek Yolu’nun canlanmasını sağlamayı
- Orta Asya’daki Türklerle iyi ilişkiler kurmayı ve gerektiğinde yardım yapmayı
- Kafkasya’nın bütününe hakim olmayı
amaçlamıştır.
1569 yılında kanal açma çalışmaları başlamıştır. Ancak, Kırım Hanı’nın projeye
soğuk bakması, kanalın açılmasıyla görevlendirilen Kasım Bey’in yetersiz
kalması ve kış mevsiminin gelmesi gibi nedenlerden dolayı Don – Volga nehirleri
arasında kanal açılamamıştır.
Süveyş Kanalı Projesi
Osmanlı Devleti Süveyş kanalı projesiyle,
- Hindistan kıyılarını Portekizlilerin baskısından kurtarmayı
- Akdeniz ticaretini canlandırmayı
- Güney Asya’daki Müslümanları Avrupalılara karşı korumayı
amaçlamıştır. Ancak bu proje gerçekleşmemiştir.